"Gerçekten" haber verir 19 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın.

Hûd Sûresi: 6

19.09.2008


İktisat eden, geçim derdi çekmez

“İKTİSAT eden, maişetçe âile belâsını çekmez” meâlindeki “Lâ yeûlü meni’ktasade” hadis-i şerifi sırrıyla, iktisat eden, maişetçe aile zahmet ve meşakkatini çok çekmez.

Evet, iktisat kat’î bir sebeb-i bereket ve medar-ı hüsn-ü maişet olduğuna o kadar kat’î deliller var ki, had ve hesaba gelmez. Ezcümle, ben kendi şahsımda gördüğüm ve bana hizmet ve arkadaşlık eden zatların şehadetleriyle diyorum ki:

İktisat vasıtasıyla bazan bire on bereket gördüm ve arkadaşlarım gördüler. Hattâ dokuz sene (şimdi otuz sene) evvel benimle beraber Burdur’a nefyedilen reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekâtlarını bana kabul ettirmeye çok çalıştılar. O zengin reislere dedim: “Gerçi param pek azdır. Fakat iktisadım var, kanaate alışmışım. Ben sizden daha zenginim.” Mükerrer ve musırrâne tekliflerini reddettim. Câ-yı dikkattir ki, iki sene sonra, bana zekâtlarını teklif edenlerin bir kısmı, iktisatsızlık yüzünden borçlandılar. Lillâhilhamd, onlardan yedi sene sonra, o az para, iktisat bereketiyle bana kâfi geldi, benim yüz suyumu döktürmedi, beni halklara arz-ı hâcete mecbur etmedi. Hayatımın bir düsturu olan “nâstan istiğnâ” mesleğini bozmadı.

Evet, iktisat etmeyen, zillete ve mânen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzettir. Bu zamanda isrâfâta medar olacak para çok pahalıdır. Mukabilinde bazan haysiyet, namus rüşvet alınıyor. Bazan mukaddesât-ı diniye mukabil alınıyor, sonra menhus bir para veriliyor. Demek, mânevî yüz lira zararla maddî yüz paralık bir mal alınır.

Eğer iktisat edip hâcât-ı zaruriyeye iktisar ve ihtisar ve hasretse, “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır” (Zâriyat Sûresi, 51:58.) sırrıyla, “Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın” (Hûd Sûresi, 11:6.) sarahatiyle, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacak. Çünkü şu âyet taahhüt ediyor.

Lem’alar, 19. Lem’a, 4. Nükte, s. 203

medar-ı hüsn-ü maişet: Güzel geçim sebebi.

musırrâne: Israrla.

câ-yı dikkat: Dikkat edilecek nokta.

arz-ı hâcet: İhtiyacını arzetme.

nâstan istiğnâ: İnsanların minneti altına girmekten kaçınmak.

mukaddesât-ı diniye: Dini mukaddesler, değerler.

hâcât-ı zaruriye: Zaruri ihtiyaçlar.

iktisar: Kısma, kısa tutma.

ihtisar: Kısaltma, özetlenme, lüzumsuz kısımları çıkarma.

sarahat: Açıklık.

19.09.2008


21. yüzyıl İslâmın asrı olacak

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bir mektubundan, özür dileyerek uzun bir nakil yapmak istiyorum:

“Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek geniş ve uzun bir hakikate, pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

“Nev-î beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile; ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle; ve mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle; ve gàliplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın ve mahiyet-i insaniyesinin umumî bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’ân’ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede (şimdi 1429 H.K.A), her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan; ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan; ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren; ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren; ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten, on binler defa dâvâ edip haber veren; ve sarsılmaz kat'î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi kat'iyyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-î beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıt'aları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında, kat'iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mû’cize-i ekberin yerini tutamaz.” (Emirdağ Lâhikası, Y.A.N., s. 191 ve 216)

Bu uzun paragrafta Üstad o kadar müthiş, mükemmel ve büyük meselelerden, müjdelerden bahsediyor ki... Yukarıdaki metni üç kez okumanızı tavsiye ederim.

2. Dünya Savaşı’ndan bahisle aynı eserin 60. sayfasında Hüsrev Ağabey’den naklen “..deccalane bir hareket şimalde kendini gösterdiği görülüyor. Şu vaziyet herkesi heyecana, endişeye sevk ediyor. İstikbalin zulmetlerine gittiği zannıyla, merakla radyoları takibe koşturuyor. Lillahilhamd, Risâle-i Nur, âlî beyanatıyla ruhlarımızı teskin ediyor, hakikî dersleriyle kalblerimizi tatmin ediyor. İşte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hıristiyanlık âleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani İncil, Kur’ân ile ittihad ederek ve Kur’ân’a tabi olması neticesi elde edilecek semavi bir kuvvetle mağlûp edileceği iş’âr buyuruluyor ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini mânâ-yı işari ile ihtar ediyor. Mesmuâta göre, bugünkü Amerika, aktar-ı âleme tetkikat için gönderdiği dört heyetten birisini, bugünkü beşeriyetin saadetini temin edecek salim bir din taharrisine memur etmiştir.”

Aynı eserin 44. sayfasında Risâle-i Nur’ların muannid dinsizleri ve feylesofları susturduğunu, bütün beşeriyetin her türlü müşkülünü halletiğini, her sorusuna cevap verdiğini vurguluyor Üstad Hazretleri.

Yine bütün insanlığın problemi olan terörün (bir yerde küfr-ü mutlakın icadıdır terör belâsı) yok edilmesinde de bu eserler çözüm getiriyor. Risâle-i Nur, “küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı, esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve asayişi ve hürriyeti ve adaleti temin eder.”

(Age, s. 110). Yüzde yüz isabet.

Risâle-i Nurlar, sadece Türkiye, İslâm âlemi ve dünya ile değil kâinatla alâkadardır.

Üstad Hazretleri bu Nur Külliyatını, Asya’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya, Afrika’ya ve dünyanın her tarafına göndermeye gayret etmiştir. Şimdi de talebeleri götürüyorlar bizzat, göndermenin yanında. Bir şekilde ABD eski başkanı Kennedy’e, ağabeyler Nurları posta ile göndermişler ve Kennedy onlara teşekkür mektubu yazmış. Mitterand’a Sözler gönderilmişti Fırıncı Ağabey tarafından. Onun danışmanı da teşekkür mektubu yazmıştı. Biz de Cezayir Cumhurbaşkanına Arapça İşârâtü’l-İ’câz’ı posta ile göndermiştik.

İşte hep okuyoruz, duyuyoruz ve görüyoruz; Batıda İslâmiyetin de gereği çok güzel gelişmeler var. İşte bazı örnekler:

Amerika’da düşük bel pantolona hapis cezası. ABD’nin Louisiana eyaletinin Delcambre şehrinde ahlâk kuralları açısından sakıncalı bulunan düşük belli pantolon giymek, Belediye Başkanı Carol Broussard ve şehir yönetimince yasaklandı. Alınan karara aykırı davranarak pantolonun üzerinden iç çamaşırını gösterenlerin 500 dolar para ve 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılabileceği belirtildi.

Bütün Batıda alkollü araç kullananların araç kullanma cezaları arttırılıyor.

İngiltere’de Şeriat mahkemeleri faaliyete geçti. Daha önce Hollanda Dışişleri Bakanı da bu türden beyanda bulunmuştu.

“İsveç’te şeriat” başlıklı bir yazı kaleme almıştı Şükrü Bulut, 7.1.2008 tarihli Yeni Asya’da.

Temmuz ayında Hollanda hükümeti, İslâmiyetin aleyhinde karikatürler çizen bir karikatüristi, ülke huzurunun bozulacağı endişesiyle (tedbir olarak) ikaz etmişti.

Yine, Avrupa’da 114 kilisenin 1984 yılında toplanıp Peygamberimizin (asm) peygamberliğini kabul etmeleri de müthiş bir olay.

Yazıyı, Üstadın cümleleri ile bitiriyorum:

“Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 69)

H. KÜBRA AKDEMİR

19.09.2008


Nev-ibâhiye

Lügatte ibâhiye: “Haramı helâl sayan sapkınlar; İslâmiyet’in haram ve yasak kıldığı şeyleri helâl ve mübâh sayan bozuk bir fırka. Bâtiniyye, İsmâiliyye. Karâmita da denir” şeklinde geçmektedir. Başındaki nev eki “yeni” ma’nâsındadır. Bu bâtıl mezhebin zamânımızdaki sûretini ifâde etmek için kullanılmıştır.

“Nev-ibâhiye” adını taktığım bu nevzuhûr kişiler, ne İslâmiyete ne de—hükmü kalkmış da olsa—herhangi bir semâvî dîne mensûbiyet iddiâ etmemektedirler. “Vatanım rû-yi zemîn; milletim nev-i beşer” diyen bir asır önceki şâirin bugünki tâkipçileridirler.

Tanrı-tanımazlık, felsefelerinin esâsıdır. İşte bu özellikleri onların teşhîsi için yeter de artar… Bunlara göre bütün mukaddesler uydurmadır. Helâl, haram, ahlâk, âhiret, hesap, İlâhî nizâm, inanç bağları insanların hürriyetlerine vurulmuş birer prangadır. Bayrak, vatan, şehâdet insanların istismârı için kullanılan mefhûmlardır. Nefislerinin her arzûsunu mâni’siz yerine getirmek en ahlâkî davranıştır. Beşer kendi aklıyla her mes’eleyi çözebilir; her derde çâre bulabilir. Aklın almadığı, maddeten isbât edilemeyen her kavram hurâfedir.

Ne diyelim? Allâhu Teâlâ bu kullarına şifâlar versin… Kuru dilekle iş bitmiyor. İmtihân dünyâsındayız. Cenâb-ı Hakk’ın şeytanları ve muzır mahlûkları yaratmasının sebebi var. Bunlar da mü’minler için birer deneme vâsıtasıdır. Ancak, bulaşıcı hastalıklardan sakınmak gerekiyor. Bu fikirlerde de bulaşma hassâsı vardır. Dikkatli olunmazsa farkında olmadan kötü hastalığa yakalanmak işten değildir…

Hürriyet denilen güzel ve fazîletli hayât tarzına ârız olan bu nev-ibâhiye düşüncesi, kanserli hücre gibi, büyüyüp hürriyeti yok etme isti’dâdındadır. İnsanlar tarafından bugüne kadar bulunabilmiş olan en güzel idâre tarzı olan demokrasinin ökse otu gibidir bu felsefe… Uzaktan bakıldığında demokrasinin rûhuna uygun gibi görünmektedir. Ama, yaratılış kanûnuna uymadığı anlaşılıncaya kadar iş işten geçecek; nice nesiller dünyâda sefîl, âhirette rezîl olacaktır.

Kâinâtın sâhibi olan Hâlik-i Zülcelâl, nasıl ki maddî âlemde belli bir intizam koymuştur; mânevî âlemde de benzerini yaratmıştır. Bir canlının genlerine ektiği tohumların ne olduğunun ve nereye varacağının farkında olan O’dur. Bilhassa şuur verdiği canlıların, akılları ile hudutsuz duygularına fren yapmalarını O irâde etmiştir. Elbette, beşeriyetin kendi nefsine, aklına, nesline, malına, dînine zarar vermesini önleyici emirleri veren de O’dur. Mukaddesleri O belirlemiştir. Yasakları O emretmiştir. Helâllerin sınırını O çizmiştir. Yaratıklarına verdiği fıtrî kabiliyetlerin nereye gidebileceğini en iyi O bilmektedir. Bu yeteneklerin kullanma tâlimâtını O vermiştir.

Müslümanın kutsalları, insanlığın ortak kutsallarıdır: Can, beden, mal, toprak, inanç, düşünce, vicdân, ırz, nâmûs, nikâh, âile, akrabâlık, kabîle ve millet mensûbiyeti, vatan, bayrak-sancak bunlardandır. Bâzı insanlar bu mefhûmları ve bu duyguları kötüye kullandılar diye onları yok etmek mi gerekir? İslâmiyet baştan aşağıya beşerin dünyâ ve âhiret saâdetini te’mîn edecek esaslarla doludur. Adı Müslüman olmakla birlikte, doğru İslâmiyeti yaşayamayan insanların suçları umûmîleştirilemez. İnsanların noksan veya fazla uygulamaları; âdil olmamaları, zulüm yapmaları Cenâb-ı Hakk’ın müstakîm yoluna, âdilâne dînine zarar veremez.

Adâlet eliyle olmaksızın kimsenin canına, bedenine, malına, toprağına dokunulamaz. Hür irâdesiyle seçtiği inancına karışılamaz. Başkasına maddeten zarar vermeyen düşüncesine ve vicdânî kanâatine müdâhale edilemez. Herkesin ırzı ve nâmûsu te’mînât altındadır. Neseb ve karâbet korunmaktadır. Her türlü meşrû akit saygıdeğerdir. Kavim, kabîle ve millet insanların birbiriyle tanışması, dayanışması, yardımlaşması için Allâhu Teâlânın teşkîl ettirdiği cem’iyyetlerdir. “Vatan dahî bir millî âilenin hânesidir.”[B.S.N.] “Bayrağı Zeyd aldı…” [Buhârî, Cihâd] “O gün livâu’-l hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak.” [Tirmizî, Menâkıb]

Yeryüzü Müslüman’ın ibâdeti için yapılmış bir mesciddir. İnsanoğlu, barış içinde birbirine yardımcı olmak üzere yaratılmış ibâdullâhtır. İslâm inancıyla şereflenmiş olanlar, “ümmet-i Muhammed”tir; birbirinin kardeşidir. Zulüm ve taarruzda bulunmamak şartıyla, başka inanç sâhipleri de “ümmet-i dâvet”tir. Hak ve hakîkat herkesin ortak malıdır. Bütün varlıkların selâmeti ne kadar kıymetli ise, bir ferdin selâmeti de o kadar kıymetlidir. Suçsuz bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir.

İnsanca yaşamak ve insanlık şerefine uygun muâmele görmek isteyenler için İslâmiyet’ten başka bir yol yoktur. Düşe kalka, deneye yanıla kaybedilen canlar, nesiller, mallar, zamanlara yazık! Beşerî bütün sistemler bugüne kadar insanlığa kederden, acıdan, kandan, gözyaşından, pişmanlıktan başka ne getirdi? Şu şeytânî ve nefsânî telkînlere kapılmakla dünyâ da, ukbâ da cehennemden başka bir şey olmaz! Varlığınızı ve varlıkları seviyorsanız, Allâh’ın yoluna buyurun…

EKREM KILIÇ

19.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır