04 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Mâsûm çağ (1)

Mümkün olabilseydi dönüş dünki güne,

Gönlüm küçücük olmağı isterdi yine.

Burnumda tüter, hazla geçen hoş seneler!

Hayfâ! O günahsız çağımın geçdiğine...

Ne kadar kötü şartlar içinde de geçmiş olsa, herkes için çocukluk günleri hasretle ve sevgiyle anılan bir zaman dilimidir. Allah bilir ya, bunun asıl sebebi o yaşlarda mâsûmiyetin hüküm sürmesidir. Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği maddî ve mânevî cihazlar henüz tam mânâsıyla gelişmediğinden, çocuk, yaptıklarından dolayı sorumlu tutulmamaktadır. Şefkate ve korunmaya muhtaç oluşu, yetişkinlerde öyle bir te’sîr yapmaktadır ki, bir büyük insana gösterilmeyen müsâmaha onun her türlü davranışını hoş göstermeye yetmektedir.

Maalesef, insanların bir kısmında cibillî şefkat ve merhamet hisleri dumûra uğradığından, çocuklara gerekli ihtimâmı göstermezler; hattâ onları her sâhada istismâr ederler. Bu hâl, cem’iyyetin tedâvîye muhtaç maddî ve mânevî hastalıklarından ileri gelmektedir. Başta Allâhu Teâlâ’ya îmânın yokluğu veyâ zayıflığı, nefsin kendisinden başka bir mahlûka hak tanımaması, cem’iyyette bu gibi suçlara lâyık olan cezânın verilememesi gibi sâikleri sayabiliriz.

Fıtratı bozulmamış, insanlık değerlerini kaybetmemiş her insan değil kendi nev’înden olanlara, bütün canlıların yavrularına karşı yüreğinde bir sevgi, şefkat, merhamet hisseder. Bu duygu yaratılıştan insanın içerisine konulmuştur. Aksi halde kendisine nisbeten çok zayıf ve korumasız, üstelik şahsına bir faydası dokunmayan o canlıya hiç hayât hakkı tanımayacaktır; bahse konu kimselerde olduğu gibi…

Maddî çıkarlar için çocukların kullanılması muhakkak önlenmesi gereken bir musîbettir. Daha kötüsü, yavruların cinsî istismâra uğratılmalarıdır ki, kâinâtı hiddete getirecek bir belâdır… Çocuklara zarar verenler yalnızca kötü niyetliler de değildir. Pek çok kimse, bizzat kendi evlâdını göz göre göre ateşe atmaktadır. Çocuğa gösterilen sevginin sû-i isti’mâl edilmesi sûretiyle aşırı şımartılması bunlardan biridir. Yavrunun mânevî yönünün ihmâl edilmesi bir başka kötülüktür. Çocuklara istibdâd uygulamak onun kabiliyetlerinin gelişmesini engeller. Aşırı başı boş bırakılması da ayrı bir fenâlıktır.

Çocukların beden sağlığı kadar rûh sağlığı ile alâkadâr olmak hem ebeveynin, hem de devletin vazîfesidir. Gerek âilenin, gerek başkalarının çocukların insânî haklarını engellemesinin önüne geçecek ancak devlettir. Ne var ki, devletin bu konuda bütün ihtiyâçları karşılamaya ne kànunları müsâiddir, ne teşkilâtı… Olanları da işlemez hâle getiren yine insan unsûrudur. Görevlilerin vicdânî ve insânî hislerle techîz edilmiş olmaması hâlinde kim, neyi, nasıl uygulayacaktır.

Döne dolaşa, yine aynı noktaya gelip çâresiz kalmaktayız. Ormanda yolunu kaybeden ve bütün gayretleri boşa çıkan kişi ne yapar? “Nerede hatâ yapıyorum, hangi yeri bir nirengi noktası olarak tâyin etmeliyim, yanıldığım noktalara bir daha aynı kusûru işlememek için nasıl bir işâret koymalıyım?” diyerek oturup kendisini bir muhâsebeye çekmeli değil midir? Bu mevzûlarda kafa yorup, çâre üretmek isteyenler çeşitli vâsıtaları kullanarak bir araya gelmeli; fikirlerini ve seslerini sağır devlet yapısına işittirmek için iş birliği, ses birliği yapmalıdırlar.

