10 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Bediüzzaman ın görüşleri ışığında Kürt Sorunu na demokratik çözüm.- HAZIRLAYAN: RİSALE-İ NUR ENSTİTÜ

Yükseköğretimde Medreset'üz Zehra modeli - 4

2. EĞİTİMİN DİN FAKTÖRÜ

Cumhuriyet dönemindeki dini dışlayan laiklik anlayışı, eğitimi dinden mahrum bir hale getirmiştir. Fransa tipi laiklik pratiklerinden dolayı, her şey dinden bağımsız düşünülmüştür. Halbuki Türkiye’nin şartları Fransa gibi değildir. Fransa’da Katolik dogmacılığına tepki olarak laik eğitim çıkmıştı. Bu laik eğitim de dinden tamamen bağımsız düşünülmüştü. Türkiye’de İslâm, aklı kabul eden ve aklî esaslar getiren bir inanç sistemidir. Bu sebeple, Fransa’daki pratiklerin Türkiye’ye taşınması yanlış bir adaptasyondur.

Türkiye’deki bu yanlış politikalar halkın sıkıntılar çekmesine sebep olmuş ve zaman içerisinde bu durumu telâfi amacıyla din dersleri, imam hatip liseleri ve Kur’ân kursları açılmıştır. Bu rahatlama ortamı 28 Şubat sürecindeki otoriter uygulamalarla yeniden zedelenmiştir.

Bu, Doğu ve Güneydoğuda yaşayan insanlarımız özelinde daha da önemli bir konudur. Çünkü bölge insanı dindar olduğundan okulda inançlarına aykırı şeyler öğretilmesini istememektedir. Bu isteğinin tersini gördüğü zaman da çocuğunu okula gönderememektedir. Doğuda çocukların okullara gönderilmesi ve eğitim düzeyinin arttırılması için eğitimin dinsiz olduğu imajı yıkılarak okullarla halk barıştırılmalıdır.

3. EĞİTİM YAYGINLAŞTIRILMASI

Yukarıda saydığımız pek çok hastalığın tedavisi hiç kuşkusuz eğitimdir. Yani insanlara eğitim yoluyla ulaşılmasıdır. Bu amaçla insanlarla eğitim kurumları arasındaki uzaklığı gidermenin bir de maddî yönü vardır. Yani eğitim alt yapılarındaki iyileştirmeler acilen yapılmalıdır.

Doğu ve Güneydoğuda eğitimden mahrum kalan kimselerin illegal örgütlerin ellerine düştüğü bir vakıadır. Bundan dolayı çok sayıda okul yaparak bu okullarda çocukların eğitim görmesi sağlanmalıdır. Özellikle ilköğretim çocuklarına eğitimin mutlaka ulaşması sağlanmalıdır. Sınıflardaki öğrenci sayısının makul düzeyde olması sağlanarak eğitimin kalitesi yükseltilmelidir. Bu arada bölgede öğretmensiz okul bırakılmamalıdır. Bu amaçla bölgede istihdam edilecek öğretmenlerle ilgili özel çalışmalar yapılmalıdır. Bölgede okullaşma oranının arttırılması için, özel teşebbüsler desteklenmelidir.

4. EĞİTİM DİLİ

Eğitimde dil tabusu yıkılmalıdır. Nasıl ki İngilizce, Almanca ve Fransızca eğitim verilince problem olmuyorsa, Kürtçe, Arapça, Farsça ve Süryanice eğitim verilmesinden de korkulmamalıdır. Okulların dil seçimi demokratik tercihlere bırakılmalıdır.

Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, ülkede birlik ve iletişimin sağlanması için, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, herkesin bilmesi gereken ortak dilin Türkçe olduğudur. Bunun dışında ikinci bir dil olarak hangi dilin kullanılacağı tercihlere bırakılmalıdır. Yani Türkçe dışında eğitim veren okullarda bütün öğrencilerin Türkçeyi en başta öğrenmesi gerekmektedir.

Bediüzzaman, anadil ile yapılan eğitimin taş üzerine yazı yazmak gibi kalıcı olacağını vurgulamaktadır. Özellikle ilköğretim çocuklarının eğitiminde anadil kullanılmasının zorunlu bir durum olduğu görülmektedir.

Konunun bir başka boyutu ise eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortaya çıkmasıdır. Şöyle ki, anadili Kürtçe olan çocuk ilkokula başladığında hem dili, hem okumayı ve aritmetiği öğrenmeye çalışırken; anadili Türkçe olan sadece okumayı öğreniyor. Dolayısıyla eğitim yarışı eşit şartlarda başlamıyor.

Bu arada önemli noktalardan birisi de, bu okullarda görev yapacak öğretmenlerin mahallî lisanlara aşina olmalarıdır. Böylece çocuklarla öğretmen arasına bir duvar örülmeyecek, iletişim imkânları daha kolay sağlanabilecektir.

5. YÜKSEKÖĞRETİMDE

MEDRESETÜZZEHRA MODELİ

Bediüzzaman’ın bir üniversite projesi olarak sunduğu Medresetüzzehra, Doğuda Türk, Kürt, Arap ve Farsların kaynaşması için önemli bir projedir.

Bu proje, bölgede kurulan üniversitelerin sosyal fonksiyonları açısından da önemlidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulan modern üniversiteler, etnik ayrımcılığı besleyen bir nitelik taşımamalıdır. Aksine, Türk, Kürt ve Arabın kardeşliğini tesis eden bir fonksiyon icra etmelidir. Bediüzzaman’a göre bu fonksiyon, geleneksel eğitim kurumları olan medrese ve tekke ile modern eğitim kurumlarının sentezinden ortaya çıkacaktır. Said Nursî’nin “tevhid-i medaris” dediği bu uygulama ile tarihten gelen birikim bugünün kazanımlarıyla birleştirilerek bir sinerji oluşturulacaktır. Böylece bölgedeki etnik varlıklar arasında çatışma değil, kaynaşma sağlanmış olacaktır.

Medresetüzzehra’nın temel eğitim anlayışı, din ilimleri ile pozitif ilimlerin bir arada okutulmasıdır. Zaten önyargılardan arınmış, 19. yüzyıl pozitivizminden etkilenmemiş demokratik bir eğitimin, dini, muhtevasına katmaması düşünülemez. İşte Bediüzzaman da “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” sözüyle, din-bilim bütünlüğünü savunan bir proje ortaya koymaktadır.

Bu projenin hayata geçirilmesi halinde, bölgede çatışan gençler yerine, çalışan ve fikir üreten, kendisine ve toplumuna faydalı bir nesil yetişecektir.

SONUÇ

Bediüzzaman Said Nursî İstanbul’a ilk gelişinden (1907) vefatına kadar hayatının her safhasında Doğunun yaşadığı problemleri nazara vermiştir. Bu problemlerin, bütün insanlığı huzura kavuşturacak fikirler çerçevesinde nasıl çözüleceğine dair çözüm teklifleri sunmuştur.

Aslında Bediüzzaman, Doğuda yaşanan problemlerin çözümlerini başından bu yana idarecilere iletmekten de çekinmemiştir. Ancak, Cumhuriyet yöneticileri yeni millî devlet inşa sürecinde Bediüzzaman’la ters düştükleri için onun görüşlerine tamamen kapalı kalmışlardır. Bunu fark edenlerin ikazları da Bediüzzaman’ın görüşlerine yeniden dönülmesine imkân vermediğinden sorunlar çığ gibi büyüyerek bugünkü hale gelmiştir.

Bütün bunların yanında ihmal edilmemesi gereken bir konu daha vardır: Yöneticiler Bediüzzaman’a sırt çevirirken, Bediüzzaman’ın talebeleri, sorunları görmezlikten gelmemişlerdir. Irkçılığı reddeden ve kardeşliği önceleyen bu kişiler, Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında kaynaştırıcı bir fonksiyon icra etmişlerdir. Dün olduğu gibi bugün de bu insanlar hâlâ Doğu ve Batı arasında açılan mesafeleri kapatmak için gönüllü olarak canla başla çalışmaktadırlar.

Bediüzzaman’ın görüşleri temelde demokrasi zemininde şekillenmiştir. Yani Doğudaki problemleri bir demokrasi problemi olarak ele almıştır. Bu problemlerin; meşveret ve şûrâ prensiplerine, yani demokrasiye bağlılık ölçüsünde ortadan kalkacağını belirtmiştir.

Üzerinde durduğu önemli bir nokta da Cumhuriyetin ihmal ettiği din konusu olmuştur. Doğu insanlarının din noktasında hassas olduğunu defalarca belirterek Doğuyla ilgili politikalarda bunun dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Cumhuriyet hükümetleri Doğuda yaşayan Kürtleri Türk diye tanımlamaya çalışırken, Bediüzzaman etnik tanımlamalardan uzak kalarak, din kardeşliği üzerine kurulu bir birlikteliğin şifrelerini vermiştir. Bugün de Doğuda sorunların çözümünde en önemli yaklaşım, inançların verdiği imkânlardan yararlanarak ortaya konan görüşlerdir. Çünkü din kardeşliği eskiden bu yana var olan birlik ve beraberliğin devamı için en önemli unsur olmuştur.

Bediüzzaman sadece yöneticilere tavsiyelerde bulunmamıştır. Aynı zamanda topluma da tavsiyelerde bulunarak, eğitim ve demokrasi konusunda yapılacak gayretlerde topluma düşen sorumlulukları hatırlatmıştır. Sorunları aşmak için hem yöneticilerin üzerine düşen vazifeleri yerine getirmeleri, hem de toplumun gayret göstermesi gerektiğini belirtmiştir.

Bediüzzaman hayatı boyunca asayişi sağlamayı önemli bir hedef edinmiştir. Asayişi bozmamayı, hatta asayişi temin etmeyi eserlerinin pek çok yerinde tavsiye etmiştir. Cumhuriyet hükümetleri onun tavsiyelerine kulak vermediklerinden gün geçtikçe asayiş problemleri de artmıştır. Bugün, asayişi sağlama çabalarında suçlu ile suçsuzun ayrılmasına ve insanların temel hak ve hürriyetlerinin korunmasına özellikle dikkat edilmelidir.

Bölgenin sosyal yapısındaki problemler de bir an önce çözülmelidir. Töre cinayetleri, berdel ve kan dâvâları hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bu pratikler de ister istemez kavgayı besleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgedeki bu tür pratikleri önlemek için özel çalışmalar yaparak halkın eğitimi yoluna gidilmelidir.

Ekonominin Doğu ve Güneydoğudaki sorunların üzerindeki etkisi görmezden gelinemez. Kişi başına düşen millî gelirin dolayısıyla halkın hayat standardının çok düşük olması günlük hayatı zorlu ve sorunlu hale getirmektedir. Bu zorluklardan insanları kurtarmak için bölgede istihdam imkânları geliştirilmeli ve işsizlik oranı hızla düşürülmelidir.

Bütün bu sorunların çözümünde eğitimin anahtar bir yol oynadığı muhakkaktır. Gerek Türkiye’de gerek bölgede pek çok sorunun üstesinden gelebilmek için eğitime gereken önem verilmelidir. Eğitimin önündeki dil, kıyafet gibi engeller kaldırılarak resmî eğitim halkla barıştırılmalıdır. Çocuklarını dinî kaygılardan dolayı okula göndermeyen insanlar, devletle barışmalı ve çocuklarını rahatlıkla okullara gönderebilmelidir. —SON—

10.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (09.10.2009) - Resmî ideolojiden arınmış, DEMOKRATİK EĞİTİM

  (08.10.2009) - DEVLET ETNİK KİMLİKLERE BİNA EDİLEMEZ

  (07.10.2009) - Bediüzzaman,BİRLİK için çalıştı

  (26.09.2009) - Endonezya’yı tanımak zaman ister

  (25.09.2009) - İstiklâl Camiinde sabah namazı

  (24.09.2009) - En kalabalık İslâm ülkesi

  (08.09.2009) - Bu evlere güneş de girmiyor, doktor da

  (07.09.2009) - Lübnan'da Ramazan Coşkusu - 3 - AHMET TURAN SÖYLER

  (06.09.2009) - ŞATİLLA KAMPI, AÇIK HAVA MÜZESİ GİBİ - AHMET TURAN SÖYLER

  (05.09.2009) - Lübnan kendine geliyor

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.