31 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Menderes için ciğerim yanıyordu

Adnan Menderes’i mahkemeye getirip götürüp askerlerden biri olan Halil Yavuz, Menderes’in son günlerini anlattı. Kendisi CHP’li olduğu halde Menderes’e yapılan muameleden rahatsız olduğunu belirten Yavuz, “Ciğerimiz yanıyordu onun için” dedi.

Menderes için ciğerim yanıyordu

ADNAN Menderes’i mahkemeye getirip götüren askerlerden biri olan Halil Yavuz, Menderes’in son günlerini anlattı. CHP’li olduğu halde Adnan Menderes’e yapılan muameleden rahatsız olduğunu belirten Yavuz, “Ciğerimiz yanıyordu onun için” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde oturan 70 yaşında Halil Yavuz, 1960 darbesi yapıldığında İstanbul Yeşilköy’de asker olduğunu hatırlattı. Darbe ile birlikte cadde ve sokakların giriş çıkışlarını tuttuklarını, dükkan, fırın, lokanta gibi tüm iş yerlerinin açılmasına bir hafta boyunca izin vermediklerini söyledi. Adnan Menderes yandaşlarının tek tek tutuklandığını anlatan Halil Yavuz, darbenin üzerinden 15-20 gün geçtikten sonra 7 asker ile birlikte Yassıada’ya gönderildiğini, mahkeme bitene kadar orada nöbet tuttuğunu belirtti.

Kapıdaki delikten Menderes ve Bayar’ı sürekli gözetleyerek üstlerine rapor ettiklerini kaydeden Halil Yavuz, şunları söyledi:

“Sabah erkenden kahvaltı yapıyorduk. Saat 9.00’da mahkemeye götürüyorduk. Öğle saat 12.00’ye kadar duruşma yapılıyordu. Sonra gene kağuşa götürüyorduk. Bir oda sağda, bir oda soldaydı. Sağdaki oda Celal Bayar’ınki soldaki oda da Menderes’indi. Odaların ortasında bir tane salon vardı. Salona bir masa yerleştirilmişti. 2 tane subay orada oturuyordu. Biz de her birimiz bir oda kapısında bekliyorduk. Her kapıda bir tane asker duruyordu sabaha kadar. Subaylar bize sık sık ne yaptıklarını soruyordu. Biz de ‘oturuyor’, ‘gazete okuyor’, ‘uzandı’, ‘kalktı’ diye cevaplar veriyorduk. Kapıda bir tane küçük delik vardı, onları oradan görüyorduk.”

“ASKERLERLE HELALLEŞTİ”

YAVUZ, mahkeme bittikten sonra yaşanan süreci ise şöyle anlattı: “Celal Bayar ve 23 kişiyi İmralı Adası’na götürdüler. Birinci gün akşama doğru onları götürdüler. 8 tane askerimiz onlarla beraber oraya gitti. Ondan sonraki akşam Adnan Menderes koğuşta hastalandı. Sonraki gün hepimiz onun Menderes’in odasının kapısına geçtik. Yarbayımız geldi, ayağa kaldırdı. Hastaydı, onu dışarı getirdi. Omuzlarını tuttuk vapura gittik. J14 idi. Menderes yarbaya ‘subayların ve merasimlerin (askerlerin) buraya gelsin onlarla helalleşelim’ dedi. Yarbay ‘seni doktora göndereceğim’ dedi. Menderes ‘beni nereye gönderirsen gönder ama subay ve askerler gelsin birbirimizi affedelim’ diye ısrar etti. Helalleştik, onu J14’e koyup götürdüler. Sonra biz 9 katlı bir binaya çıktık. Denizde götürürlerken arkasından baktık. Denizin tam ortasına gittiler, biz artık göremedik. Ondan sonraki akşam arkadaşlarımız geldiler ‘Menderes’i idam ettiler, Fatin Rüştü Zorlu’yu idam ettiler, Hasan Polatkan’ı idam ettiler. Bu üçünü idam ettiler diğerlerini zindana attılar. Yerin altında zindan vardı o zindana attılar’ dediler”

“ÇOK İYİ BİR İNSANDI”

MENDERES'İN çok iyi bir insan olduğunu vurulayan Halil Yavuz, CHP’li olduğu için Menderes’i sevmediğini belirterek, “Biz birbirimizi sevmiyorduk ama ciğerimiz yanıyordu onun için. Çünkü ona hakaret ediyorlardı. Biz o zaman İsmet İnönü partisindendik. Tutuklanınca onun bekçisi olmuştum. Koruması gibi bir şey olmuştum. Biz ona göz kulak oluyor, mahkemeye götürüp getiriyorduk. Ama canımız yanıyordu onun için” dedi.

“MİLLETİ KORKUTARAK ‘EVET’ OYU

TOPLADILAR”

HALİL Yavuz, şöyle devam etti: “Yaklaşık bir ay ‘evet’, ‘hayır’ diye oylama yaptılar. Evet diyenler kanunu kabul ettiler. Hayır diyenler kabul etmedi. İnsanları ‘evet’ deyin diye korkuttular. Hepsi ‘evet’ dedi. Seçim bittikten sonra ‘sizi biz değil halk idam ediyor’ dediler. Böyle idam ettiler. Mahkemeye bir tane kadın geldi şahitlik etti. ‘Siz benim tarlamdan yol götürmüşsünüz’ dedi. Menderes de ‘Sana para verdik’ cevabını verdi. Kadın ‘Para vermediniz’ dedi. İşte böyle şeyler bahane ederek tutukladılar.”

31.05.2010


 

Krize rağmen silâhlanmaya devam

BORÇ krizinden çıkmak için sert tasarruf tedbirleri alan Yunanistan, savunmaya milyarlarca avro ayırmaya devam ediyor.

AP’nin haberinde, iki komşu ülke Yunanistan ve Türkiye’nin savaş uçaklarının sıklıkla karşı karşıya gelmesinin gerginliği artırdığı, son zamanlarda azalsa bile Atina yönetiminin bu gerginliği büyük askeri harcamaların arkasındaki sebep olarak gösterdiği belirtildi. Yunanistan’ın, 2008 yılında GSYH’sinin yüzde 2,8’den fazlasını askeri harcamalara ayırarak, bu alanda NATO’da ABD’den sonra ikinci sırada geldiği, NATO verilerine göre Türkiye’nin ise aynı yılda askeri harcamalarının GSYH’sinin yüzde 1,8’ine karşılık geldiği kaydedildi. Belirli hizmet süresi bulunan savaş uçakları ve savaş gemilerinin maliyeti artmadan ya da teknoloji eskimeden önce değiştirilmesi gerekirken, ağır borç yükü altında bulunan ve finansal güçlük çeken Yunanistan gibi bir ülkenin, savunmaya niçin milyarlarca avro harcama ihtiyacı duyduğu konusunda birçok soru işareti bulunuyor.

TASARRUFA ZORLAYANLAR

SİLÂH SATMAK İSTİYOR

Finansal krizin pençesindeki Yunanistan’a, savunma harcamalarını azaltması yönündeki çağrılar giderek yükseliyor. Ancak ne gariptir ki borç krizinden çıkması için Yunanistan’ı sert tasarruf tedbirleri almaya zorlayan ve kurtarma planına destek veren ülkeler aynı zamanda kendi pahalı savaş uçakları ve gemilerini Yunanistan’a satmaya çalışmaktan da geri durmuyor. Avrupa Parlamentosu’nda Yeşil Grup Başkanı Daniel Cohn-Bendit, bu ay başında Paris’te düzenlediği basın toplantısında, Fransa ve Almanya liderlerini, finansal yardım konusunda anlaşmadan önce Yunanistan’ı kendi ülkelerinden silah alımı görüşmelerini sürdürmeye mecbur bırakmakla suçladı.

Yunanistan 40 savaş uçağına ihtiyacı olduğunu açıklarken, Yunanistan’a yardım paketine en fazla katkıyı sağlayan Almanya ve Fransa savaş uçağı alımı anlaşması için rekabet ediyorlar.

31.05.2010


 

DP’li gençlerden KIRKLI TAKRİR

Demokrat Parti’nin iktidara alternatif olma yolunda ilerlemesi gerektiğini düşünen “demokrat gençlerden” oluşan 40 kişilik grup, DP Genel Başkan’ı Cindoruk’la buluşarak DP’yi yeniden iktidara taşıyacak tekliflerini sundular.

Zincirbozan’dan gelip önce başbakanlığa, sonra da cumhurbaşkanlığına yükselen Süleyman Demirel, 1991 seçimleri öncesinde kendisine ve Doğru Yol Partisi’ne iktidar yolunun nasıl açıldığını anlatırken, Ankara’da Akay Caddesi üzerindeki DYP Genel Merkezi’ne ve binada Genel İdare Kurulu toplantılarının yapıldığı bodrum katına ayrı önem verir ve bunu konuşmalarında hep vurgulardı: “Mahzenden iktidar çıkardık.”

Hapisten iktidara giden yolda mahzenden iktidara yürüyen DYP’nin Demokrat Parti’ye dönüşen bugününde, aynı mahzende Türkiye’deki siyasî hareketler açısından çok önemli bir ilk yaşandı. Demirel’in iktidar çıkardığı mahzende, Merkez Sağ Hareketi’nin Anadolu’nun değişik köşelerinden gelmiş 40 önemli ismi, altında 40 imza olan “Kırklı Takrir” vererek demokrasiye yol açacak, özellikle de DP’nin geleceğine ışık tutacak bir projeyi ortaya koydular. Kırklı Takrir esprisi şu: 1946 yılında Celal Bayar ve Adnan Menderes öncülüğünde Cumhuriyet Halk Partisi’ne “Dörtlü Takrir” verilerek Demokrat Parti’nin kuruluşu açıklanmıştı. Bugün de Merkez Sağ Hareketi’nin gençleri, 64 yıl sonra “Kırklı Takrir” vererek Demokrat Parti’nin önündeki siyasî yola resmen projektör tutarak geleceği aydınlattılar. Daha açık söylemek gerekirse, Burak Küntay liderliğindeki Merkez Sağ Hareketi temsilcileri, imzaladıkları “Demokrat Parti İçin Acil Eylem Planı” başlıklı siyaset projesini bizzat DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a verdiler. Bu buluşmada Merkez Sağ Hareketi Lideri Burak Küntay’a eşlik edenler arasında, halen partinin çeşitli kademelerinde görevde olanların yanı sıra geçtiğimiz dönemlerde önemli görevler üstlenen isimler de vardı: Merkez Sağ Hareketi Genel Koordinatörü Dr. Mehmet Kılıç, Genel Koordinatör Yardımcısı Tamer Çolakoğlu, Çalışma Grupları Genel Koordinatörü Şehnaz Kart ve Süleyman Soylu döneminde DP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen ve hali hazırda Merkez Sağ Hareketi Çankaya Temsilcisi ve Ekonomi Çalışma Grubu Üyesi de olan Burak Edin dikkati çeken isimlerdi. Altında Merkez Sağ Hareketi temsilcilerine ait 40 imza bulunan ve o nedenle de “Kırklı Takrir” adı verilen Demokrat Parti İçin Acil Eylem Planı’nı, hareketin Çalışma Grupları Genel Koordinatörü Şehnaz Kart okudu.

Esasında Şehnaz Kart’ın okuduğu 16 madde bir takrirden öteye, resmen siyasetin anayasası özelliğini taşıyordu. İşte o her biri diğerinden daha önemli olan, siyasetin anayasası olabilecek özellik taşıyan maddeler:

BİR...

“Demokrat Parti, Türk siyasî yelpazesinin neresinde olduğunu halka, ama daha önce teşkilâtlarına açık, net, direkt şekilde söylemelidir. Teşkilâtlarda Demokrat Parti’nin Merkez Sağ vizyonundan çıktığı ve ivmesinin sola doğru kaydığı inancı hakimdir. Acil suretle Demokrat Parti merkezin sağındaki yerini sadece söylemle değil politika ve görüşleriyle almalıdır.”

İKİ...

“Dünyada, bölgede ve Türkiye’de birçok partide, siyasette ve kurumlarda gençleşme, yenilenme rüzgârı eserken Demokrat Parti yaşlı ve hantal bir imaj çizmektedir. Siyasette tecrübenin önemine inanmaktayız. Ancak partinin felsefesinin ve teşkilât yapısının hem bugünü hem de geleceği yakalayabilmesi için Demokrat Parti’de hızlı bir gençleşme operasyonu şarttır. Bu gençleşme süreci, sadece nüfus kâğıdındaki doğum hanesine göre değil, partiye hiç emeği geçmemiş isimleri sadece kamuoyunda popüler oldukları için de değil; partinin belde, ilçe, il, kadın ve gençlik kollarından yetişmiş Merkez Sağ felsefesine inanan ve bu partiye emek vermiş gençlere fırsat ve imkân verilerek gerçekleşmelidir.”

ÜÇ...

“Her yeni seçilen yönetimin sil baştan Türkiye’deki il, ilçe ve belde teşkilâtlarını, gençlik ve kadın kollarını değiştirmesi, partide büyük kırılmalara, kopmalara, küçülmelere ve devamlılık sıkıntısına sebep olmuştur. Bu partinin seçilen genel başkanların değil, bütün teşkilâtın partisi olduğu hatırlatılmalı, sadece bir sonraki kongreyi kazanmak ve genel başkanlığı garantilemek için “küçük olsun benim olsun” zihniyetiyle teşkilâtların görevden alınmalarına son verilmelidir.”

DÖRT...

“1946 yılında 46 döneminin sorunları tesbit edilmiş, o günkü kadrolar o sorunlara çözüm üretmiştir. 60’larda 60 döneminin sorunları tesbit edilmiş, o günkü kadrolar o sorunlara çözüm üretmiştir. 80’lerde de 80 döneminin sorunları tesbit edilmiş, o günkü kadrolar o sorunlara çözüm üretmiştir. 90’lardan sonra ise halkın sorunları günümüze kadar doğru kadrolarla analiz edilememiştir ve oy itibariyle DP’yi oluşturan partilerin geldiği oy oranı ortadadır. Artık 46’nın, 60’ların, 80’lerin mirasına sığınarak siyaset yapma devri sona ermelidir. Ve o günün politikalarının mirasını yemek bırakılmalıdır. Bugünün sorunları doğru tahlil ve tesbit edilmeli, sadece konuşan değil, gören ve üreten kadrolarla yeni Demokrat Parti kadrosu ve felsefesi oluşturulmalıdır.”

BEŞ...

“1980 öncesi partinin en temel teşkilât unsuru olan gençlik kolları 80’den sonra üretemez ve çalışamaz bir hale gelmiştir. İl, ilçe ve genel merkez yönetiminin direktifleri dışında hareket edemez bir yapı oluşmuştur. Her gelen yönetim bir evvelki yönetimin gençlik kollarını tasfiye etmiş ve tırpanlamıştır. Demokrat Parti’nin bugünü ve yarını olan gençlik teşkilâtının bu siyasî komplekslerden kurtulabilmesi için kendi kongreleriyle seçilen özerk bir yapıya kavuşması şarttır. Gençlik kolları ilçe başkanı ilçe yönetiminin, il başkanı il yönetiminin, Genel Başkanı ise Genel İdare Kurulu’nun ve Başkanlık Divanı’nın tabiî oy kullanan üyesi olmak zorundadır.”

ALTI...

“Daha önce de birçok seçimde şahit olduğumuz gibi, gençlik teşkilâtının genel seçimler ve yerel seçimlerde seçilebilecek yerlerden aday gösterilme oranı hiçe yakındır. Genel seçimlerde ve yerel seçimlerde gençlik kolları il, ilçe ve genel merkez teşkilâtından gelen adaylara en az yüzde 25’lik bir kota uygulanmalı ve bu kota seçilebilecekleri yerlerden olmalıdır.”

YEDİ...

“Türkiye’nin ilk ve tek kadın başbakanını çıkarmış bir ekol olarak partinin üst yönetimlerinde genel başkan yardımcılarında, il ve ilçe başkanlarında kadın sayısı yok denecek kadar azdır. Türkiye’nin gelişimine yön vermeyi hedefleyen bir Demokrat Parti öncelikle kendi yöneticilerinin ciddî bir kısmını kadınlardan oluşturmak zorundadır. Kadınların ‘vitrinde dursun’ ya da ‘şeklen bulunsun’ diye yönetimlere alınmasının yerine Türk siyasetine yapacakları büyük katkıların değerlendirilmesi, bunun için yönetim kadrolarına alınmaları lâzımdır.”

SEKİZ...

“Demokrat Parti Türk halkının her dönem sesi olmuştur. Hiçbir zaman halkın manevî ve millî değerlerinin karşısında olmamıştır. Demokrat Parti’yi Demokrat Parti yapan en önemli özelliği olan bu anlayışın dışına çıkıldığı görülüyor. Bu vesileyle Demokrat Parti acil suretle fikir, söylem ve programlarını halkın millî ve manevî duygularıyla çatışmayacak şekilde yenilemelidir.”

DOKUZ...

“Son 20 senedir Demokrat Parti kendini yenilemeden, fikirlerini zamana uydurmadan, teşkilâtını gençleştirmeden sadece genel başkan değiştirerek başarıyı yakalamayı hedeflemiştir. Kısa vadeli çözümler ve günü kurtarma çabalarının ötesinde uzun vadeli ve öngörülü değişiklikler yapılmalı, genel başkan değişikliğiyle değil zihniyet değişikliğiyle yeni bir yol çizilmelidir.”

ON...

“Bir partinin adının demokrat olması demokrasiyi savunduğu anlamına gelmez. Tarih boyunca demokrasiyi savunmuş ve bu öncelikle siyaset yapan bir parti, öncelikle kendi yönetiminde demokrat olmalıdır. Demokrat Parti öncelikle parti içi demokrasiyi sindirmeli ve halkın önüne bu bilinçle çıkmalıdır.”

ONBİR...

“Aday belirleme sürecinde üye sistemi ve delege sistemi yenilendikten sonra adaylar mutlaka önseçimle belirlenmelidir. Genel merkeze verilecek % 5’lik kota dışında aday listeleri hiçbir şekilde genel merkezden belirlenmemelidir. Aksi halde, adayların ve teşkilâtların halktan kopması kaçınılmazdır.”

ONİKİ...

“Demokrat Parti geçmişte yaptığı icraatlara ve başarılara sığınmayıp halkın önüne yaptıklarıyla değil yapacaklarıyla çıkmalıdır.”

ONÜÇ...

“Parti yönetiminde elbette maddî güç önemlidir. Ancak parti organlarının yöneticilikleri sadece bazı kimselere maddî kuvvetleri nedeniyle verilirse; bu, partide çatlak, ayrışma ve maddiyata dayalı bir hiyerarşi oluşturur. Acil suretle cüzdanından çok zihni ve gönlü dolu olanlarla siyaset yapılmalıdır.”

ONDÖRT...

“Demokrat Parti’de bugün büyük bir birleşme sancısı görülmektedir. Bu sancının birleşmiş olan iki partinin, delege, yönetici pozisyonları, mal mülk hesapları ve genel başkanlık koltuğu üzerinden olduğunu görmek mümkündür. Birleşmenin tavanda değil tabanda da olabilmesinin tek yolu bütün teşkilâtların belirlenecek tek ideoloji, tek hedef, tek söylem üzerine bina edilmesiyle sağlanacaktır.”

ONBEŞ...

“Teknoloji dünyası ve devrinde yaşamamıza rağmen Demokrat Parti’nin üye kayıtlarından bilgi toplamasına kadar teknoloji ve bilişimin sağlandığı avantajdan yoksun olduğu görülmektedir. Parti içi ve dışı politikada bilişim ve teknoloji, partinin birincil önceliği olmalıdır ve parti, geleceğini bunun üzerine tesis etmelidir.”

ONALTI...

“Demokrat Parti’nin il, ilçe, belde ve genel merkez teşkilâtlarına bir vatandaşın ‘Size neden oy vermeliyim?’ diye sorduğunda, verilecek cevap genel başkandan ilçe yöneticisine kadar aynı formatta olmalıdır. Bu vesileyle acil olarak Demokrat Parti’nin dış politika, ekonomi, sosyal politikalar, hukuk, millî eğitim, enerji, sağlık ve çevre politikalarında önceliklerini belirleyip projelerini üretip herkesin anlayabileceği bir dilde kadrolarını yazılı ve görsel done vermek suretiyle eğitmelidir.”

••••••••••

Okunan ve adına “Kırklı Takrir” adı verilen acil eylem planını DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk büyük bir olgunlukla dinledi.

Sonra da…

Hazırlayanlara teşekkür ederek “Burası demokrasi evidir” dedi. Maddelerle ilgili kendi görüşlerini de dile getirdi.

Daha sonra…

Merkez Sağ Hareketi’nin lideri olan ve bir dönem de DYP Gençlik Kolları Genel Başkanı olarak görev yapan Burak Küntay söz aldı. Onun da konuşmasında yaptığı vurgular önemliydi.

Meselâ…

“Yıllardır partiye dışarıdan transfer yapılıyor. CHP, MHP, SP gibi partilerde örgütçülük zihniyeti varken biz ise örgütleri küstürüp dışarı kaçırıyoruz” dedi ve ekledi:

“Gençlik teşkilâtından yetişen kimseyi parti üst kademelerinde göremiyoruz. İnşallah bu kongrede mevcut Gençlik Kolları Genel Başkanı’nı Genel İdare Kurulu Üyesi ve hatta Genel Başkan Yardımcısı olarak görürüz.”

İlginç, ama Küntay gençlerin siyaset ilişkisini ortaya koyan önemli bir gözlemini aktardı:

“Çünkü, teşkilât dışından getirilmiş, süslenmiş kişilerin ya halen başka partilere gittiğini, ya dâvâdan bunaldığını, ya da kısa zamanda genel başkan adayı olduğunu görüyoruz. Felsefeyi, partiyi bilmeden dâvânın dışına çıkıyorlar.”

Konuşmaların ardından Cindoruk’a çok sıcak bir ortamda Merkez Sağ hareketi rozeti takıldı. Cindoruk daha sonra gençleri “verdikleri demokrasi mücadelesinden dolayı” kutlayarak uğurladı.

••••••••••

Görüşme sonrası, Türkiye’deki gençlik siyasetinin önde gelen isimlerinden olan ve bu tarihi buluşmaya katılan Burak Edin ile konuştuk.

ÖNCELİKLE...

Burak Edin, verdikleri “Kırklı Takriri” Türk siyasî tarihi için topyekûn bir değişim bildirgesi olarak tanımladı:

‘’Bizler, ülke siyasetinin geleceğinin iyi organize olmuş merkez sağ ve merkez sol eksenlerde olduğunu düşünüyoruz. 1946’dan beri merkez sağın tek temsilcisi olarak gördüğümüz DP-AP-ANAP-DYP geleneğinden yetişmiş isimler olarak, rotasından çıkan Kırat’a genel başkanının ve yöneticilerinin huzurunda bir kurtuluş reçetesi sunduk. Bu reçete, aile içinde geç kalmış bir öz eleştiridir.’’

BAKIŞI NET:

“Demokrat Parti eğer Türkiye’de hak ettiği noktaya gelmek istiyor ve yeniden siyasal merkezin sağındaki yerine oturmak istiyorsa, bunun topyekûn bir yenilenme ile olması gerektiğine inanıyoruz. Bu değişimin de lâfla değil, proje üreterek olacağına inanıyoruz.”

ŞU NOKTADA HEM İDDİALI,

HEM DE UMUTLU:

“26 Mayıs 2010’da Genel Merkez’de yaptığımız bu çıkış ve verdiğimiz Kırklı Takrir göreceksiniz ki yıllar sonra Demokrat Parti ve Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olacak. 1946’da ‘Dörtlü Takrir’le başlayan demokrasi ateşi, 64 sene sonra Kırklı Takrirle bizim tarafımızdan ikinci kez alevlenmiştir.”

BU NOKTADA BURAK EDİN,

ÇOK ÖZEL BİR VURGU YAPTI:

“Bu ateşi yakma cesaretinde bulunan değerli liderimiz Sayın Burak Küntay’a da tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Ayrıca Sayın Cindoruk’u da eleştiri kabul etmedeki demokratlığından dolayı tebrik etmek istiyor, misafirperverliği için de çok teşekkür ediyorum.”

Toplantıda ayrıca, Merkez Sağ Hareketi tarafından hazırlanan 79 maddelik ülke sorunlarına çözüm paketi de DP Genel Merkez Yönetimi’ne sunuldu.

UMUT YAVUZ / [email protected]

31.05.2010


 

CHP’li Okay: Tekin’siz de olur

CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, Gürsel Tekin’in CHP Merkez Yönetim Kuruluna seçilmemesinin bir eksiklik olmadığını belirtti. Okay, “Her birimizin illâ bir sıfatının olması şart değil” şeklinde konuştu.

Tekin’in yokluğu eksiklik değil

CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, Gürsel Tekin’in Merkez Yönetim Kurulu’na (MYK) seçilmemesinin bir eksiklik olmadığını belirtti.

Okay, partisinin Genel Sekreter Yardımcısı Tekin Bingöl ve Ankara İl Başkanı Ali Yıldızlı ile birlikte, Yenimahalle Belediyesi ve Omurilik Felçlileri Derneği’nce yaptırılan ve engellilerin istihdam edileceği tekstil atölyesinin açılış törenine katıldı. Burada, gazetecilerin, Gürsel Tekin’in CHP MYK’ya seçilmemesine ilişkin sorularını cevaplayan Okay, MYK listesinin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Parti Meclisine sunulduğunu söyledi. Parti Meclisindeki 80 kişiden 20’sinin MYK’ya teklif edildiğini hatırlatan Okay, Parti Meclisinde görev üstlenen herkesin birbirinden değerli olduğunu ifade etti. MYK’da görev alacak 20 kişinin belirlendiğini aktaran Okay, ‘’Sayın Gürsel Tekin orada görev yapmamaktadır, seçilmemiştir. Ancak, Parti Meclisi, kurultaydan sonra CHP’nin en yüksek karar organıdır. O nedenle Sayın Tekin’in olmaması bir eksiklik değil. Kurultaydan sonraki en yüksek karar karar organında görev almıştır. Her birimizin illa bir sıfatının olması şart değil’’ diye konuştu. Ankara / aa

31.05.2010


 

Kemal Kılıçdaroğlu: Haramileri indireceğiz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘’Hep beraber gideceğiz, haramilerin iktidarını al aşağı edeceğiz’’ dedi. Kılıçdaroğlu, temaslarda bulunmak üzere Çorum’a gelişinde Sungurlu ilçesinde çok sayıda partili tarafından karşılandı.

Konvoy eşliğinde il merkezine gelen Kılıçdaroğlu’nu Çorum girişinde de başka bir partili grup karşıladı. Parti otobüsünden kısa bir selamlama konuşması yapan Kılıçdaroğlu, halkın iktidarını, halkla birlikte kuracaklarını söyledi. Halkın gücünün her şeye yeteceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ‘’Siz yeter ki kararlı, dik ve onurlu durun. Hep beraber gideceğiz, haramilerin iktidarını al aşağı edeceğiz. İktidar koşusunu başlatıyoruz’’ diye konuştu.

31.05.2010


 

Atalay’dan, Kurt’un ailesine taziye ziyareti

İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, Muğla’da üniversite öğrencileri arasında çıkan kavgada silahla vurularak ölen Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Şerzan Kurt’un Batman’daki ailesine taziye ziyaretinde bulundu.

Beraberinde Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal ile Batman’a gelen Atalay, Vali Ahmet Turan’ı makamında ziyaret ederek görüştü. Burada gazetecilere kısa bir açıklamada bulunan Bakan Atalay, sorunları yerinde tespit etme prensibinde olduklarını belirterek, ‘’Bunun için buradayız. Kamu görevlileri ile kentin güvenlik ve diğer sorunları hakkında görüşeceğiz’’ dedi. Daha sonra, Şerzan Kurt için GAP Mahallesi’nde kurulan taziye çadırına geçen Atalay, baba Ömer Kurt ile diğer aile bireylerine başsağlığı diledi. Baba Ömer Kurt, ‘’Bu açılım sürecinde devletin töhmet altında kalmaması için olayın ortaya çıkarılarak faillerinin gerekli cezaya çarptırılması gerektiğini’’ söyledi. İçişleri Bakanı Atalay da bunun için çalıştıklarını vurgulayarak, ‘’Olay ortaya çıkarıldı. Temennimiz bir daha böyle olayın olmamasıdır. Suçlular gerekli cezaya mutlaka çarptırılacaktır. Sizin de yargılama sürecinde oraya gitme veya buna yönelik taleplerinizi Vali beye iletebilirsiniz’’ diye konuştu. Batman / aa

31.05.2010


 

Türk-İş: TEKEL eylemleri provokatif

TÜRK-İŞ, son dönemde bölge binalarının işgali, işgal girişimleri ve genel merkeze yönelik eylemler sebebiyle tüm teşkilatını uyardı.

Türk-İş, son günlerde yaşanan olaylar sebebiyle konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanlıkları, bölge ve il temsilcilikleri ile şube başkanlıklarına bir genelge yolladı. Son günlerde Türk-İş bölge binalarında yaşanan işgallere değinilen genelgede, şunlar kaydedildi: ‘’Türk-İş, bölge binalarına yapılan işgal ve işgal girişimleri ile Türk-İş Genel Merkezi önüne kendini zincirleme ve gece yarısı Türk-İş Genel Merkezi’nin kapısına dayanma girişimlerinin, ‘bir gece ansızın gelebilirim’ yaklaşımlarının, tıpkı 1 Mayıs Taksim kürsüsüne yapılan saldırı gibi emek mücadelesine hiçbir katkısı olmadığını, aksine zarar verdiğini düşünmekte, bu tür saldırgan girişimlerin ‘hak arama eylemleri’ çerçevesinde değerlendirilmesini mümkün görmemektedir. Türk-İş bölge binalarını işgal edenlerle, 1 Mayıs Taksim Kürsüsü’ne saldıranlar aynı kişilerdir. Bu kişiler emek hareketi içinde teşhir olmuşlardır ve tecrit olmaları da yakındır. Sendikalarımız yönetim kurulu kararları olmadan şubeleri veya üyeleri tarafından Türk-İş tüzel kişiliğini yıpratmaya yönelik provokatif eylemlere imkan vermemeli, asıl amaçlarını gizleyerek işçilere destek veriyor gibi görünen gruplara karşı duyarlılıklarını her zamankinden üst düzeye çıkarmalıdır.’’

31.05.2010


 

Topçu: Bu ülkeye demokrasi lâzım

BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, “Bu ülkeye doğusuna batısına kuzeyine güneyine 24 saat kesintisiz demokrasi lazım” dedi.

Yalçın Topçu, Elazığ’da parti binasında gazetecilere yaptığı açıklamada, ülkede bir karambol ve bir kargaşa olduğunu, adeta saniyeler ile gündem takip eder hale gelindiğini belirtti. Asıl olması gereken gündemin bölücü, ahlaki ve ekonomik terör olduğunu ifade eden Topçu, ‘’Ülkenin çözülmeyecek meseleleri yoktur. Bu meselelerin çözümü noktasında yapıcı, sorumlu bir muhalefet anlayışı izleyerek çare üretiyoruz” dedi. Topçu, bir gazetecinin ‘’Demokratik açılım yapılırken terörün bitirileceği ümidi vardı. Ama baharın gelmesiyle birlikte terör saldırıları arttı. Bu açılım ne oldu bitti mi kalktı mı?’’ sorusuna ise şöyle cevap verdi: ‘’Ben köken itibariyle Ardahanlıyım. Demokratik açılım bizim oranın tabiriyle ‘’Puş’’ oldu. Yani birbirine karıştı, anlaşılmaz hale geldi. Bu ülkeye doğusuna batısına kuzeyine güneyine 24 saat kesintisiz demokrasi lazım. Bireysel özgürlüklerin önü ileri ülkeler seviyesinde açılması lazım. Hasan ile Hassonun derdi varsa oturup beraber çözecekler.”

31.05.2010


 

Eker: Diyarbakır’ın sorunları demokratikleşmeyle çözülür

TARIM ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, demokratikleşme ve sivilleşmeyle birlikte Diyarbakır’ın sorunlarının daha iyi ve kolay çözüleceğini söyledi.

Anadolu Spor Gazetecileri Derneği (ASGD) ile Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) tarafından organize edilen ‘’Bursa-Diyarbakır Dostluk Projesi’’nin ikinci ayağında, basın mensupları ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan 42 kişilik kafile için Kervansaray’da yemek verildi. Eker, yemekte yaptığı konuşmada, şehirlerin ruhunun bulunduğunu, Diyarbakır’ın ruhunun barış olduğunu kaydetti. Diyarbakır’ın mayasında, ruhunda barış ve dostluğun bulunduğunu anlatan Eker, Diyarbakır ile ilgili birçok alanda haksızlıkların olduğunu bildirdi. Diyarbakır’ın bir bakıma mülteci kampına dönüştüğünü ifade eden Eker, şöyle dedi: ‘’Sorunları, problemleri var. Bunları çözmek ve aşmak, hep birlikte yapılması gereken bir şeydir. Bütün sorunların çözümü 2 temel alandan geçer. Daha demokratik ve sivil bir anlayışla yönetilen bir Türkiye’dir. Demokratikleşme ve sivilleşmeyle birlikte bu şehrin sorunları daha iyi ve kolay çözülür.”

31.05.2010


 

O kışla oradan gitmeli

AKP Van Milletvekili İkram Dinçer, Özalp ilçesindeki ‘Mustafa Muğlalı Kışlasının taşınması ile ilgili olarak ‘’O birliğin ilçe merkezinden kalkması için milletvekili arkadaşlarımızla bir çaba içerisine gireceğiz’’ dedi.

O kışla oradan gitmeli

AKP Van Milletvekili İkram Dinçer, Özalp ilçesindeki Mustafa Muğlalı Kışlası’nın taşınması ile ilgili ‘’O birliğin ilçe merkezinden kalkması için milletvekili arkadaşlarımızla bir çaba içerisine gireceğiz’’ dedi.

Özalp ilçesinde 25 Mayısta meydana gelen ve 1 çocuğun ölümü, 5 çocuğun ise yaralanmasına yol açan patlamanın ardından AKP Van milletvekilleri İkram Dinçer, Kayhan Türkmenoğlu ve Kerem Altun, AKP Van İl Başkanlığında basın toplantısı düzenledi. Milletvekilleri adına açıklama yapan İkram Dinçer, 25 Mayıs günü Özalp ilçesinde yaşanması istenmeyen bir olayın meydana geldiğini hatırlatarak, Mustafa Muğlalı Kışlası’nın ilçe merkezinde olmasının başlı başına bir sorun olduğunu söyledi.

Olayı duyar duymaz, Vali Vekili Hasan Yılmaz, Kaymakam Hüseyin Demirbaş ve hastane başhekimleri ile telefonla görüştüklerini vurgulayan Milletvekili Dinçer, şunları kaydetti: “Konuyu yakından takip ettik ve etmeye de devam ediyoruz. Hastane başhekimlerimizle görüşüp çocuklarımızın tedavilerinin sürdürülmesini, Van'da yapılamayacak bir müdahale olduğunda çocuklarımızın ambulans uçaklarla Ankara'ya götürülmesini taahhüt ettik. Hocalarımız, şu an için buna ihtiyaç duyulmadığını ve çocukların tedavilerinin sürdüğünü belirtti.”

Dinçer, patlamada herhangi bir kasıt olmasa da, ihmal olduğuna dikkati çekerek, ihmalle ilgili araştırma ve soruşturmanın takipçisi olacaklarını ifade etti.

İlçede yaptıkları incelemelerde resmi kurumların eksikliğinin görülmediğini bildiren Dinçer, şöyle konuştu:

“Valilik, Kaymakamlık ve hastanelerimizin görevlerini en iyi şekilde icra ettiklerini gördük. Bizim Ankara'daki çalışmalarımız esnasında buraya gelen bir kısım arkadaşlarımızın, maalesef bir istismar ve bilgi kirliliği içinde olduğunu gördük. Bu olay hepimizi üzmüştür. Bunun üzerinden kimse siyasi rant elde etmeye çalışmasın. Buna teşebbüs ettiği zaman da bir kazanç elde edemez.”

Bir gazetecinin, ‘’İlçe merkezindeki Mustafa Muğlalı Kışlası’nın taşınmasının söz konusu olup olmayacağı’’ yönündeki sorusunu Dinçer, ‘’Askeri kışlanın Özalp merkezinde hapsolmuş olması hem asker, hem de Özalplı vatandaşlarımız açısından sıkıntı vericidir. O birliğin oradan kalkması için milletvekili arkadaşlarımızla bir çaba içerisine gireceğiz’’ şeklinde konuştu.

31.05.2010


 

OPERASYONLAR SÜRÜYOR

Şırnak ve Siirt’te 5 şehit verilmesinin ardından bölgeye sevk edilen takviye birliklerle, kaçan teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için geniş çaplı operasyon başlatıldı.

Bölgede teröristleri etkisiz hale getirmek için başlatılan hava destekli geniş kapsamlı operasyonlar sürüyor. Şırnak Çakırsöğüt Tugay Komutanlığı’ndan tam techizatlı askerler operasyon için Namaz Dağı’na çıktı. 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’ndan kalkan helikopterler, operasyon bölgesinde keşif turları atıyor. Şırnak ve Siirt’in Pervari ilçesinde teröristlerle güvenlik güçleri arasında önceki gün meydana gelen çatışmalarda 2 asker ve 3 geçici köy korucusu şehit olmuştu.

31.05.2010


 

Şehit korucu toprağa verildi

Bu arada Şırnak merkeze bağlı Güneyçam köyü Gevenli Tepeüs bölgesinden yol emniyeti için çıkan birliğe bir grup terörist tarafından düzenlenen silahlı saldırıda şehit olan Geçici Köy Korucusu Abdullah Bilir (42), Güneyçam köyünde düzenlenen törenin ardından köy mezarlığında defnedildi.

Törene şehidin ailesi ve yakınlarının yanı sıra Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Mustafa Bakıcı, Şırnak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Akmaz ile vatandaşlar katıldı. Bilir’in evli ve 7 çocuk babası olduğu öğrenildi.

31.05.2010


 

Cenazeye gidenlere mayın tuzağı

Sİİrt’İn Pervari ilçesinde, şehit korucuların cenazesine gidenlerin içinde bulunduğu minibüsün geçişi sırasında teröristlerce yola döşenen mayın patlatıldı.

Olayda ölen ya da yaralanan olmadı. Edinilen bilgiye göre, önceki gün Pervari ilçesinin Palamutlu köyü kırsalında teröristlerce gerçekleştirilen silahlı saldırıda şehit olan iki geçici köy korucusunun cenaze törenine gidenleri taşıyan 56 M 0525 plakalı minibüsün, köye 5. kilometre mesafedeki yerden geçişi sırasında teröristlerce yola döşenen mayın patlatıldı. Ölen ya da yaralananın olmadığı olayda, minibüste hasar meydana geldi.

31.05.2010


 

Kredi notunu siyasi riskler düşürüyor

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ‘’Bugün birçok gelişmiş ülkeden çok daha iyi ekonomik şartlara sahip olmamıza rağmen, kredi notumuzun daha düşük olmasının nedeni, ekonomik değil siyasi risklerdir’’ dedi.

Ergün, Mimar ve Mühendisler Grubu Ankara Şubesi tarafından Rixos Otel’de düzenlenen, ‘’Türkiye’nin Sanayi Stratejisi-Vizyonu’’ konulu toplantıda, Türk sanayisinin rekabet gücü, verimliliği, istihdam sorunu, sektörün ürün ve hizmet kalitesinin artırılması ve geliştirilmesi amacıyla yapılan çalışmalar ve verilen teşvikler konusunda katılımcılara bilgi verdi. Konuşmasında siyasi istikrarın önemine işaret eden Bakan Ergün, bir ülkenin dış politikada etkin olması için ekonomik ve siyasi anlamda da güçlü olması gerektiğini belirtti. Türkiye’nin küresel aktör olmak için gereken ekonomik şartlara her geçen gün daha fazla yaklaştığını ifade eden Ergün, bununla birlikte demokratik standartların, hukuk devleti algısının da güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Ergün, ‘’Bugün birçok gelişmiş ülkeden çok daha iyi ekonomik şartlara sahip olmamıza rağmen, kredi notumuzun daha düşük olmasının nedeni, ekonomik değil siyasi risklerdir’’ diye konuştu.

31.05.2010


 

Seçim yasakları Resmi Gazete’de

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Anayasa değişikliğinin oylanacağı 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referanduma ilişkin yasakları belirledi.

YSK’nın Resmi Gazete’de yayımlanan konuya ilişkin kararına göre, seçim yasakları, seçim takviminin başlangıç tarihi olan bugünden itibaren ve halkoylaması propagandasının başlangıcı olan 5 Eylül 2010 tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre için iki başlık altında toplandı. Buna göre, halkoylaması döneminde, propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbualar üzerinde, Türk bayrağı, dini ibareler bulundurulamayacak. Radyo ve televizyonda yapılacak propaganda yayınlarıyla diğer seçim propagandalarında Türkçe’den başka dil ve yazı kullanılamayacak. Siyasi partiler, tanıtıcı nitelikte broşür ve el ilanları dışında herhangi bir hediye ve eşantiyon dağıtamayacak. Propaganda döneminde, başbakan ve bakanlarla milletvekilleri yurt içinde yapacakları halkoylaması ile ilgili propaganda gezilerini makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamayacak.

31.05.2010


 

TBMM’de yoğun hafta

Meclİs, Haziran ayının ilk haftasında, yoğun mesai yapacak. TBMM Genel Kurulunda, geçen hafta gündemin ön sıralarına alınan tasarılar görüşülecek.

İlk 5 maddesi kabul edilen, yapı kooperatiflerinin denetimini Sanayi ve Ticaret Bakanlığından Bayındırlık ve İskan Bakanlığına devreden tasarının görüşmelerine devam edilecek. Bu tasarının yasalaşmasının ardından, gıda ve yem güvenilirliği, halk sağlığı, bitki ve hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve refahı ile ilgili konuları, tüketici menfaatleri ve çevrenin korunması dikkate alınarak düzenleyen Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı ele alınacak. Genel Kurulda, ilköğretim müfettişliğini ‘’eğitim müfettişliği’’ adı altında yeniden yapılandıran, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşülecek. Gündemin ön sıralarına alınan, bazı uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarıları da ele alınacak. TBMM Genel Kurulu, yarın 15.00-20.00, 2-3 Haziran Çarşamba ve Perşembe günleri 13.00-20.00, 4 Haziran Cuma günü ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışacak.

31.05.2010


 

Her kazada aynı acı

Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) maden ocağında, 263 işçinin vefat ettiği grizu patlamasından kurtulan madenciler, yerin yüzlerce metre altında yaşadığı acıyı, facianın her yıl dönümünde yeniden hissediyorlar.

TTK Kozlu Müessese Müdürlüğünde, 3 Mart 1992’de 263 madencinin can verdiği grizu faciası, havzadaki en fazla ölümlü iş kazası olma özelliğini taşıyor. Bazılarının cesetlerinin 5 yıl sonra bulunabildiği faciada, ölen yüzlerce maden işçisinin adları şehir merkezindeki Maden Şehitleri Anıt Parkı’nda yaşatılırken, her yıl anma törenleri gerçekleştiriliyor. Şehirde 17 Mayısta TTK Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen ve 28 madencinin cenazesinin çıkarıldığı, 2’sinin ise arandığı grizu patlaması, 1992’deki acıyı yaşayanlara kötü hatıralarını yeniden hatırlattı.

Grizu patlaması sırasında yerin 560 metre altındaki ocakta tulumbacı olarak çalışan emekli madenci 55 yaşındaki Ali Tekin, patlamada yaralanan arkadaşıyla birlikte yaşadıklarının etkisinden halen kurtulamadıklarını söyledi. Facia yaşandığında 12 yıllık maden işçisi olduğunu anlatan 2 çocuk babası Tekin, şöyle konuştu: "Grizu patlaması yaşandığında saat 16.00-24.00 vardiyasındaydık. Ocağa arkadaşlarımızla güle oynaya indik. O gün işimi erken bitirmek istiyordum. Kayınbiraderim askere gidecekti. Fakat işten erken çıkamadım. Bir süre sonra grizu faciası meydana geldi. Üzerime yeşilli-kırmızılı bir ışığın geldiğin fark ettim. Taşlarla beraber ışık geliyordu. İlk önce yüzümden yaralandım, daha sonra savrulduğum duvarda adeta asılı kaldım. Yere düştüğümde her yer karanlıktı, lambamı çalıştırmak istedim, ama pimi kopmuştu. Yanımda o sırada 5-6 arkadaşım vardı, hepsi yerde yatıyordu. Elimle yokladığımda başlarının arkası ve belleri kanıyordu. Kuyu dibinde bütün kazada yaralananları toplamışlardı.’’

Ocak içinde çok sayıda arkadaşının yaralı olduğunu, bazılarının ise vefat ettiğini gördüğünü anlatan Tekin, şunları kaydetti: "Daha sonra hastaneye getirildim. Hastanede yüzüme baktığım sırada kömür tozlarının yapıştığını gördüm. Hastaneden çıktıktan sonra grizu faciasını düşünmek istemedim. Olaydan sonra arkadaşlarımızla birlikte yaralarımızı sarmaya baktık. Madene grizu patlamasından 2 yıl sonra girdim. Patlamanın yaşandığı bölgeye ise ancak 5 yıl sonra inebildim. Yer altında 5 yıl süresince eksi 200 metreden aşağıya gitmedim. Orada çalıştığımız sırada aynı şeyler hep aklımıza geliyordu. Yaralı kurtulan arkadaşlarımızdan benim gibi ocağa girip çalışanlar oldu, bazıları ise madene giremedi.’’

Tekin, Karadon’da 17 Mayısta yaşanan patlamayı duyduğunda orada kalanların kurtulamayacağını düşündüğünü, kendi yaşadıkları felâketi bir kez daha dehşetle hatırladığını kaydetti.

Grizu faciasını yaşamış emekli madenci 56 yaşındaki Hasan Bozacıoğlu, metan gazının patlamasıyla üzerlerine alev topunun geldiğini belirterek, ‘’O alev bizleri yakmış, çok sayıda arkadaşımızı da öldürmüştü. Ben de 3 gün komada kaldım. Vücudumun çeşitli yerleri yandı’’ dedi.

İyileştikten sonra tekrar çalışmaya başladığını anlatan Bozacıoğlu, şöyle dedi: "Ocağa inmeye korkuyordum ama ekmek kavgası yine çalışmaya devam ettik. Karadon’daki grizu patlamasında hayatını kaybedenleri duyunca o günler aklıma geldi. Bazen eski arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz. Fakat faciadan konuşmayı kimse istemiyor. Gerçekten çok acı günlerdi. Halen o korkuyu hissediyorum.’’

Madencinin eşi Rafiye Bozacıoğlu da eşini hastanede ayaklarından tanıdığını belirterek, ‘’Eşimin yüzü çok şişmişti, tanıyamadım. Kocamı öyle görünce çok korktum, o günleri hatırlamak istemiyorum. Karadon’daki grizu faciasını duyduğumda hemen televizyonu kapattırdım. Eşimin yaşadığı facianın ardından üst üste kalp ameliyatları oldum. Aynı üzüntüyü yaşamak istemedim’’ diye konuştu.

Son facianın yaşandığı ocaktan emekli maden işçisi Ali Rıza Eyioğlu da, 1987’de işe girdiğini, o günden bugüne iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında çok önemli aşama kaydedildiğini söyledi. Teknolojik ilerlemelerin ocaklarda daha fazla kullanıldığı, gaz ölçümlerinin iyi şekilde yapıldığını anlatan Eyioğlu, TTK’nın maden ocaklarındaki kazaları en aza indirmek için önemli yatırımlar yaptığını kaydetti.

31.05.2010


 

Herkes Kur’ân-ı Kerim’le buluşmalı

Kur’Ân’In Anlamıyla Buluşmak (KAB) Platformu’nca düzenlenen Kur'ân-ı Kerim’i ve Mealini Güzel Okuma Yarışması’nın Türkiye finali Sultanahmet Camii’nde yapıldı.

Yarışmadan önce, sabahın erken saatlerinden itibaren camiye gelen vatandaşlara çorba ve çay ikram edildi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu yılı Kur’ân-ı Kerim yılı ilân ettiklerini belirterek, herkesin Kur’ân-ı Kerim’le buluşması gerektiğini söyledi. İnsanı insan yapan erdemlerin Kur’ân-ı Kerim’den öğrenildiğini kaydeden Prof. Dr. Görmez, ‘’Kur’ân okumanın en büyük amacı Kur’ân’ı anlamaktır. Hiçbir genç, düşünce dünyasını Kur’ân’dan uzak bırakmasın. Kur’ân’ın ahlâkı ile ahlâklanmalıyız, çünkü o en büyük nimettir. Hiç kimse Kur’ân-ı Kerim’den mahrum kalmamalıdır. Akıllı ve dirayetli bir kişi Kur’ân’ı kısa sürede öğrenebilir’’ dedi. Sabah namazının ardından başlayan yarışmada, bölge birincisi 7 yarışmacı Kur’ân-ı Kerim’i hem aslından okudu hem de Türkçe mealini seslendirdi. Yarışmaya İstanbul’dan katılan Musa Coşkun birinci, Karadeniz Bölgesi’nden Lokman Aktepe ikinci, Akdeniz Bölgesi’nden Hakan Moral üçüncü oldu. Yarışmada birinciye 10 bin TL, ikinciye 7 bin 500 TL, üçüncüye 5 bin TL ödül ve plâket verildi.

31.05.2010


 

Üniversiteler dış dünyaya açılamadı

YÜKSEK Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ‘’Eğer bir üniversite rekabet edebiliyor, dış dünyadan öğrenci çekebiliyorsa, o üniversitenin dünyada bir yeri vardır demektir’’ dedi.

Karabük Üniversitesi’nin (KBÜ) kuruluşunun 3. yılı kutlamaları ve 2009-2010 Öğretim Yılı Mezuniyet töreni Dr. Necmettin Şeyhoğlu Stadı’nda yapıldı. Özcan, burada yaptığı konuşmada, gerçekleştirdikleri en önemli çalışmalardan birisinin YÖS’ü (Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı) kaldırmak olduğunu ve bu sayede üniversitelerin dış dünyaya açılabileceğini söyledi. Bugüne kadar çok istenmesine rağmen üniversitelerin dış rekabete açılamadığını anlatan Özcan, şöyle konuştu: ’’YÖS’ü kaldırarak üniversiteleri dış rekabete açtık. Artık bu yıl ve daha sonraki yıllarda üniversitelerin başarılarını değerlendirirken, diğer faktörlerin yanı sıra yabancı öğrenci kabulüne de bakmak durumundayız. Eğer bir üniversite rekabet edebiliyor, dış dünyada öğrenci çekebiliyorsa, o üniversitenin dünyada bir yeri vardır demektir. Yurt dışından gelecek öğrencilerle ilgili kontenjan ve kabulündeki şartları üniversitelere bıraktık. Üniversiteler kimi ve nasıl kalitede öğrenci alacaklarını kendileri kararlaştıracak.’’ Özcan, son zamanlarda ülkede çok ciddî bir sorun haline gelen ‘kat sayı’ meselesinin makul ölçülerde çözüldüğünü savundu.

31.05.2010


 

Arabalarda ‘Çocuk koltuğu’ mecburiyeti yarın başlıyor

9 Hazıran 2008 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150. maddesinde yapılan değişiklik ile 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren, boyu 135 santimetreden, kilosu 36 kilogramdan az çocuklar için ‘çocuk oto güvenlik koltuğu’ bulundurulması zorunluluğu getirildi.

Trafik Mağdurları ve Trafik Güvenliği Derneği Başkanı Fahrettin Onur Sezer, çocuk oto güvenlik koltuklarının kaza sırasında ölümleri yüzde 70 oranında önlediğini savundu. Sezer, Çocukların ve araç içindekilerin trafik güvenliği açısından, bu koltukların faydasının tartışılamaz olduğunu söyledi. 1 Haziran’dan itibaren zorunlu hale gelecek uygulamaya aykırı hareket edenlere, 62 TL para cezası ve 15 puan da ceza puanı uygulanacak.

31.05.2010


 

Eğitim ve tedavi bir arada

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde uzun ve kısa süreli tedavi gören ilköğretim çağındaki çocuklar, 9 yıldan bu yana hastanedeki okulda aldıkları eğitimle, eğitimden geri kalmıyor.

Edirne Millî Eğitim Müdürü Şerafettin Demirci, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane İlköğretim Okulu’nda görevli 2 öğretmenin hastaneye tedavi için gelen çocuklara kendi alanlarında ve diğer konularda rehberlik hizmeti verdiklerini söyledi. Hastanede verilen eğitimin yararlı olduğunu ifade eden Demirci, ‘’Tedavi gören ilköğretim çağındaki öğrencilerimizin eğitimlerinde geri kalmaları için hastanedeki sınıfımızda veya yatak başında eğitim veriyoruz. Hastanede uzun süre yatan çocuklar var. Ocak ayından bu yana 60 kadar çocuk okulumuzda eğitim aldı. Şu anda okulumuza tedavisi süren 8 öğrencimiz devam ediyor’’ dedi.

31.05.2010


 

Taş ocakları tarihî eserlere zarar veriyor

ANTALYA'NIN Elmalı ilçesine bağlı Çığlıkara Ormanları yakınındaki taş ocaklarının faaliyetleri sırasında bazı tarihî eser kalıntılarına zarar verildiği belirtildi.

Aralarında Orman Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı Gürel Şirin ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya Şubesi Başkanı Hediye Gündüz’ün de bulunduğu çevreci grup, incelemelerde bulunmak üzere gittikleri Elmalı’nın Armutlu köyünde vatandaşların taş ocaklarına yönelik şikâyetlerini dinledi. Bölgede ormana gelişigüzel bırakılmış Likya tipi mezar kalıntılarıyla karşılaşan grup, konuyu yetkili makamlara ileteceklerini bildirdi. Arkeolog Ünsal Özçakır, tarihi kalıntıların Likya tipi mezar anıtı olduğunu ifade etti. Özçakır, ‘’Çoğu kayıt altına alınmamış tarihî eserler taş ocaklarının insafına terk edilmiş durumda. 2863 sayılı yasaya göre burada açıkça suç işlenmiştir’’ dedi. Armutlu Köyü Muhtarı Fazlı Gürkan da, bölgede faaliyet gösteren taş ocaklarına karşı beş yıldır mücadele ettiklerini belirterek, ‘’Bu ocaklar Çığlıkara’dan gidene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz’’ diye konuştu.

31.05.2010


 

Orman yangınlarına karşı dumana hassas kamera

ORMAN Genel Müdürlüğünce, yangınlarla mücadele çalışmalara kapsamında, riski yüksek olan Akdeniz ve Ege hattındaki 60 noktaya dumana hassas kameralar yerleştirildi.

Orman Genel Müdürü Osman Kahveci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, havaların ısınmasıyla orman yangınları açısından riskli bir dönemin başladığını söyledi. Ormanı olan ülkelerde muhakkak az ya da çok yangın meydana geldiğini belirten Kahveci, ‘’Yangınlar iklim şartları itibariyle bazen önüne durulmaz bir felâket haline gelebiliyor. Teknik ve teknolojinin aciz kaldığı durumlar olabiliyor. Onun için ilk etapta orman yangınlarının çıkmaması temel politikamız’’ dedi. Kahveci, yangınlarla ilgili üç aşamalı strateji uyguladıklarını ifade ederek, ‘’Bunlardan biri yangının çıkmasına mani olmak. ‘Neden yangın çıkıyor’ sorusunun cevabı yıllardır tutulan istatistiklere göre belli. İnsanımızın ihmal ve dikkatsizliği en büyük yangın çıkış nedeni. Bu nedenle, yangının çıkmaması stratejisi etrafında yoğunlaştık. Her türlü iletişim vasıtalarıyla 7’den 70’e şehirlisinden dağdaki çobanına kadar her vatandaşımıza ulaşarak, bu konuda daha dikkatli ve duyarlı olmalarını sağlamak için yoğun bir eğitim ve tanıtım faaliyetleri sürdürüyoruz’’ diye konuştu.

31.05.2010


 

Türk gönüllüler Nijer’in umudu

MÜSLÜMAN Nijer Afrika’nın en yoksul ve ilgiden uzak Müslüman ülkelerinden birisi. Türkiye Afrika gönüllüleri her yıl bu ülkeye yardım seferleri düzenleyerek, Nijer halkının en büyük umudu oluyorlar.

Bu yıl 8-19 Haziran 2010 tarihleri arasında Gönüllüler üst kimliği ile dokuzuncusu düzenlenecek olan sefere 34 gönüllü yardımsever ve BİSEG-Bir İnsan Dünyaya Bedeldir Sağlık ve Eğitim Köyleri Gönüllüler Derneği, Kutup Yıldızı, Dosteli, Adana Dosteller, Ben Ötesi ve İhyader Derneklerinin katılımlarıyla Nijer’de; 800 göz poliklinik, 300 katarakt ameliyatı, 140 cerrahi ameliyat, 500 K.B.B poliklinik, 400 K.B.B aspirasyon, 550 diş poliklinik, 750 azı dişi çekimi, 650 dahiliye poliklinik operasyonları gerçekleştirilecek.

BİR MİLYON KİŞİYE

BİR DOKTOR DÜŞÜYOR

Yardım seferinin kafile Başkanı ve UTESAV Başkan Yardımcısı olan İbrahim Ceylan, Nijer’de acil sağlık sorunları olması dolayısıyla dokuzuncu seyahatin bir sağlık çıkartması şeklinde olduğunu belirterek şunları söyledi: “Afrika’ya gönüllülerimizle birlikte gidiyoruz, yardım ettiğimiz insanların kim olduğuna, ne düşündüğüne, neyi temsil ettiğine bakmadan, bir şeylere takılmadan gidiyoruz. İnsanların bizimle gelmesi için gönüllüyüm demesi yetiyor. Nijer’de bir milyon kişiye bir göz doktoru düşüyor. 360 bin kişinin yaşadığı bir yerleşim yerine bir cerrahın düştüğü, binlerce katarakt hastası ve cerrahi müdahaleye ihtiyacı olan hastaların olduğu bir ülkeye dokuzuncu kez gidiyoruz.”

‘EMANET KEÇİ’ PROJESİ

GÖNÜLLÜ hareketi lideri İbrahim Ceylan, yardımların bir yere kadar gittiğini, Nijerli insanların kendi ayakları üzerlerinde durabilmeleri için çeşitli projeler geliştirdiklerini ve bunlardan en önemlisinin emanet keçi projesi olduğunu belirtti. Ceylan projeyi şu şekilde açıkladı: “Bir başkasına muhtaç olarak yaşayan dul ve yetim ailelere emanet keçi projesi başlattık. Devlet tarafından tesbit edilen bu ailelere; üç dişi ve bir erkek keçiyi 18 aylığına emanet veriyoruz. 18 ay sonra altı ayda çift yavrulayan bu keçilerden 18 ila 22 ay arasında yeni bir grup oluşunca zimmetle teslim ettiklerimizi geri alıp, tesbit edilen başka bir aileye vererek insanları muhtaçlıktan kurtarıp üretken hale getirmeye çalışıyoruz.” Müslüman Nijer’e yapılacak dokuzuncu sefer için detaylı bilgilere www.gonulluller.info adresinden ulaşılabiliyor.

31.05.2010


 

Almanya’da namaz yasağına tepki

Almanya’dakİ bazı Müslüman kuruluşları, Berlin’deki Diesterweg-Gymnasium adlı okula giden Yunus M. adlı öğrenciye okulda namaz kılma yasağı getiren Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesinin kararına tepki gösterdi. Aralarında Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği’nin (DİTİB) de bulunduğu 4 büyük Müslüman çatı derneğinin oluşturduğu Almanya Müslümanlar Koordinasyon Kurulunun (KRM) sözcüsü Ali Kızılkaya, Alman Anayasasının çoğulculuk ilkesine dayandığına, özellikle de okulların toplumsal çoğulculuğun en iyi şekilde yaşanabileceği yerler olduğuna dikkati çekerek, bir mahkemenin, çoğulculuk ve hoşgörüde neden bir kriz potansiyeli gördüğünü anlayamadığını ifade etti. Kızılkaya, ‘’Okul yönetimi ve mahkeme kararı, maalesef hâlâ herkesin, farklı dinlerin mevcudiyetinin Almanya’nın toplumsal gerçeği olduğunu idrak edemediğini gösteriyor. Mahkemenin tarafsızlık anlayışı da büyük sorun oluşturuyor.

Din ve dünyaya bakış açısından tarafsız olması gerekenler öğrenciler değil, okullardır. Ancak güncel tutumlarıyla bu tarafsızlığı asıl ihlâl eden okul, okul yönetimi ve mahkemedir’’ şeklinde görüş belirtti.

31.05.2010


 

Tarıma solucan desteği!

Dünyada uzun süredir bilinen ve kullanılan ‘’solucan gübresi’’, Türk çiftçisinin de tarlasına giriyor. Türkiye’deki ikinci solucan gübresi üretim firması Ekosol (Ekolojik Solucan) kilosu 2 liradan solucan gübresi satışına başladı. Solucanların organik artıkları tükettikten sonra ortaya çıkardığı atık olan ‘’solucan gübresinin’’ hiç bir kimyasal madde içermemesi sebebiyle tarımda tabiî, organik üretim açısından büyük önem taşıdığı belirtiliyor. Toprakta kimyasal kirliliği ortadan kaldıran, verimi ortalama yüzde 30 artıran, toprağı yenileyen, rehabilite eden ve su tutma kapasitesini artıran solucan gübresini, her çiftçinin üretmesinin mümkün olduğu, ‘’her tarlanın bir gübre fabrikasına’’ dönüşebileceği kaydediliyor.Türkiye, yılda 8-9 milyon ton civarında kimyevi gübre tüketirken, solucan gübresinin üretiminin, dünyada her geçen yıl yaygınlaştığı belirtiliyor.

31.05.2010


 

Facebook, Bangladeş’te de yasaklandı

Bangladeş de İslâm dünyasını rahatsız eden karikatürler yüzünden internetteki sosyal paylaşım ağı Facebook’a erişimi yasakladı. Bangladeş Telekomünikasyon Düzenleme Komisyonundan (BTRC) yapılan açıklamada, “halkın Müslüman çoğunluğunun dini duygularını incittiği” gerekçesiyle siteye erişimin yasaklandığı belirtildi. Pakistan geçen hafta benzer bir karar almış, Facebook’un yanı sıra görüntü paylaşım sitesi Youtube’a erişimi de yasaklamıştı. Hafta ortasında her iki siteye erişime izin veren Pakistan, rahatsız edici karikatürlerin bulunduğunu sayfalara yasağı devam ettirmeye karar vermişti

31.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.