28 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Özgüvenli çocuk yetiştirmek

Özgüvenli çocuk yetiştirmek, zamanımızın popüler konularından biridir. Kendini tanımak, kendini sevmek ve kendinden memnun olmak anlamlarına gelen özgüven, daha küçük yaşlarda ailenin tutum ve davranışlarıyla belirlenir.

İlk yıllarda şekillenen kişisel özgüven, çocuğun ileriki yaşlarında okul başarısını, kendine dair bakış açısını ve insan ilişkilerini de etkiler.

Genelde özgüven sorunu yaşayan çocuklar, ilk çocuklar olabilmektedir. Ailenin ilk çocuklarına karşı tutumları sonrakilere oranla daha eleştirici ve daha mükemmeliyetçi olmaktadır. Yaşının üstünde bir olgunluk beklenen ilk çocuklar, yetersizlik duygularına daha kolay kapılabiliyorlar. Tecrübesizliğin getirdiği tutum ve davranışlara, baskı ve dayak da eklenirse, çocuğun özgüveninde ciddî yaralar açılabiliyor. Genelde sonraki çocukların daha özgüvenli ve kendini rahat ifade edebilen bireyler olmasında anne babanın tecrübe kazanmaları ve rahatlamaları da önemli bir etkendir. O yüzden aileler genelde ilk çocukları konusunda ileriki yıllarda vicdanî bir sorgulama yaşarlar. Onu çok fazla kurallara boğdukları ve çok şey bekledikleri için…

Anne babanın ne kadar özgüvenli oldukları da, çocuğun kişilik gelişiminde oldukça önemlidir. Çocuklarımız bizi taklit ederek öğrendikleri için, özgüvenlerinin bizimkine benzer olması muhtemel görünüyor. Biz kendimizden memnun isek, artı ve eksi yönlerimizi doğru olarak tanımlayabiliyorsak, hayata bakış açımız ve problemleri çözme tarzımız bunalımlı, şikâyetçi değil de, çözüm odaklı ise çocuklarımızda bu davranış modellerini örnek alacaklardır. Çocuk sahibi olmanın belki de en kritik yönü insanı kendisiyle yüzleştirmesidir. Başka hiçbir deneyim insana bu fırsatı sağlamaz. Kendi takıntılarımızı, zaaflarımızı, korkularımızı, zayıf ve kuvvetli yanlarımızı bir ayna gibi çocuğumuzda seyrederiz. Yeter ki, bu aynaya bakmaya cesaretimiz olsun...

Özgüven derken şişmiş bir benlikten söz etmiyorum. Kendini dünyanın merkezi zanneden, her şeye gücü yeteceğini düşünen bir kişilik yapısı hem bencilleşir, hem de kırılmaya karşı dayanıksız ve tepkilidir. Yaratıldığı ve yaratılmaya değer görüldüğü için, sadece kendine has özelliklerle donatıldığı için kendini değerli hissetmek, daha sağlıklı bir özgüvenin temelini oluşturur.

Peki, çocuklarımızın özgüvenli bireyler olması için neler yapabiliriz?

İlk önce onu kendi kişilik yapısıyla ve kendi bireyselliğiyle kabullenmek gerekiyor. Çocuğum benim küçük bir kopyam değil, kendine has kişilik yapısı olan bir birey.

Daha sonraki aşamada onun yeteneklerini keşfetmek geliyor. Her çocuk belli bazı şeylere meyilli olarak doğuyor. San'at, spor, matematik vs.

Bunları keşfedip, desteklemek ve takdir etmek özgüven oluşumunda çok önemlidir. Kardeşlerin bile kişilik yapıları, tercihleri, yetenekleri birbirinden oldukça farklı olabilmektedir.

Çocuğu başkalarıyla kıyas etmek ve sürekli eleştirici bir tutum için de olmak, kişilik gelişimine ciddî zararlar verir. Kıyaslamak, kıyaslanan kişiye dair öfke doğurur ve motive etmek yerine daha da geriletici olur.

Çocuğumuzla özel zaman geçirmek, birlikte oyun oynamak ve sevdiği şeyleri birlikte yapmak ona değerli olduğu, sevildiği duygusunu verir.

Çocuğun yaşına uygun sorumluluklar verip, onu başarılarından dolayı takdir etmek, onunla gurur duyduğumuzu ifade etmek, onun bizim çocuğumuz olduğu için ne kadar mutlu olduğumuzu söylemek, hayata daha güçlü bir şekilde başlamasına yol açar. Onu davranışları konusunda uyarabiliriz, hatta sınırlar da koyabiliriz, ama eleştirirken kişiliğine değil, problemli olan davranışına kızdığımızı ifade etmeliyiz. Bu daha az yaralayıcı ve daha çok öğreticidir.

Kendini değerli hisseden çocuk, başkalarına da değer verir...

BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist

[email protected]

28.10.2009


Çalışma masası başarıyı arttırıyor

TÜRKİYE'DE yapılan bir araştırmada, kendine ait bilgisayarı ve çalışma masası olan öğrencilerin, bunlara sahip olmayan akranlarına göre daha başarılı oldukları belirlendi.

Geçtiğimiz günlerde yapılan Uluslararası 5. Balkan Eğitim ve Bilim Kogresi’nde, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Demir ile aynı bölüm Araştırma Görevlisi Serpil Kılıç ve GENAR Araştırma Danışmanlık şirketi analistlerinden Özer Depren tarafından bir bildiri sunuldu. Bildiride, öğrencilerin matematik başarısı üzerine hangi faktörlerin ne derece etkili olduğunun belirlenmesi amacıyla yaklaşık 4 bin 500 ilk ve orta dereceli okul öğrencisi üzerinde araştırma yapıldığı kaydedildi.

Araştırmada, anne ve babanın eğitim düzeyi, ailenin sosyo-ekonomik statüsü, öğrencinin okuduğu okul türü, matematiğin öğrenci için önemi gibi faktörlerin, çocuğun matematik performansı üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu değerlendirildi.

28.10.2009


Parmak emen çocuğun damak yapısı bozuluyor

ÇOCUKLARDA parmak emme alışkanlığının, üst çene ile alt çene arasındaki dengenin bozulmasına sebep olduğu bildirildi.

Parmak emme alışkanlığının anne karnında başladığını belirten Manavgat Devlet Hastanesi Başhekimi ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Kuru, anne ve babaların çocukları uyurken parmağını emmesine izin vermemesi gerektiğini ifade etti. Doğumdan sonra uzun süreli sağ ve sol başparmağın emilmesinin üst damakların dişleriyle birlikte öne çıkmasına yol açtığına dikkat çeken Kuru, “Çocuk uyurken farkına varmadan dişlerini ve damağını ileriye doğru iteler” dedi.

Parmak emme alışkanlığını emzik kullanmasıyla önüne geçilebileceğini belirten Kuru, anne ve babanın çocuğu uyurken başparmağını ağzında çıkarmasını tavsiye etti. Sürekli parmağını emen çocuklarda ön çene ve damak yapısının, alt çene ve damak yapısına göre önde olacağını dile getiren Kuru, kısmen de olsa bunun konuşma ve diş bozukluğunu etkileyebileceğini söyledi. Kuru, “Çocukların doğum sonrası sürekli başparmağı emmesi dama ve diş yapılarını bozuyor. Anne ve babalar çocukları uyurken parmağı ağzında ise çıkarsınlar. Çocukların parmağını emmesi sağlık açısından da uygun değil. Parmağın değdiği bir yerde mikrop olabilir. Böylece o mikrop parmak yoluyla ağza bulaşmış olur” diye konuştu.

28.10.2009


ANADOLU, FEN VE ANADOLU MESLEK LİSELİLER, DÜZ LİSE ÖĞRENCİLERİNDEN ÇOK DAHA BAŞARILI

66 ilköğretim, 241 çok programlı lise, 520 Anadolu lisesi, 43 fen lisesi, bin 388 meslek lisesi, 171 Anadolu meslek lisesi, bin 955 düz lise öğrencisi toplam 4 bin 384 çocuğa, ‘’matematiğin kendileri için önemi, ebeveyn eğitim düzeyi, bilgisayar sahipliği, kendine ait çalışma masası sahipliğine’’ ilişkin sorular yöneltildi.

Verilen cevaplar değerlendirildiğinde, Anadolu liseleri, fen liseleri ve Anadolu meslek liselerine devam eden öğrencilerin düz lisede okuyan bir öğrenciye oranla başarılı olma ihtimali 51 kat olarak belirlendi.

Aynı değerlendirmede, öğrencinin kendine ait çalışma masasına sahip olmasının başarısını 2 kat, bilgisayarının olmasının ise 1 kat artırdığı sonucu ortaya çıktı.

Araştırmada, bilgisayar sahipliğinin tek başına başarıyı etkileyen bir faktör olmadığı, bilgisayarın ne amaçla kullanıldığının önemli olduğunun altı da çizildi. Bilgisayarın sadece internet ve eğlence için kullanılmasının, öğrencinin başarısını düşürdüğü belirtildi.

Ülkedeki okul türleri arasındaki başarı farklarının bir kez daha görüldüğüne işaret edilen sonuç bölümündeki değerlendirmede ise çalışma masası ve bilgisayara sahip olmanın başarıya etkisinin bu araştırmayla görüldüğü belirtildi.

Türkiye’deki her ailenin sosyo-ekonomik durumunun çalışma masası ve bilgisayar imkânlarını sağlayamayacağı gerçeğinin altı çizildi. Araştırmanın, öğrencilerin evlerinde çalışma masası ve bilgisayar bulunmasa dahi, okullarında bu imkanlara sahip olabilmeleri için devletin, coğrafî bölge ayırmaksızın her yöreye yatırım yapmaya elverişli bütçe planları yapması gerekliliğini ortaya çıkardığı kaydedildi.

28.10.2009


Eşler arasındaki yaş farkına dikkat edilmeli

ERKEKLER için mutlu bir evliliğin sırrının, kendilerinden en az 5 yaş küçük ve akıllı bir kadınla evlenmek olduğu ortaya çıktı.

İngiliz bilim adamlarının yaptığı araştırma, kadının yaşının erkekten en az 5 yaş küçük olduğu çiftlerde, özellikle hiçbiri geçmişte boşanmamışsa uzun bir birlikteliğin daha mümkün olduğunu gösterdi. Bath Üniversitesinde görevli bilim adamlarının yaptığı ve sonuçları European Journal of Operational Research dergisinde yayımlanan araştırma çerçevesinde, evli olan ya da ciddî bir ilişki sürdüren 1500’den fazla çiftle görüşüldü. İlk görüşmeden 5 yıl sonra bu çiftlerden 1000’iyle tekrar görüşüldüğü, kadının yaşının erkekten en az 5 yaş büyük olduğu çiftlerin boşanma ihtimalinin, aynı yaşta olanlara göre 3 kattan fazla olduğu gözlendi. Araştırmada, yaş farkı tam tersine döndüğünde, yani erkek kadından yaşlı olduğunda, mutlu evlilik şansının daha yüksek olduğu görüldü. Kadının iyi eğitim görmesi de, mutluluğu uzatan faktörler arasında yer aldı. Yine araştırma, geçmişte her ikisi de boşanmamış olan çiftlerin daha uzun bir birliktelik yaşadıklarını, biri geçmişte boşanmış olan çiftlerin ilişkilerinin, her ikisi de boşanmış olan olan çiftlere oranla daha az istikrarlı olduğunu ortaya koydu.

28.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.