19 Temmuz 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

Reformları yavaşlatmak darbecilere cesaret verdi

Millî güvenlik devleti modeli, soğuk savaş döneminin bir icadı. Özellikle 60-70-80’li yıllarda Latin Amerika, Asya ve Afrika’da birçok askerî darbeyi tetikleyen bir doktrin oldu ve birçok ülke, adeta “kendi ordularının işgali” altına girdi. Latin Amerika bu zinciri 2000’li yıllarla birlikte kırmaya başladı. Ama Türkiye hâlâ gerçek demokrasiye geçişin sancılarını yaşıyor.

MGSB TAMAMEN İDEOLOJİK BİR BELGE

Ulusal güvenlik doktrinine göre, düşman sadece “dışarıda” değil, aynı zamanda ”içerde”dir. Böylece farklı inanç ve düşünce grupları potansiyel iç düşman olarak tanımlanır, takip ve baskı altında tutulurlar. Gerçek demokrasilerde, MGSB gibi herhangi gizli bir belge söz konusu olmaz. MGSB, bütünüyle ideolojik bir belgedir. Böylesi şeylere ancak casusluk filmlerinde rastlanır.

TÜRKİYE DEĞERLİ 7 YILINI KAYBETTİ

Böyle ideolojik bir metne ihtiyaç yok. Ülkede zaten yeteri kadar ağır, antidemokratik yasa var. TMY’den TCY’ye, Atatürk yasasından basın yasasına kadar... MGSB’nin ilgası yanında, bu yasalar da hızla demokratikleştirilmeli. Türkiye değerli 7 yılını yitirdi; reformları yavaşlatmak, darbecileri daha da cesaretlendirdi.

MGK, vesayeti devam ettiriyor

Türkiye’de yaşanan demokratikleşme tartışmaları MGSB’den cemaatlerin tehdit olmaktan çıkarılması tartışmalarıyla ivme kazandı. Ülkenin MGSB belgesi üzerinden yönetildiği iddia edilirken, sivil siyasetin bu alanı ne kadar yönlendirdiği ise ortada kocaman bir soru olarak duruyor. Peki Türkiye gerçekten demokratik bir ülke mi? Biz de bu meseleleri İnsan Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Ragıp Zarakolu ile konuştuk…

Son günlerde Millî Güvenlik Siyaset Belgesi

yeniden gündeme geldi. Sizce MGSB demokratik açıdan ne kadar kabul edilebilir?

Ulusal Güvenlik Konseyleri her ülkede var. Türkiye’den farkı ise, doğrudan seçimle gelmiş bir devlet başkanının otoritesi altında olması. Bizde seçimle gelen hükümet ile özerk statüde olan ordu komutasının eşit statüde olduğu, Cumhurbaşkanının başkanlık ettiği, adeta hükümet üstü bir erk olarak şekillenmiştir. Aslında ülkenin ulusal güvenliği üzerine yoğunlaşmak yerine, daha çok Latin Amerika’da “denetim altında demokrasi” diye tanımlanan, son dönemde bizde ise “vesayet rejimi” denen olayın devam etmesini sağlayan bir organ. Gerçek demokrasilerde, MGSB gibi herhangi gizli bir belge söz konusu olmaz. MGSB, bütünüyle ideolojik ve resmî ideoloji ve milliyetçiliği kayıran bir belgedir diyebiliriz.

MGSB, Millî Güvenlik Kurulu’nun icra ettiği bir

metin olarak değerlendirilirse seçilmiş olan hükümetlerin bu belgeyi halka açıklamaları gerekmez mi?

Elbette, gerçek bir demokraside böyle bir şey asla olamaz. Böylesi şeylere ancak casusluk filmlerinde rastlanır. Neredeyse, “oku ve yok et” diyecekler. Devletin illegal bir alt yapılanmayı barındırması ve bu yapılanmayı yasal ve idarî denetim dışında tutması, zaman zaman bu paralel yapılanmalara bir çeşit suç işleme özgürlüğü sağlayan “dokunulmazlık ve cezasızlık” imkânı sağlanmasının kökleri ne yazık ki, İttihat Terakki 1913 darbe hükümetine kadar uzanıyor. Aslında bu tür devlet anlayışı ile, o günlerden bugüne uzanan bir demokratik mücadele geleneğimiz de var. MGSB hakkında bütün sivil toplum örgütlerinin aslında seferberlik ilân etmesi gerek. Önemli hak ihlâllerine kaynaklık etmiş olan bir belge söz konusu.

Her devletin bir derin devleti var denir. En

azından ülke çıkarlarını korumak için alınan kararlar vardır. Bununla MGSB arasındaki fark ne?

Ülkenin çıkarları ayrı şey, kendine bu ülkeyi yönetme erkinin ilâhî olarak bahşedildiği vehminde olan militarist bürokrat ideolojinin toplumda aslında bir azınlık olan temsilcilerinin çıkarları ayrı şeydir. Ve bu ülkenin çıkarları, yurttaş haklarının bütünüyle hayata geçirilmesi ile çakışmakta. Millî Güvenlik Devleti modeli, soğuk savaş döneminin bir icadı. Özellikle 60, 70 ve 80’li yıllarda Latin Amerika, Asya ve Afrika’da bir çok askerî darbeyi tetikleyen, ulusal güvenlik doktrini olmuştur. Ve bir çok ülke, adeta “kendi ordularının işgali” altına girmiştir. Latin Amerika ülkeleri bu zinciri 2000’li yıllarla birlikte kırmaya başladı. Ama Şili ve Arjantin gibi demokrasinin çok darbeler yediği Türkiye, hâlâ denetim altında demokrasiden gerçek demokrasiye geçişin sancılarını yaşıyor. Bu doktrine göre, düşman sadece “dışarıda” değil, aynı zamanda ”içerde”dir. Böylece farklı inanç, farklı düşünce grupları, farklı siyasal, farklı etnik gruplar, potansiyel iç düşman olarak tanımlanır, bunlar takip ve baskı altında tutulurlar.

Başbakan’ın “tüyler ürperticiydi, çok ciddî

değişiklikler yaptık” şeklindeki açıklaması sizce yeterli mi?

Yeterli değil elbette, icabını tam olarak yapması gerekir. Bir defa böylesi ideolojik bir metne ihtiyaç yok. Ülkede zaten yeteri kadar ağır, anti demokratik yasa var. TMY’den, TCY’ye, Atatürk yasasından Basın yasasına kadar... Bir de toplumu ideolojik bir takip altında tutmanın anlamı yok. MGSB’nin ilgası yanında, bu tür yasalar da hızla demokratikleştirilmeli. Türkiye değerli 7 yılını yitirdi, reformları yavaşlatma, darbecileri daha da cesaretlendirdi.

MGSB’den cemaatlerin tehdit olarak çıkarılması tartışmalarının iktidarın acil ihtiyacından kaynaklandığını söylüyorsunuz?

Elbette, Ak Parti’ye oy vermiş olan önemli bir kitle, hâlâ kendilerinin bir “tehdit” olarak algılanmasından rahatsız. Bu metin ayrıca, bir çok Müslüman, ya da Müslüman olmayan cemaatin provokatif olarak taciz altında tutulmasına, cadı hikâyeleri uydurulmasına imkân sağladı. Adamlar da, rahatça, “biz görevimizi yapıyoruz” dediler. Düşman bulamayınca “düşman” icat ettiler. Albay Çiçek, mahkeme sorgusunda, yürüttüğü son çalışmada, İçişleri Bakanlığı ile, Pontus ve Ermeni tehditi konusunda ortak bir çalışma yürüttüğünü söyledi. Cemaatleri soruşturmak yetmemiş anlaşılan. Allah aşkına, bahriyeli bir subayın başka işi yok mu? Böyle paranoyak bir şey olabilir mi? Pontus tehdidi deyince dünyada size gülerler. Zavallı Ermenistan’ın nüfusu, İzmir nüfusundan az. Kıbrıs Savaşı sırasında kendi gemimizi niye batırdığımız anlaşılıyor!

Sizce bu değişiklikle inanç özgürlüğü sağlanmış olacak mı?

Hayır. İnanç özgürlüğünün tamamen sağlanması ve devlet vesayetinden çıkarılması gerek. Eğitim özgürlüğünün de tam olarak sağlanması gerek.

Bu tür değişiklikler cemaatleri rejimin bir parçası haline dönüştürme riski içerir mi?

Diyanet İşleri Kurumu da Türkiye’de vesayet sisteminin bir parçasıdır. Bence kapatılmalıdır. Cami de serbest olmalı, Havra da, Kilise de, Cem evi de, Budist Tapınağı da… Buna devletin karışma hakkı olamaz. Devlet ne Müslümanlığın, ne Hıristiyanlığın ne de başka bir inancın nasıl olması gerektiği konusunda karar veremez. Ateizm de inanç özgürlüğü altında güvence altına alınmalıdır. Devlet, okullarda din dersi veremez. Öğrencilerin inançlarına göre giyinmesine karışamaz. Üniversitelere girişte liseler arasında ayrımcılık yapamaz. Sayıları binlere inmiş zavallı Ortodoks cemaatinin ruhban okulunu açmamayı marifet sayamaz. Bunlar bize yakışmaz. Bizi küçük düşürür sadece. Allah aşkına devletin işi mi, Ortodoks Kilisesinin kendini tanımlamasına burnunu sokmak? Hangi bürokratın ya da monşerin kafasından çıktı, dünya Ortodoksluğunun dinî liderini Fatih Kaymakamı ile eş düzeyde görmek? Halifelik kurumunu kaldırmak, kolay bir zafer oldu bu çevre için. Her halde ardından Roma’yı da ilga ederler hızlarını alamayıp. Hele bir Fener’i bitirsinler. Süryani Patriğini Suriye’ye kovaladılar 1930’lu yıllarda. Şimdi pişmanlar. “Ne güzel kullanırdık!” diyorlar. Bakış bu işte inançlara: Kullanmak!

Daha önce askerler cemaat insanları orduya

sızıyor diyorlardı. Bu tür söylemlerde değişiklik olacağını düşünüyor musunuz? Yoksa kâğıt üstünde mi kalacak?

12 Eylül sonrasında ordudan önemli sayıda sol görüşlü subay atıldı. Daha sonra sıra dindar olanlara geldi. Ama bir tek dokunmadıkları milliyetçiler oldu. Resmî ideoloji ve tarih Türk militarizminin topluma karşı mücadelede en önemli araçlarından biri oldu. Ve Türk militarizmi, aynı zamanda adeta bir siyasal parti işlevine soyundu. Üstelik Türkiye’nin kesintisiz en sürekli siyasal partisi. Hani ordu siyasetten arınmıştı? 28 Şubat darbesinden sonra, art arda gelen artçı dalgalar, göbeğine kadar siyasete gömülmüş olduğunun kanıtı. İnanç özgürlüğü ile siyaset yapma özgürlüğünü birbirinden ayırmak gerek. Elbette askerin de inancı ve siyasal görüşü olacak. Ama mesleği gereği bunu işine karıştırmayacak. Konuşmayacak. (Çünkü onun silâhı var). Siyasetler ve inançlar arasında taraf tutmayacak.

MGSB icra kurulu olarak MGK’yı işaret edersek eski MGK genel sekreterinin Ergenekon sanığı olması neyi ifade eder?

Güvenlik paranoyası ile yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin, temel insan haklarının nasıl tehlikeye girdiğini gösteriyor. Nasıl pervasızca, bir azınlığın erki elinde tutması, her türlü denetimden kaçması için Türkiye’nin geleceğinin tehdit altına sokulduğunu gösteriyor. Kurda kuzuyu emanet etmişiz de haberimiz yok.

Bazı dinî grupların kapitalist, liberal sisteme

entegre olmasını Kemalizmin zaferi olarak algılayanlar için cemaatlerin tehlike olmaktan çıkarılması neyi ifade eder?

Kim takar Yalova Kaymakamı’nı? Adamlar, sizi tehdit saymışlar, sonra da yok siz artık tehdit değilsiniz diyorlar. Yani lütufta mı bulunmuş olacaklar? Bu aslında, masa başında raporlar yazıp, hortlak hikâyeleri üretmek gibi bir şey. Biraz sosyoloji okumuş biri, toplumların, inançların tarihini okumuş biri böyle şeyler yapmaya kalkmaz. Adamlar 1950’ler Soğuk Savaş Amerika’sında kilitlenip kalmışlar. Herkes zaten sistemin içinde, sistemin dışında olan, entegre olmayan yok ki, onun kurallarına uygun olsun o zaman herşey. Şike yapmaya kalkmasın kimse. Cemaatler 1950’den beri siyasetin belirlenmesinde şu ya da bu şekilde etkili olmuyor mu? Bugün de böyle, bir cemaatle bir siyasî partinin zaten doğrudan ilintili olması mümkün değil. Marjinal bir parti olur kalır, sol cemaatlerde olduğu gibi. Bir uzlaşı çıkmış sonunda her halükârda. Siyasette açıklık ve şeffaflık, entrikacıların, oportünistlerin, iki taraflı oynayanların, suret-i haktan görünenlerin önünü keser sadece.

Sizce Kemalizm bitiyor mu yoksa şekil mi

değiştiriyor?

Kemalizm de bir siyasî görüş sonuçta. 1930’lu yılların totaliter eğilimlerine döndü, 28 Şubat darbesinden sonra. 70’li yılların makyajı aktı. Kendileri açısından hem ayıp, hem de küçük düşürücü. Ama bitmezler, şekil değiştirme yeteneğine de sahip değildirler. Bir fosilleşmiş yapı olarak gittikçe marjinalleşecekler. Kemalizmi bugüne kadar ayakta tutan şey adeta bürokratik militarizmin bir çeşit inancı haline gelmiş olması. O bakımdan, Çin’deki benzeri Kumindang Partisinden, ya da Latin Amerika’daki ulusalcı populist partilerden pek farklı değil. Hatta Fransa’daki De Gaulle'cülük gibi kısmen. Siyasal arena içinde varolma hakları elbette onların da var. Ama oyunu kuralına göre oynama ve haddini bilme koşuluyla.

Sonuç olarak başka dinî gruplar tehlike olmaktan çıkarılmıyor. Bu gelişme karşısında dikkatli olmamız gerekir mi?

Elbette. Yoksa herkesin sırası gelir bir gün yeniden. Bugün toplumumuzun farklı inanç, siyasal ve etnik grupları birbirleri ile empati kurma imkânına sahip. Bu büyük bir şans… Ama sustukça sıranın kendine geleceği bilinci daha bir şekillenmeli. Geçmişte birbirlerine karşı kullanılanlar, bir azınlığın “böl-yönet” taktiğine artık izin vermemeli. Bence, Alevinin Cem Evi sorunu ile, İmam Hatiplinin sorunu, Hıristiyan misyonerin sorunu ile Kur’ân Kursu açabilme özgürlüğü birbirinden farklı değil, ya da Heybeliada Ruhban Okulu ile bir Bektaşinin Tekkesini, ya da Süryani Manastırının özgürlüğü veya Kürdün Medresesini açma hakkına sahip olması birbirinden kopuk değil. Bu coğrafyada insanlar birbirlerinin inanç ve kimliklerine saygı göstererek bir arada yaşamayı bilir. Yeter ki, kin ve nefret söylemi hoş görülmesin. Bu, toplumumuz içinde bir ayıp sayılabilsin.

BİYOGRAFİ:

Ragıp Zarakolu, halen İHD Genel Başkan Yardımcısı. 1948, Büyükada doğumlu. Kabataş Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Doktorası 1971’de askeri darbe, 1979’da ise hocası Tütengil’in öldürülmesi ile iki kez kesintiye uğradı. 1968’de Ant ve Yeni Ufuklar dergilerinde yazmaya başladı. 1972 yılında Ho Chi Minh ve Vietnam Savaşı adlı yazısı dolayısıyla 2 yıl hapse mahkûm edildi, 1974 affıyla tahliye oldu. 1977’de eşi Ayşe Nur Zarakolu ile birlikte “Belge Yayınları”nı kurdu. 1971-91 yılları arasında yurt dışına çıkması yasaktı. 1980 askerî darbesinden sonra Dünyada Neler Oluyor? (L’etat du Monde) yıllıklarını yayınlamaya başladı. 1982’de Alan Yayınları’nı kurdu.

1986’da İHD’nin kurucularından biri oldu. Ayrıca Tarih Vakfı’nın da kurucularından. 15 yıldan beri Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi başkanlığını yürütüyor. Aynı zamanda Uluslararası Düşünce ve İfade Özgürlüğü Komitesi’nde TYB temsilcisi. Ragıp Zarakolu 1999 da “Türk-Yunan Barış ve Dostluk” (Atina); 2003 de Hollanda PEN Yazarlar Kulübünün “Novib Düşünce Özgürlüğü” (Amsterdam); 2004 de Norveç Yazarlar Birliğinin “İfade Özgürlüğü” (Oslo) ödüllerine lâyık görüldü. 2007 yılında Saraybosna’da, “Soykırım İnkârcılığına karşı mücadelesi” dolayısıyla IGSA Ödülünü aldı. 20’nin üstünde tercümesi var. Bazı kitapları: Bir Kadına Ağıt (2003), Bir Ülkeye Ağıt (2004), Sivil Toplumda Ermeni-Türk Diyaloğu (2008), Latin Amerika’da Militarizm, Devlet ve Demokrasi (1985), Doğu Avrupa’da Devrim (1990), Dünya Ekonomisi, Bunalım ve Siyasal Yapılar (1983), Kriz, Neo-Liberalizm ve Reagancılık (1985).

H. HÜSEYİN KEMAL

[email protected]

19.07.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (12.07.2010) - Millî Şef döneminde birçok aile göç etti

  (08.07.2010) - Yeni Asya arşivi burada saklı

  (05.07.2010) - YAŞ, güven tazeleme fırsatı olabilir

  (28.06.2010) - Terörden beslenenler demokratikleşme istemiyor

  (23.06.2010) - Farklı olmak kazandırdı

  (21.06.2010) - ORTADOĞU BÜYÜK BİR ALT ÜST OLUŞ YAŞIYOR, TARİH YAZILIYOR

  (16.06.2010) - İsrail işgali sona ermeli

  (14.06.2010) - Mescid-i Aksa'yı İsrailliler HER AN ÇÖKERTEBİLİR

  (13.06.2010) - TOPLUMDAKİ BOZULMADA MEDYANIN DA BÜYÜK ROLÜ VAR

  (11.06.2010) - İl ekleri sizinle


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.