13 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Görüş

Malî krize Kur’ân’dan çözümler

“Kur’ân-ı Kerim bir Nur’dur, yolumuzu aydınlatan bir ışıktır ve elimizden tutan bir Hidayet Rehberi’dir.”

Keşke, dünya ekonomisine yön veren iktisatçılar, Kur’ân’ı tanısalar ve ondaki bütün insanlığa huzur ve mutluluk bahşedecek çözüm tekliflerinin farkına varsalardı…

Keşke, Kur’ân-ı Kerim’i yorumlayan müfessirler de iktisat teorileri hakkında birtakım bilgilere sahip olsalardı… İşte o zaman, Kur’ân-ı Kerim, karanlıkta kalan insanlık âleminin yolunu aydınlatmada, sıkılan ve bunalan insanların elini tutmada çok daha farklı bir rehberliğe vesile olurdu, kanaatindeyim.

Allah Teâlâ Hz.leri Kur’ân-ı Kerim’de, geçmiş ümmetlerden ve peygamberlerinden sık sık örnekler verir bizlere…

Her bir peygamber, içinde yaşadığı toplum için en güzel örnek ve en değerli şahittir aynı zamanda.

Her bir kıssadan, hisse alalım diye anlatılan bu hadiseler genellikle şu ifadelerle son bulur. “And olsun ki, yaşanan bu hadiselerde, düşünen/ akleden/ anlayan/ kafa yoran / ibret alan kişiler/ toplumlar için nice ibretler vardır.”

Şimdi gelin beraberce, bize Yusuf Sûresinde neler söylenmek istendiğine bakmaya çalışalım.

Yusuf Sûresindeki mesajlar

Birkaç yönden farklı özellikleri yanında Yusuf Sûresi, özellikle idarecilik ve iktisat alanlarında iyi “okunması” gereken ibretler taşımaktadır. Biz bunlardan sadece iktisadî anlamda tesbit edebildiklerimizi aktarmaya çalışacağız.

1. Darlık da bolluk da geçicidir

Sûrede geçen âyetlerden birinde Mısır hükümdarının bir gün şöyle dediği anlatılır: “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ve yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördüm. Ey rüya tabircileri! Eğer bu konuda bir bilginiz varsa bana bu rüyanın açıklamasını yapın.” (Yusuf / 43)

Hapishaneden çıkarak kralın hizmetinde bulunan ve bir zamanlar Hz. Yusuf ile zindan arkadaşı olan genç, onun rüya yorumundaki eşsiz konumunu hatırlayarak Hz. Yusuf’a gelir ve ondan bu rüyanın yorumunu ister. Hz. Yusuf ise şöyle der: “Yedi yıl boyunca adetiniz üzere ekin yapın. Bu süre zarfında yediğiniz az bir miktar dışında, biçtiğiniz mahsulü başaklarıyla birlikte bırakın ve onları depolayın. Bu dönemden sonra yedi yıl kuraklık dönemi gelecektir. İşte bu dönem, sizin tohumluk olarak ayırdığınız az miktar dışında kalan bütün biriktirdiğinizin hepsinin tükenip bitmesine yol açacaktır. Sonra bu dönemin ardından öyle bir yıl gelecektir ki, o yılda insanlara yağmur ve bereket verilecektir. İşte o yıl insanlar hem meyvelerin sularını sıkacak hem de hayvanlarını sağacak bir bereket ve bolluğa kavuşacaklardır.” (Yusuf / 47 - 49)

Hz. Yusuf kralın gördüğü rüyayı yedi yıl kavramı üzerinde durarak yorumlamıştır. Şimdi geride bıraktığımız son yedi yıla bir bakalım.

Görülecektir ki, 1994, 2001 ve 2008 tarihlerinde yaşanan krizler bir tesadüf değildir. Bu bağlamda 2014 veya 2015 yıllarını da unutmamamız gerekmektedir.

Yusuf Sûresinde bahsi geçen “yedi yıl” kavramı bir tesadüf olamaz. Sadece rakamsal olarak ele alsak bile, yedi yıl aslında izafi olarak hem çok uzun hem de çok kısa bir zaman dilimidir.

O halde, varlığa sevinmek de yokluğa yerinmek doğru değildir. Çünkü ikisi de en fazla yedi yıl sürecek demektir. Ne var ki, insanoğlunun düştüğü hatalardan biri nimeti de külfeti de baki sanmasıdır. Halbuki bu iki kavram da dünyaya aittir ve dünyevî olan her şey gibi onlar da fanidir. Ne bolluk, ne de darlık daimidir. Bu ikisi de “sıkan” ve “genişleten” el-Kaabid ve el-Bâsit olan Allah Teâlâ’nın kudretindedir. Dilediğinin rızkını daraltan, dilediğine bunu genişleten sadece O’dur… O halde kul, hele hele Rabbine şeksiz şüphesiz inanan mü'min kul, yaşanan olaylarda her şeyden önce Rabbinin dilemesinin, kudretinin, rızasının veya azabının sözkonusu olduğunu, koyduğu kuralların (sünnetullah ve adetullah) hükmünü icra ettiğini düşünmelidir.

Böylesi bir bakış tarzı, kişiyi bolluğa sevinip şımarmaktan ve darlığa üzülmekten koruduğu gibi onu Rabbi nezdinde değerli de kılar, çünkü o, her şeye rağmen Rabbinin hükmüne razı olmakla aynı zamanda Rabbinin rızasına da nail olur.

Öte yandan, hepimizin bildiği üzere İnşirah Sûresinde Allah Teâlâ, zorlukla beraber mutlaka kolaylığın da olduğuna dikkat çekmektedir. Âyetlerle ilgili bir Arapça beyitte şöyle denilir:

İzâ dâkat bike’d-dunya fe fekkir fî Elem Neşrah

Fe usran beyne yusrayni izâ fekkertehu fefrah

Dünya seni bunalttığında hemen Elem Neşrah Sûresini düşün.

Bir zorluğun iki kolaylık arasında durduğunu düşün ve ferahla!

Demek ki, hayatta zorlukları yaratan Allah Teâlâ, kullarına bu zorlukları aşsın diye önünde ve sonunda kolaylıklar da lûtfettiğini bilmemizi istiyor bizlerden…

Peki, bununla beraber ilgili âyetlerden çıkarmamız gereken başka ne gibi dersler olabilir? derseniz, cevabımızın tek kelimeden ibaret olacağını söyleyebiliriz: Tasarruf…

Evet Hz. Yusuf bu âyetlerde tasarrufu tavsiye etmekte ve yaşanacak krizlerin en önemli ilâcının vaktinde yapılacak tasarruf olduğunu ifade etmektedir. Nitekim, Hz. Yusuf’un tavsiyesine uyan hükümdar, bu sayede Mısır’ın, o yıllar kendi coğrafyası içinde en zengin ülke konumuna geldiğini görmüş, böylece, Hz. Yusuf’u devletin maliye işlerinde en yetkili makama tayin etmişti.

Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus daha vardır. Mısır, o zamanki refah ve zenginliğine ne dışarıdan destek almak ne de başka bir finans kaynağı sayesinde değil, tamamen kendi öz kaynaklarını kullanmak suretiyle ulaşmıştır. Topraklar özenle ekilmiş ve biçilmiş, tohumluklar ayrılmış ve kuraklık yıllarında depolanan hububatın komşu ülkelere satışıyla büyük bir servet kazanılmıştır. İktisat teorisyenlerinin üzerinde dikkatle düşünmelerini gerektirecek başarıyla muhtemel krizler başarıyla yönetilmiş ve kuraklık yıllarında yaşanılması kaçınılmaz olan sıkıntıları Mısır ülkesi yaşamadığı gibi, komşu ülkelere önemli bir kaynak olarak da hizmet sunmuştur.

2. İnsanlardaki hased duygusunu hesaba katmak

Yusuf (as) kıssasından çıkarabileceğimiz bir hisse de insanlarda var olan hased duygusunu önemsememiz, bu duyguyu her zaman için göz önünde tutmamız gerçeğidir. Tabiri caiz ise hased her zaman için son derece dikkat ve başarıyla yönetilmesi gereken bir kişilik krizidir. Dilerseniz önce konuyla ilgili âyetlere bakalım.

“Yusuf bir gün babasına: “Babacığım! Rüyamda onbir yıldızla güneşi ve ay’ı gördüm. Baktım onlar benim karşımda secde eder gibi duruyorlar. Bunun üzerine babası: Yavrucuğum! Sakın bu rüyayı kardeşlerine anlatma. Sonra sana hased ederek tuzak kurmaya kalkarlar. Çünkü şeytan insanı yanıltan ve aldatan gerçek bir düşmandır.” (Yusuf / 4 - 5) Ne var ki, kardeşleri bir şekilde bu rüyadan haberdar olmuşlar ve öteden beri üvey kardeşleri Yusuf’a karşı içlerinde var olan hasedleri daha bir derinleşmiş ve ondan kurtulmanın yollarını aramaya başlamışlardı. Bunun için ya onu öldürecek ya da bir kervan onu alıp uzaklara götürsün diye kuyuya atacaklardı.

Buradan çıkarmamız gereken ders şu olabilir: İnsanoğlunun fıtratında var olan zaaflarından “para kazanma” duygusu, bir hırs halini alarak, kendisiyle aynı alanda faaliyet gösteren rakiplerine karşı hased duygularıyla birlikte iki tarafı keskin bir bıçağa dönüşebilir. Dolayısıyla, bazen rakipler arasındaki bu çekememezlik duygularının, bir kardeşin diğerine duyduğu hasetten daha büyük olacağını söyleyebiliriz. Bu gerçek her zaman göz önünde tutulmalı ve daima hesaba katılmalıdır. Gerçekte hased, Hz. Peygamberin (as) diliyle “ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, kişinin de salih amellerini yiyip bitiren” bir şeydir. Bunun yanında, hased, yıkıcı ve sınır tanımaz tahribatıyla, kişinin Allah’a sığınması gerektiği emredilen (Bk. Felak Sûresi / 5) kötü duygulardan da biridir.

(Devam edecek)

PROF. DR. MEHMET EMİN AY

13.07.2009


Niçin intihar ediyorlar?

Yazar Elif Şafak, bir yazısına “Edebiyat dünyasında intihar” başlığını (24 Mart 2009) uygun görmüştü. Bu yazıdan beş gün sonra Can Bahadır Yüce isimli yazar da “İntihar, şairden oğluna miras kalmış” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yazarlara göre, intihar eden Sylvia Plath’ın oğlu Nicholas Hughes’in intihar sebebi ağır deprasyon olarak biliniyor. Amerikan edebiyatının ünlü şairlerinden olan bu kişiler, keşke Risâle-i Nurları tanısalardı. Tahminim o zaman ne Sylvia, ne oğlu intihar ederlerdi.

Bu intiharlar bana daha önce okuduğum merhum Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in bir yazısını hatırlattı. “Tiyatronun Kötümserliği” başlığını taşıyan bu yazıdan bir bölümü birlikte okuyalım: “Şairler insanlığın hassas antenleridirler. Onların kaygı ve kuşkularına göre hüküm verecek olursak, dünya hümanizme doğru değil, insaniyetsizleşmeye ve kendi kendine yabancı olmaya doğru seyrediyor. 1968 Nobel ödülü kazanmış olan Yasunarey Kavabata, 1971 senesinde intihar etmiştir. Ondan evvel 1969'da Japon yazarlardan olan Yukiy Mişima da aynı şekilde intihar etmişti. 1895’ten itibaren 13 Japon roman yazarı intihar etmişti. Japon kültüründe 70 sene devam eden bu trajedi, Batı uygarlığı ve materyalist zihniyetin Japonya’nın manevî kültürüne sızdığı tarihlere rast geliyor. Ölümünden bir sene evvel Kavabata şöyle yazıyordu: ‘İnsanlar birbirinden beton duvarlarla ayrılmış bulunuyorlar. Ve bu duvarlar herhangi bir sevgi cereyanına mani oluyor. Tabiatı boğuyor, kalkınma adına.’”

Batı uygarlığındaki materyalist zihniyetin bize sızmasını şükürler olsun ki Risâle-i Nurlar engelledi. Fakat zehir alan bazı bedenler telef oldular.

Maalesef intiharlar bir dönem biz de de moda olmuş. Ziya Gökalp, Beşir Fuat, Mehmet Rauf gibi edebiyatçılar da intihar eden ünlülerdi. Tevfik Fikret çıldırmıştı.

Batı, önce ilâçları keşfediyor sonra da bunların tüketilmesi için virüs ve mikropları da dünyaya yayıyor. Aynen bunun gibi; Batı Materyalizmi ve Nihilizmi, absurd felsefeyi dünyaya yaydı, ama panzehirini bulamadı. Bulamazdı da. İşte o panzehir Risâle-i Nurlar, bu zehirlerle zehirlenen hangi beşerin eline geçerse çölde susuz kalmış insan gibi Risâle-i Nur hakikatlarını dem ve damarlarına işlettirircesine içiyor.

Evet şu ihtiyar dünyamızın üzerinde milyarlarca insan yaşıyor. Dünya nüfusu ile beraber problemleri de çoğaldı. İnsanlık her şeyi denedi. Sıra İslâmiyete geldi. Bütün dünyada asrımızın Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlar hızla yayılıyor Elhamdülillah.

Risâle-i Nur’da şu müjde var: “Size katiyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 69)

İnsanlığın Risâle-i Nur’a ihtiyacı var. Çünkü alkol, uyuşturucu, gayri meşrû hayat tarzı, internetteki ahlâksızlık, bütün masum insanlığı korkunç bir şekilde tehdit ediyor.

[email protected]

H. KÜBRA AKDEMİR

13.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.