Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Kudüs, ey Kudüs!

İsrail 100’den fazla Gazzeli kadın, çocuk, yaşlı, genç insanı katlettikten sonra geri çekildi..

Batıdan gelen tepkiler, en az İsrail saldırısı kadar utanç verici. Amerikan yönetimi, olanlardan Hamas’ı sorumlu tuttu.. BM Güvenlik Konseyi ise İran’a karşı yeni daha ağır yaptırım kararları aldı..

Katliamdan sonra Gazze’de değişen bir durum yok. Yine açlık kol geziyor. Filistin halkının hastasına ilaç almasına izin verilmiyor. Yine elektirik yok..

Bölgeden gelen haberler, İsrail’in yeni bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor..

Barak Hitler gibi... İsrail Filistililere Nazi Almanyasında Hitler’in Yahudilere davrandığı gibi davranıyor..

Bugün Gazze halkı, Firavunun zulmü altında inleyen Hz. Musa ve Hz. Harun aleyhisselamın dostlarına, İsrail yönetimi ise Firavun yönetimine ne kadar da çok benziyor..

Firavun ve Hitler’e ilham kaynağı olan şeytan şimdiler de Bush ve Barak’ın ilham kaynağı sanki..

Bu iddiayı ilk söyleyen kişi ben değilim.. Kendilerine “Rabbiler” denilen ruhani Yahudilerin bir kısmı da, İsrail’i suçluyor ve aynı şeyi söylüyor.. Tüm samimi insan hakları savunucularının ortak kanaati bu.. Yani bu iddialar antisemitik iddialar değil..

Ortaya çıkan vahşet, siyonizmin gerçek yüzünü gösteriyor..

İsrail’in öyle görülüyor ki, yeni hedefi Mescidi Aksa olacak. Mescidi Aksa ve ömer Mescidi.. Mescidi Aksa yıkıldıktan sonra sıra ömer Mescidi’ne gelecek.

Lütfen bu ayırıma dikkat. Genelde Müslümanlar ömer Mescidi ya da diğer adı ile Kubbetüssahra ile Mescidi Aksa’yı karıştırıyorlar. Altın renkli kubbesi ile, duvarları çinili çokgen şeklindeki yapı Mescidi Aksa değil, ömer Mescidi’dir.

O mescidde de bizim için kutsal olan Hz. Peygamber’in üzerinden Mirac’a yükseldiği ve adına “Hacer-i Muallaka” denilen taş vardır..

İlk kıblemiz olan Mescidi Aksa ise kubbesiz, dikdörtgen şeklinde, dik çatılı, eski, mütevazı bir yapıdır..

Zaten bugün Müslümanlar bırakın Mescidi Aksa’ya, Kudüs’e bile zor giriyorlar.. Mescidi Aksa’nın bir bölümü kapalı, altı ve çevresi kazılmış durumda ve yer yer çökmeler başlamış.. Her an yıkılabilir.. O zaman da kızılca kıyamet kopar..

Bir iddiaya göre İsrail, bir deprem ya da tabii bir olay beklemeden, sun’i bir sarsıntı ile Mescidi Aksa’yı yıkmaya hazırlanıyor.. Ya da bir sabotajla.. Mescidi Aksa’nın altı boşaltılmış durumda. Oraya Süleyman Mabedi’ni inşa etmeye hazırlanıyorlar, kendilerince.

Sonra sıra bugün kendilerine destek veren Evengalistlere gelecek tabii fırsat bulurlarsa.. Orada bulunan Doğuş ve Kıyamet Kiliseleri de bugün olmasa da yarın İsrail’in hedefinde olacak.

Zaten kendileri de onu söylüyor. Bu yıkım kıyamet savaşının başlangıcı olacak. Yani dünyanın sonunu hazırlayacak bir savaş tehdidi ile karşı karşıyayız..

Bu gidiş kötü. İKO’nun derhal toplanıp bu tehdidi görüşmesi gerek.. BM’nin kutsal mekanların statüsünü ele almak üzere toplanması şart.. Aksi halde bu ateş herkesi yakar..

Ankara İsrail’i bu konuda uyarmalı.. Türkiye, İsrail’e komşu ülkelerle bu konuyu masaya yatırmalı. Afrika Birliği bu konuyu ele almalı.. Yarın bazı şeyler için çok geç olabilir.. Yine Ankara, AB ülkelerini İsrail’in saldırgan politikaları konusunda uyarabilir. Rusya, çin, Japonya, Hindistan gibi ülkelerle bir dizi istişare toplantıları gerçekleştirebilir..

İsrail’in maceracı siyaseti sadece bölgeyi değil, dünyayı bir felaketle karşı karşıya bırakır..

İsrail’in böyle bir girişimi, tüm dünyada İsraillilerin ve İsraillilerin sahibi olduğu işletmeler ve markalar için bir felakete dönüşebilir.. İsrail’e destek veren ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde trajik gelişmeler yaşanabilir.. Partileri bu konuda uyarmalıyız.. Boykota devam.

İsrail sanki bundan sonra Hizbullah’ı test edecek gibi. ABD ise Suriye ve İran üzerindeki baskılarını artıracak..

Basın olarak, STK’lar olarak bize düşen görevler var.. Daha çok bu konuyu yazmak ve okumak zorundayız. STK’ların hepsi bu konuda insani yardım ve bilgilendirme toplantıları yapabilirler. Evlerde bu toplantıları yapabiliriz. İşyerlerinde komşular, müşteriler ve çalışanlarla toplantılar yapıp konunun hassasiyeti anlatılmalı.. Vitrinlerinize, Filistin’i, Mescidi Aksa’yı hatırlatan bir şeyler koyun..

TBMM bu konuda bir heyet gönderebilir ya da konuyu kapalı oturumda müzakere edebilir.. Mescidi Aksa yıkılırsa olacakları kimse tahmin edemez..

Bu konuda bilgi almak isteyenler, haberleri daha yakından izlemeli. İnternetten bu konuya duyarlı siteleri takip etmeli ve çalışmalar hakkında daha fazla bilgi almak ve çalışmalara yardımcı olmak için İHH ile temasa geçmeli.

İHH’nın erişim bilgileri şöyle: İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı, Büyük Karaman cd. Taylasan sk. No: 3 34230 Fatih / İstanbul, Telefon: 0212 631 21 21 Faks: 0212 621 70 51, www.ihh.org.tr E-mail: [email protected]

Allahım bizi affet. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et.. Selâm ve dua ile.

Vakit, 5.3.2008

Abdurrahman Dilipak

06.03.2008


 

İsrail gibi olmadan asla

Geçen hafta Türkiye Kuzey Irak’a kara operasyonu yaparken İsrail de Gazze’ye kara ve havadan operasyon yapmakla meşguldü, iki operasyon, Kürt sorunu ve Filistin sorunu hakkında haksız analojiler yapacak değilim. Çekilen ıstıraplar, adaletsizlikler arasında bir ayrım ve hiyerarşi yapılamaz belki ama tarihsel ve sosyolojik olarak iki farklı meseleden bahsettiğimiz açık. Ama bu da ancak biraz yakından bakanların görebileceği bir açıklık artık. Uzaktan bakanlar için hemen hemen aynı sorundan bahsediyoruz. Tüm o tarihsel ve sosyolojik farklılıkları ortadan kaldıran şey ise bu meseleleri çözmeye çalışan iki ülkenin sorunu çözme araçları, ikisinin de elinde sadece birer çekiç var ve yıllardır o çekiçle vura vura karşılarındaki şeyleri çivileştirdiler.

Hatta 1990’larda Türkiye’deki hükümetler bizim çekicin modası geçti diyerek, İsrail’den en son model, en parçalayıcı ve en derinleri tahrip edici çekiçlerden bile ithal ettiler. İsrail gibi olmak, meseleyi İsrail kadar soğuk, profesyonel (yani vicdansız) yöntemlerle çözmek birilerinin hep rüyası oldu Türkiye’de.

