21 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

İki karabasan veya Kemalist çözüm

RüyalarI ben görüyorum, kahramanları başkaları...

Birincisinde, sanki 1930’lu yıllardayız. Kemal Paşa elbette Cumhurreisi. Farklı bir durum var, Diyanet Reisi ise şimdinin Diyanet Reisi Ali Bardakoğlu. Rüya bu ya!

Kemal Paşa, Ali Bardakoğlu’nu çağırıyor ve ona partisinin Kastamonu İl Başkanlığı görevini veriyor. Reis nasıl cevap vereceğini bilemiyor. Lâiklik ilkesi aklına bile gelmiyor. Diyanet makamı Ankara’da, il başkanlığı Kastamonu’da. Acaba bu reislikten azil anlamına mı geliyor? İtiraz ne mümkün!

İkinci rüya gerçek bir kâbus! Düşünün bir; Necdet Sezer hâlâ Cumhurbaşkanı! Kutlu Doğum haftasında kürsüye çıkıyor ve lâikliğin faziletlerinden, İslâm’ın hayatı tanzim etme konusundaki gücünün kırılmasından, dinin sadece vicdanlarla sınırlı olduğundan dem vuruyor. Konuşmasında bir tek defa bile Hz. Peygamber’in adı geçmezken, defalarca Atatürk’e atıfta bulunuyor. Başkan ve Baykal da onu alkışlıyor! Necdet Sezer, konuşması bittikten sonra kendisini ayakta karşılayan Bardakoğlu’na Diyanet’in hutbelerinden ilham aldığını söylüyor!

Hayırdır inşaallah. Allah rüyalarımızı hayra tebdil etsin!

Kutlu Doğum haftası sona erdi mi? Ermesi lâzım! Söz dinler Diyanetimiz, ciheti askeriyeden 2007 Nisan’ında gelen işaret üzerine Kutlu Doğum haftasının 23 Nisan haftası ile karışmaması için gerekli tedbirleri almamış olamaz!

Kutlu Doğum haftasını diğer kutlamaların önüne çakaracak bir hava asla oluşturmaz!

Göreceğiz, 23 Nisan resmi zorlamalarla kutlanacak. Halkın katılımı zayıf kalacak. Neden Kutlu Doğum’da böyle olmuyor? Devlet Kutlu Doğum’un ne kadar içinde, 23 Nisan’ın ne kadar?..

Neyse bu bahisleri bu hafta boyunca yayınlanacak yazılarımızda tartışacağız.

Diyanet İşleri Reisimiz, bir gazeteciyle konuşmasında, Diyanet’in statüsünün değişeceğini, daha etkili bir konuma ulaşacağını söylerken, Atatürk’e atıfta bulunmaktan da geri kalmıyordu. Güya Atatürk, Diyanet Reislerine çok itibar etmişmiş! Şimdi 657’ye tâbi memur durumundaymışlar!

Şundan hiç şüphe etmeyelim ki; Diyanet’in ve reislerinin durumu 1930’lardan çok iyidir. Diyanet’in binası, parası-pulu, imkânları, kadrosu her şeyi var. Müthiş bir din bürokrasisi oluşturuldu. Namaz kıldıran, hutbe okuyan, namaz bittikten sonra da caminin kapısına kilit vuran maaşlı bir zümre meydana getirildi. Bugün din bürokrasisinin 1930’ların din adamlarına göre büyük imkânları var. Fakat, asıl olması gereken yok! Ruh yok, maneviyat yok!

Dinî hayat sadece şekle indirgenemez. Onun derunuliği esastır. Bu deruniliği sağlayacak heyecan, ruh ve ruhaniyet ne yazık ki görünmüyor.

Maalesef, Diyanet kadroları maaşlı namaz kıldıran elemanlarla dolu. Diyanet de sanki bundan fazlasını istemiyor. Hatta onları cemaatten umre kaydı yapmakta yarıştırıyor; yarışta kazananlara mükâfatlar veriyor. Böylece namaz kıldırma memurlarımız, umreye talep doğurmayı her şeyin önüne geçirebiliyor! Bugünkü din bürokrasisi bütün alacaklarını yaşarken tahsil ediyor, öbür dünyaya bir şey kalmıyor!

Başkan Atatürk’ün oluşturduğu yapıyı överken, Almanya’da Almanya’nın İslâm konusunda ‘Kemalist çözüme’ başvurmasını Anayasa’ya aykırı bulan Anayasa ve kilise hukuku uzmanları çıkıyor. Prof. Dr. Hans Heinig, dinî açıdan tartışmalı konularda devletin tarafsız kalması gerektiğini, Alman Anayasası’nın devlet kilisesini yasakladığı gibi devlet İslâm’ını da yasakladığını ‘Kemalist çözüm’ olmaz diyerek ortaya koyuyor...

D. Mehmet Doğan - Vakit, 19.4.2010

21.04.2010


İşsizliği 28 Şubat darbesi arttırdı

Amerİkan kaynaklı mali krizin ardından pek çok ülkede genç işsiz sayısı çoğalmaya başladı. Genç işsiz sayısının çoğalmasında ülkelerin eğitim sistemi önemli rol oynuyor. Mesleki eğitime ağırlık veren ve çıraklık sisteminin iyi işlediği ülkelerde genç işsiz sayısı azalıyor.

Uluslararası İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)’nin yaptığı araştırmaya göre 14-24 yaş arasındaki genç işsizlerin sayısının kriz döneminde Almanya’da azaldığı tesbit edildi. 2007 yılında yüzde 10,9 oranında olan genç işsizlik, 2009’da yüzde 10,3’e geriledi. OECD araştırması, Almanya’da genç işsiz sayısının azalmasını okul ve iş yaşamı arasında kurulan çıraklık sisteminin iyi işlemesine bağlıyor.

OECD’ye üye 29 ülkede genç işsiz ortalaması 2007’de yüzde 13,2 oranındayken 2009’da 18,4’e yükseldi. Genç işsiz sayısı OECD üyesi 29 ülkede 4 milyondan 15 milyona yükseldi. Genç işsizliğin en yüksek olduğu ülke yüzde 39,6 oranıyla İspanya, en düşük olduğu ülke yüzde 9,1 oranıyla Hollanda oldu.

Gelelim Türkiye’deki genç işsizliğin nedenlerine... Türkiye’de genç işsizliğin artışını 28 Şubat darbesine bağlamak yanlış bir değerlendirme olmaz herhalde. Çünkü 28 Şubat 1997’de yapılan darbenin ardından meslek liselerinin ortaokul bölümlerinin kapatılması ve meslek liselerinin üniversiteye giriş haklarının kısıtlanması işsizliği çoğalttı. Çünkü meslek liselilerin üniversiteye girişinin kısıtlanması meslek liselerine olan öğrenci talebini düşürdü. Dolayısıyla, meslek sahibi olmayan, klasik lise diplomalı genç işsiz sayısı çoğaldı.

Genç işsizliğin çoğalmasında diğer neden, 28 Şubat darbesini destekleyenlerin kamu ve özel bankaları soymalarına göz yumulması oldu. Türkiye ekonomisinin kaynakları israf edildi. Bankalarda ortaya çıkan yaklaşık 72 milyar dolar zarar Hazine tarafından karşılandı. Yatırımlarda kullanılacak kaynaklar üretken olmayan alanlarda heba edildi. Hatta yatırımlarda kullanılması gereken kaynaklar bazı kişilerin yurtdışı hesaplarına gitti. Çalınan ve israf edilen paralar, IMF’den alınan borçlarla karşılandığı için istihdamı arttıracak yatırımlar yapılamadı. Böylece genç işsiz sayısı hızla çoğaldı.

Anlayacağınız 28 şubat 1997’de yapılan darbe Türkiye ekonomisinde genç işsiz sayısını çoğalttı. Halbuki meslek liselerinde eğitim sistemi değiştirilmeseydi. Ve ülke ekonomisinin kaynakları darbe destekleyicileri tarafından yağma edilmeseydi. Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de genç işsizlerin oranı küresel krize rağmen yüzde 10 seviyelerine gerileyebilirdi.

Süleyman Yaşar, Taraf, 19.4.2010

21.04.2010


Eyyafyallayöküll’ün gösterdiği çarpıcı gerçek

Kuzey Avrupa’nın hava trafiğini felç eden ve milyonlarca insanı mağdur eden İzlanda’nın Eyyafyallayöküll yanardağının oluşturduğu etki gözardı edilmemesi gereken önemli bir gerçeği de ortaya çıkardı: Her şey anlık dünyamızda... Her an herşey olabilir.

Bir volkan bile, başlıbaşına insanlık tarihinin akışını değiştirebileceğini gösterdi bizlere. Demek ki, dünyanın ekonomik, siyasi kaderinin bir doğal afetle her an değişmesi bile imkan dahilinde. Koca Avrupa kıtası nasıl da dumanaltı oldu.

Sadece bir kilometre çapındaki bir volkanın ağzından çıkan ve 12 kilometre yüksekliğinde bir kül bulutu oluşturan Eyyafyallayöküll yanardağı, Avrupa’da hava ulaşımını kilitledi. Etkisi binlerce kilometre öteye, ta buralara kadar ulaştı. Bazı illerimizin hava sahası da bundan olumsuz etkilendi.

Uçak kazasında hayatını kaybeden Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin cenaze törenine aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD Başkanı Barack Obama, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bulunduğu birçok lider daha önce katılacaklarını açıklamalarına rağmen sırf bu nedenle katılamadılar.

Bu olay, tarihte Sodom ve Gomore’nin başına gelen felaketi daha iyi anlamıza da imkan verdi. Volkanik kül bulutlarının kimi zaman şehirleri, ülkeleri yaşanamaz hale getirebileceğini gördük. Nitekim Tevrat’ta (Tekvin, XIX. 23) Sodom ve Gomore’nin gökyüzünden yağan kükürt ve ateşle yok olduğu anlatılır.

Dünyanın önemli kentlerini vuracak bir tsunaminin, bir kasırganın, bir depremin, bir göktaşının, şiddetli kuraklığın ya da durmak bilmeyen yağmur veya kar yağışının, o ülkelerin dünyadaki ekonomik ve siyasi gücünü de derinden etkilemesi ve ülkelerin kaderini belirlemesi ihtimal dahilinde. Gördük ki, bir doğal afetin bile, dünyadaki tüm güç dengelerini etkileyebilecek bir yönü var.

Bugün çok güçlü olan bir ülkenin, üzerlerine çöken ve insan sağlığını olumsuz etkileyen bir bulutla milyonlarca insanını kaybetmesi ve korkunç bir felekate uğraması işten bile değil. Bugün burnundan kıl aldırmayan ve Nemrut gibi diklenen kimi ülkelerin, yarın herhangi bir doğal afetle acınası hale düşmesi de olmayacak bir olasılık değil.

Demek ki dua gerçeğini, sadece günlük işlerimiz açısından değil, başımıza gelebilmesi muhtemel olağanüstü doğal afetler çerçevesinde de bir kez daha düşünmemiz ve her şeyi eviren çeviren Allah’a yakarışımızı daha içten yapmamız gerekiyor.

Ne demiştik, her an herşey olabilir. Kendimiz için de, ülkemiz için de, tüm insanlık için de.

Eyyafyallayöküll yanardağı, sadece tarihte olup bittiğini sandığımız kimi gerçeklerin her an insanlığın önüne çıkabileceği gerçeğini de gösterdi. Bakalım daha neler göreceğiz.

Osman Özsoy, Yeni Şafak, 20.4.2010

21.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım