"Gerçekten" haber verir 09 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Nitekim kendi içinizden bir peygamber gönderdik ki, size âyetlerimizi okur, sizi inkâr

ve günah kirlerinden temizler, size Kur'ân-ı, kâinatın gayesini ve sırlarını ve daha

bilmediğiniz nice şeyleri öğretir.

Bakara Sûresi 151

09.03.2009


İslâmın ehl-i kitaba çağrısı

“Senden önce indirilene...” (Bakara Sûresi: 4.)

Bu gibi sıfatlarda bir teşvik vardır. Ve o teşvikten samileri imtisâle sevk eden emirler ve nehiyler doğuyor. Bu cümlenin makabliyle nazmına dair “dört letâif” vardır.

1. Bu cümlenin makabline atfı, medlulün delile olan bir atfıdır. Şöyle ki:

“Ey insanlar! Kur’ân’a imân ettiğiniz gibi, kütüb-ü sabıkaya da imân ediniz. Çünkü Kur’ân, onların sıdkına delil ve şahittir.”

2. Yahut o atıf, delilin medlule olan atfıdır. Şöyle ki:

“Ey ehl-i kitab! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara imân ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (asm) ile Kur’ân’a da imân ediniz. Zira onlar, Hazret-i Muhammed’in (asm) gelmesini tebşir ettikleri gibi, onların ve kitaplarının sıdkına olan deliller, hakikatiyle, ruhuyla Kur’ân’da ve Hazret-i Muhammed’de (asm) bulunmuştur. Öyleyse, Kur’ân Allah’ın kelâmı ve Hazret-i Muhammed de (asm) resulü olduğunu tarik-i evla ile kabul ediniz ve etmelisiniz.”

3. Zaman-ı Saadette Kur’ân’dan neş’et eden İslâmiyet, sanki bir şeceredir. Kökü Zaman-ı Saadette sabit olmakla, damarları o zamanın âb-ı hayat menbalarından kuvvet ve hayat alarak her tarafa intişar ettikleri gibi, dal ve budakları da istikbal semasına kadar uzanarak âlem-i beşere maddî ve manevî semereleri yetiştiriyor.

Evet, İslâmiyet, mazi ile istikbali kanatları altına almış, gölgelendirerek, istirahat-i umumiyeyi temin ediyor.

4. Kur’ân-ı Kerim, o cümlede ehl-i kitabı imana teşvik etmekle, onlara bir ünsiyet, bir sühûlet gösteriyor. Şöyle ki:

“Ey ehl-i kitab! İslâmiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikâdâtınızı ikmal ve yanınızda bulunan esâsât-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’ân, bütün kütüb-ü salifenin güzelliklerini ve eski şeriatlerinin kavaid-i esasiyelerini cem etmiş olduğundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tadil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tagayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruât kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Evet, mevâsim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hâsıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer’iyede tebeddül vardır. Çünkü, fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere da’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân, fer’i hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.”

İşârâtü’l-İ’câz, s. 53, (yeni tanzim, s. 84)

Lügatçe:

ehl-i kitab: Kur’ân-ı Kerim’de genellikle Yahudiler ve Hıristiyanlar için kullanılan tâbir.

sami: İşiten.

imtisâl: Uyma, sarılma.

nehiy: Yasak etmek. Menetmek.

makabl: Öndeki, üstteki, geçmişteki.

nazm: Sıra, tertib, kafiyeli, vezinli söz, şiir; dizili olan şey.

letâif: İncelikler.

atf: Bağ, bağlama, ekleme.

medlul: Delâlet olunan. Delil getirilen şey.

kütüb-ü sabıka: Kur’ân’dan evvel indirilmiş olan mukaddes kitaplar.

sıdk: Doğruluk.

enbiya: Peygamberler.

tebşir: Müjdeleme.

tarik-i evlâ: Daha iyi olan yol, üstün yol, meslek.

neş’et: Doğma.

şecere: Ağaç.

semere: Meyve, netice.

ünsiyet: Alışkanlık, ülfet, dostluk, ahbaplık, arkadaşlık.

sühûlet: Kolaylık.

itikadât: İtikatlar, inançlar.

ikmal: Tamamlama, daha olgun hale getirme.

kavaid-i esasiye: Esas kaideler.

usul: Asıllar, kökler, esaslar.

muaddil: Tadil eden, düzelten, denkleştiren.

mükemmil: Mükemmel hâle getiren, tamamlayan.

tadil: Doğrultma, doğrulama, düzeltme, denkleştirme.

mevâsim-i erbaa: Dört mevsim.

ahkâm-ı fer’iye: Asılla ilgili olmayıp, ayrıntıya dair hükümler.

09.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla