14 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

Bediüzzaman Eskişehir’de

Bundan yetmiş beş yıl önce askerî bir kamyonla Eskişehir’e maznun ve mağdur olarak gelen Bediüzzaman, bugün devasa bir TIR’la, muzaffer olmuş büyük bir kumandan haşmetiyle geliyor.

Bediüzzaman Hazretlerinin tasarrufunun bugün de devam ettiğini bilen kadirşinas Eskişehir halkı, Üstadlarını hoşâmedi ile karşılıyor ve bağrına basıyor.

Eskişehir’e ilk gelişi, bundan yetmiş beş yıl önce olmuştu. Yıl 1935, aylardan Nisan. Elleri kelepçelenmiş, askerî kamyonlara doldurulmuş, yüz yirmi insan. Başlarında Bediüzzaman. Hepsi masum, hepsi mazlûmdu ama, Eskişehir’e maznun olarak sevk ediliyorlardı. Yani zanlı, yani sanık.. “Gizli cemiyet kurmak, vatana ihanet, devletin temel nizamlarını yıkmaya teşebbüs” gibi suçlarla ve kesin idam talebi ile mahkemeye verilmişlerdi. Hapishanede Bediüzzaman ve talebelerinden “idamlıklar” diye bahsediliyordu.

Aslında haklarındaki ceza çoktan kesilmiş, yargılanmadan hüküm verilmişti. İnfazları da yolda gelirken Müfreze komutanı Ruhi Bey tarafından yapılacaktı. Ama zalimlerin verdiği hüküm, Âdil-i Mutlak olan Cenâb-ı Hak tarafından temyiz edilmiş, Müfreze komutanının kalbine de bu hükmün hükümsüz olduğu ilham edilmişti. Ruhi Bey, Bediüzzaman ve talebelerinin maznun değil, mazlûm olduklarını biliyordu. Onları kanlı bir infaz ile imha etmek, yapılacak en büyük vahşet, işlenecek en dehşetli bir cinayet olacaktı. Onun için kendisine verilen kanunsuz emri değil, vicdanının sesini dinledi. Bediüzzaman ve talebelerinin kelepçelerini çözdürdü, yolda abdest alıp namaz kılmalarını sağladı.

Bediüzzaman ve talebelerinin Eskişehir yolunda imha edilmesi için Ruhi Bey’e verdikleri emrin yerine getirilmediğini görenler, onları hapishanede yok etmek için dehşetli planlar hazırladılar. İnsanların değil, şeytanların bile aklına gelmeyecek zulüm ve işkencelere başvurdular. Günlerce aç ve susuz bıraktılar. Gece gündüz karanlık koğuşlarda tutarak, zamanlarını şaşırtmak, böylece namaz kılmalarına engel olmak istediler. Tuvalet ihtiyaçlarına bile izin vermediler. Zalimlerin kalbi, Eskişehir hapishanesinin zindanlarından daha kara, taşlaşmış vicdanları koğuşların taş duvarlarından daha katıydı.

Ama Bediüzzaman’da kâinata meydan okuyacak bir iman, çelikten sağlam bir irade, talebelerinde ise, sarsılmaz bir sebat ve sadakat vardı. Hiçbir zulüm onların dünyasını karartamıyor, hiçbir işkence kendilerine tesir etmiyordu. Onlar yine namazlarını kılıyorlar, yüksek sesle Kur’ân okuyor, zikir ve tesbihatlarını yapıyorlardı. Maneviyatlarının ne kadar yüksek olduğunu göstermek için zaman zaman ilâhiler okuyor, marşlar söylüyorlardı.

Işığın olduğu yerde karanlığın hükmü yoktu. Bir damlacık nur, bir batman zulümata galip geliyordu. İşkenceyle, istibdatla, insandaki idrak ve iradeyi ortadan kaldırmak mümkün olmuyordu. İmanlarının verdiği metanetle zulme boyun eğmeyenler, zindanda bile kendilerini hür hissediyorlardı. Namık Kemal’in "Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet. / Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten” diye zulme meydan okuması, Eskişehir Hapishanesinde, Bediüzzaman ve talebelerinin şahsında bir kere daha tezahür ediyordu.

Bediüzzaman Hazretleri, bu sıkıntılı durumda da telif, vazifesine ara vermeden devam etti. Birinci Şuâ, İkinci Şuâ ve Otuzuncu Lem’a, Eskişehir

Hapishanesinin meyvesi olarak ortaya çıktı.

BİR Cuma günü, hapishane müdürü ile kâtip otururlarken, bir ses duyarlar:

-Müdür Bey, Müdür Bey, benim bugün mutlaka Ak Cami’de olmam lâzım.

Hapishane müdürü dönüp bakar, kendisine yüksek sesle ve âmirane hitap eden kişi Bediüzzaman’dır. Bu talebi ciddiye almaz ve geçiştirmeye çalışır.

-Peki Efendi Hazretleri.

Müdür sonra da kendi kendine söylenir: “Her halde Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilmiyor” diye söylenir ve odasına çekilir.

Öğle vakti, Bediüzzaman’ın gönlünü alayım, Ak Cami’ye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle Üstadın koğuşuna gider. Koğuş penceresinden bakar ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmaya sorar.

-Hoca Efendi nerede?

-İçerideydi Efendim, üzeri de kilitli.

Derhal camiye koşar. Bediüzzaman’ın ileride, birinci safta, mihrabın sağ tarafında namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında Bediüzzaman’ı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye döner; Hazret-i Üstadın “Allahü Ekber” diyerek secdeye kapandığını hayretler içerisinde görür. (Bu hadíseyi bizzat o zamanki hapishane müdürü anlatmıştır.)

Ama böyle kerâmetler de karanlık düşünceli kafaları aydınlatmaya, taşlaşmış yürekleri yumuşatmaya yetmez. Ebu Cehillere gösterilen yüzlerce mu'cize onların kalplerinin mührünü açmadığı gibi, Üstad Hazretlerinin bu kerâmeti de o günkü zulüm âbidelerinde bir tesir bırakmamıştır.

14.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Başlıklar

  Bediüzzaman İzmir'i fethetti

  Üstad’ın tebessümü ile Nurcu oldu

  BEDİÜZZAMAN TIRI NE GÜN, NEREDE?

  ERAÇIKBAŞ GÖREVİ ÖZDABAK'A DEVRETTİ

  Torbalı’da sürpriz program

  Hapishanede evlendiler

  HASAN ŞEN'DEN TIRIMIZA ŞİİR

  Bediüzzaman Eskişehir’de

  Bediüzzaman’ı ağlatan kızlar

  Bediüzzaman Eskişehir için duâ ediyor

  Yangın ihtimali ile kibritler imha edilir mi?

  Türkiye’ye “füze” baskısı

  Başörtülüler de insandır

  İsrail yalnız kalmaya mahkûm

  Mehmetçiğe garsonluk yaptırmayın

  Yazar Özkök ifade verdi

  Dışişleri Bakanlığı’ndan “Saudabayev” açıklaması

  Saadet’te Konya İl Başkanı da istifa etti

  Bin yıldır kardeşçe yaşıyoruz

  THY uçağı Samsun'a zorunlu iniş yaptı

  Kıbrıs’ta 7. sınır kapısı bugün açılıyor

  Venedik Komisyonu referandumu görüşecek

  Alman Eğitim Bakanı: Başörtülüyü işe alırım

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.