Zaten Türkiye-İsrail arasındaki ilişki bazen antisemitik aşırılıklara da kayabilen büyük bir kitlenin şiddetli itirazları altında bir nevi imkânsız yasak aşk ilişkisidir. Standart bir Türk laik için “Karanlık Ortadoğu bataklığında demokratik, laik, modern bu iki yalnız ülkenin” aşkı bir nevi tarihsel kaçınılmazlıktır... Bu “Arap mahallesinde” izdivaç için laik ve modern ailemize uygun başka birini bulmak da zordur, mahallelinin diline düşmekten korkmasalar nikâh an meselesidir.

Son zamanlarda laik Türkleri esir almış ulusalcılığın, mütemmim bir cüzü antisemitizm olsa da mesela bu ulusalcı cereyanın asr-ı saadetinde Cumhurbaşkanı olmuş, bir nevi Atatürk’ten sonra gelmiş dört halifeden biri hükmünde kabul edilen Ahmet Necdet Sezer’in 2006 yazında yaptığı İsrail ziyaretini bu potansiyel aşka delil olarak hatırlayabiliriz, israil Lübnan’ı kana bulamadan bir ay önceki ziyaretini. Sezer’in “Hamas’ı Ankara’ya devlet değil AKP çağırmıştır” açıklamasıyla başlayan gezi, Perez’in bizim gazetelerimizce coşkuyla karşılanmış “Biz de Atatürk’ün yolundayız”, “Ortadoğu laiktir laik kalacak” açıklamalarıyla sürmüş, israilliler zayıf noktamızı bulduklarının farkında Atatürk’ten, ortaçağ karanlığından ve laiklilikten bahsettikçe laik Türklerin gönüllerini fethetmişlerdir. Gezi Bayan Sezer’in “İsrail çok güzel, çok modern, çok laik gene gelecek ben” temennisiyle bitmiştir.

İşte tam o sıralarda İsrail Lübnan’da uluslararası hukuk, kınama falan dinlemeden 1000’e yakın Lübnanlı sivili katlederken Vatan gazetesi “İsrail’e karşı öfke ve kıskançlık” diye bir manşet atmıştı hatırlayın. Gazetenin başyazarı da “İsrail’in acımasızlığı nedeniyle hedef olduğu öfkenin, yerini yavaş yavaş takdir ve imrenme duygusuna bırakmaya başladığına işaret etmişti. Bu imkânsız aşkın, her an çılgınca bir şey yapabilecek bir boyuta, bir kara sevdaya dönmesi tehlikesi hepimizi ürkütmüştü.

İşte son operasyonun ‘kesmedikleri’ insanın aklına bu yazıyı, bu potansiyel kötücül arzuyu getiriyor. Bu çılgın aşığın yine içip içip sokaklarda bağıra çağıra hadise çıkarmasından tedirgin olmaya başlıyorsunuz.

Kısa kara operasyonu kesmediği gibi işte bu küllenmiş aşkın yangının külünü de yeniden yakıp geçmiş olabilir.

Buna dönük en somut emare onları artık Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın da kesmiyor olması. Toz kondurmaya başladıkları Türk Ordusu da. Zaten o kadar çok şeyi aynı anda istiyorlar ki onları mutlu etmeniz çok zor.

Hayvan katliamlarına karşı yazdıklarıyla gönüllerimizde taht kurmuşken insan katliamlarına zehirli köfte hükmündeki yazılarıyla lojistik destek sağlayan bir köşe yazarı şöyle yazmış “Ordu, 27 yiğidini vererek kendi görevini yeterince yapmışken, siyasi sorumluluğu da üzerine alıp, AKP iktidarını kurtarmak zorunda mıdır? Her şey tabak gibi ortadayken...” Sadece Barzani yetmiyor onlara, Erdoğan’ı da götürmeli bu operasyon.

Dediğim gibi çılgın âşık geri döndü. Ve Erbil sokaklarında birkaç bin evin camını aşağıya dökmeden ruhu huzur bulmayacak.

Her gördüğünü isteyen yaramaz çocuklar gibiler, doyumsuzlar. ‘Bi daha bi daha girelim Kuzey Irak’a’ diye tepinmeye şimdiden başladılar. Ama çocuklar kadar masum istekleri yok. ille de cesetleri görecekler, mümkünse gidip tekmeleyecekler. Dağıtılan o resimlere de imreniyorlar, yazılarını bombaların üzerine yazmak istiyorlar.

Onları siz şımarttınız ama. Hani AKP’yi “bak alttan bir İslamcı dalga gelir sizi bile götürür” diye aklınızca korkutup yola getirmeye çalışıyorsunuz ya. İşte bunlar da sizin radikaller. Sizi bile önlerine katıp götürecek, sizin yarattığınız dalgalarınız. Kanlı bayraklarınızla, en büyük bayrak yarışlarınızla, militarist yayınlarınızla, linçlerinizle, vatana ihanet temalı yazılarınızla ektiklerinizi biçmeye hazır olun. Geliyorlar. Sizi bile vatan haini ilan edecek, sizin için bile Amerikan uşağı diyecek ve sizi de götürebilecek o dalga geliyor, görüyor musunuz? 1915’i yaratan ruh halinin sembolü Aka Gündüz’ün “Bastığım her toprağın her tutamından kan fışkıracak. Taş üstüne taş bırakırsam ocağım sönsün” marşları söyleyerek geliyorlar.

Yasak aşkları israil gibi olmadıkça da rahat etmeyecekler.

Taraf, 5.3.2008

Yıldıray Oğur

06.03.2008


 

Bu bildiriyi destekleyin

Dün size... Avrupa Birliği (AB) sürecini somut adımlarla devam ettirmesi... Hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, hem de Dışişleri Bakanı

Ali Babacan’ın söz verdiği gibi, “ 2008’in AB yılı olması “ için Hükümete çağrıda bulunan aydınlar bildirisinden söz etmiştim.

Bu arada ilginç bir gelişme oldu: Bildiriye ilişkin haberlerde... İmzaların 100 aydın ile sınırlı kalmayacağı... Bildirinin tüm Türkiye’ye açılacağı belirtiliyordu.

Bana mesaj gönderen bazı arkadaşlar ve okurlar, “ Biz de imzalamak istiyoruz... Ne yapmamız gerekiyor “ diye sordular.

Bildiriye kimin önayak olduğunu araştırdım: Türkiye-AB ilişkilerini konu edinen “ Kriter “ dergisinin Yayın Yönetmeni Dr. Şebnem Karauçak imiş.

Ve ilginç bir durumla karşılaştım: Bildiriyi hazırlarken herkese açmayı düşünmemişler . Ancak, bana geldiği gibi Dr. Karauçak’a da bir sürü talep ulaşmış.

Belli ki toplumda böyle bir talep var: Hükümetin ve AKP’nin Avrupa Birliği perspektifini elden bırakmaması isteniyor.

Ben de buna katılıyorum.

Hatırlayın: Bilhassa 2002 ile 2004 yılları arasındaki AB hamleleri, nasıl da büyük bir heyecan ve umut ortamı yaratmıştı.

Siyaset bilimci Prof. Fuat Keyman’ın da dediği gibi AB süreci çok önemli bir “ çıpa “... Bir nirengi noktası, bir ölçüt, dayanacak bir temel...

Hükümet ve AKP ondan uzaklaşınca hem perspektifini yitiriyor, hem de meşruiyeti sorgulanır oluyor.

Yine hatırlayın: Başbakan Erdoğan, Avrupa başkentleri arasında mekik dokurken... En keskin muhalifleri bile onu gıptayla izliyordu.

Anketlerde AB desteğinin düşmesi sizi yanıltmasın. O düşüş dönemseldir.

“Avrupalı bir Türkiye “de kim yaşamak istemez ki? Hükümet bu işe tekrar sarıldığında, destek de hızla artacaktır. Göreceksiniz.

Velhasıl... Toplumdaki bu talebi görünce, Dr. Şebnem Karauçak da fikrini değiştirdi.

Eğer bildiriye katıldığınızı belirtmek istiyorsanız... İsminizi, yaşınızı ve mesleğinizi belirten bir epostayı ‘ [email protected]’ adresine gönderin.

Mesajlarınız, önümüzdeki günlerde faaliyete geçecek olan bu konuyla ilgili internet sitesinde yer alacak.

Sabah, 5.3.2008

Emre Aköz

06.03.2008


 

Hani “bu konuda artık ne yapılacaksa yapılacak”tı?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in Gazze’deki “shoah” (soykırım felaketi) provasını sert bir dille kınadı.

Dedi ki:

“Gazze’ye yapılan insanlık dışı uygulamayı tasvip etmemiz mümkün değildir. Gazze’de orantısız güç kullanımı ile yavrular öldürülüyor, siviller öldürülüyor. Gazze’ye yapılan saldırıların insani izahı yoktur. Saldırıların hukuka dayalı bir izahı yoktur. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, bu konuda İsrail’in bu tavrını, açık ne net olarak söylüyorum, kınıyoruz.”

“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, orada yükselen çığlığa karşılık vermeyi, hükümetim ve milletim adına bir insanlık borcu kabul ediyorum.”

“Bu konuda artık ne yapılacaksa yapılacak. Konu … Bakanlar Kurulu toplantısında da gündeme gelecek. İsrail için ne yapılacaksa yapacağız.”

Son derecede iddialı sözlerdi bunlar.

‘Hükümetin sabrı taştı. İsrail terör rejimiyle ilişkilerde köklü bir değişim yaşanacak. Bu değişim, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra ilan edilecek’ dedirten sözler…

Ne var ki dağ fare doğurdu.

Bakanlar Kurulu toplantısından ‘eski hamam, eski tas’ kararı çıktı.

Siyonist İşgal Rejimi Başkasabı Ehud Olmert ve Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’a “sağduyu çağrısı” ile yetinildi.

“Bu konuda artık ne yapılacaksa yapılacak” sözü ortada bırakıldı.

Erdoğan’ın İsrail aleyhindeki son çıkışını büyük bir heyecanla karşılayan ve ümitli bir bekleyiş içine giren Filistin halkı bir kere daha hayal kırıklığına uğratıldı.

Yazık oldu.

* * *

İsrail ordusunu “insanlık dışı uygulama”larda bulunmakla suçlayan ve bu uygulamalara karşı çıkmayı bir “insanlık borcu” olarak gördüğünü beyan eden Başbakan’ın, Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması’nı feshetmek için harekete geçmesi gerekmez mi?

Filistinli kardeşlerimize ölüm yağdıran İsrailli savaş pilotlarının Türkiye semalarında idman yapmasına (ayrıca Siyonistlerin İran’ı Türkiye üzerinden ‘yakın markaja’ almalarına ve Suriye’yi Türkiye üzerinden taciz etmelerine) imkân tanıdığı bilinen bu anlaşma, Türkiye’yi Filistin’deki İsrail mezalimine ortak kılmıyor mu?

İsrail ordusunun Gazze’deki “insanlık dışı uygulaması”na karşı çıkma yönündeki “insanlık borcu”, Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması’na karşı çıkmayı da içermiyor mu?

İsrail’e verilen lojistik destek kesilmediği ve İsrail’le her sene yapılan ortak askeri tatbikatlara son verilmediği –bu yönde bir tehditte bile bulunulmadığı- müddetçe “İsrail’i kınıyoruz” demenin bir manası, bir ciddiyeti, bir tesiri olabilir mi?

“Bu konuda artık ne yapılacaksa yapılacak” sözünün ardından Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması’nın feshi veya Türkiye-İsrail-ABD ortak askeri tatbikatlarının iptali gündeme gelmiyorsa, bu konuda hiçbir şey yapılmayacak demektir.

* * *

Başbakan’ın yukarıda mezkûr çıkışı üzerine endişeye kapılan İsrail, ‘Türkiye cephesinde yeni bir şey yok’ mesajının verildiği Bakanlar Kurulu toplantısından sonra rahat bir nefes aldı.

‘Erdoğan yanlış yapıyor, bu sert üslup İsrail’le ilişkilere zarar verir’ deyip duran Siyonist yalakalarının gözü aydın!

Yeni Şafak, 5.3.2008

Hakan Albayrak

06.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri