01 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

GÜLSEVİL KAHRİMAN

BAŞÖRTÜSÜ AÇILIMINDAN SÖZ EDEN YOK

ÖZGÜR-DER Yönetim Kurulu üyesi Hülya Şekerci, insanların bir taraftan etnik kökenleri, diğer taraftan da İslâmî kimlikleri dolayısıyla zulme uğradıklarını belirterek, “Biz her türlü zulmün kalkmasını isteriz. Başörtüsü açılımından kimsenin bahsettiği yok. Umarız, hükümetin bu açılım paketinin içinde başörtüsü de çözümlenmesi gereken bir konu olarak bulunsun “ dedi.

BAŞÖRTÜSÜ AÇILIMINDAN SÖZ EDEN YOK

Kimileri çok sevdikleri takımlarının derneğine üye olurlar… Kimilerini ise birbirine bağlar hemşeri olmaları… Öyleleri de vardır ki onları bir araya mağdur ve mazlûm olmaları getirir... Haksızlığa uğradıkları için bir derneğin kurucuları oluverirler. İşte ÖZGÜR-DER üyeleri de adıyla müsemma özgürlüklerinin peşine düşüp, haklı seslerini duyurmak için çıkmış bu zorlu mücadeleye. Önceleri sadece başörtüsü yasağına karşı eylemleriyle sorunu kamuoyunda canlı tutmak için kurulsa da artık yaşanan her türlü zulme, haksızlığa, adaletsizliğe ve insan hakkı ihlâline İslâmî kimliği esas alan bir perspektifle tavır almayı ibadet bilen bir anlayışın temsilcisi olmuşlar. Üstelik Türkiye’yle de sınırlı kalmamışlar. Dünyadaki hak ihlâllerine karşı da mücadele etmeye çalışıp imdat çığlıklarına kulak vermişler… Şimdi ise kulak kesilme sırası bizde dedik ve ÖZGÜR-DER Yönetim Kurulu üyesi ve eski başkanı Hülya Şekerci ile açılım tartışmalarının yaşandığı bu günlerde 10 yıldır verdikleri mücadelede geldikleri noktayı konuştuk.

Derneğinizin on yıllık faaliyet ve çalışmalarını

kısaca özetler misiniz?

Derneğimiz 1999 yılında kuruldu. O dönemde başörtüsü yasağı ve ona paralel olarak da başörtüsü eylemleri doruktaydı. Eylemler baskılar sonucu ve çeşitli sıkıntılar dolayısıyla gündemden düşmeye başlayınca sorunu kamuoyunda canlı tutmak istedik. Böylece bu dernek kurulmuş oldu. Ama hiçbir zaman derneğimiz sadece başörtüsü yasağıyla ilgilenmedi. Çünkü başörtüsü yasağı Türkiye’de sadece hak ihlâllerinden bir ihlâl değil. Bunu şöyle bir sorun olarak tanımlıyoruz: Başörtüsü Müslümanların görünen yüzü yani İslâmî kimliğin görünür boyutu. Dolayısıyla başörtüsünün kamusal alandan dışlanması, yasaklanması aslında direkt olarak ne kadınlara yönelikti, ne de sadece başörtüsüne yönelikti. Bütünüyle İslâmî kimliği kamusal alandan arındırmaya, tasfiye etmeye yönelik bir çabaydı. Bizler de başörtüsü yasağıyla ilgilenirken arka planını gördük. Yani kimliğimizin dışlandığını her zaman için söyledik. Ve bu noktada mücadelede bulunduk. Dolayısıyla başörtüsünün dışında Türkiye’de yaşanan bütün insan hakkı ihlâlleri, ceza evleri sorunu gibi sorunlar bizim gündemimizdeydi. Ayrıca sadece bu sınırlar içerisinde de kalmadık. Dünyada olup biten her türlü zulme karşı özellikle de Müslüman mağdurlara yapılan ihlâllere karşı sesimizi yükselttik. Tabiî ki bunların içerisinde en önemlisi Filistin sorunuydu. Bunun dışında son dönemlerde meselâ bir Ergenekon olayı var. Ergenekon’u dikkatli bir şekilde takip ediyoruz. Sorumluların mutlaka bir an önce yargılanması gerektiğini ve bu noktada ister ordunun olsun ister yargının olsun hiç kimsenin bu yargılama sürecinin dışında bırakılmasını istemiyoruz. Bunun gibi kimliğimize yönelik her türlü zulme karşı İslâmî bir duruş sergilemeye çalıştık. Bundan sonra da İnşaallah çizgimiz bu şekilde devam edecek.

Bu on yılda yapılan mücadelede ne gibi başarılı sonuçlar alındı?

Şimdi başarı tabiî ki biraz da izafidir. Yani başörtüsü yasağı belki kaldırılmadı bu süreç içerisinde, ama en azından biz kendi gündemimizde ve toplumun gündeminde bu sorunu canlı tutmaya çalıştık. Bunun için çeşitli faaliyetlerde bulunduk. Dolayısıyla bir Müslüman için başarı zaten sonuca ulaşmak değil, yapmanız gereken şeyi yapmaktır. Bu anlamda biz yapmamız gereken şeyleri elimizden geldiği kadar eksikleriyle beraber yapmaya çalıştığımızı düşünüyoruz. Dünyevî anlamda başarı için de elbette hepimize düşen sorumluluklar var. Daha fazla çalışmak, daha fazla yorulmak gibi.

Türkiye’de daha çok hangi türden insan hakları ihlâlleri ile karşılaşıyoruz?

Türkiye’de en başta bir militarizm sorunu var. Dolayısıyla militarist yapı birçok insan hakkı ihlâli üretiyor. İşte en son Ergenekon olayında da gördüğümüz gibi yargıda, orduda, bürokraside her yere kök salmış, ahtapot gibi insanların güvenliğini tehdit eden bir boyuta dönüşmüş. Darbelerle sürekli insanları korkutmuş bir yapı. Bence temel sorun bu militarist ‘militarist derken de sadece askerleri kastetmiyorum. Bu zihniyeti de kastediyorum’ bu zihniyetin insanlar üzerinde çok büyük baskı oluşturduğunu düşünüyorum. Bu zihniyetin özellikle Müslümanlara yönelik bir hesaplaşması var. Ve bu hesaplaşma bir türlü bitmiyor. Buna yönelik sindirme politikaları var. Bu zaman zaman başörtüsü yasağı olarak ortaya çıkıyor. Ve hâlâ da devam ediyor. En büyük sorunun bu olduğunu düşünüyorum.

Peki, karşılaştığımız bu hak ihlâllerinin gücünü ve kaynağını nereden aldığını düşünüyorsunuz?

Militarist düşünce ve egemen yapıdan. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğundan bu yana iş başında olan egemen yapı diyebiliriz kısaca.

İnanç ve eğitim hakkının ihlâli olarak karşımıza çıkan ve on yıllardır süren başörtüsü yasağında gelinen son durum nedir?

Başörtüsü yasağı konusunda maalesef çok bir şey değişmedi. Yasak hâlâ devam ediyor. Bu da gösteriyor ki başörtüsü artık sistemin kırmızı çizgileri gibi duruyor. Yani oradan bu tarafa doğru adım atmak imkânsız durumda. En son hükümet başörtüsü yasağıyla alâkalı bir düzeltme yapmaya çalışmıştı. Meclisin çoğunluğuyla alınan karar Anayasa Mahkemesince iptal edilmişti. Aslında burada da sistemin tıkandığı noktalardan bir tanesini görüyoruz. Meclisin büyük çoğunluğu ki bu halkı temsil ediyor. Başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyorken 9 kişilik bir heyet buna engel olabiliyor. Burada çok büyük bir sorun var. Bunları da ortaya çıkartmak ve insanlara anlatmak gerekiyor. Bu noktada başörtüsü yasağı maalesef çözülemedi. Gerçi YÖK’le alâkalı bir takım değişikler yapıldı. Meslek liselerindeki kat sayı eşitsizliğinin düzeltilmesi olumlu. Bundan sonrada atılacak en önemli adım başörtüsü yasağının derhal kaldırılmasıdır.

Bu konuda öğrenilmiş çaresizlik sendromu

yaşanıyor diyebilir miyiz? Sizce çözüm imkânsızlaştı mı?

Yani zihinlerde imkânsızsa olay gerçekten imkânsız olur. İnsanların zihninde böyle bir imajın oluşması zaten olayı zorlaştırıyor. Hâlbuki bu ülkede vergi veren, oğullarını askere gönderen bu halktır. Yani oğlunuz askere gelsin mi, vergi vermek istiyor musunuz diye sorulmaz. Ama başörtüsü meselesine gelindiğinde halkın kendi vergisiyle yaptırılan okullara istedikleri gibi giremiyorlar. Dolayısıyla insanlar kendi haklarıyla alâkalı daha azimli daha kıskanç olsalar bu yasak bu kadar devam edemez, mutlaka çözülürdü. Halkımızda da bir sinmişlik, geri çekilmişlik, kabullenmişlik söz konusu. Bugün insan hakları savunucularının bir yandan egemen sistemlerle mücadele ederken bir yandan da halktaki bu cahil tutumla mücadele etmesi gerekiyor. Çünkü egemenlerin azgınlaşması, zulümlerini sürdürmesi için halkında buna boyun eğmesi gerekir. Bu karşılıklı bir şeydir. Dolayısıyla bir yandan halkı bilinçlendirme tutumu içerisinde olmalısınız bir yandan da zalime karşı mücadele etmek durumundasınız. Başa dönersek başörtüsü yasağı da kaldırılmayacak bir yasak değildir. Hükümette bu konuda cesur olmalı, ihlâle uğrayan insanlarda cesur adımlar atmalıdır.

İnsanlardaki bu kabullenmişliğin ortadan kalkması için neler yapıyorsunuz?

Halkı tümüyle kuşatmak gerekiyor. Bunun içinde belki daha fazla insanın, daha etkin bir şekilde eylemlerini sürekli olarak sürdürmesi gerekiyor. Ne zaman biz bu sorun çözülemez dersek o zaman sorun gerçekten çözülemez. Bunun vaktini biz söyleyemeyiz fakat böyle bir yol üzerinde olmanız lâzım. Yani yürüyor olmamız lâzım ki bu sorun mutlaka çözülsün. Çünkü zulüm ilelebet kalamaz. Biz yeter ki ayağa kalkmasını bilelim.

Peki, açılım süreci başarıya ulaşırsa, bu yasak da kalkar mı?

Başörtüsü açılımından kimsenin bahsettiği yok. Ama gerek Kürt açılımı olsun gerek Ermeni açılımı olsun ve diğer konulardaki özgürlüklerin artması konusunda yapılan çalışmalar olsun tabiî ki destekliyoruz. Ama bunlar göstermelik olmamalı samimî ve devam ettirilebilir olmalı. Türkiye’de Kürt meselesi kadar dini kimlik sorunu da var. İnsanlar bir taraftan etnik kökenleri dolayısıyla zulme uğruyor. Bir taraftan da İslâmî kimlikleri dolayısıyla zulme uğruyorlar. Biz her türlü zulmün tabiî ki kalkmasını isteriz. Umarız hükümetin bu açılım paketi içerisinde başörtüsü de çözümlenmesi gereken bir konu olarak bulunsun.

Hülya Şekercİ kİmdİr?

1971 Bursa doğumlu. Bursa İmam-Hatip Lisesi’nden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Marmara İlâhiyat Fakültesinde ‘İslâm Felsefesi’ dalında master yaptı. Bir süre öğretmenlik mesleğini icra ettikten sonra 1999 yılında kurulan ÖzgürDer'in başkanı oldu. Evli ve üç çocuk annesidir.

[email protected]

GÜLSEVİL KAHRİMAN

01.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (30.09.2009) - Önyargılarla demokrasi olmaz

  (28.09.2009) - Resmî tarih yalanlarının sonu geldi

  (23.09.2009) - Sağda birleşme, siyasete alternatif olur

  (21.09.2009) - Varlığa düştük varlığımızı unuttuk

  (18.09.2009) - Bediüzzaman, bu toprakların vicdanı olmuştur

  (17.09.2009) - Düzmece mahkemeden ısmarlama idam

  (12.09.2009) - TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNE SOYUNDULAR - ŞENER BOZTAŞ / FARUK SAİM AKHAN

  (11.09.2009) - İsrail saldırıları bizi güçlendirdi - AHMET TURAN SÖYLER - BEYRUT

  (01.09.2009) - Resmî İdeoloji İflâs Etmiştir

  (24.08.2009) - Siyaset tabularla yürümez

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.