19 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

“Darbe planı suç değil”miş

Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 2. ve 3. iddianamelerin birlikte görüldüğü dâvâda tutuklu sanık Hasan Atilla Uğur ile avukatının savunması tamamlandı. Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un avukatı Zeki Aksoy, darbe planının suç olmadığını savunarak, “İcraata dökülmüş müdür? Teşebbüsten ceza verilemez” diye konuştu.

Darbe planı yapmak suç değilmiş!

Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 2. ve 3. iddianamelerin birlikte görüldüğü dâvâda tutuklu sanık Hasan Atilla Uğur ile avukatının savunması tamamlandı. Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un avukatı Zeki Aksoy, darbe planının suç olmadığını savunarak, “İcraata dökülmüş müdür? Teşebbüsten ceza verilemez” diye konuştu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada savunmasını yapan Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un avukatı Zeki Aksoy, yazılı olarak hazırladığı savunmasını özetledi. İddianame kurgusunun göz önünde alındığında sanıkların bir iki cümle ile savunma yapamayacaklarını belirten Aksoy, bu gerekçeyle kendisinin de uzun bir savunma hazırladığını söyledi.

Soruşturmada Türk Ceza Kanunu’nun değil, Ergenekon ceza kanunu uygulandığını iddia eden Aksoy, “Burada başka bir hukuk var. Müvekkilimin gözaltına alınması, tutuklanması, hepsi hukuka aykırıdır. Tek bir somut delil ya da fiil yoktur. İddianame, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili maddelerine aykırıdır” şeklinde konuştu. Ergenekon terör örgütünün darbe planları olduğu iddia edilen bazı delillerin de dosyaya konulduğunu belirten Aksoy, darbe planının gerçek olmadığını, olsa bile suç sayılamayacağını savundu. Aksoy, darbe planlarıyla ilgili olarak, “İcraata dökülmüş müdür? Teşebbüsten ceza verilemez. Terör örgütü yok. Buradaki herkes tutuklu” dedi. Avukatı Zeki Aksoy’dan sonra tutuklu sanık Hasan Atilla Uğur da bu soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra deşifre edildiğini belirterek, yakınlarının tehdit aldığını söyledi. Uğur, yakınlarının ya da kendisinin başına bir şey gelirse, kendisini deşifre edenlerin sorumlu olduğunu ifade etti.

19.11.2009


 

BU DEĞİŞİKLİKLER ÖRTBAS VE SANSÜR GETİRİR

Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'in, telefon dinleme iddialarının gündeme gelmesi sonrasında TCK'nın bazı maddelerinde yapılmasını öngördüklerini açıkladığı değişiklikler bilhassa çete, cunta, Ergenekon bağlantılı iddiaların medya organlarınca takibini engelleyecek bir örtbas ve sansürü netice vereceği noktasından kaygıyla karşılandı. Değişikliklerin yasalaşması halinde bu konuları izleyen birçok gazetecinin hapse gireceği belirtildi.

