"Gerçekten" haber verir 12 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Müsellesten üçgene bir kültür katliamı

10 Kasım, 23 Nisan, 29 Ekim gibi özel günlerde verilen reklamlar ilgimi çeker. Firmaların ve reklam ajanslarının bir konuya nasıl yaklaştıklarını bu reklamlar aracılığıyla anlamaya çalışırım.

Mesela Zeki Triko’nun “Güneşi özledik” reklamı düpedüz 28 Şubat (1997) darbe sürecine katkıda bulunmuştu.

Dün de çeşitli kuruluşlar bir kez daha tavırlarını “Atatürk üzerinden” ortaya koydular.

Bunlar arasında Referans gazetesinin reklamı da vardı. Reklamda Atatürk imzalı şu cümle okunuyordu:

“Üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceye eşittir.”

Altta ise bunun açıklaması yer alıyordu: “Atatürk ‘Geometri’ kitabını yazmasaydı, üçgenin iç açılarının toplamını, ‘Müsellesin zavayayi dahilisinin mecmuu 180 dereceye müsavidir’ diye öğrenmek zorundaydık.”

Bize de ilkokulda aynı gerekçeyle anlatılmıştı dildeki sadeleşme hareketi: ‘Üçgen’e ‘müselles’, ‘eşittir’e ‘müsavidir’ demek zorunda kalacakmışız ama son anda kurtarılmışız.

Uzun yıllar ben de öyle düşünmüştüm. Ancak zamanla böyle bir gerekçelendirmenin anlamsız olduğunu kavradım.

İngilizcede üçgene ‘triangle’ (okunuşu: ‘trayengıl’) deniyor. Ağzından ha ‘üçgen’ sesi dökülmüş, ha ‘trayengıl’, ha ‘müselles’. Ne fark var? Yok.

Sadece aynı nesneye gönderme yapan ama farklı kültürlere, dillere ait sesler bunlar.

Yani ‘müselles’in yerine ‘üçgen’ demeye başladığın için matematiği daha iyi öğrenmiyorsun.

Mesela İngilizler ve Amerikalar tüm bilimlerde bizden ileri ama bunun üçgene, ‘triangle’ demeleriyle hiçbir alakası bulunmuyor.

İngiltere ile ABD arasında da farklar var ve bunun dille bir ilgisi olmadığını biliyoruz, çünkü aynı dili kullanıyorlar.

Burada bir tuhaflık yok mu?

Biz İngiltere ve ABD karşısında hemen her konuda geriyiz ama ‘müselles’e ‘üçgen’ dediğimiz için gurur duyuyor, bunu reklamlarda bile kullanıyoruz.

Hani dildeki sadeleşme akımlarının gündemi belirlediği 1900’lü yıllarda olsak, anlayacağım.

Çoktan 21’inci yüzyıla girmişsiz, sadeleşme çabaları kayda değer bir başarı göstererek geride kalmış ama ne kadar modern olduğumuzu ‘müselles’ ile ‘üçgeni’ karşılaştırarak göstermeye çalışıyoruz.

Daha da kötüsü var:

Müsellesi dilden kovmakla övünen bu zihniyeti bir adım daha öteye götürürseniz, tam bir kültür katliamı yapmış olursunuz.

Çünkü bu yaklaşım, “Yahya Kemal Beyatlı’yı okumayın, Tevfik Fikret’i anlamayın, Mehmet Akif Ersoy’u öğrenmeyin” anlamına gelir.

Mesela İstiklal Marşı’nın şiirinde ne diyor Mehmet Akif? “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!”

Söyleyin bakalım, “şüheda” ne demek?

Peki, yine aynı şiirde geçen, “mücerret”, “ceriha”, “izmihlal” kelimelerinin ne demek olduğunu biliyor musunuz?

İstiklal Marşı’nın yazılışının üstünden 100 yıl dahi geçmedi ama yeni kuşaklar ona yabancı hale geldi. (12 Eylül darbecilerinin, İstiklal Marşı’nın tamamını ezberlemeyi bir işkence biçimi haline getirdiğini de unutmayalım.)

Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin:

Yahya Kemal’i, Tevfik Fikret’i, Mehmet Akif’i anlamamak övünülecek bir şey midir?

Dünyanın her yerinde insanlar ‘bildiği’ için gurur duyar, ‘bilmediği’ için değil.

Sabah,

Emre Aköz

11.11.2008

12.11.2008


Kriz dalga dalga vuruyor

Türk halkının en büyük derdi, ekonomi. Kimi geçimini sağlamak, kimi refahını korumak, kimi de daha fazla kazanmak için bu kaygıyı paylaşıyor.

Küresel ekonomik krizin ortaya çıkardığı dalgalanma, giderek Türkiye’yi daha fazla vurur hale geliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu, dün Eylül ayı sanayi üretimi verilerini açıkladı.

Geçtiğimiz yıla nazaran yüzde 5.5’lik bir düşüş var. İmalat sanayi endeksindeki düşüş ise, 6.4.

Türkiye’de ekonomik alt yapı, 2001 krizi sonrası alınan tedbirler nedeniyle güçlü de olsa, dünyada büyüyen bir kriz var.

Tek başına alınacak yeni önlemlerle, krizin etkilerini azaltmak mümkün. Ama yok etmek mümkün değil.

Dünya durulmadıkça, dış ticareti ile öne çıkmaya başlayan Türkiye’nin huzura ermesi maalesef zor.

Sonuçta, halkı can evinden vuran ve giderek büyüyen bir sorun var.

GENAR’ın, “Toplum Siyaset Araştırması Anketi”nin sonuncusu, hafta sonu yayınlandı.

Halkın yüzde 45’i, küresel krizin acı faturasını Türkiye’nin canlı bir şekilde yaşayacağına “kesinlikle” inanıyor. Yüzde 40’ı ise “kısmen” krizin kendilerini vuracağını belirtiyor.

Üç aylık periyotlarla yapılan anket, vatandaşın ekonomik olarak sıkıştıkça faturayı hükümete çıkardığını da gösteriyor.

Mart 2008’de AK Parti’yi ekonomik olarak başarısız bulanların oranı, yüzde 49. Temmuz ayında bu oran 50’ye, Kasım’da ise yüzde 52’ye çıkıyor.

AK Parti’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 13’ü bile ekonomik olarak hükümeti başarısız bulduğunu ifade ediyor.

Ekonomik krizin yaşamları nasıl alt üst edeceğini anlamak için GENAR’ın bir tespiti daha çok önemli: Halkın yüzde 52’si borçlu.

Kiminin kart, kiminin kredi, kiminin de döviz borcu var. En ufak oynama, onlarda deprem etkisi yapıyor. Buna, gelir sabitken elektrik, su, doğalgaz ve benzin faturalarındaki artış da eklenince “çıkmaz sokağa” girilmiş oluyor.

Enflasyonu düşürme politikası nedeniyle küçük ve orta boy işletmeler, uzun zamandır aşırı durgunluktan şikayetçiydi zaten. Birçok firma kapısına kilit vurmak zorunda kaldı.

Tekstilin geleneksel kalbi İstanbul Yeşildirek’te de, ayakkabıların yükselen yıldızı İzmir Işıkkent’te de durum farklı değil. Küçük esnaf ve imalatçı adeta kan ağlıyor...

Doğalgaz ve benzin zamları, kiralar ve çalışan maaşlarının bankalara yatırılmasının zorunlu hale getirilmesi, artan iş-sizlik gibi nedenlerle memnuniyetsizlerin oranı daha da artma eğiliminde.

Yerel seçimler öncesi, her partinin dikkate alması gereken bir etken, halkın ekonomik algısı ve beklentileri.

İktidarda olduğu için, krizin sorumlusu olmasa bile, en çok AK Parti etkilenecek bu algıdan.

Bütün dünyada böyle. Bunun son örneği, Amerika’da yaşandı.

Seçmenlerin yüzde 63’ü tercihini ekonomik krizin belirlediğini söylüyor.

Bunların yüzde 56’sı oyunu Obama’ya verenler. Kazananı ya da kaybedeni onlar belirledi bir yönüyle.

“Kriz patlamasaydı, Obama kazanamazdı” öngörüsünde bulunanların sayısı hiç de az değil.

Küresel krizin faturası yansıdıkça, ekonomi halkın birinci gündemi olmada arayı daha da açacak.

Umarım kriz, bazı ekonomistlerin tahmin ettiği gibi Türk ekonomisinin daha da güçlenmesi için yeni fırsatlar sunar.

Umarım, 26 çeyrektir büyüyen Türkiye, yine küçülmelerle karşı karşıya kalmaz.

Erhan Başyurt

Bugün, 11.11.2008

12.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır