22 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Ergenlikte dikkat eksikliği ve bozukluğu başarısızlık sebebi

Psıkıyatrık Eğitim Danışma Araştırma ve Tedavi Merkezi (PEDAM) Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan ergenlerde, ders dinleyememeleri, ödev yapma sorunları ve sorumluluk almamaları sebebiyle akademik başarılarında belirgin düşüş gözlendiğini bildirdi.

Öztürk, DEHB’nun, ‘’Aşırı hareketlilik, dikkat sorunları, sonunu düşünmeden eyleme geçme ve kendini kontrol edememeyle belirgin olan gelişimsel bir bozukluk’’ olduğuna dikkati çekerek, dikkat eksikliği bozukluğunda özellikle dikkat süresi ve kalitesiyle ilgili sorunların ön planda olduğunu söyledi.

Hiperaktivite belirtilerinin hemen dikkat çektiğini ve erken dönemde ele alındığını, ancak dikkat eksikliğinin akademik alanda sorun olarak kendini gösterdiği için gözden kaçabildiğini ifade eden Öztürk, dikkat eksikliği bozukluğu belirtilerinin, aileler ya da eğitimcilerce ‘’tembellik, dersleri sevmeme, sorumsuzluk, yanlış tanımlamalar’’ sebebiyle anlaşılmasının engellendiğini dile getirdi. Öztürk, dikkat eksikliğinin, çocuğun dikkat süresinin yaşına göre az olması ve özellikle ‘’okuma, yazma, matematik gibi akademik alanlarda dikkatinin kolay ve çabuk dağılması’’ anlamına geldiğini de kaydederek, bu tür çocukların ödev yapmayı sevmediklerini, ders çalışırken sürekli yanlarında birini istediklerini, üstlerine aldıkları işi bitirmekte zorlandıklarını veya bir işi bitirmeden başka bir işe geçebildiklerini anlattı.

Dikkat eksikliği olan çocukların dersleri dinleyemediklerini, sıkılmaları nedeniyle de konuşma, arkadaşlarına laf atma gibi davranışlar sergileyebildiklerini vurgulayan Öztürk, bu çocukların sabırsızlıkları ve çabuk sıkılmaları, sorulan soruları yanlış okumaları nedeniyle sınavlarda başarısız olabildiklerini de kaydetti. Öztürk, dikkat eksikliği olan çocukların çabuk sıkıldıkları için derslerle ilgilenmediklerine ve unutkanlıklarının var olduğuna da dikkati çekerek, dalgınlık ve hayal kurmanın da bu bozukluğun önemli belirtileri arasında yer aldığını dile getirdi. Hayal dünyası çok geniş olan bu çocukların özgün becerilerinin oldukça fazla olduğuna da vurgu yapan Öztürk, dikkat eksikliği olan çocukların test sınavlarında klasik sınavlara göre daha başarılı olabildiklerini de söyledi. Öztürk, bu çocukların sınav performanslarının düşük olduğu, var olan bilgi ve kapasitelerini sınavlara yansıtamadıkları için öz güven sorunu yaşadıklarını ve ders çalışmaya karşı da isteksiz olduklarının altını çizdi.

ERGENLİK DÖNEMİ VE DİKKAT EKSİKLİĞİ

‘’Ergenlİk döneminde DEHB’nun hiperaktivite belirtilerinde genellikle azalma gözlenirken, dikkat eksikliği belirtileri daha ön plana çıkar’’ diyen Öztürk, ergenlik döneminin etkileri ve DEHB’ye bağlı sorunlar nedeniyle ergenlerin aileleriyle de sık sık sorunlar yaşadıklarını kaydetti.

Öztürk, ‘’DEHB olan ergenlerde, ders dinleyememeleri, ödev yapma sorunları ve sorumluluk almamaları nedeniyle akademik başarılarında belirgin düşüş gözleniyor’’ diyerek, dikkat eksikliği bozukluğu olan ergenlerde sabah uyanmakta güçlük, ders dinlerken ve ders çalışırken uykulu olma halinin de gözlemlendiğini bildirdi. Derslerine ilgisiz, yaşına uygun sorumluluk almayan, dağınık, unutkan ve yaşından daha küçük davranan bir ergenin ailesiyle de sürekli çatışma halinde olduğunu anlatan Öztürk, bu durumdaki ergenlerin arkadaşlarıyla da sorunlar yaşayabildiğini, kendisini sosyal çevreden izole ederek içine kapanabildiğini, farklı sosyal çevrelere kayarak da kendini var etmeye çalışabildiğini anlattı.

Dikkat eksikliği bozukluğunun zekâ seviyesiyle ilgisinin bulunmadığına da işaret eden Öztürk, ancak dikkat eksikliği nedeniyle öğrenmede güçlükler yaşanabildiğini söyledi. DEHB’nun teşhisinin klinik görüşmeyle konulduğuna da işaret eden Öztürk, erken tanı ve tedavi sayesinde bu çocuk ve ergenlerin akademik altyapılarının eksik olmasının engellenebileceğini ve özgüven kazanmalarının sağlanabileceğini sözlerine ekledi.

22.12.2009


Glokoma göz yummayın

Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomun 40 yaşın üzerindeki kişileri etkilediği, erken teşhis edildiğinde tedavi edilecek hastalığın, geç kalınması durumunda körlüğe neden olabileceği bildirildi.

Türk Oftalmoloji Derneği Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Üzeyir Günenç, göz içi sıvısını dışarı boşaltım kanallarında yapısal tıkanıklık oluşması nedeniyle sıvının yeterli boşalamaması ve buna bağlı göz içi basıncının artması sonucu oluşan hastalığın glokom olduğunu söyledi. Halk arasında bu hastalığa göz tansiyonu denildiğini bildiren Prof. Dr. Günenç, yükselen göz içi basıncının göz sinirini öldürdüğünü ve körlüğe yol açtığını, yaşanan körlüklerin yüzde 13.5’inin nedeninin glokom olduğunu kaydetti. İlerleyen yaş, ailedeki glokom öyküsü, sigara kullanımı, şeker hastalığı, miyopi, uzun süren kortizon tedavisi ve göz yaralanmalarının glokoma yol açabildiğini belirten Prof. Dr. Günenç, şöyle dedi:

‘’Sıklıkta 40 yaş üzeri oluşur, yıllar içinde sinsice ilerler. Bu hastalıkta erken tanı önemlidir. Dünyada körlüğe neden olan sarı nokta ve şeker hastalığıyla beraber en önemli 3 hastalıktan biridir. Ülkemizde 700 bin glokom hastasının 70 bini kör olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gelişmiş ülkelerde bile glokomlu bireylerin yüzde 50’si gözden kaçmaktadır. 40 yaş üzerindeki kişilerin yüzde biriyle 4’ü arasındaki oranlarda görülen bu sinsi bu hastalık, ancak rutin göz muayenesinde saptanabilir. Bu nedenle en az yılda 1 göz muayenesi yaptırılması çok önemlidir.’’

22.12.2009


SAĞLIKTA gözden kaçanlar

KÜÇÜK ve önemsiz gibi görünen bazı hareketlerin, önemli sağlık sorunlarına yol açabileceği bildirildi.

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Şendur, halk arasında çok sık rastlanan, zaman zaman alışkanlık haline gelen bazı vücut hareketlerinin, insan sağlığını riske atabildiğini belirtti. Özellikle erkeklerde sık görülen yüz felci nedeninin ‘’bell paralizisi’’ olduğunu, bunun yüz sinirinin iç kulak çevresindeki bir bölümünde iltihap ve ödem oluşmasıyla geliştiğini ifade eden Prof. Dr. Şendur, soğuk ve rüzgar faktörünün, yüz felcini tetikleyebileceğinin çok insan tarafından dikkate alınmadığını kaydetti.

Prof. Dr. Şendur, erkeklerin tıraş sonrasında kolonyayla sildikten sonra yüzlerini sıcak ya da ılık suyla yıkadıklarını ifade ederek, soğuk havalarda bu işlemin ardından 10 dakika süreyle bulunulan ortamdan çıkılmaması gerektiğini kaydetti. Yüz felcinden korunmak için özellikle kış dönemlerinde yüzün soğuğa maruz kalmamasının önemine değinen Prof. Dr. Şendur, ‘’Dışarı çıkarken atkı veya şapka takılmalı. Otomobil kullananların da camlarını açmamaları gerekir’’ dedi. Prof. Dr. Şendur, yüz felci hastalarına, yüz kaslarına masaj yapmalarını, sıcak uygulamalarını ve bu kasların hareket etmesini sağlamak için sakız çiğnemelerini önerdi.

SIRTIMI ÇİĞNETEYİM DERKEN

SIRT ağrılarından kurtulmak için yapılan ani hareketler ya da yüz üstü yere uzanıp ayakla sırtı çiğnetmenin çok sık uygulandığını bildiren Prof. Dr. Şendur, stres, soğuk ya da sıcağın, bu ağrıları oluşturduğunu belirtti. Prof. Dr. Şendur, ‘’Bu ağrılardan kurtulmak için sırtı çiğnetmek, kasa zarar verebilir. Hatta kas içi kanamalar görülebilir’’ dedi. Olumsuz etkisi bakımından bilmeyen kişilerin masaj yapmasının sakıncaları bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Şendur, rastgele masaj yaptırmanın, insan sağlığı açısından ciddi tehlikelere yol açabileceğini, kas çeperinde zedelenmenin bundan kaynaklanabileceğini bildirdi.

Prof. Dr. Şendur, uzun süre otomobil kullanma veya masa başında oturmanın da sırt ve boyun ağrılarına, siyatik ve bel fıtığı gibi rahatsızlıklara yol açabildiğini belirterek, bu tür mesleği bulunanların, her gün 5-6 kilometre yürümeleri, düzenli egzersiz yapmaları ve otururken doğru pozisyonu seçmelerinin koruyucu bir önlem olduğunu söyledi. Ömer Faruk Şendur, ‘’Sağlığımız yerindeyken bir anda bundan olmayalım. Erken teşhise dikkat edelim’’ dedi.

RAHATLADIM DERKEN RAHATSIZ OLMAYIN

DURUŞ bozuklukları, masa başında geçirilen uzun saatler, hareketsiz bir yaşam tarzının da kişilerin pek fazla dikkat etmediği başka noktaları oluşturduğunu dile getiren Prof. Dr. Şendur, şöyle devam etti: ‘’Bu olumsuzluklar bel ve boyun ağrıları olarak kendini hissettiriyor. Bu ağrılardan kurtulmak için yapılan, sırt ve boyut kütletme, parmak çıtlatma, sırtını çiğnetme gibi yanlışlar ise daha büyük problemlere yol açıyor. Kişi, rahatladığını zannediyor ama bilmediği bir rahatsızlığa davetiye çıkartıyor. Özellikle boynu rahatlatmak için hızla sağa ya da sola döndürme işleminin alışkanlık haline gelmesi çok kötü. Çünkü omurlarımızın arasında faset eklem diye adlandırdığımız eklemler var. Bu tür ani hareketler, eklemlerin çok zorlanmasına neden oluyor ve eklem içinden geçen sinirlerin sıkışması ağrıya, şiddetli ağrı da kas spazmına neden oluyor.’’

Halk arasında kireçlenme olarak bilinen dejenerasyonun önemli nedenlerinden birinin boyun kütletme alışkanlığı olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Şendur, ‘’Kişi rahatlamak için bu hareketi yapar ama bazen öylece kalıp, soluğu hastanede alır’’ dedi.

22.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl