10 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

ÖZÜR YOK, SUÇLAMA VAR

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak haftalık basın bilgilendirme toplantısında, TSK’ya karşı kapsamlı bir yıpratma kampanyasının açıldığını iddia etti. Lice’de, Ceylan Önkol isimli kızın ölümünün, TSK'ya karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanılmaya çalışıldığını, asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekât sürdürüldüğünü savunan Gürak, bunun da terör örgütüne yaradığını ileri sürdü.

BU NE SAVAŞI PAŞAM?

Tuğgeneral Gürak, şöyle dedi: ‘’Son yıllarda Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yıpratılmasına yönelik asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekât sürdürülmektedir. Türk Silâhlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan bu savaşın maksadı, kamuoyunu etki altına alarak TSK aleyhine bir tutum ve yanlış bir ‘algı’ oluşturmaktır. Uygulanmakta olan savaşın boyutlarının tahmin edilenden çok daha karmaşık ve büyük olduğunu düşünüyoruz.”

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Lice’de Ceylan Önkol’un ölümünün, Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanılmaya çalışıldığını, asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekat sürdürüldüğünü savundu.

Tuğgeneral Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında yaptığı açıklamada, 28 Eylül 2009 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik Köyü bölgesinde çok üzücü bir olay meydana geldiğini ve olayda 12 yaşındaki Ceylan Önkol isimli vatandaşın, meydana gelen bir patlama sonucu hayatını kaybettiğini hatırlattı. Patlamanın neyin sonucu olduğunun Cumhuriyet savcılığınca yapılan kriminal çalışmaları sonucunda belli olacağını kaydeden Tuğgeneral Gürak, ‘’Bu nedenle, bu çalışmanın sonucu beklenmelidir’’ dedi.

Bölücü terör örgütünün ana hedefinin, medyada özellikle de televizyonlarda kapsamlı bir şekilde yer almak ve TSK aleyhine olduğunu düşündüğü her olayı istismar etmek olduğunu ifade eden Tuğgeneral Gürak, ‘’Bunu yapanlar da genelde rivayet, dedikodu, iftira içerikli yöntemleriyle toplumun devlete karşı güvenini sarsmaya yönelmektedir. Halen bu olay da Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bir propaganda malzemesi gibi kullanılmaya çalışılmaktadır. Üzücü olan da budur’’ diye konuştu.

TSK’nın, kendisini ilgilendiren her olayı titizlikle araştırdığını ve varsa sorumlu personel hakkında her türlü idari ve adli işlemi yaptığını ifade eden Tuğgeneral Gürak, bir olay meydana geldiğinde konunun tüm yönleriyle araştırılması, ast birliklerden konuya ilişkin raporların gelmesi, doğruluklarının teyit edilmesi zarureti sebebiyle açıklamaların zaman aldığını söyledi. Tuğgeneral Gürak, TSK’nın, kurum olarak tam ve doğru bilgilere ulaşmadan bir açıklama yapmadığını kaydetti. Bu durumun yanlış değerlendirilerek, kurumun sorumlu olduğu şeklinde bir olgu oluşturulmaya çalışılmasını da haksız bir yaklaşım olarak değerlendirdiklerini söyleyen Tuğgeneral Gürak, ‘’Bazı durumlarda sabırlı olunması mecburiyeti vardır’’ dedi.

BU NE SAVAŞI PAŞAM?

TSK’NIN, halkın güven duyduğu bir kurum olmasında en önemli unsurun, kurumun, hukuka inanması, tutarlı, ciddi ve her olaydan sonra bir öz eleştiri yapması ile gücünü milleten alması olduğunu vurgulayan Tuğgeneral Gürak, şunları kaydetti: ‘’Ancak son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu özelliğinin yıpratılmasına yönelik asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekat sürdürülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan bu savaşın maksadı, kamuoyunu etki altına alarak Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine bir tutum ve yanlış bir ‘algı’ oluşturmaktır. Uygulanmakta olan savaşın boyutlarının tahmin edilenden çok daha karmaşık ve büyük olduğunu düşünüyoruz. Unutmayalım ki uygulamalı ve çok yönlü bir disiplin olan ‘iletişimden’ de büyük ölçüde istifade edilerek gerçekleştirilen bu psikolojik harekatın nihai hedefi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıllardır bölücü terör örgütüne karşı sürdürdüğü bu mücadeledeki azim ve kararlılığına zarar vermektir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu mücadelede, yurdun her köşesinden binlerce vatan evladını şehit vermiştir. Bugüne kadar da bu mücadeleyi büyük bir başarıyla ve kararlılıkla yürütmüştür. Bu şartlar altında Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekattan en fazla istifade edenlerin başında bölücü terör örgütünün geleceği unutulmamalıdır. Bu nedenle bilerek veya bilmeyerek yapılan bazı haber ve yorumların bölücü terör örgütü lehine durumlar yarattığı daima göz önünde bulundurulmalıdır.’’

Geçen hafta TSK tarafından yapılan açıklamaya ve yetkili Cumhuriyet savcılığınca yürütülen soruşturmanın daha henüz tamamlanmamış olmasına rağmen; eksik bilgi ve değerlendirmelerle olayın farklı bir şekilde kamuoyuna yansıtılmasını üzüntüyle izlediklerini dile getiren Tuğgeneral Gürak, ‘’Bu nedenlerle medya mensuplarına ve hepimize büyük sorumluluk düşmektedir. Aksi takdirde, kamuoyunu bilgilendirme adına, dolaylı da olsa, terör örgütlerinin amacına hizmet edilmekte ve onların propagandası yapılmaktadır’’ diye konuştu. Ankara / aa

10.10.2009


 

Papandreu İstanbul'da

İstanbul’a gelen, Yunanistan’ın yeni Başbakanı Yorgo Papandreu, önce Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ziyaret etti, elini öperek duâsını aldı. Buradan çıkarken Papandreu, “Ülke halkı arasındaki sorunları konuşarak halletmeye çalışacağız. Kıbrıs’ı özgürleştirmemiz gerekiyor. Garantör ülkelere bağımlılıktan Kıbrıs’ı kurtarmamız gerekiyor, askerlerden arındırmamız, duvarları kaldırmamız gerekiyor” dedi. Ardından Zincirlikuyu Mezarlığına giderek eski dostu İsmail Cem’in kabrini ziyaret etti ve zeytin dalı bıraktı.

10.10.2009


 

Yaş sınırı kalksın, başörtüsü yasağı bitsin

Din-Bir-Sen İl Başkanları Toplantısı sonuç bildirgesinde, “Kur’ân kursu eğitiminde yaş sınırı ve demokratik açılım gayretleri de dikkate alınarak eğitim-öğretimin bütün kademelerinde başörtüsü yasağı tamamen kaldırılmalıdır” denildi.

Türkİye Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası (Din-Bir-Sen) İl Başkanları Toplantısı’nın ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, “Kur’ân Kursu eğitiminde yaş sınırı tamamen kaldırılmalıdır. Kur’ân Kurslarının denetimini Millî Eğitim Bakanlığı değil Diyanet İşleri Başkanlığı yapmalıdır. Demokratik açılım gayretleri de dikkate alınarak eğitim-öğretimin bütün kademelerinde başörtüsü yasağı tamamen kaldırılmalıdır” denildi. Sonuç bildirisinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1979 yılında Anayasa mahkemesince birçok maddesinin iptal edilmesinin ardından, yeni bir teşkilât yasasının olmadığı ifade edilirken, taslak halinde olan teşkilât yasasının daha fazla özgürlük getirecek bir şekilde çıkarılması gerektiğini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da TRT ve RTÜK gibi özerk bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söylendi. Şehirlerde, köylerde ve mezralarda öğretmen eksiği dolayısıyla boş geçen Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerine orada görev yapan ilahiyat fakültesi, ilahiyat ön lisans mezunu din görevlilerinin girmelerinin sağlanması da istenen bildirge de, 2006 yılı toplu görüşmelerinde din görevlilerine resmî tatillerde mesai ücretlerinin ödenmesi imza altına alındığı ancak hâlâ ödenmediği bildirildi.

Halen Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde olan binlerce camide hizmeti Diyanet İşleri Başkanlığının verdiğine dikkat çekilen bildirgede, “Mülkiyet ve hizmet farklı kurumlarda bulunmaktadır. Burada en büyük sıkıntıyı bu merkezlerde görev yapan din görevlileri çekmektedir. Bu hizmetlerin daha sağlıklı yürütülebilmesi için yetki ve görevin tek merkezde toplanması gerekir” denildi. Toplumda oluşan mutabakatın yayılması için öncelikli olarak Kur’ân-ı Kerim ve temel İslâm eserlerinin her dilde basımının yapılması da istenen bildirge de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din görevlileri atamasını yaparken, bölgenin demografik ve kültürel özelliklerini dikkate alarak görevlendirme yapmasının halkla devlet arasında bir köprü oluşturacağı vurgulandı.

KUR’ÂN KURSLARININ DENETİM DİYANETE

VERİLSİN

Kur’Ân Kursları yeniden yapılandırılması gerektiğini söylenen bildirgede şöyle denildi:

Kur’ân Kursu eğitiminde yaş sınırı tamamen kaldırılmalıdır. Kur’ân Kurslarının denetimini Millî Eğitim Bakanlığı değil Diyanet İşleri Başkanlığı yapmalıdır.

Demokratik açılım gayretleri de dikkate alınarak eğitim-öğretimin bütün kademelerinde başörtüsü yasağı tamamen kaldırılmalıdır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü uhdesindeki camilerin lojmanları cami görevlileri tarafından kullanılmalıdır.

Hazine mülkiyetindeki camilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’na devri çalışmaları müftülüklerce re’sen takip edilmeli.

Camilerdeki para toplama faaliyetleri Din görelileri üzerinden yapılmamalıdır.

Hizmetli ve şoför kadrosuna imam-hatip ve müezzin-kayyumlar atanmamalıdır.

Din görevlileri göreve başlamadan önce eğitim merkezlerinde eğitime alınmalı.

YAZ KUR’ÂN KURSLARINA AYM’DEN 5 YAŞ VİZESİ

Anayasa Mahkemesi, ilköğretimin 5. sınıfını bitirenler için tatil döneminde yaz Kur'ân kursları açılabileceğini öngören kanun hükmünün iptal istemini reddetti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, baktığı bir davada, 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunu’na 1999 yılında eklenen Ek Madde 3’ün birinci fıkrasının üçüncü tümcesi ile ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Yüksek mahkeme, bu hükümlerin iptali ve yürürlüklerinin durdurulması istemini esastan görüşecek karara bağladı. Heyet, Ek Madde 3’ün birinci fıkrasının üçüncü tümcesindeki, ‘’ilköğretimin 5. sınıfını bitirenler için tatillerde ve Millî Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kur’ân kursları açılır’’ ibaresini ile ‘’Kur’ân kurslarının açılış, eğitim öğretim ve denetimleri ile bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyonların açılış ve çalışmalarına dair hususların yönetmelikle düzenleneceği’’ öngören hükmün iptal istemini oy çokluğuyla reddetti. Ankara / aa

FATİH KARAGÖZ / ANKARA

10.10.2009


 

Dünyevîleşmenin sonuçları Din Şûrâ’sında

Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen 4. Din Şûrâsı, ‘’Din ve Toplum’’ temasıyla 12 Ekim’de başlayacak. Şûrâ’da istismar, aileden kaynaklanan problemler, şiddet, intihar, zararlı alışkanlıklar, ekonomik problemlerin yol açtığı sıkıntılar, tüketim kültürü, küreselleşme ve din eğitimi gibi ‘dünyevileşme’ kavramı içine giren konular ele alınacak.

Dİyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen 4. Din Şurası, ‘’Din ve Toplum’’ temasıyla 12 Ekim Pazartesi günü toplanacak. 4 komisyonda 82 tebliğin sunulacağı şurada, şiddet, istismar, küreselleşme, intihar, tüketim, zararlı alışkanlıklar, din eğitimi, dezavantajlı grupların sorunları ele alınacak. Şura Genel Sekreter Yardımcısı Soner Gündüzöz, yaptığı açıklamada, şuranın, bilimsel yeterlilikleri ve dinî hizmetleriyle tanınmış olan bilim ve din adamlarının katılımıyla 5 yılda bir toplandığını belirterek, alınan kararların, başkanlığın hizmet politikasını oluşturmada etkili olduğunu söyledi. Bilkent Otel’de 12 Ekim Pazartesi günü başlayacak ve bir hafta sürecek şurada, toplumun genelini ilgilendiren sorunların kapsamlı bir şekilde ele alınacağını dile getiren Gündüzöz, 4 komisyonda, din ve toplumun teorik boyutu, sosyal problemler karşısında din, din eğitimi ve toplumun himayeye muhtaç kesimlerine yönelik din hizmetlerinin ele alınacağını anlattı. Gündüzöz, istismar, aileden kaynaklanan problemler, şiddet, intihar, zararlı alışkanlıklar, ekonomik problemlerin yol açtığı sıkıntılar, tüketim kültürü, küreselleşme, kentleşme, cami dışı hizmetler, afetlerde Diyanet İşleri Başkanlığına düşen görevler, Aile ve İrşad Bürolarında hizmetlerin geliştirilmesi, Başkanlık, Millî Eğitim Bakanlığı ve ilahiyat fakültelerince sunulan din eğitimi konularında 82 tebliğin sunulacağını bildirdi. Şuraya; Emniyet, Ceza ve Tevkif Evleri, Aile ve Sosyal Araştırmalar, Kadının Statüsü ve Çevre Yönetimi genel müdürlükleriyle Talim Terbiye Kurulu, Türk Kızılayı, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği gibi birçok kurumdan temsilcinin katılacağını ifade eden Gündüzöz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü İsmail Barış’ın da bir tebliğ sunacağını kaydetti. Gündüzöz, Din Şurası’nın tüzüğü gereği İçişleri, Dışişleri, Sağlık, Kültür ve Turizm Bakanlıklarıyla GenelKurmay Başkanlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün de şuraya birer temsilci göndereceğini söyledi. Ankara / aa

10.10.2009


 

DEPRESYON DÜNYAYI TEHDİT EDİYOR

DÜNYA genelinde 450 milyonu aşkın insanın ruhsal sorunları bulunduğu, 20 milyonu aşkın kişinin de ruhsal sorunlar nedeniyle yardım arayışı içinde olduğu belirtildi.

DSÖ’nün öngörülerine göre depresyonun, 2020’de kadınlarda ve gelişmekte olan toplumlarda başta gelen yeti yitimine yol açan hastalık olacağı ifade edildi.

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Genel Başkanı Şeref Özer, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, beden sağlığı ile ruh sağlığının bir bütün olduğunu, beden hastalığı bulunanların ciddi ruh sağlığı sorunlarıyla karşılaşma riski taşıdıklarını söyledi.

