04 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

28 Şubat’ın ekonomimize yüklediği faturayı hâlâ ödemeye devam ediyoruz

Türkiye’de demokrat ekonomistlerin önde isimlerinden Süleyman Yaşar’la yeni kitabı ‘Derin Ekonomi’ üzerine konuştuk. Bilindiği gibi IMF’den borç alınmasına akılcı izahlarla karşı çıkan, deyim yerindeyse IMF’den alınacak kredinin üzerine oturacak kriz lobisinin tekerine çomak sokan Yaşar, tartışılacak açıklamalarda bulundu. İstanbul Sermayesi’nin vesayet sisteminin bitmesini istemediğini söyleyen Yaşar, AKP’nin sosyal adaletçi politika izlememesi durumunda iktidardan düşebileceğini vurguladı. Röportajımızın dışında kalan önemli pek çok konuyu Yaşar’ın kitabından okuyabilirsiniz.

Türkiye’nin demokratikleşmesiyle birlikte ekonomik alanının yapı taşları sarsıntıya uğruyor değil mi?

Türkiye’de bugüne kadar ekonomiye hakim olan İstanbul Sermayesi Türkiye’deki sistemin değişimine direnmektedir. Bunun nedeni ise servetlerini askerî ve yargı vesayetiyle elde etmiş olmalarıdır. Biliyorsunuz yüksek yargı, ekonomik yatırımlarda yerindelik denetimi yapıp ideolojik kararlarla yatırımları erteliyor ya da iptal ediyordu. Türkiye’nin büyük kaybı oluyordu. Böyle olduğu halde İstanbul Sermayesi yargı sistemi üzerindeki yapılmak istenen değişikliklere de direnmiştir.

Askerî vesayetin İstanbul Sermayesi’nin

servetinin güvencelerinden biri olduğunu söylüyorsunuz. Bu iddialı bir çıkış değil mi?

28 Şubat’ın önemli kararlarından biri de Anadolu Sermayesi’yle mücadele idi. Bu yüzden bir çok fabrika kapatıldı, Anadolu Sermayesi’nin o dönem yaşaması engellendi. Halbuki Anadolu Sermayesi üretime başlamıştı. İstanbul Sermayesi ise Anadolu Sermayesi’nin sürekli bayi olarak kalmasını istiyordu. İşte bu noktada Anadolu Sermayesi üretime başlayınca özgürleşmeye başladı ve acentelik ilişkisi bitmeye başladı.. Tam bu esnada 28 Şubat yapılarak bu insanlar askerî vesayetle durduruldular.

28 Şubat’ın siyasî alanda olduğu kadar ekonomik alanda da faturasını hâlâ ödüyoruz değil mi?

28 Şubat’la başlayan 2001 krizinin faturasını kapatmak için IMF’de alınan 45 milyar dolarlık borcu faturasını dolaylı vergiler olarak hâlâ ödüyoruz. Devlet Bakanı Ali Babacan geçenlerde yaptığı açıklamada geriye kalan 25 milyar dolarlık borcun ödenmeye devam ettiğini belirtti. Konuştuğumuz telefonun faturasının yarısını, kullandığımız benzinin neredeyse yüzde doksanını bu vergiler oluşturuyor. Türkiye’yi bu noktaya sürükleyen iş adamları ise hâlâ saygın insanlar olarak ortalıkta dolaşıyorlar!

TÜSİAD’ın devletten aldığı yardımları açık

etmemek için Türk Ticaret Kanunu’nun kabulü konusunda hükümete destek vermediği iddia ediliyor. Bu durumun altında yatan neden nedir?

Eğer AB uyum yasaları çerçevesinde TTK çıkarılsa idi şirketlerin bilânçolarında devletten aldıkları yardımı da göstermek zorunda kalacaklardı. Bu hiçbirinin işine gelmedi. Dün olduğu gibi bugün ve yarın da devlet yardımlarıyla, rantlarla para kazanmak istiyorlar.

Anadolu Sermayesi de devletten yardım almıyor mu peki? İkisi de sermaye değil mi?

Birisi devlet rantlarıyla zengin olurken diğeri 1980 sonrası ihracat önderliğinde büyüme modeliyle rekabetçi bir yapıyla, devletten para almadan gelişti. “Devlet bana rekabet koşullarını sağlasın, bana gölge etmesin, ben dünya ile rekabet edeceğim” diyor.

En önemli fark bu! İstanbul Sermayesi ise yaşanan ekonomik krizde hükümetin IMF’den 35 milyar doları alıp kendilerine vermelerini istemiştir. İstanbul Sermayesi servetini devletin kurmuş olduğu şirketlere dayanarak yapmıştır. Devlet şirketlerinden ucuza girdi alıyorlar, pahalıya kredi veriyorlar, pahalıya mal satıyorlardı. Bunun içindir ki yıllarca özelleştirmeye kaçmışlardır.

Şimdi Türkiye’nin girişimcileri dediğimiz kesimin

aslında şahsî başarılarıyla servet edinmediklerini mi söylüyorsunuz?

Bu kişiler bakkalı bile devlete kurdurmuşlardır. Migros, Gima’yı bile geçmişte devlet kurmuştur. Adnan Menderes döneminde özel sektörün payının yüzde beş olduğu Çanakkale Seramik kuruluyor. Daha sonraki yıllarda devlet sermaye artırımına katılmıyor, daha sonra şirket özel sektörün oluyor. Bu şimdi adamın kendi başarısı mı? Bunu yıllarca iş başarısı olarak gösterilmiştir. Bu insanları Bill Gates ile aynı kategoride tutmak mümkün mü?

Siz Merkez Bankası’nda kurulan vakfa da dikkat çekiyorsunuz. Bu vakfın önemi ve anlamı nedir?

Kamu personelinin vakıf kurması sakıncalıdır, çünkü sahip olduğunuz kamu gücünü kullanarak haksız kazanca sahip olabilirsiniz. Bu vakfın üyeleri para arzını yönetiyorlar, parasal ilişkilerin regülatörlüğünü yapıyor. Vakfın gelirler kontrolörlüğünün yaptığı incelemede döviz alınıp satıldığı belirtiliyor. Buradan da vakfa vergi borcu çıkıyor. Bu borçlar ödenmemiş görünüyor. Piyasanın bilgisine sahip olarak menkul kıymetler alıp satıyor olması bir çok iddiaları gündeme getirecektir. Bu vakfın nasıl kurulduğu ortaya çıkarılmalıdır. Eski başkanların da olduğu bu kuruluşun üst düzey yöneticilerine verdiği maaş 30 bin liraymış. Kamu hizmeti gören personelin bu tür vakıflar kurmaması gerekir. Yan gelir sağlamak için vakıf adında ticarethane açılıyorsa bana göre bu etik değildir.

Peki bu tür vakıfların örnekleri var mı?

Çeşitli bakanlıklarda eskiden kurulmuş bu tür yapıların olduğu aşikâr. Bazı eski bakanlar bu tür vakıfların başında ve hâlâ yönetiyorlar. Bunların mutlaka araştırılması gerekir. Meselâ bir bakanlığın eskiden su kaynağı varmış ve vakıf kurularak su kaynağından satılan sulardan vakfın yöneticilerine para aktarılıyormuş. Anlayacağınız kendilerine imparatorluk kurmuşlar. Kamunun suyu üstünden para kazanmaya başlamışlar.

Çok ciddî açıklamalarda bulunuyorsunuz. Umarım ilgililer duyar! Tekrar ekonomi-siyasete dönecek olursak AB’yi destekleyen TÜSİAD’ın yabancı sermayeye bakış açısı nedir?

Eğer kendisinin acenteliğini yaptığı bir yabancı sermaye ise TÜSİAD buna “evet” der, fakat kendine rakip olabilecek yabancı sermayeye “hayır” der. Özelleştirmelerde yabancı şirketlerin satın almalarına karşı çıktıklarını da unutmamak gerek. Meselâ OYAK, ERDEMİR’i yabancılara satmayalım diye büyük kampanyalar yaptı, ancak kendi bankalarını yabancı bir sermayeye sattı!

Siz sağ hükümetlerin ekonomik alanda daha sol politikalar izlediğini söylüyorsunuz. Peki ya CHP?

Hükümetin ekonomik politikalarına baktığımızda kamu harcamaları, izlediği maliye politikası fakirlere yönelik. Bu da bir yerde sosyal adaletçi olduğunu gösteriyor. Özgürlüklere karşı çıkan CHP öbür taraftan TÜSİAD’la yan yana duruyor. Bu da gelir dağılımı politikasını nasıl tasarladığını gösteriyor.

TÜSİAD’la yan yana durarak CHP sosyal adaletçi politika izleyemez mi diyorsunuz?

Mümkün değil izleyemez. Özgürlüklerin karşısında durup askerî ve yargı vesayetinin yanında duruyor olmak sosyal adaletçi politikanın uygulanamayacağının da ispatıdır.

İzlenen sosyal adaletçi politikalar İstanbul

Sermayesi’ne bir fatura kesiyor mu?

Devlet artık İstanbul Sermayesi’ne rant sağlamıyor. Bu paraları düşük gelirli gruplara harcıyor. TÜSİAD’ın sıkınıtısı da bu. Kamuda alacağı olan ücretlilerden daha önce kesilen bazı paralar devlet tarafından geri ödendi. Halbuki ödenen tutar olan 13 milyarın TÜSİAD kendisine verilmesini isterdi. Ancak artık hükümet kamu kaynaklarını düşük gelirli insanlara kullandırmaya başladı. O yüzden de İstanbul Sermayesi eski statüsünü sürdürmek için sistem üzerindeki vesayet sürsün, kendi pozisyonları da değişmesin istiyor.

Peki hükümet, TÜSİAD’a karşı durabilecek güçte mi?

TÜSİAD’la hükümet arasındaki kırılma merkez bankası başkanı atamasında yaşandı. Hükümetin adaylarını TÜSİAD medyada yıprattırdı ve atama yaptırtmadı. Ancak bu çatışmadan TÜSİAD ve TOBB yenik çıktı. Hükümet artık kesintisiz olarak sosyal adaletçi bir politika uygulayabilir. Aksini yaptığı takdirde halk Ak Parti’yi iktidardan alır. TÜSİAD yeni anayasa tartışılırken ekonomide de yapısal reformlar icra edilmesini istiyor. Ancak bu reformlardan önce TÜSİAD’ın kendi yapısını değiştirmesi gerekiyor. Bu düşünce ve eylem tarzıyla TÜSİAD çağ dışı kalmıştır.

TÜSİAD’ın yapısal reform yapmasını istiyorsunuz.Peki önümüzdeki dönemde TÜSİAD Anadolu Sermayesi’yle birliktelik kurar mı? Bu birliktelik ülkenin yeni efendilerini mi gösterir yoksa sosyal adaletçi bir yapıyı mı öne çıkarır?

TÜSİAD “Ben bu ülkenin efendisiyim” demekten vazgeçecek, vazgeçmek zorunda. Zaten vazgeçmezse yok olacak. Askerî vesayetin, yargı vesayetinin kalktığı bir yerde TÜSİAD artık kamu kaynaklarını sömüremeyecektir. Keyfine göre IMF ile anlaşmalar yaptıramayacaktır. Öbür taraftan TÜSİAD bu değişimden sonra Anadolu Sermayesi ile bir birliktelik sağlarsa Türkiye’de sosyal adaletçi bir sistem öne çıkacaktır. Krizde İstanbul sermayesi sürekli karamsarlık yayarken Anadolu Sermayesi istihdama destek vermiştir. İhracatı artırmıştır. G. Antep krizde ihracatını iki katına çıkarmıştır. Bir kesim işçi çıkarırken öbür taraf işçi çıkarmamıştır.

Bu kadar eğitimli ve dünya ile iç içe yaşayan

insanların olduğu bir yapı olan TÜSİAD’ın yeni sisteme adapte olamaması enteresan değil mi?

TÜSİAD’ın tarih bilgisi, ekonomik bilgisi ne kadar bilmiyorum, yüksek tahsilli olmak başka bir şey… Çoğunun okuduğu tarih kitabı ‘Çılgın Türkler’den ibaret. Bir de Ramses serisini okuduklarını söyleyebiliriz belki. Bunun yanında ABD’li ekonomist Nouriel Roubini, Türkiye’de çok zeki, anlayışlı, kuvvetli, girişimciler yetiştiğini söylüyor. Tabiî Türk basını bunları haber yapmıyor. Bu açıdan bakıldığında Anadolu Sermayesi’nin iş formasyonlarının, kültürel formasyonlarının İstanbul Sermayesi’nden aşağı olduğunu söyleyemeyiz, belki daha iyi diyebiliriz!

Ekonominin içinde de bir demokratikleşme

olduğunu düşünürsek siz TBMM’nin bazı ekonomik kararlarda başvurulacak merci olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz daha açar mısınız?

Baktığınızda IMF anlaşmaları kamu harcamalarının nasıl yapılacağına karar veriyor; Sağlık, eğitim ve ücret harcamalarında kısıntıya gidilmesi istenirken silâh alımlarında bir kısıntı istenmiyor. Halkın genelini ilgilendiren bu tür kararların sadece bürokrat ve yürütmenin vereceği kararlarla alınmaması gerekir. Bunun için de Meclis’ten onay alınmalıdır. Biliyorsunuz Amerika’da banka kurtarma operasyonları meclisten yetki alınarak yapılmıştır.

Silâh alımlarında da Meclisin söz sahibi olması

konusundaki görüşünüz nedir?

Silâh alımlarının denetlenmesi, doğru yapılıp yapılmadığı parlamentonun onayından geçmeli. Savunma Sanayi’nin denetimini Sayıştay adına üç kişilik ekip yapmaktadır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bunun evrensel kurallar çerçevesinde yapılması gerekir. Bu askerlerinde yükünü hafifletecek bir durumdur.

KÜÇÜK SANAYİ SİTELERİNDE MESLEK OKULLARI AÇILSIN İŞSİZLİK DÜŞER

Türkiye’de TOBB kriz konusunda hükümete yardımcı olmadı. Bu kuruluşların elinde 20 milyar dolar olduğu açıklandı. Bu hiç kullanılmadı. Halbuki TOBB bu parayla üyelerine destek vermesi gerekiyordu. Bunu yapmadığı gibi kredi garanti fonunun çalıştırılması için bile hazineden 1 milyar verilmesini şart koştu. Kendi üyelerinin bankalardan kredi almasını bile Hazineden para almaya bağladı. Almanya’da ise kriz döneminde bu tür kuruluşlar ve yerel yönetimler eğitim sistemine bağlı meslek okullarına hemen eleman alıp yetiştirip istihdam ettiler.

TOBB üyelerinin ihtiyacı olan çıraklık okulları açmak yerine elindeki parayla üniversite kuruyor. TOBB’un üyelerinin tarihçiye, felsefeciye ihtiyacı yok. Onların kaynakçıya, tornacıya, ahçıya ihtiyaçları var. Küçük sanayi sitelerinde meslekî okullar kurulsun işsizlik düşer. Bir taraftan da kriz lobisi işsizliğin yükselmesini desteklediler. Sosyal kaos yaratmak istediler. Ama başarılı olamadılar.

H. HÜSEYİN KEMAL

[email protected]

04.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (27.09.2010) - Demokrasi dindarların katkısıyla gelişir

  (20.09.2010) - KEMALİSTLER SUÇLULARINI ADALETE TESLİM ETSİNLER

  (19.09.2010) - RİSALE-İ NUR’U ÖMER HALICI İLE TANIDIM

  (13.09.2010) - SAİD NURSî DE ÇAĞININ İHTİYAÇLARINA HİZMET VERMİŞTİR

  (11.09.2010) - Kur’ân sadece sevap olsun diye okunmaz

  (10.09.2010) - HAYAT KUR’ÂN’LA DEĞER KAZANIYOR

  (06.09.2010) - Öfkesine hakim insanlar Kur’ân’da üstün tutulan kişilerdir

  (04.09.2010) - Bediüzzaman Türkiye yollarında

  (30.08.2010) - ÖZEL SEKTÖRDE DE YASAKÇILAR VAR

  (29.08.2010) - Hayat, insanın kendi kendine yolculuğundan ibaret


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.