05 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Çocuğum neden şişmanlıyor?

Özellikle hazır satılan ve hızlı sunulan besinlere (fast food) erişme imkânının daha kolay ve ucuz olduğu şu günlerde, ebeveynlerin sıkça sorduğu sorulardan biri.

Bu sorunun ardından gelen şikâyetler ise ‘çocuğum sürekli dışarıda yemek yemeyi tercih ediyor’, ’sebzeleri kesinlikle yemiyor’, ‘kızartmadan başka bir şey sevdiremedim’ gibi cümlelerle uzayıp gidiyor. Peki nasıl düzeltilebilir ve neden bütün bunlar bir çok ebeveynin cevaplayamadığı sorular haline geliveriyor?

Bu soruları cevaplamak için, bu konuda gerçekten sorumluluğun kimde olduğunu iyi kavramak gerek. Suçlu; alıştığı için damak tadı haline gelmiş bu besinleri tercih etmeye devam eden çocuklarda mı, fast food tüketimini yaygınlaştıranlarda mı, yoksa çocuklara beslenme eğitimi veren ve ilerleyen yaşlarında kazanacağı her türlü alışkanlığı şekillendiren ebeveynlerde mi? Gerçek sorumluluk kimde?

Öncelikle şunu kesinlikle kabul etmek gerekir ki, beslenme gerçekten bir alışkanlık durumudur. Bazı tatları kendimize daha yakın bulma, belirli besinleri daha çok tercih etme, hatta gün içinde tükettiğimiz öğün sayıları bile kazandığımız bir takım alışkanlıkların sonucu. Belirli bir bilinç düzeyine alıştıktan sonra kötü olan kısımları sağlıklı yönde değiştirmek tabi ki de bizim elimizde. Peki ya henüz bir bilinç sahibi olmamışken bize kazandırılan alışkanlıklar kimin elinde? İşte, bu kısımda ebeveynlere büyük görevler düşüyor. Çünkü beslenme konusunda edindiğimiz alışkanlıkları kendi kendimize öğrenmiyoruz.

Gerçekten kendimizi sorgulamaya başladığımızda ortaya çıkan hatalar bir takım durumlardan ders almamızı sağlayacak ve belki de hep en iyisini istediğimiz çocuklarımızın beslenme alışkanlıklarını olumlu yönde değiştirmelerine yardımcı olacak. Şimdi kendimize samimî davranmanın zamanı geldi.

İlk öğün olan kahvaltıyla başlayalım. Normal bireylerin beslenmesi de dahil, özellikle çocuklar için günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı acaba ne kadar önemsiyoruz? Ya da okula geç kalındığı için yapılamayan kahvaltıların aslında gün içinde çocuğumuzun performansını ve algılama kabiliyetini önemli oranda düşürdüğünün farkında mıyız? ‘Nasıl olsa kahvaltı yapmadan çıkmayı tercih ediyor’ cümlesini kurarken acaba çocuğunuzun ilgisini çekecek ve yapmak için can atacağı bir kahvaltı sofrası hazırlayıp ona sundunuz mu, yoksa bu cümleyi sadece kendi kendinize elde ettiğinizi düşündüğünüz deneyimlerden sonra mı kuruyorsunuz?

Kahvaltıda çocuğunuza yaptığınız kızarmış patatesler ve sucuk kızartmaları acaba gerçekten çocuğunuz ondan başka bir şey yemediği için mi yapılıyor? Gerçekten kızartma dışındaki diğer alternatifleri deneyip gördünüz mü? Meselâ içine sucuk koyularak bol yağda kızartılan yumurta yerine, baharatlarla ve renkli sebzelerle süslenmiş bir tabakta sunulan haşlanmış yumurtayı servis etmeyi hiç denediniz mi yoksa bu da yine denemeden emin olduğunuz şeylerden biri mi?

Aynı şey, sebzeler için de geçerli. Çocuğunuzun gerçekten sebzelerin tatlarına bakmasına izin verdiniz mi? Ya da çorbasının, salatasının, makarnasının, yufkası az tutularak yapılmış böreğinin içine bolca ve farklı sebzeler ekleyerek onların lezzetli şeyler olabileceğini çocuğunuza ispatlamaya çalıştınız mı? Yoksa sadece bir iki kez ‘istemiyorum’ cevabını aldıktan sonra hemen pes mi ettiniz?

Çok fazla ekmek tüketiyor olmasının sebebi acaba besin değeri bulunmayan yemek sularına batırılarak çokça yenmesine göz yumulan ekmekler olabilir mi? Ekmeği fazla tüketen çocuğunuza sebze yemeklerinin tanelerinden ekmeği daha az tüketerek yiyebileceğini öğrettiniz mi? Ya da makarna veya pilav yediğinde ekmek tüketmeyebileceğini gösterdiniz mi?

Beslenme alışkanlıkları kazandırırken söz hakkı kime ait? Siz tek başınıza mısınız, yoksa sizden istediği şeyi alamadığında yanına koşup abur cuburunu rahatlıkla elde edebileceği bir büyüğü (anneanne, babaanne) var mı? Bu da ufak ve göz ardı edilmemesi gereken bir durum. Çocuğunuza sağlıklı alışkanlıklar kazandırmak istiyorsanız, beslenmesiyle ilgili yetki tek kişide olmalıdır. Ödül ya da avuntu olarak alacağı şekerli besinleri elde edebileceği hiçbir otorite bulunmamalıdır. Çünkü bir besin bir yandan zararlı olurken, diğer yandan ödül olamaz.

Yani kısacası, çocuğunuzun eğilimlerini, neye karşı istek duyduğunu sadece siz bilebilirsiniz ve sevdiği yolları kullanarak ve doğru olanları göstererek, sağlıklı çözümler üretmek sizin elinizde. Farklı yollar denemeyip, daha rahat olduğu için sağlıksız ve kolay elde edilebilecek besinleri çocuğunuza sunmak, onun beslenme alışkanlıklarını ev dışında da kötü yönde şekillenmesini sağlar. Ve belli bir zaman sonra çocuğunuz damak zevkini oluşturmuş, sağlıksız besinler tercih ederek kilo problemleri çekiyor duruma gelebilir. Unutmayalım ki, kendi kazandırdığınız alışkanlıklardan kurtarmak, o alışkanlıkları kazandırmaktan çok daha zordur.

(www.onlinesaglik.com)

PINAR AKKUZU / Diyetisyen

[email protected]

05.12.2009


Mızmız çocuklara fotoğraflı besleme

İNGİLTERE'DEKİ Reading Üniversitesi psikologları, düzenli olarak sebze ve meyve resimleri gösterilen bir yaşındaki bebeklerin, normal diyetlerinin bir parçası olmayan bu besinleri tatmaya çok istekli olduklarını belirlendi.

Daily Telegraph’taki habere göre, araştırma çerçevesinde ebeveynlere ikisi sebze ve ikisi meyve olmak üzere 4 gıdanın fotoğraflarının olduğu bir kitap verildi. Bunlardan ikisinin havuç ve üzüm gibi çocukların bildiği gıdalar olduğu, diğer ikisinin turp ve Çin’de yetişen liçi gibi sebze-meyveler olduğu belirtildi. Daha sonra ebeveynler iki hafta boyunca her gün çocuklarına bu kitabı okudular.

Bu sürenin sonunda çocukların önüne ikisi kitapta yer alan ikisi almayan 4 sebzeyle meyve tabağı koydular. Çocukların, eğer daha önce fotoğraflarını görmüşlerse, şimdiye kadar tatmadıkları sebze ve meyvelere daha fazla ilgi gösterdikleri belirlendi. Araştırmanın başkanı Dr. Carmel Houston-Price, “Çocuklara sağlıklı gıdaların fotoğraflarını göstermenin bunları tatma arzularını arttırabileceğini düşünüyoruz” dedi.