Bedensel hastalıkların ve tedavi sürecinin, kişinin duygu ve düşüncelerini etkilediğini ifade eden Özer, ciddi bedensel hastalıkların, insanda belirsizlik, gelecek endişesi, umutsuzluk, ağrı veya ameliyatla başa çıkma, tedaviye alışma, hastalığın yarattığı yeti yitimine uyum sağlama güçlüğü ve başkasına bağımlı olma korkusu yaratabildiğini bildirdi.

Özer, ruh sağlığının genel sağlıkla da bağlantılı olduğunu vurgulayarak, ruhsal hastalığı bulunan kişilerde, bedensel sağlığa yönelik olumsuz-zararlı davranışların artabileceğini, ruhsal sorunlar ile stresin diğer bazı bedensel hastalıklara zemin hazırlayabileceğini ya da var olan bedensel hastalıkların gidişini kötüleştireceğini belirtti.

HER DÖRT KİŞİDEN BİRİ RUHSAL

HASTALIKLARDAN ETKİLENMEKTE

Ruhsal hastalıkların görülme sıklığının yüksek olduğunu ve yaygınlığının arttığını ifade eden Özer, şunları kaydetti: ‘’Ruhsal hastalıklar tedavi edilmezlerse bireysel, toplumsal ve maddi kayba neden olmaktadır. Yapılan çalışmalara göre, günümüzde insanların yüzde 25’i yaşamlarının bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkilenmektedir. 75 yaşına gelmiş kişiler arasında herhangi bir ruh hastalığı yaşamış olanlar yarıdan daha fazladır (yüzde 50.8). Belli bir zaman diliminde nüfusun yüzde 10’unda ruhsal hastalık görüldüğü bildirilmektedir. Bugün dünyada 450 milyonu aşkın insanın ruhsal sorunları bulunduğu, 20 milyonu aşkın kişinin de ruhsal sorunlar nedeniyle yardım arayışı içinde olduğu bilinmektedir. Birçok birey ruhsal davranışsal sorunları nedeniyle birinci basamakta yardım aramaktadır. Birinci basamak sağlık kuruluşlarına yaklaşık her dört kişiden birinin ruhsal sorunlar nedeniyle başvurduğu ve yeterli tedavi hizmeti alamadığı bilinmektedir. Ruh sağlığı sorunu bulunanların en az bir yakını olduğu düşünülürse ruh sağlığı sorununun toplumun önemli bir kesimini, hatta tamamını doğrudan ilgilendirdiğini söylemek abartı sayılmamalıdır.’’ Ankara / aa

10.10.2009


 

Ceylanlar ölmesin!

TOKAT Filistin Dostları, Diyarbakır Lice’de Ceylan Özkol’un havan topuyla öldürüldüğü iddialarına ilişkin kayıtsızlığa son verilmesi çağrısı yaptı. Tokat’ta bir araya gelen ve Tokat Filistin Dostları, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılara karşı sorumluluk çağrısı yaparken, İsrail’le devam eden ilişkileri ve Kasım’da tatbikat için Konya’ya gelecek Siyonist pilotları gündeme taşıdı. “Türkiye’de kendi sorunlarını sahiplenemeyen, kendi İntifadasını gerçekleştiremeyen Müslümanlar, Filistin’i ne kadar savunabilir?” denilen eylemde Diyarbakır Lice’de Ceylan Özkol’un havan topuyla öldürüldüğü iddialırına ilişkin kayıtsızlığa da son verilmesi çağrısı yapıldı. Açıklamada, “Diyarbakır Lice’de havan topuyla öldürüldüğü iddia edilen küçük kardeşimiz Ceylan Özkol’un hesabını sormadan, kendi bölgesindeki tüm çocukların hayat hakkını savunup dağlarda okul harçlığı için çobanlık yapan başka Ceylanların ölmemesi için ayağa kalkmadan, Kudüs’te yeni Muhammed Durra’ların, Ahmed Yusuf Musa’ların, Gazze’de İman el-Hams’ların ve daha nice binlerce çocuğun katledilmesini nasıl engelleyebiliriz? Ceylan bizim kızımız, Muhammed Durra bizim oğlumuz değil mi? Birini savunmadan, diğerini nasıl koruyabiliriz?” denildi. Tokat /YENİ ASYA

10.10.2009


 

Temizöz dâvâsında reddi hakim talebi kabul edildi

KAYSERİ Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın da aralarında bulunduğu 6 sanıklı davanın duruşmasında, müdahil avukatların reddi hakim talebi kabul edildi. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuklu 6 sanık da katıldı. Duruşmada, 1994 yılında Şırnak’ın Cizre ilçesinde öldürülen Ramazan Uygur’un oğlu İsmet Uygur tanık olarak dinlendi. Tanığın ifadesinden sonra sanık avukatı Nail Karaaslan, tanığa soru yöneltti. Bu esnada müdahil avukatlar ile sanık avukatı Karaaslan arasında tartışma çıktı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Menderes Yılmaz olaya müdahale etti. Bu kez, yaşananların duruşma zaptına tam olarak geçirilmediğini ileri süren müdahil avukatları ile mahkeme başkanı tartıştı. Duruşmaya verilen aradan sonra söz alan müdahil avukatlardan Ali Koç, Mahkeme Başkanına şunları söyledi: ‘’Yaşanan tartışmalar duruşma zaptına tam olarak geçirilmemiştir. Mahkeme iki müdahil avukatın salondan çıkarılması yönünde karar vererek tarafsızlığını yitirmiştir. Bu karar keyfidir. Ayrıca sanıklardan Cemal Temizöz’ün avukatının ücretinin Jandarma Genel Komutanlığınca verildiği yönünde dosyada bulunan belgeye göre, bizce devlet bu davada taraf olduğunu göstermektedir. Bu nedenlerle reddi hakim talebinde bulunuyoruz.’’ Bunun üzerine mahkeme durum değerlendirmesi yapmak amacıyla kısa bir ara verdi. Aradan sonra tekrar yapılan duruşmada mahkeme başkanı Menderes Yılmaz, müdahil avukatların reddi hakim talebinin kabul edildiğini açıkladı. Diyarbakır / aa

10.10.2009


 

190 gösterici gözaltına alındı

İSTANBUL Valisi Muammer Güler, IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantıları dolayısıyla düzenlenen protestolarla ilgili gözaltına alınan gösterici sayısının 190’ı bulduğunu bildirdi. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan Caddesi’ndeki yerleşkesinde uyuşturucu operasyonlarına ilişkin açıklamaya katılan Vali Güler, basın mensuplarının soruları üzerine, IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarına ilişkin bilgi verdi. Toplantıların İstanbul açısından çok başarılı geçtiğini belirten Güler, 6-7 Ekim günlerinde kamu düzeni ve civardaki vatandaşların can ve mal emniyetini, ciddi şekilde tehdit eden protestoların güvenlik güçlerinin müdahalesini zorunlu hale getirdiğini söyledi. Vali Güler, 2 gün boyunca 18 banka şubesi, 10 polis aracı, 1 motosiklet, 7 iş yeri ve 6 konsolosluk binasının olaylar nedeniyle zarar gördüğünü ifade ederek, ‘’Olayların toplamında göz altına alınan gösterici sayısı 190’ı bulmuştur. Ancak protesto ile provokasyonu ayırmak lazım. Güvenlik kameraları görüntüleri tek tek incelenerek mala zarar verenlerden tazmini sağlanacaktır’’ şeklinde konuştu. İstanbul / aa

10.10.2009


 

Kıbrıs konusunda çözüm bulmalıyız

YUNANİSTAN Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, Fener-Rum Patrikhanesini ziyaret etti. Papandreu, “Kıbrıs konusunda çözüm bulmamız gerekiyor” dedi.

Fener-Rum Patrikanesinde çan sesleriyle karşılanan Papandreu, Fener-Rum Patriği Bartholomeos’a, bir çift kol düğmesi hediye ederken, Patrik Bartholomeos da konuk Başbakan’a kendi isminin yazılı olduğu gümüş bir tepsi sundu.

Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından yine çanlar eşliğinde patrikhaneden ayrılan Papandreu, gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk halkının kendisini iyi tanıdığını ifade ederek, 10 yıl önce İsmail Cem ile sıkı çalışarak iki ülke arasında anlaşmaları hayata geçirip, işbirliğinde yeni dönemi başlattıklarını hatırlattı. ‘’10 yıl önce sıkı çalıştık. Türkiye, AB’ye aday ülke oldu’’ diyen Papandreu, yine 10 yıl önce Yunan ve Türk halklarının yaşadığı feci depremlerde işbirliğine giderek mücadele ettiklerini söyledi. Papandreu, Türk halkına karşı her zaman dürüst olduğunun bilindiğini, olumlu ihtimallerde ve gerçek problemlerde de dürüst ve açık davrandığını belirterek, ‘’Kıbrıs konusunda çözüm bulmamız gerekiyor. Kıbrıs’ı bağımlılıklarından; AB’de yeri olmayan bölünme ve duvarlardan kurtarmamız gerekiyor. İkili ilişkilerimizde sınırlara ve toprak bütünlüğüne saygı duymamız gerekiyor” dedi

CEM'İN MEZARINI ZİYARET ETTİ

Papandreu, eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki mezarını da ziyaret etti. Papandreu’yu, İsmail Cem’in mezarının başında, Cem’in eşi Kadriye Elçin Cem, oğlu İhsan Kerim Cem, kızı İpek Cem Taha karşıladı. Konuk Başbakan, Cem ile Yunanistan’da birlikte ektikleri ve barışı simgeleyen zeytin ağacından koparılmış bir dalı Cem’in mezarına bıraktı.

Papandreu’nun mezarlıktan ayrılmasının ardından gazetecilere açıklama yapan Kadriye Elçin Cem, Papandreu’nun ziyaretini, “birbirlerini çok seven ve barış için çok çalışan iki devlet adamının buluşması” olarak nitelendirdi.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Papandreu’nun mezarlığa gelmesinden önce Cem’in mezarını ziyaret etti ve dua etti. İstanbul / aa

10.10.2009


 

Makul düşünen herkese sorumluluk düşüyor

İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, ‘’demokratik açılım’’ çalışmalarıyla ilgili toplumun her kesininin görüşünü ve katılımını almaya çalıştıklarını belirterek, ‘’aklı başında, makul düşünen herkese sorumluluk düşüyor’’ dedi.

Bakan Atalay, Diyarbakır’da bir otelde sivil toplum örgütleri temsilcileriyle kahvaltıda bir araya geldi. Atalay, burada yaptığı konuşmada, bir süredir demokratik açılım konusunda yeni bir çalışmayı yürüttüklerini, AKP’nin hükümet olduğu günden beri ülkede demokrasinin standartlarının yükselmesi, demokrasinin derinleştirilmesi yönünde hep ileri adımlar attıklarını kaydederek, şunları söyledi:

‘’Burada inisiyatif kullandık. Bu konuda Meclisin de büyük desteğini aldık. Yürüttüğümüz çalışma da, bizim ta başından beri yaptığımız çalışmaların, Türkiye’deki gelişmelerin bir başka safhası, devamı, ama bunu, biraz daha bir ivme olarak değerlendiriyoruz. Belki daha ileri bir adım, daha ileri kardeşlik atmosferini geliştirme çalışması olarak niteleyebiliriz. Çalışmadan mümkün olabildiğince toplumun her kesiminin görüşünü ve katılımını almaya çalışıyoruz. Türkiye’de bugüne kadar kim ne demiş, nereye gelmişiz, bunları değerlendiriyoruz, hem de herkesin görüşünü almaya çalışıyoruz. Türkiye’nin her kesiminden özel bu konuda görüşü olan uzmanların görüşünü alıyoruz. Bu çerçevede başta Diyarbakır ve bölgede bazı şehirlere gideceğiz. Burada sivil toplum kuruluşlarını, vatandaşları, cadde ve sokaklarda vatandaşları ziyaret edeceğim ve onların görüşünü almaya çalışacağım.’’

Atalay, geniş bir mutabakatı aradıklarını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Samimi, kararlı ve cesaretli bir çalışma. Biz hükümet olarak bu kararlılığımızı ortaya koyuyoruz, ama bunun devamında da bir çağrı yapıyoruz; gelin, herkes bu taşın altına elini koysun. Bu sadece AK Parti ya da bizim hükümetimizin sorunu değil, bu, ülkemizde yaşayan herkesin sorunu, her kuruluş ve partinin sorunu. Siyasi partiler, düşünen insanlar, sivil toplum kuruluşları, hükümetler ve tabii neticede en tepede TBMM, bu sorunla ilgilenmeyecek bunu masaya yatırmayacak da neyle ilgilenecek? İçinde kan, gözyaşı, huzursuzluk, kavga, korku ve endişe olan bir konuyu masaya yatırmayacak da neyi görüşecek? Gelin bunları bitirelim. Herkese sorumluluk düşüyor. Tabii sizlere çok sorumluluk düşüyor. Aklı başında makul, düşünen herkese sorumluluk düşüyor. Biz de bu çağrıyı yapıyoruz. Biz bu konuyu 2 kademede büyük destek arayarak sürdürmek istiyoruz: Milletin desteği; millet mihenk taşı, millet dayanağımız. İki, milletin temsilcisi olan Meclis. Meclis bunda çatı olacak. Konuyu orada değerlendireceğiz. Meclisin desteğini istiyoruz.” Diyarbakır / aa

10.10.2009


 

Kaçak yapıların tesbitine başlandı

AYAMAMA Deresi ve Basın Ekspres Yolu’ndaki kaçak ve imara aykırı yapıların tespitine başlandı.İstanbul Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, Ayamama Deresi’nin, 4 ilçe belediyesi hudutlarında bulunduğu ve kollarıyla birlikte toplam uzunluğunun 42 kilometre olduğu belirtildi. Derenin, otoyollar arasındaki 8,5 kilometre civarındaki bölümünde, kaçak ve imara aykırı yapıların tespitine başlandığı ifade edilen açıklamada, ‘’İstanbul’da yoğun yağış nedeniyle 8-10 Eylülde meydana gelen Ayamama Deresi taşkınından sonra, Basın Ekspres Yolu’nda imara aykırı yapıların tespitine başlandı. İmar, harita ve zabıta ekipleri teknik incelemelerinden sonra, ilgili kişilere tebligatlar yapılacak” denildi. İstanbul / aa

10.10.2009


 

Yurt-Kur uyardı: Borcunu ödemeyene tapu yok

Kredİ ve Yurtlar Kurumu (Yurt-Kur) Genel Müdürü Hasan Albayrak, katkı ve öğrenim kredisi borçlularına uyarıda bulunarak, “Bize borcu olan vatandaşlarımızın borcu devam ettiği sürece, tapu dahi alamayacaklar” dedi. 1984 yılından beri öğrenim ve katkı kredisi borcunu ödemeyen, 1 milyon 41 bin kişinin borcunun yeniden yapılandırıldığını hatırlatan Albayrak, bu haktan yararlanmak için 228 bin kişinin başvurduğunu belirtti. Albayrak, bu haktan yararlanmak isteyenlere 12 Temmuz’da tanınan başvuru hakkının, 12 Ekim’de sona ereceğini hatırlatarak şöyle devam etti: “Şunu çok net söylüyorum. Bize borcu olan vatandaşlarımızın borcu devam ettiği sürece, tapu alamayacaklar, araç alamayacaklar. Çünkü artık Maliye onların borçlarını ekranlarına kaydedecek. Tıpkı vergi borcu gibi olacak.” Ankara / cihan

10.10.2009


 

AÖF kayıtları için son tarih 16 Ekim

Anadolu Üniversitesi (AÜ) Açıköğretim, İktisat ve İşletme fakültelerine ÖSYS ile yerleştirilen adayların ve Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı (YÖS) sonucuna bağlı olarak ön kayıtlar sonunda kayıt yaptırmaya hak kazanan adayların internet başvuru ve kayıt işlemlerinin 16 Ekim mesai bitiminde sona ereceği bildirildi. AÜ Rektörlüğünden alınan bilgiye göre, adayların kayıt işlemleri, ‘’internet başvuru’’ ve ‘’Açıköğretim bürolarından kayıt’’ olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilecek. İnternetten başvuru için adresin ‘’http://aofkayit.anadolu.edu.tr’’ olduğu belirtildi. Bu tarihten sonra internetten veya başka bir yöntemle başvuru yapılması mümkün olmayacak. İnternetten başvuru süresinin uzatılmayacağı ifade edildi. İnternetten başvuru yapmayan adaylar kayıt olamayacak. İnternetten başvuru yapmak da kayıt için yeterli değil. Adaylar, internet başvuru işlemi sonunda oluşturacakları ‘’İnternet Başvuru Belgesi’’nin yazıcı dökümünü alarak, adreslerine postalanan ‘’2009-2010 Öğretim Yılı Açıköğretim, İktisat, İşletme Fakülteleri İnternet Başvuru, Kayıt ve Öğrenci Kılavuzu’’nda açıklanan diğer kayıt belgelerini de hazırlayarak illerdeki AÖF bürolarında kayıt yaptıracaklar. Kayıt işlemleri 16 Ekim mesai bitiminde sona erecek. 17, 19 ve 20 Ekim'de mazeretli olanların kayıtları yapılacak. Ankara / a

10.10.2009


 

Dünya denizcileri İstanbul’da buluşacak

UluslararasI Feribot İşletmecileri Birliği üyeleri, 14-17 Ekim tarihleri arasında İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş’nin (İDO) ev sahipliğinde düzenlenecek ‘’2009 Interferry Konferansı’’nda bir araya gelecek. İDO’nun internet sitesinden alınan bilgiye göre, dünya feribot işletmecilerini çatısı altında toplayan tek örgüt olan Uluslararası Feribot İşletmecileri Birliğinin konferansına, denizcilik alanında söz sahibi 25 ülkeden 215’den fazla işletmeci katılacak. Uluslararası Feribot İşletmecileri Birliğinin yaklaşık 30 yılı aşkın tarihinde ilk kez bir Türk yöneticinin, İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy’un oy birliğiyle başkanlığa seçilmesiyle başlayan süreç, Türkiye’yi denizcilerin buluşma noktası haline getirdi. Birliğin genel kurulu niteliğindeki konferans, 14-17 Ekim tarihleri arasında, İDO’nun ev sahipliğinde İstanbul’da düzenlenecek. İstanbul / aa

10.10.2009


 

Çanakkale’de köprü heyecanı

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’ın, Çanakkale Boğazı’na köprü yapılması için çalışma başlatıldığını söylemesi, Çanakkale’de heyecan uyandırdı. Çanakkale Genç İş Adamları Derneği (ÇAGİAD) Başkanı Aydın Fırat, köprünün yapılmasının uzun süredir konuşulduğunu, ama bu kez gerçekten yapılabileceğini düşünmeye başladıklarını söyledi. Köprü yapılması fikrine olumlu yaklaştıklarını ve bununla ilgili olarak dernek üyeleriyle görüş alışverişinde bulunacaklarını ifade eden Fırat, düşüncelerini daha sonra kamuoyuyla paylaşacaklarını sözlerine ekledi.

Çanakkale Valisi Abdülkadir Atalık, yaptığı açıklamada, ulaşım altyapısının, bir şehrin gelişmesi için çok önemli olduğunu söyledi. Ulaşımda sürekliliğin ve kolaylığın getirisinin önemli olduğunu vurgulayan Atalık, Bozcaada ve Gökçeada’ya düzenli ulaşımın sağlandığına işaret etti.

Turizmin, dünyada yüzde 15’ler oranında, Türkiye’de de yüzde 3-4 oranında küçüldüğünü belirten Atalık, bu dönemde yapılan taşımacılıkta önemli artışlar olduğunu, bunda da bu adalara düzenli seferlerin yapılıyor olmasının önemli olduğunu ifade ederek, ‘’eskisi gibi gidip günlerce adada kalmak gibi bir durum yok, bu bir güvence’’ diye konuştu. Atalık, aynı durumun, hava yollarında da sağlanabileceğini dile getirerek, şöyle devam etti: ’’İstanbul hattımız var, Ankara’ya da hat koysak belki bir, iki, üç yıl zarar eder, ama bunun getirisi zamanla çok farklı olur. En azından üniversiteye rağbet artar, iş için gelenlerin sayısı artar. Ankara ya da başka bölgelerdeki insanlar Çanakkale’ye gelecek; iş yapar mı yapmaz mı bilmiyor, bir de yolu görünce gelmekten vazgeçiyor, bürokratlar buraya gelecek, vazgeçiyor. Onların gelip gitmesinden, bu il için önemli sonuçlar doğabilir. Dolayısıyla belki birkaç yıl zarar edersiniz ama zamanla çok daha fazlasıyla getirisi olur’’

Kara yolunun önemine de değinen Atalık, şunları kaydetti: ’’Özellikle boğaz geçişi önemli. Bunu sadece sanayileşme olarak algılamamak lazım. ‘Otoban gelir çirkin kentleşme olur, sanayileşme olur’ diye düşünmemek lâzım. Yapılacak Çanakkale otobanı ve köprüsünün; kentimize vizyon olarak turizmi, eğitim ve kültürü koyduğumuza göre, en fazla bunlara faydası olur. Dolayısıyla uzun vadede, kontrollü bir şekilde, çevreye zarar vermeyecek bir ulaşım ağını burada oturtabilirsek, bizim vizyonumuza, Çanakkale’de turizmin, eğitimin gelişmesine çok büyük faydası olur. Tabiî, köprü yapılması Ankara’da masa başında alınacak bir kararla bitmeyecek. Hemen ön yargıyla, ‘zarar verir’ diye yaklaşmamak lâzım. Bunun çevresel etki değerlendirmesi yapılacak. Bu yapılırken mahallî aktörlerin önemli ölçüde kapsamlı olarak görüşleri alınıyor. Her halükârda, 2023 vizyon projesi çerçevesinde yapılması düşünülen köprü ve otoyollar için, buradaki halkın, kanaat önderlerinin, mahalli kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınacak. Bundan güzel, sağlıklı bir sonuç geliştirebilirsek, Çanakkale için faydalı iyi olur diye düşünüyorum, gerek köprü gerekse yapılacak olan otobanlar.’’

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü Prof.Dr. Ali Akdemir de, Çanakkale’nin karşı tarafla temasını sağlamak konusunun, bir proje fikri olduğunu belirterek, ‘’yani projelendirilmiş değil de, projelendirme sürecindedir. O projelendirme sürecinde köprünün Çanakkale’de yapılıp yapılmamasında ya da köprüye alternatif yöntemlerin bulunması, meselâ İstanbul’da olduğu gibi, deniz tabanının altına batırılmış tüp geçit alternatifi de, köprü de tartışılabilir’’ dedi.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar ise, köprünün yapılmasının olumlu bir adım olacağını düşündüğünü belirterek, ‘’köprünün yapılmasından yanayım, bunda bir hayli gecikildiğini düşünüyorum. Yani köprü Çanakkale’yi merkez yapacaksa, il bir turizm şehri olacaksa, Çanakkale Boğazı’na İstanbul’da olduğu gibi böyle bir gerdanlığın yapılması lazım. Bu bir ihtiyaç, elzem’’ dedi. Köprünün yapılmasının ulaşımda kolaylıklar sağlayacağını ifade eden Haznedar, bunun, büyük şehirlerle ulaşım sürelerini kısaltacağını ve şehrin gelişmesine katkı sunacağını düşündüğünü kaydetti. Çanakkale / aa

10.10.2009


 

Sürgündeki “Gülsüm” ineğe Kurban Bayramı öncesi yoğun talep

MALATYA’DA bir okulun bahçesine girerek Atatürk büstünü kıran ve sahibi tarafından ‘’sürgüne gönderilen’’ ‘’Gülsüm’’ adlı ineğe Kurban Bayramı öncesinde yoğun talep olduğu öğrenildi. ‘’Sürgüne gönderildiği’’ ilk günlerde Malatya’nın dışında çok sayıda kişinin satın almak istediği, İstanbul Üniversitesi’nde kendilerine ‘Gülsüm Köyüne Geri Dönsün İnisiyatifi’ adını veren bir grup öğrencinin afiş hazırlayarak köyüne dönmesini istediği ineği, yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde kurbanlık olarak almak isteyenler sahibi Ömer Ateş’e teklifte bulunuyor. Ömer Ateş, yaptığı açıklamada, Kurban Bayramı’nın yaklaştığını, birçok kişinin telefonla arayarak ‘’Gülsüm’’ü satın almak istediğini söyledi. ‘’Gülsüm’’ün süt verdiğini ve kendisi için değerli olduğunu belirten Ateş, ineği satmayı düşünmediğini, özellikle de kesilmesine razı olamayacağını anlattı. Ateş, şunları söyledi: ’’Gülsüm, buraya geldikten sonra bir de yavru doğurdu. ‘Kader’ adını verdiğimiz yavrusunun durumu da iyi. Bayramın da yaklaşmasıyla ‘Gülsüm’ü satmam için çok sayıda teklif aldım. Her gün satın almak isteyen talipler geliyor veya arıyorlar. Ancak benim ‘Gülsüm’ü satmak gibi bir niyetim yok. Hele de kesilmesine hiç razı olamam.’’ Ömer Ateş, şunları kaydetti: ’Gülsüm’ün hatırını da soran var, yemek isteyen de. Gülsüm’ün sütünü ve peynirini talep edenlere olumlu yanıt vermeye çalışıyorum, ancak kurbanlık için satmayı kesinlikle düşünmüyorum, buna vicdanım el vermez. Gülsüm’ü satmayacağımı söylediğim kişiler ‘Bari yavrusunu satın’ diyorlar. Ancak ben onu da satmak istemiyorum.” Malatya / aa

10.10.2009


 

120 öğrenci, gece yedikleri yemekten zehirlendi

ERZURUM’UN Şenkaya ilçesindeki Yatılı Bölge İlköğretim Okulunda (YİBO) eğitim gören 120 öğrenci, gıda zehirlenmesi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. Şenkaya Kaymakamı Ömer Hilmi Yamlı, yaptığı açıklamada, YİBO’da eğitim gören 20 öğrencinin, gece gıda zehirlenmesi şüphesiyle, Şenkaya Devlet Hastanesine kaldırıldığını belirterek, şöyle devam etti: ’’Ardından 100 öğrencinin daha rahatsızlandığını söylemeleri üzerine, bu öğrencilerimizi de Şenkaya ve Oltu Devlet Hastanelerine götürdük. Öğrencilerimizden 100’ü ayakta müdahalesi yapıldıktan gece taburcu edilirken 19 öğrencimiz de gece hastanelerde kontrol altında tutulduktan sonra sabah yurtlarına gönderildi. Şu anda bir öğrencimiz Şenkaya Devlet Hastanesinde bulunuyor. Ancak bu öğrencimiz de gıda zehirlenmesinden değil, farklı bir rahatsızlıktan dolayı hastanede bulunuyor.’’ Yamlı, olayın sebebinin kesin olarak belirlenmesi için YİBO’da çıkan yemekten numune alındığını ve Erzurum Hıfsıssıhha Enstitüsü Müdürlüğüne gönderildiğini ifade ederek, incelemenin ardından gıda zehirlenmesi teşhisi konması durumunda, sorumlular hakkında yasal işlem yapılacağını sözlerine ekledi. Erzurum / aa

10.10.2009


 

Öğretmen, okulda hizmetli gibi çalışıyor

VAN’IN Başkale ilçesi Konuksayar Köyünde öğretmenlik yapan Mehmet İleri, derslerini bitirdikten sonra bir hizmetli gibi çalışarak okulu onarıyor, boyasını yapıyor. İlçe merkezine 26 kilometre uzaklıktaki tek derslikli 60 öğrenci mevcutlu Konuksayar Köyü İlköğretim Okulu öğretmeni Mehmet İleri, okulların açılmasıyla birlikte tadilata başladı. Sınıflardaki sıraları okul bahçesine taşıyarak derslerine okul bahçesinde devam eden öğretmen İleri, eğitim öğretimden arta kalan zamanlarda da okulun boyasını ve temizliğini yapıyor. Okulun boyanması için ricada bulunmasına rağmen köylülerin kendisine yardım etmediğini, bu nedenle de kendi imkanlarıyla binayı onarıma aldığını belirten İleri, şöyle konuştu: ’’Hava sıcak olduğu zamanlarda öğrencilerimle okul bahçesinde ders işleyip, boş zamanlarımda da okuldaki onarımı yapıyorum. Okul küçük olduğu için bir hafta gibi kısa bir sürede tüm işleri tamamlayarak, havalar soğumadan dersleri sınıfta işlemeye başlayacağız. Amacım öğrencilerin daha temiz ve sağlıklı bir ortamda derslerine devam etmesini sağlamak ve eğitimlerine yardımcı olmaktır.’’ Başkale / aa

10.10.2009


 

Cami duvarını manzara resimleri süslüyor

BALIKESİR’İN Burhaniye ilçesi Şahinler Köyü Camisinin duvarlarını manzara resimleri süslüyor. İlçeye yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaki 270 nüfuslu köyün camisinin geçmişi 112 yıl önceye dayanıyor. O tarihlerde camiyi inşa eden ustanın, bir ressam hüneriyle iç duvarlara yaptığı tabiat, İstanbul, Kâbe ve köy manzarası gibi resimler, köye gelen ziyaretçilerin de ilgisini çekiyor. Köy sakinlerinden İsmail Çancı, camilerinin bu özelliğini duyan pek çok kişinin köylerine ziyarete geldiğini söyledi. Çancı, ‘’Türkiye’de böyle bir cami örneği var mı bilmiyorum. Camiyi yapan usta çok gezdiği için gördüğü yerlerin resmini duvarlara yansıtmış’’ dedi. Burhaniye Müftülüğü yetkilileri ise, asırlık caminin Vakıflar Genel Müdürlüğünce koruma altına alındığını belirtti. Yetkililer, caminin 2008’de aslına uygun olarak onarıldığını ve halen ibadete açık olduğunu kaydetti. Burhaniye / aa

10.10.2009


 

Korsan yayın operasyonu

İZMİR’İN Karşıyaka ve Konak ilçelerinde bandrolsüz 1507 CD ile 189 kitap ele geçirildi. Polis ekipleri, ihbar üzerine, Karşıyaka Donanmacı Mahallesi 1717 Sokak’ta T. Ö’nün, 1690 Sokak’ta F. K’nin ve 1718 Sokak’ta M. F. A’nın iş yerinde denetim yaptı. Aramada, toplam 1507 bandrolsüz oyun ve film CD’si bulundu.

Konak ilçesindeki denetimlerde ise 1379 Sokak’taki S. A’nın, Cumhuriyet Bulvarı’ndaki S. Y’nin ve Mithatpaşa Caddesi’ndeki S. K’nin iş yerlerinde toplam 189 korsan kitap ele geçirildi. İş yeri sahipleri hakkında yasal işlem yapıldı. İzmir / aa

10.10.2009


 

İran’da kadın valiler görev yapacak

İran İçişleri Bakanı Mustafa Muhammed Neccar, eyalet valiliklerine kadınların da atanabileceğini söyledi. Bakan Neccar, gazetecilere yaptığı açıklamada, hükümetin yeniliklerinin süreceğini belirtti ve kadın vali atanmasıyla ilgili bir soruya, “İnşallah bu da olacak, ancak beklememiz gerek” ifadesini kullandı. Ahmedinejad, kadın bakan atamasıyla ilgili eleştirilere, “Kadınlar niçin bakan olmasın, onlar eğitim, sağlık, yönetim ve iş gibi sosyal hayatın birçok alanında faaliyet gösteriyor. Üniversitelerdeki öğrencilerin yüzde 60 ila 70’ini kız öğrenciler oluşturuyor” diye cevap vermişti. Tahran / aa

10.10.2009


 

Modern Evliya Çelebiler

İskoçya’da bulunan Edinburg Üniversitesi öğretim üyesi Türk tarihi araştırmacısı Dr. Caroline Finkel öncülüğünde 5 kişiden oluşan grup, Kütahya-Tavşanlı kara yolunun 5. kilometresindeki Rahvan Atlı Spor Kompleksinde, Kütahya Vali Yardımcısı Metin Selçuk, Belediye Başkanı Mustafa İça, Kadın Girişimciler İl Kurulu Başkanı Sevim Güral Olgun ve diğer ilgililer tarafından karşılandı. İça, burada yaptığı konuşmada, grubun 21 Eylülde Yalova’nın Hersek Köyünden başlattığı yolculuğun, Evliya Çelebi’nin güzergâhı izlenerek Mekke’de sona ereceğini bildirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesindeki projenin, Kütahya Valiliği, belediye, Kadın Girişimciler İl Kurulu ve Güral ailesince desteklendiğini ifade eden İça, şöyle konuştu: ‘’Evliya Çelebi, Kütahyalıdır. 1611 yılında Kütahya’nın Zeryen Mahallesi’nde doğmuştur. Dedesi Kara Ahmet’in kabri ve Evliya Çelebi Kültür Merkezi bu mahallede bulunmaktadır. Kütahya’nın tanıtılması bakımından bu proje büyük öneme sahiptir. Dr. Finkel ve arkadaşları, Yalova’dan buraya gelene kadar Evliya Çelebi’nin geçtiği köylerde konaklamış ve Türk misafirperverliğini yakından görme imkânı bulmuştur. Eminim çok güzel anıları vardır. Burada önemli olan bir kültürel hayatı canlandırmak, Türk ata sporu biniciliği sevdirmektir.’’

Dr. Finkel de atlarla başladıkları yolculuk kapsamında 17 gündür seyahat ettiklerini ve Evliya Çelebi’nin doğum yeri Kütahya’ya ulaşmaktan mutluluk duyduklarını anlattı. Kütahya’da birkaç gün kalıp tarihî ve kültürel mekânları gezdikten sonra yola devam edeceklerini bildiren Dr. Finkel, ‘’Kütahyalıların desteği olmasaydı bu projeyi sürdüremez, bugün burada olamazdık. Projemizi planladığımız şekilde devam ettiriyoruz. Hayat biter, yol bitmez’’ dedi.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN YALOVA’DAN MEKKE’YE HAC YOLCULUĞU

2005 yılında İngiltere’de, 2007’de Türkiye’de yayımlanan ‘’Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı’’ kitabının yazarı Dr. Caroline Finkel, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi üzerinde yaptığı araştırma sırasında tanıştığı araştırmacılarla 21 Eylülde Yalova’nın Hersek Köyünden uzun bir yolculuğa başladı. Çelebi’nin 1671’de hacca gitmek için Yalova’dan başlayıp Mekke’de sona eren yolculuğunda uğradığı bütün güzergâhları atla geçme kararı alan Dr. Finkel ile Edinburg Üniversitesinde görevli Gerald MacLean, Exerter Üniversitesinde görevli Prof. Dr. Donna Lanry, Kent Üniversitesi’nden Susan Wirth ve Newyork Der Spigel’de görevli Therese Tardif ile birlikte Türk tercüman Ercihan Dilari, seyahat sırasında bazı yerleşim birimlerinde mola vererek, Türk kültürüne ilişkin bilgiler edinip belgesel program için çekimler yapıyor. Kırsal alanlardan geçerken kurdukları çadırlarda konaklayan grup, Evliya Çelebi’nin doğumunun 400’üncü yılı olan 2011’de, Seyahatname’ye ışık tutacak bir eser ortaya çıkarmak amacıyla projeyi devam ettiriyor. Kütahya / aa

10.10.2009


 

İnsan genomunun üç boyutlu yapısı çözüldü

AmerİkalI araştırmacıların, insan genomunun üç boyutlu yapısının şifresini çözdüğü, bunun insan genomunun yapısı ve fonksiyonu konusunda yeni görüş açılarının yolunu açacağı bildirildi. Science dergisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesinden Nynke van Berkum, “genomu milyonlarca parçaya ayrıştırarak, bu parçaların tamamı arasındaki ilişkilerin detaylarını ortaya koyan üç boyutlu bir harita oluşturduklarını” belirterek, “üç boyutlu fantastik bir yapboz yaptıklarını ve daha sonra da bunu bir bilgisayar yardımıyla çözdüklerini” kaydetti. Bilim insanlarının bu işlem için, şu ana kadar cevapsız kalan sorulara cevap verilmesini sağlayan “Hi-C” adlı yeni bir teknoloji kullandıkları belirtildi. Bir diğer araştırmacı Erez Lieberman-Aiden, DNA’nın çifte helis olarak adlandırıldığını az da olsa uzun zamandan beri bildiklerini, bu çifte helisin tamamen açılması durumunda her bir hücredeki genomun iki metre uzunluğa erişeceğini, bilim insanlarının bu yapının insan hücre çekirdeğinde nasıl yer alabildiğini anlayamamış olduklarını söyledi. Araştırmacılar, bu yeni teknolojinin bu gizin çözülmesine imkân sağladığını belirtti. Washington / aa

10.10.2009


 

Türk girişimciden ortopedik seccade

İzmİrlİ girişimci Adnan Pirişan, namaz kılarken dizleri ağrıyan annesi için hazırladığı seccadenin büyük ilgi görmesi üzerine, tasarımını geliştirdi ve kısa süre içinde kendini ihracat yapan bir şirketin başında buldu. Pirişan, 2007 yılında Hacca giden annesine, çanta gibi taşınabilen, dizlerin konulacağı yerleri ortopedik malzemeyle desteklenmiş bir seccade tasarladığını, annesinin diz ağrılarını azaltmak amacıyla kısa süre içinde geliştirdiği bu fikrin hayatını değiştirdiğini söyledi. Annesinin, tasarladığı ürünün farklı ülkelerden insanların büyük ilgisini çektiğini söylemesi üzerine tasarımını geliştirdiğini ve bu yılın Nisan ayında patentini aldığını ifade eden Pirişan, ortopedik ve taşınabilir seccadenin uluslar arası patentinin de kendisine ait olduğunu kaydetti. Pirişan, tasarımını basit, hafif ve katlanıp kolayca taşınabilir hale getirmek için çok emek verdiğini söyleyerek, patenti almasıyla birlikte seri üretime geçtiğini ve ilk ihracat anlaşmasını da Almanya ile yaptığını, Suudi Arabistan’da bazı firmalarla da temas halinde olduklarını belirtti. Pirişan, çanta şeklinde kullanılabilen seccadenin toplam ağırlığının 700 gramı geçmediğini belirtti. İzmir / aa

10.10.2009


 

Kronik yorgunluğun sebebi bir virüs olabilir

Çoğunlukla genç milyonlarca insanı etkileyen kronik yorgunluk sendromunun sebebinin bir retrovirüs olabileceği bildirildi. Amerikalı bilim insanlarının yaptığı ve Science dergisinin yarınki sayısında yayımlanacak olan araştırmaya katılanlardan Whittemore Peterson Institute araştırma direktörü Judy Mikovits, “artık XMRV adlı retrovirüsün bu sendromdan etkilenen hastaların kanında sık rastlandığına dair bir delile sahip olduklarını” belirtti. Mikovits, bu keşfin, milyonlarca hastanın tedavisiyle ilgili sağlanacak gelişmede önemli bir ilerleme olabileceğini kaydetti. Ancak, bu retrovirüsle kronik yorgunluk sendromu arasında ortaya çıkarılan ilişkinin bu sendromun sebebinin bu patojen olduğunu ispatlamadığı da belirtildi. Washington / aa

10.10.2009


 

Türkiye, AB’ye hazır

Balkan Politika Kulübü Başkanı, eski Bulgaristan’ın Cumhurbaşkanı Jelyu Jelev, Türkiye’nin şu anda Avrupa Birliği’ne (AB) girmek için hazır olduğunu belirterek, ‘’Meclis ve hükümet bu süreci daha da kısaltabilir. Bunun için Türkiye’nin Brüksel’e baskı yapması gerekiyor’’ dedi.

Jelev, 12. Uluslararası Balkan Kulübü Konferansı öncesinde düzenlenen basın toplantısında, bu yıl 12’ncisi düzenlenecek konferansın, Türkiye’nin AB’ye girmesine katkı sağlayacağını söyledi. Türkiye’nin AB’ye girmeyi hak ettiğini ifade eden Jelev, AB’ye girmek isteyen ülkelerin demokratik ve ekonomisinin güçlü olması gerektiğini anlattı. Jelev, ‘’Türkiye’nin, daha önceden AB’ye girmesi gerekiyordu çünkü böyle bir demokratik yapısı var.

Türkiye’nin AB’ye girmesi, AB için bonus olacak’’ dedi. Türkiye’nin, Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü olduğuna işaret eden Jelev, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğu için Arap ülkeleri üzerinde etkisi bulunduğunu kaydetti. AB için Türkiye’nin, sahip olduğu doğal kaynaklar dolayısıyla da çok büyük önem taşıdığını ifade eden Jelev, şöyle konuştu: ‘’Batı ülkelerinin çoğu Türkiye’nin AB’ye girmesini istemezler. Birkaç yıl önce Fransa Parlamentosu beni davet etti. Bana bir soru sordular; ‘Sizce Türkiye AB’ye girsin mi, girmesin mi’. Hiç düşünmeden, ‘Girmesi gerekiyor’ dedim. Yarın Rusya AB’ye girmek isterse ve şartları da uyuyorsa o zaman AB’nin sınırlarını Urallara kadar mı kabul edeceğiz? Rusya’nın da AB’ye girmesi lazım. Rusya’nın da girmesiyle AB, siyasi açıdan dünyada sözü geçen bir birlik haline gelecektir.’’ Türkiye’nin nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğunu ancak Şeriatla yönetilmediğini, çok demokratik bir ülke olarak aşırı dinci teröre de karşı olduğunu söyleyen Jelev, AB’nin bir Hristiyan kulübü olmadığını belirtti.

‘’İKİ ÜLKENİN BENCİLLİĞİNİ

GÖSTERİYOR’’

Türkiye’nin AB’ye girmesini desteklemeyenlerin bunun nedenini ortaya koyamadığını ifade eden Jelev, Fransa ve Almanya’nın ‘’Genç ve yüksek nüfus, rekabet açısından önemli, Türkiye AB’ye girerse parlamentoya daha çok milletvekili sokacak’’ şeklindeki ifadelerinin değer verilecek görüşler olmadığını, bu görüşlerin, bu iki büyük ülkenin bencilliğini gösterdiğini söyledi. AB’nin çok iyi bir geleceği olduğunu, Türkiye’nin de bu birliğin içinde yer alması gerektiğini belirten Jelev, ‘’AB, ekonomik açıdan dev ama siyasi açıdan bir cüce’’ dedi. Jelev, bir gazetecinin, ‘’Türkiye’nin AB üyeliği için ne kadar bir süre öngörüyorsunuz?’’ sorusunu, ‘’Süre veremem. Yakın da olabilir, daha sonraki bir dönemde de olabilir. Türkiye şu anda AB’ye girmek için hazır. Türkiye’nin parlamentosu, hükümeti süreci daha da kısaltabilir’’ diye cevapladı.

‘’Hükümet bu süreci kısaltmak için ne yapabilir’’ sorusu üzerine Jelev, ‘’Türkiye’nin Brüksel’e baskı yapması gerekiyor. Kulübe de baskı yapması gerekiyor’’ dedi. İstanbul / aa

ABDULLAH GÜL: BİZE FIRSAT VERİN

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fransız İşadamları Derneği (MEDEF) ile Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) düzenlediği ‘’Dünyada ve Avrupa’da daha güçlü olmak için: Türk-Fransız ortaklığı’’ konulu konferansta yaptığı konuşmada, müzakere sürecini tamamlamış bir Türkiye’nin AB’ye girmek istemeyebileceğini belirterek, “Tartışmalara çok fazla girmeden yürümemize, yani ‘kendimizi bütün standartlarımızı AB standartlarına getirmemize fırsat verin’ demekten başka bir talebimiz yoktur’’ dedi. Türkiye’nin güçlenmesinin Fransa’nın ve AB’nin çıkarına olduğunu belirten Gül, ‘’bundan sizin de mutlu olmanız gerekir. Güçlü ve kuvvetli ortak istersiniz. Her halde zayıf bir ortakla yapabileceğiniz işler sınırlıdır” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Fransız LCİ televizyonuna yaptığı açıklamada ise “Türkiye’nin 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını gündeme getirenleri hapse atmaktan ne zaman vazgeçeceği” yönündeki bir soruya karşılık Türkiye’de böyle bir kanun olmadığını hatırlattı. Türkiye hakkındaki algılamayla Türkiye gerçeklerinin farklı olduğunu belirten Gül, “Türkiye’de şiddet içermemesi kaydıyla her türlü görüş savunulabilir. Türkiye artık eski Türkiye değil, şiddet içermediği sürece katılmadığım düşünceler ülkemde rahatlıkla konuşulabiliyor” dedi. Paris / aa

10.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Bütün haberler

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.