Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Öyle bir Zâtın rızası için amel et ki, herkese bedel sana kâfî gelsin.

Câmiü's-Sağîr, No: 692

04.04.2008


Aziz Üstadımıza...

Bir Bediüzzaman Haftasını daha idrak ettik. Onu rahmet ve duâyla anıyoruz.

O, himmetini milletinin saadet ve selâmeti yolunda feda etmiş bir âlimdir. Gayret ve çabasının hepsi, insanlığın iman selâmetidir. Bütün ömrünü, insanlığın iman selâmeti için harcamıştır. Dünyayı ve dünyalıkları bunun için terk etmiştir. Geride, imânî eserlerinden ve onun meslek ve meşrebini devam ettiren talebelerinden başka bir terekesi yoktur. Onun mirası insanlığın hizmetine sunduğu eserleridir. Peygamberler ve onun yolunda yürüyen peygamber vârisleri ilimden başka miras bırakmazlar. Onların mirasları, insanlığa faydalı olan bir ilim mirâsıdır. Bediüzzaman’ın mirası da yüz otuz parçalık Risâle-i Nur Külliyatıdır.

Dünya ona küsmüş, o da dünyaya sırtını dönüp ahiretin kapısını çalmış, önüne o kapı açılmıştır. Hep âhiret mutluluğu için yürümüştür. Dünyada terk etmediği bir iş var, o da milletinin saadeti ve mutluluğu için uzun bir ömrü milletinin hizmetinde feda etmesidir. Bu hizmeti asla terk etmemiştir. Bütün zorluklara, sıkıntılara, haksızlıklara, eza ve cefalara rağmen millete hizmetten asla geri durmamıştır. Hayatına kast edenlerin de hayatını, ebedî saadet ve mutluluğunu düşünmekten vazgeçmemiştir. Ondaki o engin şefkat ve merhamet, kendisine kötülük ve zulmedenlere bile misli ile mukabele etmekten alıkoymuş, onların ıslahı için duâ etmesine sebep olmuştur.

Onun en büyük düşmanı imansızlıktır. Bir insanın bile bu dünyadan imansız olarak gitmesine rıza göstermesi mümkün değildir. İmansızlık hiçbir şeye benzemez. Hiçbir azap, onun kadar acı çektiremez. Talebesi Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi, “Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopsaydı, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince paramparça olması lâzım gelir”di.1 İmansızlığa o derece düşmandır.

Hayatının her ânını dolu dolu yaşamıştır. Bir dakikasını bile boş geçirmemiştir. Normal bir insanın, sıcak odasında, kütüphanesinin içinde, yardımcıları ile birlikte yapmaya ve yazmaya güç yetiremeyeceği yüz otuz parçalık o muhteşem Risâle-i Nur Külliyatı’nı binbir çile, ıztırap, mahrumiyet, sıkıntı ve hastalıklar içinde telif etmesi başlı başına bir büyüklüktür. Onun çektiği çilelerin onda birini çeken insan, hizmet etmeyi bırak hayata küserdi. Demek, büyük insanların her şeyi kendilerine göre olmaktadır. Manilere karşı direnmeleri, metanetleri de kendileri gibi büyük olmaktadır. Onların ruh dünyasını ancak onlara yakın ve yatkın olanlar daha iyi anlayacaklardır.

Büyük ediplerin ifade etmekte zorlandıkları, sıkıntı çektikleri çetrefilli konuları, o maharetli üslûbu ile çok kolay bir şekilde beyan etmiştir. İsmi “Bedi” yani harika olduğu gibi üslûbu da şahanedir. “Sehl-i mümteni” denilecek kadar kolay ifadelerle konuları açıklamıştır. İbn-i Sina gibi dahilerin içinden çıkamadığı ahirete iman gibi konuları, o sokaklarında dolaşmış, her tarafını görmüş gibi kolay bir şekilde açıklamaya muvaffak olmuştur. Bu kolay ifade gücü, onun en belirgin özelliklerindendir. Çözümsüz ve ifade etmek mümkün değildir denilen birçok mesele, onun eserlerinde çözüme kavuşmuştur. Bu yönü ile memleketimizin iftihar kaynağıdır. Tarihte şanla anılan büyük âlimlerin arasında onun mümtaz bir yeri olacaktır. Böyle bir insanın ülkemizden çıkmış olması bizim için bir iftihar vesilesidir. Bu memleketin zenginliğidir.

İman ve kültür hayatımıza hediye ettiği o muazzam Külliyat, Ağrı Dağı gibi dimdik ve sabit bir şekilde durmaktadır. Hadiselerin çalkantıları, onları etkilemekten uzaktır. Kıymetli bir şeye yakın olanın kıymet kazanması gibi, onun asırdaşı olmak, memleketlisi olmak, aynı dili konuşmak, aynı dertleri ve dersleri paylaşmak elbette çok büyük bir kıymet kazanmaktır. Kendisini minnet ve şükranla anıyoruz.

Onun eserleri, Kur’ân semasından alınmıştır. O, dinî ilimleri kalbin ışığı, fen ilimlerini de aklın ışığı olarak görmüştür. İkisinin birlikte okutulması ile ancak hakikatin ortaya çıkmasının mümkün olduğunu söylemiştir. Sadece din ilimleri ile meşgul olanların taassup içinde olacaklarını; sadece fen ilimleri okuyanların da hile ve şüphe içinde bulunacaklarını ifade etmiştir. Doğru olanın, her ikisinin de birlikte okunması olduğunu bir asra yaklaşan ömrünün hedefi olarak görmüştür. Eserlerinde de fen ve dinî ilimleri, harika bir imtizaç ile bir araya getirmeye muvaffak olmuştur. Bu yönü ile İslâm dünyasında bir öncüdür.

Onun savunduğu bu eğitim tarzı, bazı Avrupa ülkelerinde ödül kazandıran yeni bir eğitim tarzı olarak algılanmaktadır. O, bu tarz bir eğitimi, İstanbul’a geldiğinde Abdülhamid’e götürmüştür. Bundan netice alamayınca, Rumeli seyahati esnasında, Sultan Reşat’tan da bu düşüncesine destek istemiş, Kosova’da kurulması planlanan medresenin, Balkanlardaki kargaşa sebebi ile hayata geçirilememesi üzerine o tahsisât Bediüzzaman’a verilmiş ve Van’da böyle bir üniversitenin temeli atılmıştır. Birinci Dünya Savaşının patlak vermesi üzerine o teşebbüs de yarım kalmıştır.

Din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite onun hep hayali olmuştur. Maddî olarak, böyle bir üniversiteyi tahakkuk ettiremeyince, eserlerinde bu düşüncelerini tahakkuk ettirmeye muvaffak olmuştur. Avrupa, onun yüz yıllık hayaline yeni ulaşma yolunda ilerlemektedir.

Risâle-i Nurlar, hem mektep, hem medrese, hem okul, hem tekkeden beklenen neticelerin hepsini, ilim ve irfan olarak insanlığa sunmaktadır.

Onu duâ ve rahmetle anıyor, kabir taşı hükmündeki Horhor Medresesinin yekpâre taşına, bahar çiçeklerinden bir demet bırakıyoruz. Allah O’ndan ebediyen razı olsun.

Dipnotlar:

1- Nursî, Bediuzzaman Said, Şuâlar, s. 473

ALİ SARIKAYA

04.04.2008


Adalete hislerini karıştıranlar zulmederler

Evet, hakim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra ve gayet bîtarafane bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair binler vukuat-ı tarihiyeden, Hazret-i Ali Radiyallahü Anhın hilafeti zamanında bir Yahudî ile mahkemede beraber oturmaları ve çok padişahların adi adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi çok hâdisât-ı tarihiye var...

Tarihçe-i Hayat, s. 202

***

Adliyede, adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki, İmam-ı Ali (r.a.) hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar. Hem bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.”

Evet, “Hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katletse, bir nevî katil olur” diye, o hâkim-i âdil demiş.

İşte, madem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakikat hükmediyor. Üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde—bilseler—belki doksanı, Nur talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emârelerle şehadet ettikleri halde, burada o mâsum ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur talebelerine karşı ihanetler ve gayet soğuk hiddetli muameleler yapılıyor. Biz her musibete ve ihanetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden, sükût edip Allah’a havale ederek, “Belki bunda da bir hayır var” dedik.

Şualar, s. 330

***

Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir...

Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlâhiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, Ye’cüc ve Me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.

Hutbe-i Şamiye, s. 83

***

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında, âdi bir Hıristiyan ile mahkemede birlikte muhâkeme olundular. Halbuki, o Hıristiyan İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhâlif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki; adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki, komünist olmayan Şarkta, Garbda, bütün dünya adâlet müesseselerinde cârî ve hâkimdir.

Tarihçe-i Hayat, s. 564

tarafgirlik: Taraf tutmak.

şaibe: Leke, kir. Kusur, hata.

müberra: Temiz, kusurdan uzak ve arınmış.

bîtarafane: Tarafsız bir şekilde.

şart-ı adalet: Adalet şartı.

vukuat-ı tarihiye: Tarihî vakıalar, hadiseler.

hâdisât-ı tarihiye: Tarihî hadiseler.

bilâ-tefrik: Ayrım yapmaksızın.

hissiyat: Hisler, duygular.

saadet-i beşeriye: İnsanlığın mutluluğu.

hakaik-i İslâmiye: İslâmî hakikatler, gerçekler.

Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’ân’da bahsi geçen, ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacakları bildirilen bir kavmin ismi.

04.04.2008


Gerçek sevgiyi senden öğrendik

Hayatı anlama ve anlamlandırma noktasında sayısız zıtlıklara, işkence ve zulümlere rağmen sevgi odaklı bir yaşantıyı, zahiren çirkin olan birçok şeyin arkasındaki güzellikleri fark etmeyi senden öğrendik.

Sevgi, ne kadar sevimli, hoş, anlamlı ve kapsamlı bir kelimedir. Sevgide güzellik, genişlik ve letâfet var. Sevginin, kâinatın yaratılış sebebi, varlıkları birbirine kaynaştıran bir bağ, kâinatın nuru ve hayatı olduğunu senden öğrendik.

Kâinatın küçük bir numunesi olan ve yeryüzünde de tasarruf sahibi olan insanın kalbinde, neredeyse kâinatın tamamını istilâ edecek kadar sevgi bulunduğunu ve bunu sevgi odaklı bir tasarruf yaklaşımıyla kullanmak gerektiğini senden öğrendik.

Hazret-i Âdem’den ders almış gibi esmâyı tâlim etmeyi, kâinat kitabını esma dürbünüyle okumayı, tefekkür etmeyi, harfî mânâların sınırsız zenginliklerini ve Kelâmullah’ı senden öğrendik.

“Habibim eğer sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” kudsî hadisinde açıklanan yaratılış sırrının en büyük, en tatlı ve en güzel meyvesi olan Resûl-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselâm’ın şahsiyetinin hakikatini, Sünnet-i Seniyyeyi ve onun istikametli nûrânî büyük caddesinde selâmetle yürümeyi senden öğrendik.

Peygamberimizin, canlardan daha azîz, cânânlardan daha üstün, her vecihle sevgiye en lâyık müstesnâ bir şahsiyet olduğunu, gelmiş ve geleceklerin en güzeli, en fazîletlisi, insanlığa yegâne mürşid ve rehber olduğunu, onu her şeyden üstün tutarak, emsâlsiz bir muhabbetle sevmenin îmânın kemâlinden olduğunu senden öğrendik.

Allah’ın insanın kalbini iman, marifet ve muhabbeti için yarattığını; sevginin yüzünün mecâzî ve fânî şeylerden hakiki ve dâimî olanlara çevrilmesi gerektiğini, insanın hayatını, gençliğini, baharı, güzel şeyleri ve dünyayı Cenâb-ı Hakk hesabına sevmesi gerektiğini senden öğrendik.

İnsanın Yaratıcısına karşı, Yaratıcının da insana ve kâinata karşı sınırsız bir sevgisinin olduğunu, Yaratıcının bütün kâinattaki güzel ve süslü sanat eserleriyle kendini sevdirmekte olduğunu senden öğrendik.

Allah’ın sevgisine mazhar olmanın yalnız Peygamber Efendimizi (asm) sevmekten geçtiğini, Habibullah’ın sünnetine uymakla mazhar olunacağını senden öğrendik.

Cenâb-ı Hakk’ın zâtı, sıfatları, kemâlâtı ve güzel isimlerinin bütün mertebeleri hakikî kemâlât olduklarından bizzat sevildiğini senden öğrendik.

İnsanların en parlak saadet ve en tatlı nimetinin, marifetullah içindeki muhabbetullah olduğunu, bütün hakikî saadetin, halis sürurun, şirin nimetin ve sâfî lezzetin marifetullah ve muhabbetullah olduğunu, Cenâb-ı Hakk’ı tanıyan ve sevenin, nihayetsiz saadete, nimete, nurlara, sırlara maddî veya mânevî mazhar olduklarını senden öğrendik.

Meşrû olmayan sevgilerin sonunun merhametsiz azap çekmek ve belâlı bir musibet olduğunu; sevilen ve bağlanılan şeylerin Allah’a ısmarladık bile demeden çekip gittiğini; Samed âyinesi olan kalbin, putlara benzeyen dünyevî şeylere sevgi beslediği zaman, o şeylerin nazarında çirkin görünmekte, reddedilmekte ve azarlanmakta olduğunu; insanın sevgisini öncelikle Allah’a vermesi halinde zilletsiz bir saadete mazhar olacağını, Allah’ın sevdiği her şeyi seveceğini, Allah hesabına mahlukatı elemsiz sevebileceğini senden öğrendik.

Allah senden ebediyen razı olsun aziz Üstadım.

KADİR AYTAR

04.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri