"Gerçekten" haber verir 15 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Allah'ın gökten bir su indirdiğini görmedin mi ki, onunla rengârenk meyveler çıkardı. Dağlarda da beyazlı, kırmızılı, siyahlı, muhtelif renklerde damarlar yarattık.

Fâtır Sûresi: 27

15.07.2008


Adalet hiçbir tarafgirliğe kaymaz

Muhterem hâkimler, yirmi sekiz sene emsâlsiz ihânetlere, işkencelere, tarassud ve hapislere mâruz kaldım. Bütün bu iftira ve isnadların esâsı birkaç noktaya dayanır:

1. En birinci ithamları, beni rejim aleyhtarı olarak telâkkî etmeleridir. Malûmdur ki, her hükûmette muhâlifler bulunur. Âsâyişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdânıyla, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes’ul olmaz. Bu hukûkî bir müteârifedir.

Dîninde çok mutaassıb ve cebbâr bir hükûmet olan İngilizlerin yüz sene hâkimiyetleri altında bulunan yüz milyondan ziyâde Müslümanlar, İngilizlerin küfür rejimlerini kabul etmeyip Kur’ân ile reddettikleri halde, İngiliz mahkemeleri şimdiye kadar onlara o cihetten ilişmedi.

Burada ve bütün İslâm hükûmetlerinde eskiden beri Yahudîler, Nasrânîler tâbî oldukları memleketin dînine, kudsî rejimine muhâlif, zıt ve mûteriz bulundukları halde, o hükûmetler hiçbir zaman kanunlarla onlara o cihetten ilişmediler.

Hazreti Ömer, hilâfeti zamanında, âdi bir Hıristiyan ile mahkemede birlikte muhâkeme olundular. Halbuki, o Hıristiyan İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhâlif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki; adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki, komünist olmayan Şarkta, Garbda, bütün dünya adâlet müesseselerinde cârî ve hâkimdir.

Ben de, din ve vicdan hürriyetinin bu ana umdesine güvenerek, yüzlerce âyâtı Kur’âniyeye istinâden, medeniyetin bozuk kısmına, hürriyet perdesi altında yürüyen mutlak bir istibdâda, lâiklik maskesi altında dîne ve dindarlara karşı tatbik edilen en ağır bir baskıya muhâlefet etmiş isem, kanunlar haricine mi çıkmış oldum? Yoksa, Anayasanın hakîki ve samîmi müdâfaasını mı yapmış bulundum? Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhâlefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilâkis, muhâlefet meşrû ve samîmi bir muvâzenei adâlet unsurudur.

Tarihçei Hayat, s. 564

***

Adliyede, adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâtefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki, İmamı Ali (r.a.) hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar. Hem bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.”

Evet, “Hükmü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katletse, bir nevî katil olur” diye, o hâkimi âdil demiş.

İşte, madem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakikat hükmediyor. Üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde—bilseler—belki doksanı, Nur talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emârelerle şehadet ettikleri halde, burada o mâsum ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur talebelerine karşı ihanetler ve gayet soğuk hiddetli muameleler yapılıyor. Biz her musibete ve ihanetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden, sükût edip Allah’a havale ederek, “Belki bunda da bir hayır var” dedik.

Şuâlar, s. 330

Lügatçe

Hutbei Şamiye, s. 83

müteârife: Bilinen.

Nasrânî: Hıristiyan.

mûteriz: İtiraz eden.

cârî: Geçerli, işleyen.

âyâtı Kur’âniye: Kur’ân âyetleri.

istibdâd: Baskı.

muvâzenei adâlet: Adalet dengesi.

15.07.2008


Zaaflarımızın farkında olarak yaşamak

Kâinatın Halıkı olan Allah, zaman şeridi üzerine kurulu hayat sürecini her an elinde bulunduruyor. Bu süreç içerisindeki işleyişi de belli bir program ve kanunlar dizisi içerisinde yazıp çiziyor. Bu çerçeve içerisinde küllî irade cüz’î iradeye kapı açıyor ve insana kendi tercihlerini belirleme hakkı veriyor. Tercih hakkını verirken de insan için yol gösterici nitelikte kaideler manzumesi gönderiyor. Öyle bir manzume ki tâbi olan insanı kâmil, tâbi olmayan ise zelîl olup insaniyetten sukut ediyor.

Tabii bu imtihan dünyasında insanı insan yapan kaideleri ve düsturları uygulayıp hayata geçirme noktasında maniler çıkıyor karşımıza. Bunların başında da nefis ve şeytan geliyor. Bu bağlamda eğer nefis ve şeytanın telkin ve saptırmalarına karşı mukavemet ve salih amellerin yapılabilmesine dair de güç yetirebilmek Allah’tandır düşüncesiyle yola çıkarsak, şifreyi büyük oranda çözmüşüz demektir. Fakat yaşam sürecinde her an gerekli olacak bu hakikati anlamak yeterli gelmiyor. Çünkü uygulama aşamasında zorluklar ve sıkıntılar çıkıyor karşımıza.

İnsana verilmiş olan benlik, akıl, duygu ve hissiyatlar, nefis ve şeytan tarafından mecralarından saptırılıp güdülenmek isteniyor. Bu duruma mukabil de, nefis ve irademizin elinde bulunduğu Allah’a sığınmak ve ondan yardım talep etmek ve bu doğrultuda bildiklerimizi yaşantı boyutuna taşıyabilmek için istemenin sırrına vukufiyetle, üzerimize düşen fiilî ve kavlî duâyı en iyi şekilde yapmaya çalışmamız gerekiyor.

Bu hedeflere ulaşabilme noktasında, nefsi muhatap alarak imanın kuvvetlenmesine vesile olacak okumalar yapmak, günlük yaşantımızda her an faal olan akıl, his ve latifelerimizi yaratıcının istek ve talepleri doğrultusunda kullanabilmek için farkındalık yakalamaya çalışmak. Namazlardan sonraki tesbihatları yaparak şahsı maneviye ortak olup manevi destek almak, düzenli Kur’ân ve cevşen okumak, Allah’ı tefekkür şuuruyla yaşamaya çalışmak. Kötülüklerden sakınıp, hayırları işleme adına sırtımızı Allah’a dayamak ve her işimizde ‘Bismillah’ demeye çalışmak. İhlası kazandırmaya vesile olan ölümü düşünmek ve Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğu idrakini kazandırmaya vesile olan Risale-i Nurları okumak gerekiyor.

Bu ifade edilenleri hayata yansıtabildiğimiz oranda da inşaallah Allah’ın Kur’ânı Kerim ve sünnet yoluyla bize ulaştırdığı düsturları salt bilgiden öteye taşıyarak amele dökmek mümkün olacaktır.

***

Yine bu çerçevede Risale-i Nur hizmetiyle iştigal eden kardeşler arasındaki tesanüd ve uhuvvete dayalı hizmette beraber yürüyebilmek için ve Risâle-i Nur’daki düsturları hayata geçirebilme adına üzerimize düşen iç okumaları da çok sık yapmamız ve bu eksende her daim niyaz halinde olmamız gerekiyor.

Risalei Nur’ları okuyup istifade eden bir insan yaratıcının kendisinden talep ettiği Müslüman’a yakışır erdem ve davranışları kendi iç dünyasında çok rahatlıkla kodlayabilir. Fakat yaşarken, özellikle hizmet odaklı müşterek yürüyüşlerimizde manilere takılabiliyoruz. Benlik, gurur, kıskançlık, öfke vb. duygularımız bazen ağır basabiliyor. Fakat İhlas Risalesinde de ifade edildiği üzere iman hizmeti omzumuza ihsanı ilahî tarafından konulmuş. Ve sadece de ihlas ile yani Allah’ın rızası gözetilmek suretiyle gelecek inayet ve yardımla taşınabileceği gerçeğiyle, ihlası kıracak iç dinamiklerimizi kontrol altına almaya çalışarak bu bağlamda üzerimize düşenleri en iyi şekilde yapabilmemiz gerekiyor.

Zaaflarımız farklı olmakla birlikte bu paralelde imtihanlar da çeşitlilik arz ediyor. Mesela bazı insanlar yapı itibariyle biraz fazla sinirli veya kıskanç olabiliyor. Bazen bu zaafların hakimiyetiyle kardeşlerimizi rencide edebiliyoruz. Halbuki imani bir şuurla sürekli iç okumalar yapan bir insan, kardeşiyle diyalog halindeyken Allah’ın rızasına muhalif içinde bir kıskançlık veya öfke çıkışı hissettiğinde, bunun Hakkın rızasına muhalif bir çıkış olduğu farkındalığıyla kontrol altına almaya çalışmak ve terbiyesi noktasında da iradî gayret gösterip duâ etmek gerekiyor. Ve diğer benlik, gurur, şöhretperestlik vb. duygular noktasında da bu farkındalık iç okumalarıyla yaratıcının rızasına uygun bir yaşantı adına sürekli çaba sarf edip duâ etmek ve yaşantı düzeyinde sıratı müstakimi yakalamaya çalışmamız gerekiyor.

İlker KARDAŞ

15.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır | Site yöneticisi | Editör