MEDYA, CUNTA VE ÇETELERİN ÜZERİNE

GİDEMEZ

Özellikle “soruşturmanın gizliliğini ihlâl”i düzenleyen 285. maddeye istinaden çok sayıda gazeteciye soruşturma ve dâvâ açıldığı, hattâ bazılarının mahkûm edildiği hatırlatılırken, hükümetin gündeme getireceği değişiklikle bu maddede yer alan cezaların daha da arttırılması halinde, çete ve cunta soruşturma ve dâvâlarıyla ilgili olarak yayın yapmanın iyice zorlaşacağı, hattâ imkânsız hale geleceği vurgulandı. Hükümeti boykot ediyorum SON Bakanlar Kurulu toplantısında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) dört ayrı maddesinde değişiklik kararı alındı. Buna göre; TCK’nın 132, 133, 134 ve 285. maddelerindeki suçlar için öngörülen ceza miktarları arttırılacak. Kararı açıklayan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, “Demek cezalar az ki bu tür ihlaller oluyor” dedi. Düz mantıkla, ihlali, cezanın azlığına bağladı. TCK’nın 132. maddesi “Haberleşmenin gizliliğini ihlal”, 133. maddesi “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması”, 134. madde “Özel hayatın gizliliğini ihlal” ve 285. maddesi “Gizliliğin ihlali” suçlarına ilişkin yaptırım hükümlerini kapsıyor. Haberleşmenin gizliliğini ihlal halinde öngörülen ceza miktarı 6 ayla 2 yıl arasında değişiyor. İhlal, kayıt yoluyla olursa ceza miktarı 3 yıla kadar çıkarılabiliyor. Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması durumunda 2-6 ay arasında hapis cezası öngörülüyor. Bu eylemden dolayı yarar sağlanıyorsa, 2 yıla kadar ceza verilebiliyor. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu işlenirse öngörülen hapis cezası miktarı, 1-3 yıl arasında değişiyor. Soruşturmanın gizliliğini ihlal halinde yargılama 1-3 yıl arasında hapis cezası talebiyle yapılıyor. Bu suç basın yoluyla işlenirse ceza oranı yüzde 50 arttırılıyor. Yani cezada alt sınır 1.5 yıl, üst sınır 4.5 yıla kadar çıkarılabiliyor. Şimdi hükümet, bu ceza miktarlarını arttırıyor. Mesela; gizliliğin ihlaline ilişkin öngörülen ceza miktarında alt sınır 1 yıldan 2 yıla, üst sınır 3 yıldan 5 yıla çıkarılıyor. Hapis cezasında alt sınır 2 yıl olunca; hükmün açıklanmasını geriye bırakma, erteleme veya paraya çevirme imkanı ortadan kalkıyor. Yani, cezayı alan doğru cezaevine... Basın özgürlüğüne indirilmiş büyük bir darbedir. Şu anda Ergenekon sürecinde sözkonusu maddelerden dolayı açılmış 3 bin civarında dava var. Gerçi, yeni düzenleme geriye işlemiyor. Ancak, bundan sonraki süreci ipotek altına alıyor. Artık, Ergenekon başta olmak üzere tüm soruşturmalar ve iddianamelerle ilgili olarak yazmak, neredeyse imkansız hale geliyor. Düşünün; Ergenekon iddianamesindeki bir belgeyi yazdığım için özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğim gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası aldım. Sanki o görüşmeyi ben kayda almışım gibi... Kaldı ki, gizliliğin ihlalini düzenleyen TCK’nın 285. maddesi Anayasa’ya aykırıdır. Sözkonusu suçtan dolayı açılan bazı davalarda savcılar, bu maddenin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesini bile istediler. Belki yakında bir mahkeme, bu yola başvurabilir. Hukuksuzluğun mağduru gazeteciler olarak, hükümetten bu maddenin kaldırılmasını ve basın affı çıkarılmasını beklerken, aksine faşist bir yaklaşımla cezayı arttırıyor. Peki, öyle olsun. Değişiklik çalışmalarına Albay Dursun Çiçek’i de davet eder misiniz bilmem ama ben sizleri boykot ediyorum. Şamil Tayyar Star, 18.11.2009 Gazeteci koğuşu büyük mü bari? HÜKÜMET ilginç bir adım attı ve Türk Ceza Kanunu’ndaki 4 maddenin yeniden düzenlenmesine karar verdi.Bunlar TCK 132. 133.134 ve 285. maddeleri. Görünüşte rutin bir işlem. Hatta birçokları için bir anlam da ifade etmeyebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu rutin işlem sonuçları itibariyle Türkiye’de olayların seyrini bile değiştirebilir. Konu teknik ve karmaşık. En basit haliyle anlatmaya çalışalım... Malum olduğu üzere neredeyse iki haftadır ‘yargıda telekulak’ tartışmasının içindeyiz. İşin iç yüzünü bilenler, çıkan gürültüye hayret ediyorlar. Çünkü ortada mahkeme kararıyla yasal olarak dinlenen birkaç hakim ve savcı var. Ama hükümet kulağını dayamış tüm yüksek yargıyı dinliyor havası estiriliyor. En yetkili merciler ‘Yok öyle bir şey’ dese de yüksek yargı tartışmaya girdi ve iş krize döndü. Bir bakıma Ö. Faruk Eminağaoğlu ve Osman Kaçmaz bireysel hikâyelerini tüm yüksek yargıya mal etmeyi başardı. Tepkiler üzerine hükümet harekete geçti ve Ceza Kanunu’ndaki 4 maddede değişiklik yapmayı kabul etti. Bu dört madde de yasa dışı dinleme ve gizliliği ihlali kapsıyor. Yasa dışı dinleme düzenlemesi o işle ilgili olanların gündemi ama TCK 285 doğrudan gazetecileri ilgilendiriyor. Mevcut yasalarda ‘TCK 285’ diye kimsenin tanımlayamadığı bir madde var. “Gizliliği ihlal” olarak biliniyor. Ama hiçbir hukukçu ‘gizliliği ihlalin’ ne olduğu ve neleri kapsadığını tam olarak tarif edemiyor. Her hukukçunun yorumu farklı. Aynı haberle ilgili bir gazeteci beraat ederken bir başkası mahkum olabiliyor. Eğer bu madde uyarınca ‘gizliliği ihlal’ ettiğinize hükmedilirse 1 yıl ile 3 yıl arasında hapse çarptırılıyorsunuz. Fakat bu ceza denetimli serbestlik hükmünce 5 yıl erteleniyor. Ama eğer aynı suçu bir daha işlerseniz doğrudan cezaevine gidiyorsunuz. Bu şu demek ‘Bir gazeteci bu maddeden ceza alırsa takip eden 5 yıl süreyle netameli hiçbir konuya giremez.’ Çiçek böcek yazar. Böylece kesin olarak susturulmuş olur. Bu muğlâk madde yüzünden gazetecilerle ilgili 3 binden fazla soruşturma açıldı. Hatta eski Bakırköy Savcısı Ali Çakır bir ayda 1600 soruşturma açma başarısını gösterdi. Yarısı davaya dönüştü. Halen yüzlerce dava var. Hatta Şamil Tayyar örneğinde olduğu gibi ceza almış gazeteciler de var. Önümüzdeki günlerde onlarca gazeteci mahkûm olursa şaşırmamak lazım. Gazetecilerin beklentisi de bu muğlâk ifadenin düzeltilmesi, hatta kaldırılmasıydı. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde ‘gizliliği ihlal’ soruşturması gazeteciye açılmıyor. Haber doğru olduğu sürece gazeteci yargılanamaz. Ama burası Türkiye. Darbenin belgesine imza atan serbest kalır, onu haberleştiren gazeteciye dava üstüne dava açılır. Hükümet 4 maddeyi yeniden düzenliyor ve cezaları iki kat arttırıyor. Gizliliği ihlalin alt sınırı da 2 yıla çekiliyor. Böylece cezanın ertelenmesi yolu kapanıyor. Doğrudan hapse gidiyorsunuz. Aynı şekilde 132, 133 ve 134. maddelerde cezalar iki katına çıkıyor. Hükümet bu düzenlemeye neden ihtiyaç duydu bilmiyoruz ama Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ sıklıkla ‘gizliliği ihlal’den rahatsızlığını dile getirmişti. Eğer cezaların iki kat arttırılmasına yönelik düzenleme Meclis’ten geçerse ne olur? Hiçbir gazeteci Ergenekon başta olmak üzere faili meçhuller, çete ya da cunta soruşturmaları ile ilgili tek kelime yazamaz. Bir şekilde internet sitelerine düşmüş ses kayıtlarına yer veremez. O ses kayıtlarında skandal bilgiler olsa bile. Ya da ihbarcı subay yarın bir gün çok daha çarpıcı bilgilere yer verdiği bir mektup yollasa. Hatta darbe toplantısının sesli görüntülü kaydını yollasa bile kimse yayınlayamayacak. Zaten medyanın bir kısmına göre Ergenekon fasa fiso. İhbarcı bir subay ya da cunta oluşumu yok. Meseleye ciddiyetle yaklaşan öteki medya da hukuken susturulmuş olacak. Bugüne kadar iddianamede olan bölümleri yazdığımız için bile yargılanıyoruz. Bundan sonra ne olur kestirmek bile zor. Muhtemelen cezaevlerinin müdavimleri arasında çok sayıda gazeteci olur. Adem Yavuz Arslan Bugün, 18.11.2009

19.11.2009


 

Memurlar Meclise yürüdü

Memur-Sen, 2010 bütçesini protesto etmek ve taleplerini duyurmak için, TBMM’ye yürüdü. Burada basın açıklaması yapan Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 2010 Bütçe Kanun Tasarısının dar ve sabit gelirlilerin beklenti ve taleplerini karşılamaktan uzak olduğunu söyledi.

Memur Meclis’e yürüdü

Memur-Sen, 2010 bütçesini protesto etmek ve taleplerini duyurmak için, TBMM’ye yürüdü. Burada basın açıklaması yapan Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 2010 Bütçe Kanun Tasarı’nın dar ve sabit gelirlilerin beklenti ve taleplerini karşılamaktan uzak olduğunu söyledi. Memur-Sen, aylık ücretlere ilişkin artış talebinin yanı sıra, toplu sözleşme ve grev hakkı, kamu görevlilerine yönelik siyaset yasağının kaldırılması, tedavi katılım payları gibi talep ve önerilerini Türkiye’nin bütün alanlarından seslendirdi. Ankara’daki eylem, Memur-Sen Konfederasyonu önünden başlayıp, TBMM Çankaya Kapısı’nda yapılan basın açıklamasıyla devam etti. Daha sonra, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, talep ve önerilerini içeren dosyayı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı M. Mustafa Açıkalın’a verdi. TBMM Çankaya Kapısı önünde yapılan açıklamada konuşan Gündoğdu, 62 milyar TL açık vereceği tahmin edilen 2009 bütçesinden, sermaye kesimin 54 milyar TL aktarıldığını, bunun da her durumda kazananın sermaye olduğu anlamına geldiğini söyledi. Gündoğdu, ekonomideki küçülmenin faturasının ise büyümeden kendisine pay aktarılmayan kamu çalışanlarına kesildiğini kaydetti.

19.11.2009


 

Eksenimiz Ankara ekseni

Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu, son günlerde yapılan eksen tartışmalarına atıfta bulunarak, her konuda aksiyoner bir Türkiye görüşünü ortaya koyduklarını söyledi ve “Bu bakımdan eksen tartışmalarını son derece anlamsız ve ard niyetli buluyorum. Türkiye’nin ekseni Ankara eksenidir” şeklinde konuştu

Davutoğlu: Türkiye’nin ekseni, Ankara eksenidir

DIşİşlerİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, son günlerde yapılan eksen tartışmalarına noktayı koydu. Her konuda aksiyoner bir Türkiye görüşünü ortaya koyduklarını belirten Davutoğlu, “Bu bakımdan eksen tartışmalarını son derece anlamsız ve art niyetli buluyorum. Türkiye’nin ekseni Ankara eksenidir” dedi. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe sunuşu sırasında konuşan Davutoğlu, Türk dış politikası hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin hiçbir konuda ‘bekleyelim görelim ondan sonra tavı alalım’ diyemeyeceğine işaret eden Davutoğlu, “Hemen her konuyla ilgili vizyonumuz olacak. Krizlerin, küçük çalkantıların esiri olmayacağız. Ortada kriz olmasa bile sürekli aktif bir dış politika takip edeceğiz” diye konuştu. Her konuda aksiyoner bir Türkiye görüşünü ortaya koyacaklarını dile getiren Davutoğlu, bu noktada eksen tartışmalarının anlamsızlığına işaret etti. Türkiye’nin ekseni Ankara ekseni olduğunu vurgulayan Dışişleri Bakanı, buna Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olma örneğini verdi: “Eksen sadece batı olmuş olsaydı, ya da sadece doğu olsaydı, belli coğrafya olsaydı oylarımız 80-90 ile sınırlı kalırdı. Ama güney Afrika’dan batıya kadar oy aldık. Bu Türk diplomasinin Türkiye’nin artan etkisini gösteriyor.” Türkiye’nin çevresini istikrar kuşağına dönüştürme konusunda kararlı olduğunu aktaran Davutoğlu, bunun için Türkiye’nin komşu ülkelerle sıfır problem çerçevesinde son 6 yılda büyük mesafe aldığına dikkat çekti.

19.11.2009


 

3. ihbar mektubu savcılığa ulaşmadı

‘’Ergenekon’’ adı verilen soruşturmayı yürüten savcılara gönderildiği iddia edilen ‘’3. ihbar mektubu’’nun, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ulaşmadığı bildirildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yetkililerince yapılan açıklamada, yazılı ve görsel basında 4 günden bu yana ‘’Ergenekon’’ adı verilen soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcılarına bir muhbir tarafından kaleme alındığı belirtilen ‘’3. ihbar mektubu’’nun gönderildiğine ilişkin haberler yer aldığı hatırlatıldı. Yetkililer, böyle bir belgenin gerek soruşturmayı yürüten savcılara gerekse İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının herhangi bir birimine bugüne kadar ulaşmadığını bildirdi.

19.11.2009


 

Genelkurmay: Üçüncü ihbar mektubu sahte

Genelkurmay Başkanlığı, üçüncü ihbar mektubunda iddia edilen olayların ve belgelerin sahte olduğunu belirterek, bugüne kadar yapılan ve yapılacak her türlü saldırının TSK’nın kararlı duruşunu ve azmini etkilemeyeceğini açıkladı.

Genelkurmay Başkanlığı, Ergenekon savcılarına gönderilen 3. ihbar mektubu ve CD’de yer alan delillerle ilgili bir açıklama yaptı. TSK’nın internet sitesinden yapılan açıklamada, son günlerde medyada var olduğu iddia edilen üçüncü bir ihbar mektubu ve mektubun ekinde yer alan CD’de bulunan konulara ilişkin haberler yer aldığı bildirildi. Var olduğu iddia edilen yeni ihbar mektubunun Genelkurmay Askerî Savcılığı tarafından yapılan ve 24 Haziran 2009 tarihinde görevsizlik kararı verilerek, yetkili makamlara gönderilen soruşturma dosyasında yer alan bazı maddî hususlardan da yararlanılarak hazırlandığını öne süren Genelkurmay, mektubun hazırlayanlar tarafından kendi hedefleri istikametinde düzenlendiğinin değerlendirildiğini kaydetti. Medyaya yansıyan haberlerden, söz konusu ihbar mektubu ekindeki CD’de yer alan hususlardan büyük bir kısmının 2008 ve daha önceki yıllarda medyaya yansıyan haberlerle benzerlik gösterdiğinin tesbit edildiğini bildiren Genelkurmay, açıklamasında şu noktalara değindi: “Yapılan inceleme neticesinde, ilgili savcılığa 01 Mayıs 2009 tarihinde ‘kayıtlarımızda böyle bir belgeye rastlanmamıştır. Askeri yazım teknikleri ve isimler kullanılarak kurgulanmış sahte bir belgedir’ ibaresiyle cevap verilmiştir. Sahte belgeyi, kasıtlı olarak gerçek gibi sunan gazete hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. İddia edilen üçüncü ihbar mektubunun 15 Kasım 2009 günü medyada yer almaya başlamasının tesadüf olmadığı ve zamanlamasının da oldukça düşündürücü olduğu ortadadır.”

19.11.2009


 

CHP’den Atalay’a metrobüs zammı sorusu

CHP İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, metrobüs ücretlerine zam yapılmasının sebebini sordu.

Yıldız, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesinde, metrobüs hattında 16 Kasım itibariyle bilet ücretlerine yüzde 33 oranında zam yapıldığını belirtti. Zammın sebeplerini ve geri alınıp alınmayacağını öğrenmek isteyen Yıldız, ‘’Memura ve işçiye yüzde 2.5, emekliye yüzde 1.83 zam yapılırken, yüzde 33 oranındaki bu zammı adaletli buluyor musunuz?’’ diye sordu. Yıldız ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın göreve başladığından bu yana toplu ulaşıma ne kadar zam yapıldığının açıklanmasını istedi.

19.11.2009


 

Öymen ve CHP’ye suç duyurusu

Bazı sivil gruplar, Dersim olaylarına ilişkin sözleri nedeniyle CHP’li Onur Öymen hakkında suç duyurusunda bulundu. Gruplar adına konuşan Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur!De Girişimi Üyesi Hüseyin Öntaş, Öymen’in sözlerinin ifade ettiği anlayış ile ilgili olarak, ‘’bu anlayışın kin ve nefret tohumları ektiğini’’ söylerken, ‘’ırkçı ve totaliter söylemleri nedeniyle CHP hakkında soruşturma başlatılması için de Yargıtay'a dilekçe vereceklerini’’ bildirdi.

Öymen’e suç duyurusu

BazI gruplar, TBMM Genel Kurulundaki konuşmasında, Dersim olaylarına ilişkin sözleri sebebiyle CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen hakkında suç duyurusunda bulundu.

“Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur!De Girişimi’’, ‘’Türkiye Barış Meclisi Gençlik Koordinasyonu’’ ve ‘’70 Milyon Adım Koalisyonu’’ üyelerinin suç duyurusunda, Öymen’in, Türk Ceza Kanunu’ndaki ‘’ayrımcılık’’, ‘’hakaret’’, ‘’suç işlemeye tahrik’’, ‘’suçu ve suçluyu övme’’, ‘’halkı kin ve nefrete tahrik’’ ve ‘’görevi kötüye kullanma’’ suçlarını işlediği öne sürüldü.

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur! De Girişimi Üyesi Hüseyin Öntaş, adliye önünde yaptığı basın açıklamasında, Dersim’de, ‘’1937-1938’de birçok sivilin öldürüldüğünü, bazı çocukların ailelerinden alınarak başkalarının yanına verildiğini, Dersimli Alevilerin yok edildiğini’’ ifade etti.

Öymen’in, TBMM’deki konuşmasında, ‘’bunların, günümüzdeki sorunlarda da uygulanması gerektiğini ifade ettiğini’’ savunan Öntaş, ‘’bu anlayışın, kin ve nefret tohumları ektiğini’’ söyledi. Onur Öymen’in, TBMM’deki konuşmasından sonra da aynı sözleri tekrarlayarak, bunu bir ‘’nefret söylemine’’ dönüştürdüğünü öne süren Öntaş, ‘’bu sebeple, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlık sınırının aşıldığını’’ kaydetti. Öntaş, ‘’ırkçı ve totaliter söylemleri nedeniyle CHP hakkında soruşturma başlatılması için de Yargıtaya dilekçe vereceklerini’’ bildirdi.

19.11.2009


 

ALEVÎ KÜLTÜR DERNEKLERİ ÖYMEN’İ İSTİFAYA ÇAĞIRDI

HacI Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) ve Alevî Kültür Dernekleri (AKD), CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’i, Dersim olaylarıyla ilgili sözleri sebebiyle istifaya çağırdı.

HBVAKV Genel Başkanı Ercan Geçmez ile AKD Genel Başkanı Tekin Özdil’in yaptığı ortak basın açıklamasında, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in 10 Kasım’da TBMM’de yaptığı konuşması hatırlatılarak, Öymen’in hükümetin ‘’analar ağlamasın’’ söylemini eleştirdiği belirtildi. Bu eleştiride bir çok kanlı bastırma yöntemi ile birlikte Dersim Katliâmının da anılmasının ve bunun bir yöntem olarak önerilmesinin vicdanî açıdan sakat bir zihniyetin ifadesi olduğunun kaydedildiği açıklamada, ‘’Dersim’de bir halk topluca terörist ilan edilmiştir. Yaşanan katliâmın en önemli yanı şudur, orada sadece eli silah tutanlar değil, binlerce kadın ve çocuk da katledilmiştir’’ denildi. Açıklamada, şöyle denildi: ’’Dersim katliâmı, Alevilerin yüreğinde kanayan bir yaradır. Aleviler acılarının hafifletilmesi için bir özür beklerken böylesi bir ifade yaralarına tuz basmıştır. Ayrıca Onur Öymen ve CHP milletvekillerinin o koltuklarda oturmasında Alevilerin katkısı inkâr edilemez. Siyaset tekniği açısından bile bakıldığında CHP Genel Başkan Yardımcısı’nın bu ifadeleri kullanması seçmenlerine ihanettir. Bu durum karşısında CHP, Alevilerden özür dilemeli ve Onur Öymen derhal istifa etmelidir.’’

19.11.2009


 

“Yeni Eğitimciler”, eğitime küresel eksenden bakacak

Yenİ Eğitimciler Derneği İstanbul şubesi, Cumhuriyetten günümüze kadar yanlış eğitim politikalarının işlendiğini ve bu yanlış politikaların çarelerinin sunulacağı “Küreselleşme ve AB Ekseninde Eğitim” ana başlıklı bir panel düzenlenecek.

Panel, 21 Kasım Cumartesi günü İstanbul Üsküdar 75. Yıl Kültür Merkezinde düzenlenecek. Yeni Eğitimciler Derneği İstanbul Şube Başkanı eğitimci Naci Tepir, eğitim konusunun bu kadar gayri ciddî yapılmasının asıl ve tek sebebinin siyasî olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Günümüz eğitiminden eğitim yöneticileri ve yöneticiler dahi şikâyetçi. Kimse memnun değil. Tek sebep ise siyasîdir. Cumhuriyetten günümüze kadar yanlış eğitim politikalarının izlenmesi eğitimimizi bu hale getirmiştir.”

Eğitimin neden gerçek eğitim olmadığının sebeplerinden de bahseden Tepir, bu sebeplerin başlıcalarını; şekilcilik, millî ve manevî değerlere ters düşen uygulamalar, Türkiye insanının esas kimliğinden uzaklaştıran günübirlik ve yapmacık metodların tatbik edilmesi ve insanın özünden çok gösterişe önem verilmesi şeklinde sıraladı. Naci Tepir, panelin esas amacını ise şöyle ifade etti: “Eğitim konusunu doyurucu ve gerçek anlamda ele almak, toplumumuzun aydınlatılmasını sağlamak ve Said Nursî’ye ait 100 yıllık bir proje olan Medresetüzzehra eğitim projesine dikkat ve çekmek ve gündeme getirmek.”

Ayrıca, Yeni Eğitimciler Derneği 7 yıldır “Yeni Eğitim” adında, modern eğitim anlamında uygulamaların ve teorik altyapıyı ele alan konuların işlendiği üç aylık peryotta bir dergi de çıkartıyor. Dergi, her kesimden eğitimci tarafından beğenildiği ifade ediliyor.

Panel ve katılımcılar:

“Küreselleşme ve AB Ekseninde Eğitimimiz”

l Anadilde eğitim - Sadık Yalsızuçanlar (Araştırmacı-Yazar)

l Türkiye’de din eğitimi - Prof. Dr. Adil Bebek (Marmara Ünversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)

l Medresetüzzehra bağlamında Bediüzzaman Said Nursî’nin eğitim görüşü - Kâzım Güleçyüz (Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni )

RECEP BOZDAĞ

19.11.2009


 

Çiçek’in suç duyurusu işlemden kaldırıldı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘’İrticayla Mücadele Eylem Planı’’nda imzası bulunduğu iddia edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in, RTÜK üyeleriyle ilgili suç duyurusu üzerine başlattığı soruşturmada, Başbakanlığın soruşturma izni vermemesi sebebiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verdi.

Alınan bilgiye göre, Memur Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Abbas Özden tarafından verilen kararda, Dursun Çiçek’in, ‘’kendisi hakkında yayın ilkelerine aykırı olarak’’ bazı televizyon kanallarında aleyhinde yapılan yayınlara yönelik yasal sorumlulukları kapsamında gerekli tedbirleri almadıkları’’ iddiasıyla dönemin RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkında suç ihbarında bulunduğu hatırlatıldı. Soruşturma izni istemiyle Başbakanlığa başvurulduğu belirtilen kararda, Başbakanlıkça, dönemin RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkında soruşturma izni verilmediği belirtildi. Soruşturma izni verilmemesi nedeniyle söz konusu evrakın işlemden kaldırılmasının kararlaştırıldığı kaydedildi.

19.11.2009


 

Yeni pasaport ve kimlik 2010 yılında

İçİşlerİ Bakanı Beşir Atalay, demokratik açılım süreci için olumlu iklimin oluşmaya başladığını belirterek, demokratik açılım konusundaki pozisyonu sebebiyle muhalefetin çok zor durumda kaldığını söyledi.

İçişleri Bakanı Atalay, ‘’Birinci Global Karayolu Güvenliği Bakanlar Konferansı’’na katılmak için geldiği Moskova’da gazetecilerin sorularını cevapladı. Bakan Atalay, yeni pasaportların ihalesinin iptal edildiği ve bu sürecin ne durumda olduğu sorusu üzerine, şunları söyledi: ’’Bunu aksatmadık. Bu konuya başka bir formül bulduk ve hızlı bir şekilde ilerliyor. Merkez Bankasıyla irtibatlı darphanemiz var. Arkadaşlar şu anda darphaneyle irtibatlı. Yani basımları orada yapma şeklinde. Öbür firmaya verilen -biliyorsunuz maalesef bizi çok da oyaladı- çok başarılı olmadı. Şimdi onun yerine darphaneyle, devlet kurumuyla yürüyecek ve çok fazla da vakit almayacak. Şu anda biliyorsunuz pilot uygulaması yapılıyor nüfus cüzdanlarının ve pilot uygulama nisanda bitecek. TUBİTAK ile yapıyoruz. Yani artık o tek kimlik, her şeyin yerine geçecek. Uluslar arası standartlarda farklı özellikte olan tek kimlik belgesi olacak. İkisini birlikte zannediyorum ki 2010’un yarısında gelişmeleri açıklarız ve ülke genelinde yaymaya çalışırız.’’

19.11.2009


 

SHP: ONUR ÖYMEN CHP’NİN FİKRİNİ ORTAYA KOYMUŞTUR

SHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Çakır, ‘’Onur Öymen gereğini yapmış, partisi CHP’nin fikrini ve zikrini ortaya koymuştur. Gereğini yapması gereken bir kişi varsa o da Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

CHP’de siyaset yapmayı nasıl içine sindirmektedir?’’ dedi. Çakır, yaptığı yazılı açıklamada, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in 10 Kasım’da TBMM’de söylediği sözlere ilişkin açıklamalarını hatırlatarak, ‘’Öymen’in partisi CHP’nin gerçek görüşlerini yansıttığını, görüşlerinin CHP’nin has görüşleri’’ olduğunu savundu. Deniz Çakır, açıklamasında, ‘’Gereğini yapması gereken bir kişi varsa o da Kemal Kılıçdaroğlu’dur. CHP’de siyaset yapmayı nasıl içine sindirmektedir? Onur Öymen’e gereğini yapmasını önermek abesle iştigaldir. Onur Öymen gereğini yapmış, partisi CHP’nin fikrini ve zikrini ortaya koymuştur’’ ifadelerine yer verdi. CHP’nin son yıllarda ‘’başta Kürt sorunu olmak üzere iç ve dış politik konularda şoven ve faşizan bir tutum takındığını’’ iddia eden Çakır, ‘’Alevileri ve Kürtleri partiden temizleme şiarıyla yola çıkan bugünkü yöneticileriyle CHP, tarihsel rotasına girmiştir’’ dedi. ‘’En masum talepleri bile yok sayan CHP’yi mazur göstermeye çalışanların halkı yanıltma çabası içinde olduklarını’’ ileri süren Çakır, ‘’CHP’de siyaset yapmayı içine sindirerek Onur Öymen’lere karşı tepki gösterenlerin samimiyet sorunu Onur Öymen gibilerle kıyaslanamayacak kadar büyüktür’’ dedi.

19.11.2009


 

İŞSİZLER, FONDAN YARARLANAMIYOR

İŞSİZLİK Sigortası Fonu’ndan, Ağustos ayında işsizlerin ancak yüzde 8’i yararlanabildi.

İşsizlere ve işsizlik ödeneğinden yararlananlara ilişkin Ağustos ayı verileri, bu konudaki kapsam sorununun büyüklüğünü ortaya koydu. Türkiye İstatistik Kurumunun işsizlikle ilgili Ağustos sonuçlarıyla, işsiz sayısının yüzde 13,4’lük oranla 3 milyon 429 bine ulaştığı belirlendi. Türkiye İş Kurumunun verilerine göre ise Ağustos ayında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan 279 bin 258 işçi, işsizlik ödeneği alabildi. Verilere göre, işsizlerin ancak yüzde 8,14’ü işsizlik ödeneğinden yararlanabildi. Türkiye İstatistik Kurumunun işsiz sayısına ilişkin verilerinin gerçeği yansıtmadığını öne süren bazı sendikalar ve meslek örgütleri, fondan yararlanabilen işsiz sayısı oranının daha da düşük olduğunu savunuyor. İşçi ve işveren konfederasyonları, hemen her platformda İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma şartlarının kolaylaştırılması ve ödeme miktarının artırılmasına yönelik taleplerini gündeme getiriyor. Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve TİSK, fondan yararlanma şartlarının zor olduğu, ödeme miktarının yetersiz kaldığı bir ortamda fon kaynaklarının başka amaçlarla kullanılmasını eleştiriyor.

İşçi konfederasyonları, özellikle ekonomik kriz ortamında fondan yararlanma şartlarının kolaylaştırılmasını, ödeme miktarlarının ‘’insanca yaşamaya yetecek’’ düzeye çıkarılmasını talep ediyor.

İŞSİZLİK FONUNDAN YARARLANMA ŞARTLARI

İŞSİZLİK ödeneğinden ortalama 6 ay yararlanılabiliyor. İşsizlik ödeneği miktarı, brüt asgarî ücretin yüzde 80’ini geçemiyor. İşsizlik ödeneği alabilmek için dört temel şart şöyle: Hizmet akdinin sona erdiği tarihten önceki son 3 yıl içinde en az 600 gün sigortalı olarak prim ödemek. İş akdinin feshedildiği tarihten geriye doğru sürekli 120 gün prim ödemek. Hizmet akdinin, İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 51. maddesinde sayılan hallerden birisine dayalı olarak sona ermiş olması. Sigortalı işsizin, İşten Ayrılma Bildirgesi ile işten ayrıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde başvuruda bulunması. Bu şartları taşıyanlardan 600 gün prim ödemiş olanlara 180 gün, 900 gün prim ödemiş olanlara 240 gün, 1080 gün ve daha fazla prim ödemiş olanlara 300 gün süreyle işsizlik ödeneği ödeniyor.

19.11.2009


 

Merkez’den faiz indirimi beklentisi

MERKEZ Bankası Para Politikası Kurulu bu yılın 11. toplantısını bugün yapacak.

Para Politikası Kurulunun bugün yapacağı toplantısına ilişkin piyasadaki ağırlıklı beklenti, faiz oranlarında 25 baz puan indirim olacağı yönünde. Para Politikası Kurulu toplantısına, Kurul Başkanı ve Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Başkan yardımcıları Erdem Başçı, Burhan Göklemez, Mehmet Yörükoğlu, İbrahim Turhan ile kurul üyesi Turulay Kenç ve Abdullah Yavaş’ın katılması bekleniyor. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, 2009 yılında bugüne kadar on toplantı gerçekleştirdi. Kurul, 2009 yılı içerisinde yaptığı toplantılarda gecelik borçlanma ve borç verme faiz oranlarını 8,25 puan düşürmüştü. Ankara / aa

19.11.2009


 

TOKİ kredileri, yüzde 21 arttı

TOPLU Konut İdaresi (TOKİ) kredileri, 2009 Eylül ayı itibarıyla, 2008 yılı sonuna göre yüzde 21 oranında artış gösterdi.

Merkez Bankası ve TOKİ’nin verilerine göre, 2008 yılı sonunda 6 milyar lira olan TOKİ kredi bakiyesi 2009 Eylül sonu itibarıyla 6,90 milyar liraya çıktı. 2008 yılı sonunda TOKİ kredilerinin mevduat bankalarının konut kredilerine oranı yüzde 15,2 iken bu oran 2,6 puan artışla 2009 Eylül sonunda yüzde 17,9’a yükseldi. Aynı dönemde geri ödemesi takip edilen konut sayısı yüzde 16,3 artışla 126 bin 683’den 140 bin 480’e çıktı. Geri ödemesi takip edilen konut sayısı 2005 yılında 28 bin 417 iken bu sayı 2006 yılında 74 bin 752’ye, 2007’de 100 bin 810’a, 2008’de de 120 bin 784’e çıktı. 2009 yılının ilk çeyreğinde (Ocak-Şubat-Mart) 126 bin 683’e çıkan geri ödemesi takip edilen konut sayısı ikinci çeyrekte (Nisan-Mayıs-Haziran) 132 bin 516’ya, üçüncü çeyrekte (Temmuz-Ağustos- Eylül) 140 bin 480’e yükseldi. TOKİ kredi bakiyesi 2005 yılından bu yana geçen 4 sene içinde yaklaşık 5 kat artarak 1,15 milyar liradan 6,90 milyar liraya çıktı. 2005 yılında 1,15 milyar lira olan TOKİ kredi bakiyesi 2006’da 3,40 milyar liraya, 2007’de 4,62 milyar liraya, 2008’de de 5,70 milyar liraya yükseldi. 2009 yılının ilk çeyreğinde 6 milyar liraya çıkan TOKİ kredi bakiyesi ikinci çeyrekte 6,27 milyar liraya, üçüncü çeyrekte 6,90 milyar lira oldu. Aynı dönemde konut kredilerinin konut kredilerine oranında 8,5 puanlık artış oldu. Söz konusu oran 2005 yılında yüzde 9,3 iken bu oran 2009 Eylül dönemi itibarıyla yüzde 17,8’e çıktı.

19.11.2009


 

Yolsuzlukta 3 sıra geriledik

ULUSLARARASI Şeffaflık Örgütü tarafından açıklanan 2009 yılı Yolsuzluk Algılaması Endeksi’ne göre, Türkiye 58’den 61. sıraya geriledi.

2009 Yılı Yolsuzluk Algılama Endeksi, Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başakanı Oya Çetinkaya ile Şeffaflık Derneği Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Sadık Ferik tarafından basın toplantısı ile açıklandı. Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası (DB) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) işbirliği ile hazırlanan Yolsuzluk Algılama Endeksi, yolsuzluğu ölçme araçları arasında en etkili araştırma olarak biliniyor. İçinde 180 ülke bulunan endeks tüm dünyada 1995 yılından bu yana hazırlanıyor. Listede puanlar 0 ile 10 arasında değişiyor. Puanı 10’a yakın ülkeler yolsuzluk algılamasının en düşük olduğu ülkeler olarak biliniyor. Yani notu yüksek ülkeler en az yolsuzluk yapıldığına inanılan ülkeler olarak tanımlanıyor. Endekste 5 puan sınıf geçme notu olarak biliniyor. Endekse göre, Türkiye hep 5 puanın altında kaldı. Türkiye 2008 yılında 4.6 puan ile 58’inci sırada bulunurken bu yıl 4.4 puan ile 61’inci sıraya indi. Türkiye’deki bu algının düzelmesi için de Avrupa Birliği düzenlemelerinin hayata geçirilip takip edilmesi gerektiği belirtiliyor. Şeffaflık Derneği’ne göre, Türkiye’deki notu dört durum belirliyor. Bunlardan ilki basında çıkan yolsuzluk haberleri olarak biliniyor. Bunu Meclis tartışmaları, yargıya giden konular ve soruşturma dosyaları izliyor. Türkiye’nin sıralamadaki yeri, Kıbrıs, Malezya, Namibya, Malta gibi ülkelerin altında bulunuyor. Bangladeş, Belarus, Polonya, Suriye, Togo gibi ülkeler sıralamada yükselirken, en yüksek puanı Yeni Zelanda aldı. Savaş gölgesi altındaki Somali, Afganistan, Myanmar, Irak ve Sudan son sıralarda bulunuyor. Kartelleşme ve rüşvet gibi yolsuzluk uygulamaları eşit rekabete zarar verdiği için özellikle yoksul ülkelerde ve kalkınma kaynaklarında kayıplar yaşatıyor.

19.11.2009


 

Cansuyu kredisine, 13 günde 57 bin başvuru

SANAYİ ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmelere (KOBİ) yönelik kredi destek paketine bankalar aracılığıyla 13 günde 57 bin işletmenin başvurduğunu bildirdi.

Bir dizi temaslar için Macaristan’da bulunan Bakan Ergün, yaptığı açıklamada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın esnaf ve sanatkârlar ile bütün KOBİ’lere yönelik uygulamaya koyduğu 100 bin işletmeye 2 milyar 500 milyon liralık kredi hacmi öngören ve 4 Kasım’da başlayan destek paketine 13 günde 57 bin işletmenin bankalar aracılığıyla başvuru yaptığını kaydetti. Küresel krizin etkilerinin hissedilmeye başladığından bu yana KOSGEB vasıtasıyla KOBİ’lere çok önemli destekler sağladıklarını dile getiren Ergün, bu desteklerin makine-teçhizat, ihracat ve cansuyu kredisi gibi destekler olduğunu hatırlattı. KOBİ kavramı değiştiği için, hizmet sektörü ve esnafların da KOBİ’ye dahil olduklarını ve desteklerden yararlandıklarını belirten Ergün, paketten yararlanmak için 13 günde başvuranların sayısının 57 bine ulaştığını bildirdi. Bu sayının 100 bini aşacağını ve 2009 yılı itibariyle bu paketten 100 bin işletmenin yararlanma imkânına sahip olacağını ifade eden Ergün, bu 57 bin işletmenin başvurusundan ortaya çıkan kredi hacminin ise şu anda 1 milyar 400 milyon Türk Lirasına ulaştığını belirterek, yıl sonuna kadar hedefleri olan 2 milyar 500 milyon liralık krediyi vereceklerini söyledi.

19.11.2009


 

Bayramda, otoyol ve köprüler ücretsiz

KURBAN Bayramı’nda otoyollar ve boğaz köprülerinin ücretsiz olmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı.

Karara göre, vatandaşlar, Kurban Bayramı tatili dolayısıyla, 26 Kasım 2009 Perşembe günü saat 00.00’dan başlayarak 30 Kasım 2009 Pazartesi günü saat 24.00’e kadar otoyollar ve boğaz köprülerinden ücretsiz yararlanacak. Kararda, 27 Kasım 2009 Cuma günü saat 00.00’dan başlayarak 30 Kasım 2009 Pazartesi günü saat 24.00’a kadar belediyelerle bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmelerce yürütülen toplu taşıma hizmetlerinden de ücretsiz yararlanılacağı kaydedildi.

19.11.2009


 

GDO’nun etkisi sonra belli olur

GDO ile ilgili olarak bugüne değin insan sağlığına ilişkin birçok spekülasyon yapıldığına dikkati çeken Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Gök, ‘’Ancak GDO’lu bir ürünün ekilmesi durumunda değişen genin kendisini bulunduğu ortamda istemediği şart ve zararlılara karşı nasıl savunacağına, o ortamın mikrobiyel ekolojisini tehdit edebilecek ne gibi salgılar üretebileceğine dair henüz elimizde bilimsel veriler bulunmamaktadır’’ dedi.

Prof. Dr. Gök, GDO’lu ürünlerle ilgili en önemli konunun insan sağlığına etkileri olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti: ‘’Bu konuda Çernobil olayını hatırlamakta yarar vardır. Çernobil olayını müteakip dönemin bakanı televizyonlarda, kamu önünde ‘radyasyonlu çay zarar vermez’ diyerek çay içmiştir. Bilim insanları o zamanlar söz konusu etkinin ortaya çıkmasının 15-20 yıl gibi bir zaman alabileceğini belirtmişlerdi. Nitekim günümüzde radyasyondan etkilenen Karadeniz Bölgesi’nde ilgili hastalığın ne denli yaygın olduğu görülmektedir.’’

Prof. Dr. Gök, GDO’lu ürünlerin muhtemel etkisinin de 5-10 yıl gibi kısa sürede görülmesini beklemenin iyimserlik olacağını, bazı etkilerin nesiller sonra ortaya çıkabileceğini vurgulayarak, şöyle devam etti: ‘’Alınan ürünün insan organlarına muhtemel etkilerinin ortaya çıkması bile Çernobil olayında olduğu gibi 20-30 yılı alabilir. O bakımdan, yönetmelikle izin verilen binde dokuzluk bir karışım değerini ‘eseri’ (çok az miktar) kabul etmek çok yanıltıcı olabilir. Bir maddenin karışımda eseri sayılıp sayılmayacağı, o maddenin muhtemel zarar derecesi ile ölçülür. Dolayısıyla binde 9’luk bir oranı Fransa binde 1’e çekmeye çalışıyor. Biz ise binde 9’u normal karşılıyor ve altındaki seviyenin zarar vermeyeceği gibi bir duyguya kapılıyoruz. Bu çok yanıltıcı olabilir.’’

Türkiye gibi bir tarım ülkesinin GDO’lu ürün ekimi, işlenmesi veya pazarlanmasında herhangi bir şekilde yer almaya ihtiyacı olmadığını savunan Prof. Dr. Gök, ‘’Bunun yerine yerli gen kaynaklarımızın korunmasına, geliştirilmesine, ıslâh çalışmalarına, yerli tohumculuk sektörünün oluşturulmasına çalışılmalıdır. Bu bakımdan GDO’lu ürünlerle ilgili çıkan yönetmelik bunların Türkiye’ye girişini düzenlemeye değil, engellemeye yönelik olmalıydı’’ diye konuştu.

ÇERNOBİLDE OLDUĞU GİBİ 20-30 YILI ALABİLİR

Prof. Dr. Gök, “Alınan ürünün insan organlarına muhtemel etkilerinin ortaya çıkması bile Çernobil olayında olduğu gibi 20-30 yılı alabilir. O bakımdan, yönetmelikle izin verilen binde dokuzluk bir karışım değerini ‘eseri’ (çok az miktar) kabul etmek çok yanıltıcı olabilir. Bir maddenin karışımda eseri sayılıp sayılmayacağı, o maddenin muhtemel zarar derecesi ile ölçülür. Dolayısıyla binde 9’luk bir oranı Fransa binde 1’e çekmeye çalışıyor. Biz ise binde 9’u normal karşılıyor ve altındaki seviyenin zarar vermeyeceği gibi bir duyguya kapılıyoruz. Bu çok yanıltıcı olabilir” dedi.

19.11.2009


 

Üniversitede güneşten elektrik projesi

Gazİ Üniversitesi, binaların elektrik ihtiyacının güneş enerjisiyle karşılanmasını sağlayacak proje üzerinde çalışıyor.

Üniversitenin laboratuvarında ‘’yerli’’ prototip güneş panelleri üretildi. Binaların çatılarının ve güneş alan bölümlerinin güneş panelleriyle kaplanmasıyla elektrik ihtiyacının yüzde 80’e yakın bölümü karşılanabiliyor. Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Özçelik, yaptığı açıklamada, üniversite laboratuvarında ‘’prototip güneş paneli’’ ürettiklerini bildirdi. Pencere camı büyüklüğünde güneş panelleriyle binalarda iç mekanlarda aydınlatmayı tamamen sıfırlamadan elektrik enerjisi üretileceğini kaydeden Özçelik, bulutlu havalarda bile enerji üretiminin sağlanabildiğini anlattı. Özçelik, bu teknolojinin çatı ve binaların dış cephelerinin kaplanması için ideal olduğunu ifade etti. Bir evin günlük ihtiyacının yaklaşık 1-1.5 kilovat güçten karşılanabildiğini belirten Özçelik, şöyle konuştu: ‘’Eğer 10 daireli bir apartman düşünürseniz minimum 15 kilovatlık bir kurulu güce sahip olmanız lâzım. Bunun için ne yapmak gerekir? Bu durumda sadece binanın dış cephesinin kaplanması yetmeyebilir. Çatıyı da düşünmek lâzım. Çünkü çatı gölgelenme oranı en az olan yer. Dolayısıyla çatı fotovoltaik (güneş paneli) ile kaplı olduğu takdirde o apartmanın enerjisinin belki yüzde 100’ünü karşılayabilir.’’

19.11.2009


 

20 Kasım’da sigaray bırakın

Maslak Acıbadem Hastanesi göğüs hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, bağımlılığın bir hastalık olduğunu ve sigara içmenin de bağımlılık oluşturduğunu, mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Çuhadaroğlu, ‘’20 Kasım Dünya Sigarayı Bırakma Günü’’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, dünyada her yıl 4 milyon, Türkiye’de de 100 bin insanın sigaradan vefat ettiğini belirtti. Kapalı alanlarda sigara içme yasağının bırakma konusunda motivasyonu arttırdığını da dile getiren Çuhadaroğlu, sigarayı bırakamamanın kader olmadığını da söyledi. Çuhadaroğlu, dünyadaki sigara içicilerinin yüzde 40’ının bir an önce bırakmak, yüzde 40’ından biraz fazlasının da yakın zamanda bırakmak istediğini ifade ederek, sigara içen her beş kişiden birinin ise memnun olduğunu belirtti. Sigarayı bırakmanın mümkün olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Çuhadaroğlu, bırakmak için bir tarih belirlenmesinin önemine işaret etti. Sigarayı bırakma konusunda bir doktordan yardım alınması gerektiğini de dile getiren Doç. Dr. Çuhadaroğlu, kişilerin sigarayı bırakamayacağını düşünerek karamsarlığa kapılmamalarını da istedi. Bilimsel verilere göre, bir kişi sigarayı bıraktığında vücudunda şunlar oluyor: ‘’İlk 20. dakikada, nabız, kan basıncı ve vücut ısısı normale döner. 24. saatte, kanda karbonmonoksit gazı hızla azalır. 2 hafta-3 ay sonrasında, efor kapasitesi artar, öksürük azalır ve 3 ay içinde kaybolur, soluk alıp vermek kolaylaşır, koku ve tat alma duyuları iyileşir, bağışıklık sistemi güçlenmeye başlar. 1. yılda, kalp krizi geçirme riski yüzde 50 azalır, beyin kanaması ve bacaklardaki damar hastalığı riski yüzde 30-50 oranında düşer. Kronik bronşit, KOAH gibi solunum yetmezliğine yol açabilen akciğer hastalıklarının ortaya çıkması engellenir. 5. yılda, ağız, gırtlak, yemek borusu ve idrar torbası kanseri riski yarı yarıya azalır. 10. yılda, felç olma riski hiç sigara içmemiş olan bir kişiyle aynı düzeye iner. Akciğer kanseri, ağız, gırtlak, yemek borusu, idrar torbası, böbrek ve pankreas kanseri riski azalır. 15. yılda, koroner damar hastalığı ve kalp krizi riski hiç sigara içmeyen bir kişiyle aynı olur.’’

19.11.2009


 

Sınırı bavulda geçmeye çalıştı

AmerİkalI göçmenlik bürosu ajanları, bir aracın içindeki bavula saklanmış Meksikalı kaçağı sınırı geçmek üzereyken yakaladı.

Yetkililer, 30 yaşındaki Ricardo Moreno’nun ABD’nin güneydoğusundaki Teksas’taki Laredo’daki sınırı bir aracın içindeki büyük bir bavula saklanarak geçmeye çalıştığını açıkladı. Moreno’nun bir festival dolayısıyla sınır geçişlerinin yoğun olduğu Perşembe günü bu girişimde bulunduğu belirtiliyor. Moreno sınır dışı edilirken, aracı kullanan 29 yaşındaki Amerikalı kadının ise insan kaçakçılığından yargılanması bekleniyor.

19.11.2009


 

Sanal âlemde telif hakkı güvencesi

Dİjİtal ortamda özgün eser üreten veya eserlerini dijital ortama aktaran san'atçılar, eserlerini notere gitmeden güvence altına alabilecek, birkaç saniye içerisinde muhtemel uyuşmazlıklarda delil olarak kullanılabilecek veriler oluşturabilecekler.

Adobe ile E-Güven şirketi işbirliğiyle Acrobat yazılımına, benzer noter süreçlerini ortadan kaldıracak sanal ‘’delil kaydı’’ özellikleri eklendi. Acrobat 9 ve Elektronik İmza’dan oluşan pakete kullanıcılar, 625 liraya sahip olabiliyor.

19.11.2009


 

İnternette, sibernetik silâhlanma tehlikesi

İnternet ağının güvenliği konusunda uzman Amerikan şirketi McAfee, olası bir çatışma halinde bir ülkenin internet ağını kontrol altında tutmasını hedefleyen bir silâhlanma yarışının gerçek bir tehdit oluşturduğunu açıkladı.

McAfee, yıllık raporunda ele aldığı bu konuyla ilgili olarak, Çin, Fransa, İsrail, Rusya ve ABD’nin düşmanlarının internet ağlarına saldırmaya yönelik ‘’sibernetik silâhları’’ olduğunu bildirdi. Yıllık raporda, ‘’Günümüzde silâhlar nükleer değil, sanal ve herkes bu tehditlere kendini hazırlamalı’’ uyarısı yer aldı. Son zamanlarda siyasî sebeplerle siber-saldırıların artışının bir endişe kaynağı olduğu belirtilen raporda, bu saldırıların hedefleri arasında Beyaz Saray, ABD Savunma ve İç Güvenlik bakanlıkları ve ABD Başkanının korunmasından sorumlu Federal Polisin yer aldığı ifade edildi.

19.11.2009


 

Dürüstlüğüyle örnek oldu

Adana’da 30 bin liranın üzerinde kredi borcu bulunan taksici, bir gurbetçinin taksisine düşürdüğü 2 bin 900 Euro’yu verdi.

3 gün boyunca cüzdanını düşüren yolcuyu kimlik numarasından arayan taksici, müşterisini Gaziantep’te buldu. İki oğlunu da üniversitede okutmasına rağmen, bulduğu para, kart ve evrakları sahibine teslim eden taksici, Adana’da günün adamı oldu. Muharrem Gül idaresindeki taksi ile Adana Otogarı’na giden Seydi Vakkas Yalçın, ücret ödemek için çıkardığı cüzdanı, geri koyarken farkında olmadan araç içine düşürdü. Yalçın Ailesi aynı gece otobüsle Gaziantep’e giderken, Pazar günü aracının temizliğini yapan Muharrem Gül, ön koltuk altına düşen cüzdanı fark etti. İki çocuğu üniversitede okuyan, 30 bin lira da kredi borcu bulunan Gül, bütün sıkıntılarını bir kenara bırakarak, cüzdanın sahibine ulaştı. Duruma oldukça sevinen Yalçın, “Dünyada hâlâ böyle insanların var olduğunu görmek çok güzel. Allah milyon kez kendisinden razı olsun.” dedi. Öte yandan örnek taksiciye Adana Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası olarak bir hediye verileceği kaydedildi.

19.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Bütün haberler

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.