Makyavelist felsefenin hedefe ulaşmak için her yolu mübâh görmesi insanların akıl ve fikirlerini öylesine istîlâ etmiş ki, müsbet veyâ menfî her yolun yolcusu bu konuda çocukları istedikleri gibi kullanmaktan geri durmuyorlar. Halbuki, bu mâsûm yavrular sevk edildikleri yolun ne tehlikelerinden, ne faydalarından haberdârlar… Zâten kendi başlarına temyîz kabiliyetleri henüz inkişâf etmiş değildir. Gayr-i ihtiyârî, kendilerine sevgi ve zor kullanan kişilerin irâdelerine tâbî olmak mecbûriyetinde kalarak işâret edilen sâhalara atılmakta tereddüd etmiyorlar.

Çocukların, yavruların Allâhu Teâlâ tarafından yetişkinlere birer emânet olduğunu bilen kimseler, emânete hiyânet tarzında bir harekete kalkışmazlar. O mâsûm varlıkların bütün hayâtları boyu ezikliğini duyacağı, sıkıntısını çekeceği, korkusunu yaşayacağı hâllere dûçâr olmalarını canları bahâsına engellemeye çalışırlar. İnsanlık hasletleri, îmân, şefkat ve merhamet başka türlüsünü kabûl etmez… Yerdekilere acımayana, göktekilerden şefkat beklemek yersizdir!

EKREM KILIÇ

[email protected]

04.08.2010


Adam gibi yaşamak

“Adam gibi yaşamak”

Bu tanım, toplumumuzda bir özlem, hasretin son yıllardaki yükselen değeri…

Herkes “adam gibi yaşamak” istiyor.

Peki ama “adam gibi yaşamak” nedir?

Sakın bu cümleyi bayanlara yönelik negatif bir ayrımcılık olarak algılamayın.

Zira bu genel kabul gören bir tanım.

Bunun içinde toplumun bütün katmanları barınıyor.

Yani; kadın, genç, yaşlı, erkek hatta çocuk…

“Adam gibi yaşamak” aslında bir ideal…

Varılmak istenen hedef…

Bir nev’î çıta…

Elbette herkesin varmak istediği hedefleri farklı olacaktır. Tıpkı çıtaların farklı yükseklikleri gibi…

Ama “adam gibi yaşamak” toplumun ortak hasretidir.

Şimdi diyeceksiniz; “adam gibi yaşamayıp ne yapıyoruz?”

Ne mi yapıyoruz?

“Mış gibi” yapıyoruz?

Nedir “mış/miş gibi yaşamak?

Evin reisi babayı ele alalım..

Baba, evin rol modelidir.

Kimin için?

Öncelikli olarak ailesinin bütün fertleri için.

Peki rol model görevini yapıp, dürüstlüğü, çalışkanlığı, hoşgörüyü, hepsinden önemlisi aile fertlerine ilgisi, sevgisini sorguladınız mı?

Gerçekten baba bütün bunları, hatta fazlasını yerine getirip “Baba gibi yaşıyor mu?”

Yoksa “mış” gibi mi yaşıyor?

Yine anne başta kız çocuklarını, erkek evlâtlarını hayata hazırlamada, onlara hoşgörü, sevgi temelli bir model oluşturabiliyor mu? Yoksa anne de “mış” gibi mi yaşıyor?

Çocuklarımız onlara verdiğimiz değerleri—“doğruluk”, “dürüstlük”, “hoşgörü”, “merhamet”, “sorumluluk” gibi hayatta olmazsa olmazları—ne ölçüde alıp, benimseyip hayatınızın değişmezlerini oluşturmakta.

Yoksa evlâtlarımızda bizlere bakıp “mış” gibi mi yaşıyor?

Ya eşler?

Hayatın iniş-çıkışlarla, güzellik ve kötülüklerle dolu olduğunu, evliliğin maddî boyutunun ötesine geçip “iyi günde, kötü günde” sözünün neresinde duruyor? Toplumun değerleri oluşturmada bir kıyas-mikyas oluşturduğunun ne kadar farkında? Evlilikte hayat arkadaşının aynı zamanda toplum mimarı olduğunun bilincini hissediyor mu?

Yoksa evlilikte eşlerde mi “mış” gibi yaşıyor?

Peki “adam gibi yaşamak” nasıl olur?

Adam gibi yaşamanın birinci kuralı; kişinin önce kendini tanıması, fark etmesi, ardından da ‘değerlerine’ sahip olmasıdır.

Değeri olmayan anne; “anneymiş” gibi yaşar.

Değeri olmayan baba “babaymış” gibi yaşar.

Değerlerini oluşturmayan eşler, “eşmiş” gibi hayatlarını devam ettirirler.

Değerini özümsememiş, onu hayatının parçası hâline getirmemiş evlât da “evlâtmış” gibi yaşar.

Kısaca “mış gibi” yaşamamak için “adam gibi yaşamak” gerek. Adam gibi yaşamak içinde ‘değerlerimizi’ oluşturmamız ve onları hayatımızın temel taşları yapmamız gerek…

A. Levent ERTEKİN [email protected]

04.08.2010


Mu'cize insan vücudu

Evet! İnsan vücudu bir mu'cizedir. Allah’ın benzersiz yaratmasının bir tezahürüdür. Cenâb-ı Hak insan vücudunu dünyanın küçük bir modeli, kopyası yapmıştır. Dünyada gördüğümüz her şeyin küçük bir benzerini, minyatürünü insan vücudunda müşahede ederiz. Dağlar yerine kemiklerimiz. Dere, ırmak ve nehirler yerine; kılcal, atar ve toplar damarlarımız. Ağaçlar yerine saçlarımız veya bronşlarımız, vs. İnsan vücudunun var oluşu mu'cize olduğu gibi, büyümesi de mu'cizevaridir. Vücudumuzun büyümesi dengeli olur. İç organlarımız ile bunların yerleştirildikleri bölümler, birlikte büyürler. Meselâ; göz büyürken, göz çukuru da aynı orantı büyür. Biri büyürken diğerinin büyümemesini düşünmek dahi istemezsiniz. Aynen kafatasının büyürken, beyninizin yerinde saydığını tahayyül edin. Veya tersi de olabilir. Beyniniz büyürken, kafatasınız büyümese? Düşüncesi dahi insanı tedirgin ediyor. Veya göğüs kafesi ile kalbin büyümesini farklı düşünün. Biri birisiz olmuyor. Her şey birbiri ile irtibatlı. Daima Bir’e, Bir’ine işaret ediyor. Bir’ini gösteriyor. Bir’e dikkat çekiyor.

İnsan vücudu harika olarak simetrik yaratılmıştır. Sol tarafımız ile sağ tarafımız simetrik. Birbirinin izdüşümü. Solda ne varsa, sağda da var. Kollar, gözler, kirpikler, kulaklar, bacaklar, yanaklar... Alt ve üst tarafımız da orantılı yaratılmıştır. Bakınca uygundur. Münasiptir. Ne gövdemiz ne de bacaklarımız diğer tarafa göre aşırı uzun veya büyük yaratılmamış. Orantılar mükemmel. İç organlarımız da öyle. Bir kalbi düşünün. Bir beyinin fonksiyonlarına kafa yorun. Hafızanızı yoklayın. Bedeninizdeki ‘hipotalamus’ ile hiç ilgilendiniz mi? İşlevlerine, yaptığı fonksiyonlara bir göz attınız mı? Ya hormonlarımızın orkestra şefi, yöneticisi hipofiz bezine hiç misafir oldunuz mu? Daima eşsiz Yaratandan ve de hâlâ O’na bağlılıklarını ilân ederler. Fındık veya nohut tanesi büyüklüğündeki bu noktalar vücudumuza Allah’ın izni ile yön verirler. İşin enteresanı; bu mu'cize var oluş ve yönlendirmelerden, sağlıklı iken hiç haberimiz olmaz. Ancak hastalanınca vücudumuz içindeki binlerce fabrika ve üretimden bilgi sahibi oluruz.

Hiç kanımızdaki su miktarının, demirin veya şekerin nasıl ayarlandığını düşündünüz mü? Hiç bu iş için vücudunuzda bir organa görev verdiğinizi hatırlıyor musunuz? Cevap hayır ise, ki hayır olacaktır. Şu sıcak, kavurucu yaz günlerinde vücudumuzdaki su miktarını, size vekâleten birileri, hipotalamus ölçer. Antidüretik hormon salgılayarak, idrardan ve de gerekli yerlerden suyu temin eder. Aynı şekilde vücudumuzdaki demir ve şeker oranlarını da kontrol eder. Bu organları ve bizleri yaratan Allah’a, böyle görevlendirmeleri yaptığı için ne kadar şükretsek azdır. Çünki vücudumuzda günde yaklaşık 200 gram kas ve doku hücresi yenilenir. Bunu sağlamak için ise, vücudumuzda her dakika 200 milyon hücre doğar. Ölmüş hücrelerle yer değiştirirler. Yani bizi, bizden daha iyi bilen bir güç, üzerimizde tasarruf eder. Sadece yaratmakla kalmaz. Hayatımız boyunca da bizleri korur ve muhafaza eder.

CİHAT ERDOĞ [email protected]

04.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.