17 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Zikir ve şükür

BİR ÂYET, BİR YORUM

“Öyle ise siz beni zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin,

sakın nankörlük etmeyin.”

(Bakara: 2/152)

ZİKİR, anmak, hatırlamak, düşünmek demektir. Allah’ı zikir iki ayrı şekilde olur.

Birincisi: Dil ile zikirdir. Bu, Allah’ı kelime-i tevhid ile, en güzel isimleriyle, sıfatlarıyla anmak, O’na hamd etmek, O’nu tesbih etmektir.

İkincisi: Kalb ile zikirdir, gönülden anmaktır ki, bu da iki çeşittir:

a) Allah’ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, şüpheleri atarak Allah’ın sıfatlarını tefekkür etmektir.

b) Allah’ın koyduğu hükümleri, kulluk vazifelerimizi, emir ve yasakları, Allah’ın vadini, tehdini ve bunların delillerini düşünmektir.

Üçüncüsü: Bedenen zikirdir. Beden organlarından her birinin görevli bulundukları ibadet görevi ile meşgul olması, yasaklanan şeylerden uzak durmasıdır

Buna göre biz Allah’ı, itaat ve ibadetle hatırlarsak, Allah da bize rahmet ve mağfireti ile muâmele eder.

Diğer taraftan; âyet, Allah’a şükretmemizi de istiyor. Şükür, Allah’ın verdiği sayısız nimetlere karşı bir teşekkür anlamındadır. Şükür de hem dil ile, hem kalp ile, hem de beden ile olur. Şükrün hülâsası Allah’a kulluk yapmaktır. Allah’a kulluk yapmayan, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmayan insanların sadece dil ile Allah’ı anmaları, ya da dil ile şükretmeleri yetmez. Şükrün dilin ve düşünmenin ötesinde aktif, pratik bir yönü vardır. Allah'ın verdiği sağlık, sonsuz ihtiyaçlarımız için nimetler hep şükür ister, ibadet ister. İbadet etmeyen kişi, Allah’ın bu sayısız nimetlerine karşı nankörlük ediyor, bu nimetleri gördüğü halde nimetleri gönderenden gaflet ediyor demektir.Allah bizi kendisini zikreden, kendisine ibadetle şükreden ve nankörlük etmeyen, bu hâli ölene kadar devam ettiren insanlardan eylesin. Âmin.

Sevgi ve nefrette ölçü

BİR HADİS, BİR YORUM

“Allah’ın en çok sevdiği amel,

Allah için sevmek ve

Allah için buğzetmektir.”

(Ebu Davud, Sünnet: 2;

Camiüssağir, I, s.83.)

Bu hadis-i şerif sevgi ve nefretimize bir ölçü getirmektedir. Hadiste neyi sevip neden nefret edileceği açıkça belirtilmediğinden bu sevginin ve nefretin bir çok şeyi kapsaması mümkündür. Buradan ilk olarak anladığımız, sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz her ne, ya da her kim olursa olsun ölçü “Allah için” olmalıdır. Ancak biz insan olduğumuz için bunun öncelikle insan ve insan davranışlarıyla ilgili yönüne temas etmemiz gerekir.

Bu hadis-i şerife göre arkadaşlarımızı gözden geçirelim. Ya da kendilerini taparcasına sevdiğimiz kimseleri göz önüne getirelim. Bizim o kimselere sevgimiz ne sebepten dolayıdır? Kimilerini zengin diye severiz. Arkalarından koşarız. Karşılarında daha saygılı dururuz. Belki imkânlarından biz faydalanırız diye. Bu Allah için bir sevgi değildir. Kimilerini güzellikleri dillere destan diye severiz, kimilerini de yakışıklı diye... Bu da Allah için bir sevgi değildir. Kimilerini makam ve mevkilerinden dolayı severiz. Hele de bizim amirimiz durumunda iseler, onlara olan sahte sevgimizi sahi gibi göstermek için olmadık şaklabanlıklar yaparız. Kimileri sefahet, ahlâksızlık yolunda bize yoldaşlık yaptığı için sevgimizi celp eder. Bunların da Allah için bir sevgi olduğunu söyleyemeyiz.

Kimisi istediğimiz borcu vermemiştir, ondan nefret ederiz. Bu Allah için bir nefret midir? Kimileri bizi tenkit etmiştir, bundan dolayı hiç sevmeyiz. Bu elbette Allah için bir nefret değildir. Bazısı fakirdir, yoksuldur ona yanaşmaktan hoşlanmayız. Bu da Allah için bir nefret değildir.

İyi, ahlâklı, dindar, amel-i salih sahibi bir insanı sadece Allah’a yaklaşmaya çalışan bir insan olarak seversek bu Allah için bir sevgidir. Eşimizi birinci derecede dindar olduğu için seversek bu da Allah için bir sevgidir. Çocuğumuzu Allah’ın bir emaneti olarak kabul eder, onun hastalanması ya da ölmesiyle üzülmekle beraber feryad ü figân etmezsek bu da Allah için bir sevgidir.

Bir kişi Allah yolunda gitmiyorsa, kötü hasletleri varsa ve biz bu kişinin kötü hasletlerinden hoşlanmıyorsak, bu Allah için bir hoşlanmamadır. Bir kişi başkalarını aldatıyor, yalan söylüyorsa, biz de onun bu özelliklerine muhabbet beslemiyor, düşmanlık besliyorsak bu da Allah için bir buğzdur.

O halde yapmamız gereken sevgi ve nefretimizi gözden geçirmektir. Acaba biz sahiden Allah için mi seviyoruz, yoksa nefsimiz, menfaatimiz, şehvetimiz için mi? Acaba biz gerçekten Allah için mi nefret ediyoruz, yoksa basit çıkarlarımız için mi? Bu sorunun cevabını şu andan itibaren hep birlikte düşünelim.

YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI

17.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Başlıklar

  Zikir ve şükür

  Her yaratılanın bir görevi var

  Hz. Âdem’in (as) tevbesi

  Bir Ramazan gecesinde

  Beynimiz ne söylüyor?

  Yâ Kahhar!

  Farz oruç bize neler kazandırır?

  KUR’ÂN’DAN DUÂLAR

  Işıltılı dünyanın perde arkası

  Gayb ve şehadetin dili

  Para ile not

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.