05.12.2009


Hurmanın faydaları saymakla bitmiyor

KUTSAL topraklarda hacıların vazgeçilmez ikram ve hediye kalemi olan hurmanın insanlara faydaları saymakla bitmiyor.

Stresten kronik hastalıklara ve doğuma kadar birçok konuda faydaları bilimsel olarak ispatlanan hurma, bu günlerde hacıların evlerindeki müstesna yerini aldı.

Hurmayla ilgili çeşitli araştırmalar yapan Ali Coşkun, Medine’deki hurma bahçesinde, hurmanın faydalarını anlattı. Hurma ağacının erkek ve dişiden oluştuğunu ve insanlar tarafından aşılandığını ifade eden Coşkun, aşılama yapılmazsa yetişen hurmanın yenemeyeceğini kaydetti. Hurmanın senede bir defa kuru veya yaş olarak toplandığını söyleyen Coşkun, bir ağaçtan 70-150 kilogram arasında ürün alınabileceğini belirtti. Peygamber Efendimizin (asm), “Medine-i Münevvere’nin Harem sınırları içinde yetişen hurma şifadır” hadisini hatırlatan Coşkun, Hz. Muhammed’in (asm) ektiği ağaçtan olan hurma Acve ile ilgili de şu hadisi anlattı: “Kim sabah 7 Acve hurması yerse ona zehir bulaşmaz.”

Hurmanın, insanların hayatını devam ettirecek bütün vitamin ve mineralleri barındıran tek gıda olduğunu vurgulayan Coşkun, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı bir hurma ağacının alında doğurduğunu anlatarak, bu konudaki âyeti okudu.

Coşkun, bir doktorun kendisine, “Doğumu 2 şey hafifleştirir. Bir su sesi bir de sun'î sancı. Sun'î sancının maddesi hurmanın çekirdeğinin zarı arasında vardır” dediğini de anlattı.

Coşkun, hurma ağacının kökünde yavrularının da olduğunu söyledi. Coşkun, hurma ağacının gövdesindeki liflerin ve yapraklarının da geçmişte ve günümüzde insan için faydalı birçok işte kullanıldığını vurguladı.

Coşkun, Peygamber Efendimizin (asm), “Yaprağı düşmeyen ve kâmil bir Müslüman’a benzeyen ağaç, hurma ağacıdır” hadisini de okuyarak, “Stresli ortamlarda çalışanların sabah, öğle ve akşam 3’er adet yemesi tavsiye ediliyor. Sinir sistemine iyi gelen B6 vitamini hurmada çok yoğun” dedi.

05.12.2009


“Yanlış yatak’’ bel ağrısı sebebi

YANLIŞ yatak, yastık ve yatış pozisyonu, bel ve boyun ağrılarına yol açabiliyor.

Uzmanlar, çok yumuşak, esnek veya sert yatakların, gece süresince uzun zaman yatma sonucu omurgayı zorladığına dikkati çekerek, ‘’iyi bir yatağın vücudun gömülmesini engelleyecek kadar sert, vücut hatlarını koruyacak kadar rahat olması gerektiğini’’ belirtiyor.

Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Ramatoloji Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Ataman, insanların 24 saatin önemli bir bölümünü yatakta istirahat ederek geçirdiğini, bu sürenin iyi dinlenmiş, kasları gevşemiş, rahat bir uyku almış olan bedenin ertesi güne hazır olabilmesi için gerekli olduğunu söyledi. İnsanın, ömrünün yaklaşık üçte birini uyuyarak geçirdiği için vücut yapısına uygun bir yatak tercih etmesinin bel, boyun ve sırt ağrılarının giderilebilmesinde çok önemli olduğunu belirten Ataman, ‘’İyi bir yatak, vücudun gömülmesini engelleyecek kadar sert, vücut hatlarını koruyacak kadar rahat olmalıdır’’ dedi.

Ataman, ‘’çok yumuşak, esnek veya sert yatakların, gece süresince uzun zaman yatma sonucu omurgayı zorlayarak, bel ve boyun ağrısına yol açabileceğine’’ dikkati çekerek, omurga sağlığının korunabilmesi için yatakta, omurga ve disklerin üzerine en az yükün bindiği pozisyonda yatılması, yatağın konforunun buna uygun olması gerektiğini bildirdi. Çok yumuşak, esnek veya sert yatakların, omurganın en az zorlandığı ideal pozisyonun korunmasına imkân vermediğini ifade eden Ataman, ‘’Bu tür yataklar, omurganın doğal eğriliklerini uzun süre muhafaza edemez, doğal eğrilikler artar ya da tamamen kaybolur. Böyle olunca da bel omurlarını bir arada tutan bağlar aşırı derecede gerilir, sinirlerin çıktıkları foramenler (delikler) daralır, omurlar arasındaki disk üzerine aşırı yük biner’’ diye konuştu.

“HER ORTOPEDİK YATAK,

UYGUN OLMAYABİLİR’’

Ataman, omurga için ideal yatağın, tabiî eğriliklerin korunmasını sağlayan, buna karşın eğriliklerin artma ve azalmasına yol açmayan özelliğe sahip olması gerektiğini belirterek, ‘’Sağlıklı kabul edilen yatakta, omurganın doğal eğrilikleri koruduğundan; disk, bağ, sinir gibi oluşumlar çok zorlanmaz ve bundan kaynaklanan ağrılar da ortaya çıkmaz’’ dedi. Bütün bel ağrılı hastalar için tek bir yatak tipi olmadığını vurgulayan Ataman, ‘’Bir yatak tipi bel ağrılı bir hasta için uyku kalitesi ve ağrıyı azaltmakta ideal olabilirken, bir başka hasta için tam tersi sonuç verebilmektedir. Bu sebeple uygun yatak, bir bakıma her hasta için iyi bir uyku uyuyabildiği, kendini en rahat ve konforlu hissettiği yataktır’’ diye konuştu. Ataman, yatağın, kullanılmaya başlandıktan sonra ne kadar süre özelliğini koruduğunun da çok önemli ifade ederek, belli bir süre sonra daha çok yatılan bölgelerde çukurluklar oluşması durumunda yatağın özelliğini yitirdiğini ve değiştirilmesi gerektiğini söyledi.

“İDEAL POZİSYON,

SIRTÜSTÜ VE YAN YATIŞTIR’’

Ataman, çok sert zemin ya da yerde yatıldığında, kalkışta omurganın zorlayıp, bel ağrılarını daha da arttırabildiğini ifade ederek, omurga için ‘’ideal pozisyonlarının sırtüstü ya da yan yatış’’ olduğunu söyledi. Yüzüstü yatmanın, bel çukurluğunun aşırı derecede artmasına yol açabildiği için bu pozisyonu önermediklerini belirten Ataman, pozisyonunun ankilozan spondilitli ve kalça ağrılı hastalar için uygun olabileceğini bildirdi. Ataman, yatarken bacakların kalça ve dizlerden karına doğru bükülmesinin, bel açısını daha azalttığı için rahatlamayı sağladığını ifade ederek, şunları kaydetti:

‘’Dizler arasına bir yastık konularak yan yatmak çok rahatlatıcıdır, ancak bu tür bir desteğin uzun süreli kullanımı diz arkasındaki kasların kısalmasına yol açabilir. Bu da dik duruşu bozarak bel ağrısına neden olabileceği için böylesi bir destek zorunlu durumlarda ve kısa süre kullanılmalıdır. Bu pozisyon, diz ve kalça sorunlu hastalarda ve iltihaplı romatizması bulunanlara kesinlikle önerilmemektedir. Yan yatarken hastanın iki bacağı arasına konacak yastık da omurga için faydalıdır, ayrıca yine yan yatarken bel çukurluğunun bir yastıkla doldurulması faydalı olabilir.’’

05.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl