19 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

RTÜK’e şikâyet yağdı

Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna (RTÜK) 2010 yılının Ocak-Eylül döneminde en fazla şikayet edilen programlar, ‘’Aşk-ı Memnu’’, ‘’Fatmagül’ün Suçu Ne?’’ ve ‘’Türkan’’ adlı diziler oldu.

Üst kurula, yılın dokuz aylık döneminde izleyiciler tarafından 64 bin 664 başvuru yapılırken, 136 bin 20 konuda şikâyette bulunuldu. Üst Kurulun 2010 yılı Ocak-Eylül döneminde gelen bildirimlerin genel değerlendirme raporundan derlenen bilgilere göre, vatandaşlarca RTÜK’e en çok şikâyet edilen program türü yine yerli diziler oldu. 2010 yılının yılın dokuz aylık döneminde yerli dizilerle ilgili şikayetler toplam bildirimlerin yüzde 51’ini oluşturdu. Yeni yayın döneminde başlayan ve ilk bölümündeki tecavüz sahnesiyle tepkileri çeken ‘’Fatmagül’ün Suçu Ne?’’ adlı diziyi izleyiciler en çok ‘’kadına yönelik şiddet’’ içerdiği gerekçesiyle şikâyet ettiler. 2010 yılının dokuz aylık döneminde yerli diziler kategorisinde gelen şikayetlerde ‘’kadına yönelik şiddet’’ kriteri ilk defa yüzde 99 oranına ulaştı. ‘’Türk Aile Yapısına ve Ahlâka Aykırılık’’ konusunda yapılan değerlendirmelerin yüzde 78’i, ‘’Millî ve Mânevî Değerlere Aykırılık’’ konulu kritere ilişkin şikâyetlerin yüzde 77’si ve ‘’Program Kaldırılsın’’ şeklinde gelen şikâyetlerin yüzde 75’i dramatik dizilerle ilgili oldu. Ocak-Eylül döneminde dramatik dizilerle ilgili toplam 33 bin 213 bildirimin 9 bin 986’sı (yüzde 30) ‘’Aşk-ı Memnu’’, 4 bin 808’i (yüzde 15) ‘’Fatma Gül’ün Suçu Ne?’’ ve 4 bin 735’i (yüzde 14) ‘’Türkan’’ adlı diziler hakkında geldi. Bu üç dizinin sahip olduğu oranlar, dramatik diziler hakkında gelen şikâyetlerin yüzde 59’unu oluşturdu. Ocak-Eylül 2010 döneminde en çok şikâyete konu olan dramatik dizilerin bütününün Kanal D’de yayınlandığı görüldü.

DİZİLERDEN SONRA

DİRENÇ

YARIŞMALARI

2010 Ocak_Eylül dönemi genel değerlendirme raporuna göre, yerli dizilerden sonra en fazla bildirim alan program türleri yüzde 8 ile direnç yarışmaları, yüzde 7 ile reklam kuşakları, yüzde 4’lük dilimler ve sırasıyla kuşak programları, haber bültenleri ve dramatik ögeler içeren eğlence programları oldu.Direnç yarışmaları için kaydedilen 5 bin 275 adet bildirimin 3 bin 493’ü (yüzde 66) ‘’Yemekteyiz’’, 726’sı (yüzde 14) ‘’Evcilik Oyunu’’ ve 299’u (yüzde 6) ‘’Fear Factor Extreme’’ adlı programlar hakkında oldu. Reklamlarla ilgili 4 bin 834 bildirimin yüzde 8’i ‘’118’’ ile başlayan danışma numaraları, yüzde 5’i GSM firmaları ve yüzde 3’ü sakız reklamları konusunda yapıldı.

19.11.2010


 

Küçük Berat’ bulundu ailesi sevince boğuldu

İstanbul Şile’de 3 yaşındaki Berat Coşkun’un kaybolduktan 28 saat sonra ormanlık alanda bulunması Oruçoğlu Köyü’nde büyük sevince sebep oldu.

Köy halkı, arama çalışmalarına katılan ekipleri uzun süre alkışladı. Berat’ın ailesi, sevindirici haberin ardından bir de kurban kesti. Sultanbeyli’den bayram ziyareti için gittikleri Şile’de kaybolan Emine ve Tayfun Coşkun’un 3 yaşındaki oğlu Berat’ı bulmak için herkes seferber oldu. Küçük Berat’ı bulmak için bayramın birinci gününden itibaren İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı aralarında komando birliklerinin de bulunduğu 400 kişilik askeri birlik, Arama Kurtarma Derneği (AKUT) ve vatandaşlar, aralıksız çalıştı. Oruçoğlu Köyü’ne yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki Tamburun mevkiine sabah saatlerinde avlanmaya gelen vatandaşların ihbarını değerlendiren arama ekipleri, termal kamera sayesinde küçük Berat’ın yerini tespit etti. Ekipler, Berat’ı ormanlık alanda sağ olarak buldu. Berat’ın annesi Emine Coşkun, çocuğuna kavuştuğu için çok mutlu olduğunu belirterek, “Benim için gerçek bayram bugün” dedi.

19.11.2010


 

Seri katil 6’ncı cinayette yakalandı

Eskİşehir’de Toprak ailesinden 5 kişiyi pompalı tüfekle öldürdükten sonra kaçan İhsan Doğu, aynı aileden Ziya Akın’ı da öldürdürdü.

Olaydan sonra kaçan Doğu, jandarmanın düzenlediği operasyonla kısa sürede yakalandı. Edinilen bilgiye göre, 5 kişinin katil zanlısı olarak aranan İhsan Doğu, Muttalıp beldesinine bağlı Koyunlar Mahallesi’nde oturan Ziya Akın’ı pompalı tüfekle öldürdü. Olay yerinden kaçan Doğu’nun yakalanması için jandarma ekipleri operasyon düzenledi. Geniş çaplı operasyon sonucu İhsan Doğu, saklandığı evin bahçesinde kıstırıldı. Kaçamayacağını anlayan Doğu, jandarma ekiplerine teslim oldu. Jandarma ekiplerine ‘’kalp hastasıyım’’ diyen Doğu, bu sırada fenalaştı. Doğu’nun koluna giren jandarma ekipleri, zanlıyı bahçenin yanı başındaki eve soktu. Evde bir süre dinlenen Doğu’ya ilaçları verilirken, çevrede de geniş güvenlik önlemleri alındı. Bu arada zanlının yakalandığını öğrenen belde halkı, evin çevresinde toplandı. Yaklaşık 1 saat sonra karakola götürülmek üzere evden çıkarılan Doğu, köylüler tarafından linç edilmek istendi.

19.11.2010


 

Kayıp kuzenler Tatvan’da bulundu

Bolu’da 9 gün önce kaybolan kuzenler Banu Aydınatay ile Dilan Yenigün’ün Bitlis’in Tatvan Küçüksu Jandarma Karakol Komutanlığına bağlı ekipler tarafından bulunduğu bildirildi.

Yetkililerden alınan bilgiye göre, bulunduktan sonra Tatvan Devlet Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirildi. Banu Aydınatay (14) ile Dilan Yenigün’ün (15) yapılan muayenelerinde genel sağlık durumlarının iyi olduğu, darp izine rastlanmadığı bildirildi. Yetkilileri, kuzenlerin morallerinin de yerinde olduğunu ifade ettiler. Kayıp genç kızların aileleri, gazetelere ilan vererek Banu Aydınatay ve Dilan Yenigün’ün bulunması için yardım istemişti.

19.11.2010


 

Anayasa paketi, sonrası düşünülmeden hazırlanmış

Anayasa paketi ile ilgili olarak eski Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, “Çabuk hazırlanmış, kanunî metinleri belli değil, ne gibi bir sistem içinde çalışacağı, ne gibi problemler getireceği düşünülmemiştir’’ diye konuştu.

ESKİ Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, ‘’Anayasa değişikliği hukuka uygundur, demokratiktir. Ancak çabuk hazırlanmış, kanuni metinleri belli değil, ne gibi bir sistem içinde çalışacağı, ne gibi problemler getireceği düşünülmemiştir’’ dedi. Kurban Bayramı dolayısıyla Gümüşhane’ye gelen Sungurlu, yaptığı açıklamada, 12 Eylülde halk oylamasına sunulan anayasa değişikliğinin hukuka uygun olduğunu ve dünyada bunun benzerlerinin bulunduğunu belirterek, ‘’Ama bunun ne getirip ne götüreceğini söylemedim. Böyle bir beyanda bulunmuş olsaydım, tavır almış olacaktım. İnsanlarımız, değişiklikleri beğenmediğim, bunların yanlış olduğu gibi düşünceye kapılabilirdi. O sebeble bu değişikliklerin ne gibi iyilikler, kötülükler getireceğini söylemedim’’ diye konuştu.

Yapılan değişikliklerin hukuka uygun ve demokratik olduğunu ancak çok çabuk hazırlandığını savunan Sungurlu, şöyle devam etti:’’Ancak kanuni metinleri belli değildir, ne gibi bir sistem içinde çalışılacağı, ne gibi problemler getireceği düşünülmemiştir. Daha şimdiden problemler başlayacaktır. Başlangıçta söylenen ‘yargının hükümetin emrinde olacağı’ dedikoduları her zaman olur, doğrudur, yanlıştır, onu bilmemiz mümkün değildir. Hükümetin emrinde olduğu, hükümetin hakim olduğu iddiaları her zaman olabilir. Böyle olmasının sebebi de işin çok acele olmasıdır. İnsanlara düşünmek için fırsat verilmediğinden bu söylenmektedir. ‘’

Sungurlu, Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarına da değinerek, ‘’Bizdeki Cumhurbaşkanı başkan değil. Ne tam başkanlık ne de yarı başkanlık sistemi olmadığına göre bu yapılan değişiklikte bu konuda eksiklikler var. Başkanlık sistemi için benim ilk zamanlar müspet görüşlerim vardı. Onun sebebi de şu an parlamenter sistemde karşılaştığımız bütün aksaklıklar, başkanlık siteminde ortadan kalkıyor. Başkanlık sisteminin de Türkiye’de güzel örnekleri var. Bir defa padişahlık sistemi bir başkanlık sistemidir. Atatürk dönemi, İnönü dönemi de bir başkanlık sistemidir. Ama asıl başkanlık sistemi Türkiye’de belediyelerdir. İyi başkan olursa belediyeler çok başarılı oluyor. Ama kötü bir başkan da olduğu zaman belediyelerde çalışmalar hatır için oluyor, çeşitli yolsuzluklar, suiistimaller oluşuyor. Demek ki ‘Türkiye’de başkanlık sistemi yok’ diye bir şey söyleyemeyiz. Başkanlık sistemi var ve biz bunu yaşıyoruz’’ şeklinde konuştu.

19.11.2010


 

Din özgürlüğüne ‘laik devlet’ engeli

ABD Dışişleri Bakanlığının 2010 Dinî Özgürlükler Raporunda, "Türkiye'de anayasanın din özgürlüğünü sağladığı, ancak laik devletin bütünlüğü ve varlığıyla ilgili anayasal hükümlerin bu hakları kısıtladığı" görüşüne yer verildi. Raporda, "devletin, 'laik devleti koruma' gerekçesiyle, üniversiteler dahil olmak üzere devlet kuruluşlarında İslâmî ifadeye önemli kısıtlamalar, Müslüman ve diğer dinî gruplara sınırlamalar getirmeye devam ettiği" kaydedildi.

ORDU, YARGI VE BÜROKRASİNİN DİĞER DALLARI "Ordu, yargı ve bürokrasinin diğer dallarının bazı üyelerinin laik devlete tehdit olarak gördükleri 'İslâmî köktendinciliğe' karşı kampanyalar yürütmeye devam ettiği, Millî Güvenlik Kurulu ve Genelkurmay'ın köktendinciliği kamu güvenliğine tehdit olarak sınıflandırdığı" belirtilen raporda, kamuda ve okullarda "başörtülü kadınların disiplin cezalarına çarptırıldıkları veya hemşire ve öğretmenlik gibi bazı kamu sektöründeki işlerini kaybettikleri" ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığının 2010 Dini Özgürlükler Raporunda, “Türkiye’de Anayasa’nın din özgürlüğünü sağladığı, diğer yasa ve politikaların da dinin genelde serbestçe uygulanmasına katkıda bulunduğu, ancak laik devletin bütünlüğü ve varlığıyla ilgili anayasal hükümlerin bu hakları kısıtladığı” görüşüne yer verildi. Bakanlığın raporunun dini özgürlüklere ilişkin ihlallerin “kayda değer” düzeyde olduğu ülkelerin listelendiği bölümünde, geçen yılın tersine bu yıl Türkiye yer almadı. Raporun Türkiye bölümünde, “Anayasa din özgürlüğünü koruyor, diğer yasa ve politikalar da dinin genelde serbestçe uygulanmasına katkı sağladı, ancak laik devletin bütünlüğü ve varlığıyla ilgili anayasal hükümler bu hakları kısıtlıyor” ifadesi kullanıldı.

“Devletin genelde dini özgürlüklerin uygulanmasına saygı gösterdiği” belirtilen raporda, “raporun yazıldığı dönemde devletin dini özgürlüklere saygısının statüsünde bir değişiklik olmadığı” kaydedildi. Raporda, “yine de devletin, ‘laik devleti koruma’ gerekçesiyle, üniversiteler dahil olmak üzere devlet kuruluşlarında İslami ifadeye önemli kısıtlamalar, Müslüman ve diğer dini gruplara sınırlamalar getirmeye devam ettiği” kaydedildi. Raporda, bununla birlikte, bazı üniversite ve devlet kurumlarında Müslümanların ibadetlerini yerine getirmeleri için mescitler bulunduğu belirtildi. Raporda, “Cumhurbaşkanlığı, silâhlı kuvvetler, yargı ve bürokrasi gibi devletin çekirdek kurumlarının ülkenin tarihi boyunca laikliği savunma rolü oynadığı, bazı durumlarda devletin unsurlarının seçilmiş hükümetin faaliyetlerine laik devleti tehdit ettikleri gerekçesiyle karşı çıktığı” kaydedildi.

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI DA RAPORDA

Raporda, “ordu, yargı ve bürokrasinin diğer dallarının bazı üyelerinin laik devlete tehdit olarak gördükleri ‘İslâmî yaşantıya’ karşı kampanyalar yürütmeye devam ettiği, belirtildi. “Devlet memurları ve öğrencilere kamu binaları ve üniversitelerde başörtüsü yasağının devam ettiği, ama bazı üniversite ve devlet kurumlarının kadınların başörtü takmasına gayri resmi olarak izin verdiği” kaydedilen raporda, “başörtüsü takan kadınların, disiplin cezalarına çarptırıldıkları veya hemşire ve öğretmenlik gibi bazı kamu sektöründeki işlerini kaybettikleri” dile getirildi. Raporda, “bazı dini grupların üyelerinin, inançlarından dolayı devlet kurumlarında kariyer yapmalarının fiilen engellendiğini söylediği” ifade edildi.

HÜKÜMETLE GÖRÜŞÜLÜYOR

Raporda ayrıca, “ABD’nin, insan haklarının desteklenmesi politikasının bir parçası olarak, Türk hükümeti ve devlet kuruluşlarıyla dinî özgürlükler konusunu konuştuğu, Türkiye’deki ABD misyonu temsilcilerinin devlet yetkilileri ve dinî grupların temsilcileriyle sık sık bir araya gelerek, dinî gruplar üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını içeren adli reform da dahil olmak üzere, dinî özgürlüklerle alakalı konuları ele aldığı” belirtildi.

BAZI AVRUPA ÜLKELERİNE ELEŞTİRİ

ABD Dışişleri Bakanlığının dün açıkladığı ‘’2010 Dinî Özgürlükler Raporu’’nda bazı Avrupa ülkeleri, Müslümanların dinsel özgürlüklerine karşı sert tedbirler almakla eleştiriliyor. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından açıklanan raporda, ülkeler derecelendirildi ve dünyada dinsel özgürlüklere karşı en sert tutum takınan ülkeler arasında Kuzey Kore, İran, Myanmar, Çin (Tibet ve Uygur sorunları), Sudan, Eritre, Suudi Arabistan ve Özbekistan sayıldı. Raporda, Fransa ve İsviçre’de başörtüsü ve minarelere karşı geçirilen yasalar ve yapılan referandum eleştirildi. Clinton, düzenlenen basın toplantısında, ‘’Dinsel özgürlük, hem temel bir insan hakkı, hem de istikrarlı, barışçıl ve gelişen bir toplumun temel bir unsurudur’’ dedi. ‘’Bazı Avrupa ülkeleri, dinsel ifade özgürlüğüne karşı sert sınırlamaları uygulamaya koydu’’ ifadesini kullanan Clinton, hoşgörüsüzlüğün ve güvensizliğin, dinsel özgürlükler üzerinde, otoriter hükümetler veya aşırı gruplar kadar kalıcı hasara yol açabileceğini belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığının demokrasi ve insan hakları ile ilgili üst düzey yetkilisi Michael Posner de açıklamasında, Amerikalı yetkililerin, ‘’Avrupa’da giderek yükselen dinsel gerginlik nedeniyle kaygılı olduklarını’’ ifade etti. Posner, Avrupa kamuoyunda ‘’Avrupa’da İslâm’’ konusunda yükselmekte olan kaygılara karşı Müslümanların ve diğer dinsel azınlıkların haklarının korunması gerektiğini belirterek, Amerikalı yetkililerin bu konuda Avrupa’daki hükümetleri uyarmakta olduklarını kaydetti.

19.11.2010


 

Leyla Zana: PKK’nın eylemsizlik kararı bir fırsat

AVRUPAParlamentosu’nda (AP) düzenlenen Kürt Konferansı’nda konuşan Leyla Zana, terör örgütü PKK’nın seçimlere kadar eylemsizlik kararını bir fırsat olarak değerlendirirken, “Sayın” diye hitap ettiği Abdullah Öcalan’ın diyalog çağrısının da göz ardı edilmemesi gerektiğini savundu.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de yer alan Avrupa Parlamentosu’nda iki gün sürecek olan Kürt Konferansı başladı. Bu yıl 7’incisi düzenlenen Kürt Konferansı’na AB Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC) ev sahipliği yapıyor. “Barış İçin Bir Yol-Gerçeklerle Yüzleşme” başlığında düzenlenen konferansa, farklı branştan uzmanlar davet edildi. Konferantaki katılımcılar arasında Nobel Barış Ödülü Sahibi Güney Afrikalı Desmond Tutu, Nobel Barış Ödülü Sahibi Şirin Ebadi, Avrupa Konseyi İyiniyet Elçisi ve Çevre Koruma Vakfı Sözcüsü Bianca Jagger, eski DEP milletvekili Leyla Zana, Profesör yazar Noam Chomsky ile yazar Cengiz Çandar ile BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da yer alıyor. Avrupa Parlamentosu’nun ilk oturumunda söz alan eski DEP milletvekili Leyla Zana, ‘’Halkları birbirine yakınlaştıracak etkinlikler ne yazık ki salon toplantıları ve kamera siyaseti ile mümkün olmuyor. Barışı talep eden taraf olarak Kürtler diğer hakları kendilerini tanıtmak için çabalıyorlar’’ görüşlerine yer verdi. PKK’nın seçimlere kadar eylemsizliği bir fırsat olarak değerlendirip, silâhların patlamadığı bir ortamın meydana getirilmesi içim şeffaf ve samimi bir takvimle yola çıkılabilirdi diyen Leyla Zana, ‘’Demokratik bir anayasa çalışmasına kadar geçecek süre içerisinde ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılması, Kürtçenin kamusal alanda kullanımı sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması, seçim barajının düşürülmesine yapılması gerekenlerden sadece bazılarıdır. Böylece siyasi iktidar demokrasi anlayışının sadece kendileriyle sınırlı kalmadığını sergileyebilir’’ şeklinde konuştu.

19.11.2010


 

Ankara’daki İcra Müdürlerine dâvâ

ANKARA Cumhuriyet Başsavcılığı, çeşitli işler sebebiyle daire dışına çıkmamakla birlikte yol tazminatı aldıkları iddiasıyla Ankara İcra Müdürlüklerinde görevli müdür ve müdür yardımcıları ile bu görevlerden emekli olmuş 111 kişi hakkında, ‘’görevi kötüye kullanmak’’ suçundan, 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istemiyle dâvâ açtı.

Alınan bilgiye göre, Memur Suçları Soruşturma Bürosu’nda görevli Cumhuriyet Savcısı Abbas Özden tarafından açılan dâvânın iddianamesinde, Ankara İcra Müdürlüklerinin 2010 yılı denetimi sonunda, Adalet Müfettişlerince, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıda, ‘’denetimlerde, icra müdür ve müdür yardımcılarının büyük bölümünün fiilen haciz, satış, kıymet takdiri ve benzeri işlemler için daire dışına gitmedikleri halde, fiilen daire dışında işlem yapmış gibi kasadan çıkış yapmak suretiyle belirlenen oranda yol tazminatı aldıklarının belirlendiği’’ aktarıldı. Bu durumun, Ankara İcra Müdürlüklerinde yerleşmiş genel bir uygulama olduğu belirlenerek, ilgililer hakkında adli yönden gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulduğu anımsatılan iddianamede, yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda, Ankara 21. ve 22. İcra Müdürlükleri olan Gayri Menkul ve İflas İcra Müdürlükleri hariç diğer İcra Müdürlüklerinin tamamında, 5435 sayılı Yasa’nın 48. maddesi ile değişik 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Dâvâlarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkındaki Kanun’un 2. maddesinde yer alan hükümlere aykırı davranıldığı kaydedildi. İddianamede, Ankara İcra Müdürlüklerinde görevli müdür ve müdür yardımcıları ile bu görevlerden emekli olmuş 111 kişinin, TCK’nın 257/1. maddesinde düzenlenen ‘’görevi kötüye kullanmak’’ suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Soruşturmada, 153 kişi hakkında ise ‘’kovuşturmaya yer olmadığına’’ karar verildi. Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamenin kabul edildiği ve haklarında dava açılan 111 kişinin yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlanacağı öğrenildi.

19.11.2010


 

Washington’da Türkiye’ye yönelik çok rahatsızlık var

TÜRKİYE'NİN eski Washington Büyükelçisi ve eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, “Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler onarılmadan Türkiye-ABD ilişkilerinin tekrar eski haline gelemeyeceğini” savundu.

ABD’deki düşünce kuruluşu Washington Enstitüsü tarafından “Türkiye-ABD İlişkilerini Yeniden Düzeltmek” konulu bir konferans düzenlendi. “Evet, İslam’ın yeri Türkiye’de artıyor” diyen Loğoğlu, bunun sadece insanların günlük davranışlarına değil, yasalara da yansıdığını savunarak, artık televizyonlarda birçok dini temanın yer aldığını, üniversitelerin ardından şimdi ilköğretimde başörtüsü konusunun tartışılmaya başladığını kaydetti. Loğoğlu, Türk dış politikasında ise İran, İsrail ve AB konularında yaşanan sorunların tesadüfi olmadığını, bunun iktidarın Türkiye’nin içerisinde yapmak istediklerinin uzantısı olduğunu savundu. Türkiye’nin Batıyla ilişkisinde dört ölçüt bulunduğunu, bunlardan biri olan Türkiye’nin AB üyelik sürecinin şu anda “çok yavaş ve neredeyse ölü” olduğunu anlatan Loğoğlu, ikinci ölçüt olan Türkiye-ABD ilişkisinde de gerilim yaşandığını ve Washington’da Türkiye’ye yönelik birçok rahatsızlık ve sıkıntı bulunduğunu ifade etti. Loğoğlu, geleneksel olarak ABD ile ilgili sorunlarda Kongre ile Beyaz Saray’ın “iyi polis-kötü polis”i oynadığına dikkati çekerek, “Ancak bugün durum farklı. Sadece Kongre değil, ABD yönetimi de huzursuz. Bu çok daha zor bir durum” dedi. Üçüncü ölçüt olan Türkiye-İsrail ilişkilerinin ise “hiç bu kadar kötü olmadığı” yorumunda bulunan Loğoğlu, dördüncü konu olan NATO’da da Türkiye’nin füze savunma sistemi hakkında bazı meşrû endişeleri bulunduğunu söyledi.

19.11.2010


 

Emniyet teşkilatı 2011’de 16 bin 900 polis alacak

EMNİYET teşkilatına 2011 yılında, toplam 16 bin 900 polis memuru katılacak. Bu polislerin 6 bin 900’ü Polis Meslek Yüksek Okullarında, 10 bin üniversite mezunu da Polis Meslek Eğitim Merkezlerinde polislik eğitimi alıyor.

Polis Meslek Yüksek Okulları ve Polis Meslek Eğitim Merkezleri aracılığıyla son 7 yılda toplam 76 bin 840 genç polis teşkilatına girdi. Polis Akademisi; Güvenlik Bilimleri Fakültesi, Polis Meslek Yüksek Okulları, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü ve Araştırma Merkezleri ile güvenlik alanında Türkiye’deki tek üniversite olma özelliğini kazandı. Akademiye bağlı, geniş ve uluslararası bir öğrenci yelpazesi bulunan ve emniyet teşkilatına amir yetiştiren Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nde 1331 erkek 60 bayan Türk öğrenci ile 18 farklı ülkeden 299 erkek 10 bayan misafir öğrenci olmak üzere toplam 1700 öğrenciye eğitim veriliyor. 2010 yılı itibariyle akademiye bağlı olarak vatandaşların beklentilerine yönelik polis memurları yetiştiren 30 Polis Meslek Yüksek Okulu bulunuyor. Bu yıl açılan Sivas Polis Meslek Yüksek Okulu’nda ise 2011 Ocak ayı itibarıyla ilk etapta 500 Afgan Polisine eğitim verilecek. Emniyet teşkilatında her yıl personelin yaklaşık yarısı hizmet içi eğitimden geçiriliyor. 2011 yılında ise hedef, 100 binin üzerinde personelin hizmet içi eğitime tabi tutulması. Her yıl, yapılan sınavlar sonucunda başarılı olan bin polise 9 aylık eğitimden sonra komiser yardımcısı olma imkânı sağlanıyor. Ayrıca 11 Haziran’da kabul edilen yasa ile ‘Başpolislik’ ve ‘Kıdemli Başpolislik’ uygulaması getirildi. Bu uygulama ile özellikle asayiş timlerinde ve polis merkezlerinde rütbeli personel ihtiyacı giderilmiş oldu. Yine bu kanunla polislerin emeklilik yaşı da 52’den 55 yaşa çıkarıldı. Bu yeni düzenlemelerle polisler, mesleki motivasyonlarının artırılması amaçlanıyor. 2010 yılında Polis Teşkilatı’na katılan polis memuru sayısı 16 bin 85 oldu. 2011 yılında ise toplam 16 bin 900 polis memuru yetiştirilerek Emniyet Teşkilatına kazandırılacak. Yapılan çalışmalar sonucu Emniyet Teşkilatında yüzde 21 olan yüksekokul ve üniversite mezunu polis oranı yüzde 85’e çıktı.

19.11.2010


 

Türkiye ile İsrail stratejik ortaklığı bitti

ABD'DEKİ düşünce kuruluşu German Marshall Fund’ın uzmanlarından Ian Lesser, Lizbon Zirvesinin Türkiye-ABD ilişkilerinde “kilit test” noktalarından biri olacağını ve zirvede Türkiye’nin tavrının önem taşıdığını söyledi.

ABD’deki düşünce kuruluşu Washington Enstitüsü tarafından “Türkiye-ABD İlişkilerini Yeniden Düzeltmek” konulu bir konferansda konuşan Ian Lesser, Türkiye’nin zirvede füze savunma sistemiyle ilgili ortaya çıkan yapıyı imzalayacağını düşündüğünü belirten Lesser, bunun sadece Türkiye’nin NATO’nun en büyük paydaşlarından biri değil, bölgesinde füze tehdidine açık ülkelerden biri olmasından kaynaklandığını ifade etti. Washington Enstitüsü uzmanlarından Scott Carpenter da Türkiye’nin değiştiğinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye ile İsrail arasındaki stratejik ortaklığın “geri dönülemez şekilde sona erdiği” yorumunda bulunan Carpenter, Türkiye ile ABD ilişkilerinde gerginlik yaşandığını, ama Türkiye’nin “hâlâ kaybedilmediğini ve ilişkilerin geliştirilebileceğini” söyledi. Washington Enstitüsü Türkiye uzmanı Soner Çağaptay da füze savunma sisteminde uzlaşılabilineceğini, ama uygulamada sorunlar yaşanabileceğini söyledi.

19.11.2010


 

Füze için detaylarda uzlaşma beklemeyin

ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon, “Hiç kimse, NATO zirvesinde füze savunma yapılanmasının spesifik detayları üzerinde anlaşmaya varılmasını beklememeli. Füze savunma misyonu Lizbon’da onaylanırsa, konuşlanma, radar, komuta ve kontrol gibi konularda yapılacak daha çok iş olacak, ancak bunlar, bir sonraki aşamada olacak” dedi.

Uzlaşın, detay beklemeyin ABD Dışişleri Bakanlığının Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon, “Hiç kimse, bu zirveden olası füze savunma yapılanmasının spesifik detayları üzerinde anlaşmaya varılmasını beklememeli. Füze savunma misyonu Lizbon’da onaylanırsa, konuşlanma, radar, komuta ve kontrol gibi konularda yapılacak daha çok iş olacak, ancak bunlar, bir sonraki aşamada olacak” dedi. Gordon, Washington’daki Yabancı Basın Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, “küçük ve orta menzilliler başta olmak üzere balistik füzelerin yayılmasının, NATO İttifakının tümüne yönelik giderek artan tehdit meydana getirdiği, bu nedenle ABD olarak, NATO bünyesinde kurulması planlanan füze savunma sistemini ittifakın tümü açısından önemli öncelik olarak gördüklerini” vurguladı. “Tehdidin bugün bile Avrupa’nın belli kesimlerine ulaşabileceğini ve zaman içinde kıtanın tümünü etkisi altına alacağını” belirten Gordon, “Müttefiklerimizle yoğun biçimde görüşmeler yapıyoruz ve bu hedefe ulaşacağımızdan umutluyuz” diye konuştu.

“HER ÜLKE KENDİ

ADINA KARAR VERECEK”

GORDON, “Lizbon Zirvesi’nin öncesinde, NATO müttefikleri arasında çözümlenmemiş sorunların olup olmadığı” sorusu üzerine, Stratejik Konsept, Afganistan dahil tüm alanlarda başarılı bir zirvenin yapılmasını beklediklerini kaydetti. NATO müttefikleri arasında önemli güncel konularda büyük çapta uzlaşının bulunduğuna işaret eden Gordon, “Tabii ki yapılacak işler var. Kesin dokümanların ortaya konulması, 28 ülkenin üzerinde uzlaştığı dilin sağlanması, bunlar ciddi süreç. Ancak, zirvede günün önemli konularında birliğin sergileneceğinden eminim” diye konuştu.

“Türkiye’nin geri adım atacağından endişe duyuyor musunuz?” sorusu üzerine de Gordon, füze savunma sisteminin NATO kapasitesi olarak kabul edilmesi hususunda nasıl tavır takınılacağının, Türkiye de dahil olmak üzere her ittifak üyesinin kendi adlarına karar vereceği bir konu olduğunu belirtti. Gordon, Başbakan Erdoğan’ın komuta ve kontrol yapısına dair sözlerine ilişkin olarak da “Hiç kimse, bu zirveden olası bir füze savunma yapılanmasının spesifik detayları üzerinde anlaşmaya varılmasını beklememeli. Biz, NATO’nun bir savunma kapasitesi üzerinde anlaşma sağlanmasına bakıyoruz” dedi. “Tüm müttefikler arasında böyle bir kapasite üzerinde anlaşma sağlansa bile, gelecekte komuta ve kontrol, farklı unsurların konuşlandırılması gibi konularda birçok soru olacağını” söyleyen Gordon, bu soruların da İttifak tarafından bir bütün olarak ele alınması gerekeceğini kaydetti. Gordon, “Tüm müttefiklerin bizimle görüş birliği içinde olacağını umuyoruz, bu kapasitenin Lizbon’da onaylanması önemli” ifadesini kullandı.

“KOMUTA VE KONTROL BİR SONRAKİ İŞ”

Gordon, Türkiye ya da başka bir ülke olsun, hiçbir hükümet adına konuşamayacağına işaret ederek, şöyle devam etti:”Size bizim görüşümüzü söyleyebilirim. NATO ülkelerine balistik füzelerden kaynaklanan ve giderek artan potansiyel tehdit olduğunu, NATO’nun bununla mücadele edecek kapasiteyi kabul etmesinin, hem İttifak’ın hem de tüm NATO ülkelerinin güvenlik çıkarlarına uygun olacağını düşünüyoruz. Bu füze savunma kapasitesine kendi katkımız olacak bazı unsurları önerdik. Bunun bütün olarak İttifak’ın çıkarına olduğunu düşünmemizin nedenlerini ortaya koyduk ve diğer hükümetler, buna katılıp katılmama konusunda karar verecekler. Eğer katılma kararı verirlerse, o zaman NATO bu kapasiteyi benimsemiş olacak ve bunun iyi birşey olacağını düşünüyoruz. Komuta ve kontrol konuları konusunda, tekrar söylüyorum, hiç kimse bu zirvenin füze savunmasıyla ilgili tüm soruları cevaplayacağını beklemesin. Eğer NATO kapasiteyi ve füze savunma misyonunu Lizbon’da onaylarsa, konuşlanma, radar, komuta ve kontrol gibi konularda yapılacak daha çok iş olacak. Bunlar, bir sonraki aşamada olacak.”

ÇÖZÜLMESİ

GEREKEN ÇOK

FAZLA TEKNİK

SORU OLACAK

Gordon, ABD’deki düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nde düzenlenen bir konferansta da konuyla ilgili şunları söyledi: “Bizim için önemli olan, İttifak’a yönelik bir tehdidin var olduğu ve İttifak’ın, bu tehditle mücadele için füze savunma sistemi yerleştirilmesi konusunda harekete geçmesi gerektiği üzerinde anlaşmaya varılması. Ve ardından, neyin nereye konuşlandırılacağı, komuta ve kontrol konuları gibi hususlarda belirli kararlar alacağımız sonraki aşamalar olacak. Bunun, Lizbon zirvesinde kararlaştırılmasını beklemiyoruz. Bu zirvede, NATO’nun, balistik füzelerin yayılmasının yarattığı tehditle başa çıkmak için bir kapasiteye ihtiyaç duyduğu yönünde karar alındığını görmek istiyoruz. Lizbon’dan sonra, komuta ve kontrol, konuşlanma gibi, çözülmesi gereken çok fazla teknik soru olacak. Ancak bunlar, bir sonraki aşamanın konuları. ABD’nin bu zirveyle ilgili hedefi, NATO’nun böyle bir kapasiteye sahip olması gerektiği üzerinde anlaşmaya varılması”. Washington/aa

LİZBON ZİRVESİ

BUGÜN BAŞLIYOR

NATO devlet ve hükümet başkanları, 1949 tarihli Kuzey Atlantik Antlaşması ile kurulan Soğuk Savaş döneminin ürünü ortak savunma örgütünü 21’inci yüzyılın şartlarına hazırlamak için yarın Portekiz’in başkenti Lizbon’da toplanacak. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün de bulunduğu bir heyetin temsil edeceği zirvede NATO’nun gelecek 10-15 yılını şekillendirecek yeni Stratejik Konsept onaylanacak. ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright başkanlığında, aralarında emekli büyükelçi Ümit Pamir’in de bulunduğu 12 kişilik Akil Adamlar Grubunca hazırlanan ve haftalardır üye ülkeler arasında müzakere edilen yeni Stratejik Konseptle birlikte füze savunması ve siber savunma gibi yeni sorumluluklar üstlenmesi beklenen NATO, yapılanmasını yeni tehditlere uyarlayacak şekilde gözden geçirecek ve uluslararası işbirliğini derinleştirmeye çalışacak.

Zirvenin en önemli gündem maddesi olarak görülen füze savunma sisteminde zirve öncesindeki yoğun müzakerelerle önemli mesafe kaydedildi. Füze savunma sistemiyle ilgili zirvede alınacak çerçeve kararında Türkiye’nin hiçbir ülkenin tehdit olarak gösterilmemesiyle güvenliğin bütünlüğü ve bölünmezliği ilkesi çerçevesinde tüm NATO üyelerinin ve topraklarının aynı güvenlik şemsiyesi altına alınması taleplerinin karşılanması bekleniyor. Büyük ölçüde ABD katkısıyla NATO’nun 10 yıl içinde geliştirmeyi planladığı füze savunma sistemi kapsamında radarların veya avcı füze bataryalarının nerelere yerleştirileceği, bunun için NATO’da nasıl bir yapılanmaya gidileceği ve kontrolün kimlerde olacağı yeni müzakerelerin konusu olacak. Lizbon/aa

NATO ZİRVESİ TÜRKİYE

İÇİN ÖNEM ARZ EDİYOR

TÜRKİYE'NİN Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün de bulunduğu bir heyetle temsil edileceği iki günlük NATO zirvesi, Portekiz’in başkenti Lizbon’da bugün başlıyor. Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren konularda kararlar alınmasının beklendiği, 28 ülkenin devlet veya hükümet başkanları ile Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un da katılacağı zirvede NATO, Soğuk Savaş döneminin son bulmasından bu yana dünyadaki köklü değişlikliklere, yeni tehditlere karşı en önemli stratejik değişiklikleri planlıyor. NATO’nun 2009 Nisan ayında Strasbourg-Kehl zirvesinde ortaya atılan, eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığını yaptığı bir çalışma grubu tarafından hazırlanan ve üç kez üzerinde değişiklikler yapılan NATO’nun gelecek 10-15 yıllık yol haritasını belirleyecek Stratejik Konseptin Lizbon’daki zirvede kabul edilmesi öngörülüyor. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, NATO’nun 1999 yılında belirlediği komuta yapısı ve stratejisini yeni tehditlere göre değiştirerek güncelleştirmek istediği yeni Stratejik Konseptte Türkiye’yi yakından ilgilendiren, diğerlerine nazaran daha önem arz eden iki husus bulunuyor. ABD’nin Avrupa’ya yerleştirmek istediği füze savunma sistemlerinden birinin Türkiye’ye kurulması öngörülürken, Türkiye’nin şart koyduğu açık tehdit belirtilmemesiyle ilgili talebin NATO üyesi diğer ülkelerce olumlu karşılandığı belirtiliyor. Ancak, füze savunma sisteminin kurulacağı ülkelerde komuta-kontrol yetkisinin nasıl düzenleneceği konusunda henüz mutabakat bulunmuyor.

19.11.2010


 

CUMHURBAŞKANI GÜL’DEN NATO ÜYELERİNE ÇAĞRI

İKİNCİ ve oldukça önemli olarak vurgulanan diğer husus ise NATO-AB işbirliğinde atılacak yeni adımlar.

NATO ile ortak veya az da olsa tek başına harekatlar yapan Avrupa Güvenlik Savunma Politikasına (AGSP) AB üyesi olmayan, ancak NATO üyesi olan Norveç’in dahil olmasına rağmen Türkiye’nin alınmamasından kaynaklanan sorunların altını çizen diplomatik kaynaklar, AB üyesi Kıbrıs Rum kesiminin arada bulunmasından dolayı iki tarafın (AGSP’de Kıbrıs Rum kesimi, NATO’da Türkiye) birbirini veto ettiğini ve NATO-AB ilişkilerinin istenilen boyutta yürüyemediğini belirtiyor. NATO Genel Sekreteri Andres Fogh Rasmussen’in geçen ay Ankara’ya yaptığı ziyaretin temelinde bu konu yatarken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Lizbon zirvesi öncesinde NATO üyesi ülkelerin devlet başkanlarına gönderdiği mektupta da bu konuya özellikle atıfta bulunduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün mektupta “AB üyesi olmayan NATO üyesi ülkelerin meşru endişelerinin dikkate alınması” çağrısında bulunduğu öğrenilirken, gerek askeri gücü, gerekse NATO’ya verdiği katkılardan dolayı önemli bir konumda bulunan Türkiye’nin endişelerine Lizbon’daki zirvede cevap verecek bir alternatifin bulunacağı tahmin ediliyor. Bu arada, NATO-Rusya ilişkileri 19-20 Kasımdaki zirvede diğer önemli konu başlığı olacak. 2008 Ağustos ayındaki Gürcistan savaşı sonrasında dondurulmuş gibi gözüken NATO-Rusya ilişkilerine yeni bir hız verilmesi öngörülürken, yeni Stratejik Konseptte “NATO’nun Rusya’yı bir rakip değil, bir dost olarak görmesinin geri dönüşü olmayacak bir yolda ilerlediğine” atıfta bulunması bekleniyor. Lizbon zirvesinde ayrıca NATO’nun Uluslararası Güvenlik Destek Gücünün (ISAF) Afganistan’dan geri çekilme programının da belirlenmesi öngörülüyor. NATO üyeleri 2011 Temmuz ayından itibaren parça parça geri çekilmeye başlamayı öngörürken, Afganistan’daki askeri misyonun 2014 yılı sonunda tamamlanmış olması hedefleniyor. Afganistan’da 1790 askeri bulunan Türkiye de NATO’nun belirleyeceği takvime göre askeri sayısını azaltmaya başlayacak.

19.11.2010


 

Köydes projesine 5 yılda 6,25 milyar TL harcandı

TERÖRLE mücadele kapsamında çeşitli mağduriyetler yaşayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine devlet desteği devam ediyor. Köylerinin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (Köydes) için 5 yılda 6,25 milyar TL harcandı.

Terörle mücadelenin önemli bir ayağını da alınan ekonomik ve sosyal tedbirler oluşturuyor. Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve en önemli kırsal kalkınma projelerinden biri olan Köydes projesi, kırsal kesimin yol ve içme suyu gibi en temel altyapı hizmetlerinin karşılanmasında çok önemli katkılar sağladı. Bu projelerle kırsal kesimde yaşayan vatandaşların hayat standardı yükseltildi. Proje çerçevesinde 2005-2010 döneminde sağlanan toplam 6,25 milyar TL ödenekle; 33 bin 552 yerleşim birimine içme suyu getirildi, 60 bin 528 km stabilize yol yapıldı, 77 bin 92 km asfalt döküldü, 902 adet köprü ve 27 bin 805 adet menfez yapıldı, 4 milyon 463 bin 875 metrekare parke taşı döşendi. Bölgede yapılan çalışmalar sonucu sağlıklı içme suyu ve yolu olmayan köy ve yerleşim yeri neredeyse kalmadı.

19.11.2010


 

Bayramlar, Allah’ın kullarına bir ikramı

TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde vatandaşlarla bayramlaştı.

Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç ve AKP Göksun İlçe Başkanı Talhat Koska’nın Kurban Bayramı nedeni ile düzenlediği bayramlaşma törenine katılan Pakdil, ‘’Çok güzel ve özel günler olan bayramlar, Allah’ın kullarına bir ikramı ve ihsanıdır’’ dedi. Göksun Belediyesinde, Göksun Belediye Başkanı Ramazan Hurç, AKP Göksun İlçe Başkanı Talhat Koska ve vatandaşlar tarafından karşılanan TBMM Başkanvekili Pakdil, vatandaşlarla bayramlaştı. Burada vatandaşlara hitap eden Pakdil, bayram günlerinin, insanların birbirleriyle olan kırgınlıklarını ve küskünlüklerini bir kenara bırakıp, sevinçlerini paylaştıkları, büyüklerini ziyaret ettikleri, küçüklerini sevindirdikleri, geçmişlerine hayır ve ihsanda bulundukları güzel günler olduğunu ifade etti. Pakdil, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Bu vesileyle insanlar hem yaratan yüce Allah’ı, hem eşlerini, dostlarını, arkadaşlarını, çevrelerini, büyüklerini hatırlıyorlar. Dolayısıyla çok güzel ve özel bir gün olan bayramlar, adeta Allah’ın kullarına bir ikramı ve ihsanı olmuş oluyor. Bizlerde hep beraber bu günleri en güzel şekilde değerlendirmek istiyoruz. Bu vesileyle tekrardan hepinizin Kurban Bayramını tebrik ediyorum. Allah nice bayramlara eriştirsin. İnşallah hep sevinçli ve güzel günlerde bir olalım, beraber olalım.’’ Bayramlaşma törenine, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Saim Parlak, AKP Kahramanmaraş ve Göksun yöneticileri ile çok sayıda vatandaş katıldı.

19.11.2010


 

Portekiz, 47 kişinin ülkeye girişini engelledi

NATO’NUN yarın başlayacak iki günlük zirvesine ev sahipliği yapacak Portekiz, aldığı güvenlik önlemleri kapsamında son iki günde 47 kişinin ülkeye girişini engelledi.

Portekiz İçişleri Bakanlığından verilen bilgiye göre, NATO zirvesi dolayısıyla Schengen Antlaşması çerçevesindeki vizelerin dondurulmasıyla son 48 saatte sınırlarda yaklaşık 40 bin kişi kontrolden geçirildi. Kontroller sırasında 47 kişinin ülkeye giriş yapmasına izin verilmedi. Bu kişilerden 11’i gözaltına alındı, diğerleri ülkelerine geri gönderildi. Bu arada, hava sahasında güvenlik önlemleri azami düzeye çıkarıldı. Lizbon havaalanının bugün saat 12.00’den Pazar günü 12.00’ye kadar özel güvenlik önlemleri altında çalışacağı bildirildi. Lizbon havaalanına normalde saatte azami 23 olan uçak inişinin 14’e düşürüldüğü duyurulurken, kalkışlarda herhangi bir değişikliğin öngörülmediği belirtildi. Öte yandan, Lizbon’da NATO karşıtı beş gösteriye izin verilirken, güvenliği sağlamak için güvenlik gücü sayıca artırıldı ve aralarında zırhlıların da bulunduğu 45 askeri araç alındı.

19.11.2010


 

Türkiye AB'ye yük olmayacak

DEVLET Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, ‘’Türkiye AB’ye yük olmayacak; aksine AB’nin üzerinden yük alacak’’ dedi.

Bağış, resmi ziyaret amacıyla bulunduğu İrlanda’da AB işlerinden sorumlu bakan Dick Roche ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, İrlanda’da yaptıkları görüşmelerin çok olumlu geçtiğini, Türkiye’nin İrlanda’nın AB sürecine verdiği desteği memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde büyük aşamalar kaydettiğini belirten Bağış, İrlanda’nın Türkiye’nin AB üyeliğine destek konusunda sesini yükseltmesinin önemli olduğunu ifade etti. Bağış, Türkiye ile İrlanda arasındaki ticari potansiyelin değerlendirilmesi gerektiğini, İrlanda’nın sağladığı vize kolaylığının daha çok öğrencinin İrlanda’ya eğitim için gelmesini sağladığını, benzer bir kolaylığın işadamları için de sağlanmasını iyi olacağını, İrlanda’dan Türkiye’ye daha fazla turist gelmesini arzu ettiklerini bildirdi. Kıbrıs sorununa da değinen Bağış, İrlanda’nın deneyimli bir ada ülkesi olarak Kıbrıs’ın sorunlarının çözümünde iyi bir ilham kaynağı olabileceğini ifade etti. Bağış, Kıbrıs sorununun çözümünde AB’nin daha adil davranmasını istedi. Bağış, Türkiye’nin AB üyeliğinin, AB’nin çıkarına olacağını kaydederek, ‘’Türkiye AB’ye yük olmayacak; aksine AB’nin üzerinden yük alacak’’ ifadesini kullandı. Egemen Bağış, kararlılıkla sürdürülen reform sürecinin, İrlanda’nın, Türkiye’nin AB üyeliğine destek için sesini daha da yükseltmesine yardımcı olmasını umduklarını söyledi. Resmi ziyaret çerçevesinde İrlanda’nın başkenti Dublin’de bulunan Bağış, Uluslararası İlişkiler ve Avrupa İşleri Enstitüsü’nde, Türkiye-AB ilişkileri konusunda konuşma yaptı.

19.11.2010


 

İsmail Ambarlı Dualarla uğurlandı

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden Konyalı İsmail Ambarlı önceki gün ikindi vakti evinde vefat etti.

İsmail Ambarlı vefat etti 1937 yılında doğan Ambarlı, 22 yaşında Üstad Bediüzzaman’ı tanımıştı. Sabah saatlerinde komşularıyla bayramlaşan İsmail Ambarlı Konya’nın merkez Meram ilçesi Melikşah Mahallesi Melikşah Caddesi’ndeki evinde saat 15.30 sıralarında hayatını kaybetti. Komşularıyla kahvaltı yapan Ambarlı, saat 10.00’da evine geldi. İkindi saatlerine kadar evinden çıkmayan İsmail Ambarlı’yı merak eden komşuları yedek anahtarla evine girdi. Ambarlı’yı odasındaki koltuğunda baygın halde bulan komşuları durumu polise ve 112 ekiplerine haber verdi. Sağlık ekiplerinin yaptığı ilk müdahalede Ambarlı’nın yüksek tansiyona bağlı beyin kanamasından vefat ettiği anlaşıldı. İsmail Ambarlı’nın cenazesi vasiyeti üzerine dün Sultan Selim Camii’nde kılınan öğle namazından sonra Üçler Mezarlığı’nda defnedildi.

İSMAİL AMBARLI KİMDİR?

22 Aralık 1937 tarihinde Ankara’da doğdu. Aslen Konya Meramlı olan Ambarlı, İlk orta ve lise eğitimini Ankara’da Erkek Sanat Okulu’nda tamamladı. Mezun olduktan sonra 1959 yılına kadar tamircilik yaptı. Askerliğini tamamladıktan sonra arabayla kömür götürdüğü bir lokantanın önünde 22 Aralık 1959 tarihinde Bediüzzaman Hazretleriyle tanıştı. Üstad’ı ilk defa doğum gününde görmüş olması sebebiyle 22 Aralık 1959 tarihini ikinci bir doğum olarak nitelendirdiği bilinen Ambarlı, 1960 yılında evlendi. 1973 yılında İstanbul’da Türk Hava Yolları’nda çalışmaya başladı. THY’nin Oto Sevk Şefliği’nden 1993 yılında emekli olduktan sonra kalp rahatsızlığı sebebiyle memleketi Konya’ya yerleşti. Ambarlı İki kız, iki erkek olmak üzere dört çocuk babasıydı.

19.11.2010


 

BAYRAMDA TRAFİK KAZALARININ BİLANÇOSU: 79 ÖLÜ, 363

Kurban Bayramı’nın ikinci günü yurt genelinde meydana gelen trafik kazalarında 7 kişi öldü, 59 kişi yaralandı. Derlemelerine göre, önceki gün saat 18.00’e kadar yurt genelinde meydana gelen 19 ayrı kazada 7 kişi hayatını kaybetti. Kazalarda yaralanan 59 kişi ise çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı. Bayram tatilinin ilk gününden bu yana trafik kazalarında ölenlerin sayısı 79’e yükselirken, yaralıların sayısı ise 363 oldu.

Alkol, birinci kaza sebebi

Türkİye’de yılda ortalama 100 bin, son 10 yılda 1 milyon 29 bin 122 kişinin ehliyetine, alkollü araç kullanmaktan el koyuldu. Türkiye’de 2009 yılında meydana gelen 1 milyon 34 bin 435 trafik kazasında 4 bin kişi hayatını kaybetti, 200 bin 405 kişi yaralandı. 2008 yılındaki 950 bin 120 trafik kazasında 4 bin 236 kişi can verdi, 184 bin 468 kişi yaralandı. Binlerce kişinin öldüğü, 10 binlerce kişinin yaralandığı kazalarda alkol, kaza sebeplerin başında geliyor. Onca üzücü olaya, can kayıpları ve yaralanmalara rağmen bilinçsiz sürücüler, alkollü araç kullanmaktan vazgeçmiyor. İstatistikler, trafikteki ürkütücü tabloyu gözler önüne seriyor. Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre yılda ortalama 100 bin kişinin ehliyetine, alkollü araç kullandığı için geçici ya da sürekli olarak el konuluyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyadaki trafik kazalarının yüzde 60’ı alkollü araç kullanmaktan kaynaklanıyor. Alkolün trafikte yol açtığı kayıplar bu kadar büyükken bilinçsiz sürücüler, içkili olarak direksiyon başına geçmekten vazgeçmiyor. Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre Türkiye’de son 10 yılda toplam 1 milyon 170 bin 178 kişinin ehliyetine, sürekli veya geçici olarak el konuldu. Bunların içinde, alkol sebebiyle ehliyeti alınanların sayısı 1 milyon 29 bin 122 kişiyi buluyor. Geçen yıl da 138 bin 619 kişinin 121 bin 787’si alkol, bin 90’ı aşırı hız, 14 bin 330’u ceza puanı, bin 432’si de çeşitli sebeplerle ehliyetini kaybetti.

ÖLÜM SEBEPLERİ ARASINDA TRAFİK KAZALARI 5. SIRADA

Türkİye’nİn, trafik mağduru ülkeler sıralamasında ilk 10 içinde bulunduğu bildirildi. Karayolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Genel Başkanı İhsan Memiş, yaptığı yazılı açıklamada, BM Dünya Sağlık Teşkilatına trafik kazalarını ve ölümlerini bildiren ülkelerin toplamında, bir yılda yaklaşık 1 milyon 270 bin kişinin öldüğünü belirtti. Bunun yaklaşık 10 katının yaralandığını ve yüzde 15’inin geçici veya daimi sakatlık yaşayarak hem kendisine hem ailesine ömür boyu yük olduğunu ifade eden Memiş, geride kalan ailelerin de maddi ve manevi mağduriyet yaşadığına işaret etti. Trafik teröründeki bu büyük kayıpları önlemek için her yıl Kasım ayının üçüncü haftasında Dünya Trafik Mağdurları Anma Günü kutlandığını bildiren Memiş, şöyle devam etti: ‘’Türkiye, trafik mağduru ülkeler sıralamasında ilk 10 içinde bulunuyor. Trafik kazaları ölümleri, Türkiye’deki ölümlerde beşinci sırada yer almaktadır. Yılda yaklaşık 10 bin kişinin ölümüyle her yıl bir ilçe nüfusu kayıp olmakta veya haritadan silinmektedir. Sürücülerin aşırı aymazlığı, belgesi olmasına rağmen her türlü kuralsızlık ölümlere neden olurken, alkollü araç kullanmanın, hız yaparak öldürmenin, sürücü belgesiz araç kullanmanın Trafik Kanunu’nda asli kusur sayılmadığı bir ülke olarak bu konudaki tüm çağrılarımıza duyarsız kalınması da bu mağduriyetleri her gün artırmaktadır.’’ Trafik mağduru ailelerin yıllarca süren mahkemeleri, geride kalan eş ve çocukları ile dağılan ailelerin, toplumsal olarak gözler önünde her gün devam ettiğini belirten Memiş, şunları kaydetti: ‘’Bu bağlamda, tekraren TBMM’yi göreve davet ediyoruz. İskandinav ülkelerinde trafikte sıfır ölümler için projeler üretilirken, Türkiye’nin her gün ortalama 25 kişi kaybetmesinin mutlaka önleneceği çareler bulunmalıdır. Mevcut Trafik Kanunu’nda yetki ve sorumluluk tam 18 kuruluşa verilmiştir. Bu kadar dağınık bir kanun yerine, ileri ülkelerde olduğu gibi tüm sorumluluk İçişleri ve Ulaştırma Bakanlığında olmalı ve Türkiye, gelecekte bu mağduriyetleri yaşamamalıdır.’’

19.11.2010


 

Sarımsak satışları bayramda arttı

Kurban Bayramı ile sarımsak tüketiminde artış oldu. Özellikle etli yemeklerle birlikte kurban etinin bir bölümünü evde sucuk şeklinde tüketmek isteyenler sarımsak aldı.

En çok sarımsak tüketenlerin başında dünyada Araplar, Türkiye’de ise Gaziantepliler geliyor. Sarımsağın faydalarını keşfeden Arap ülkeleri dünyada en çok sarımsak tüketen topluluk olarak gösteriliyor. Her bir Arap ülkesi Türkiye’nin yıllık sarımsak tüketiminin neredeyse 5- 6 katı sarımsak alıyor. Türkiye’de ise Gaziantepliler en çok sarımsak tüketen şehir. Kurban Bayramı’nda satışların artmasından üreticiler ve tüccarlar memnun. Kayseri’de sarımsak üretiminin yanı sıra ithalat ve ihracatını yapan Korkmaz Sucukları Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Korkmaz, domuz gribine doğal antibiyotik olarak sarımsak kullanılması yönündeki haberlerin sarımsak taleplerini artırdığını söyledi. Korkmaz, kış aylarında sarımsak taleplerinde artışın her zaman olduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi: “Türk toplumu arasında doğal antibiyotik olarak adlandırılan sarımsak tüketimi her zaman için vardı. Özellikle kış aylarında taleplerin arttığını iyi biliyoruz. Ama domuz gribi söylemleri, gribe karşı sarımsağın iyi geldiği ifadeleri satışlarımızda beklemediğimiz bir hareket yaşamamıza neden oldu.”

19.11.2010


 

İstanbul’da laz mektebi açıldı

Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği İstanbul’da Lazca öğretmek için kolları sıvadı.

Derneğin Kadıköy’de açtığı Laz Mektebine ilk haftada 20 kişi kayıt yaptırdı. AKA-DER İstanbul’da Lazca öğretmek için Laz Mektebi açtı. AKA-DER, memleketlerinden ayrı kalıp Lazca’yı unutanların ya da Lazca bilmedikleri için nineleriyle iletişim kuramayan yeni nesil gençlerin, yabancı dil kurslarından önce Lazca öğrenmeye koştuklarını belirtti. AKA-DER Başkanı Altan Açıkdilli, derneklerinin 6 yıl önce Anadolu halklarının kendi tarihlerini ve kültürlerini öğrenmeleri için kurulduğunu ve bugün 11 şubeye ulaştıklarını söyleyerek, geçen hafta Kadıköy şubelerinde Laz Mektebi açıldığını belirtti. Açıkdilli, “Niye Lazca” sorusuna “Kürtlerin artık bir televizyonu var. Dillerini kullanıyorlar. Yapılan araştırmalar Lazca’nın unutulan diller arasına girdiğini gösteriyor. Derneğimiz önce Lazlarla ilgili haklar komisyonu kurarak, araştırmalar yaptı. Ve sonunda bu dilin unutulmaması için bu kursu açtı” cevabını verdi.

19.11.2010


 

Doğu Anadolu’da soğuk hava

Doğu Anadolu Bölgesi’nde en düşük hava sıcaklığı sıfırın altında 8 derece ile Erzurum’da ölçüldü.

Meteoroloji Erzurum Bölge Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, bölgede özellikle gece yaşanan soğuk hava etkisini sürdürüyor. Gece ölçülen en düşük hava sıcaklığı sıfırın altında olmak üzere Erzurum’da 8, Ardahan, Kars ve Ağrı’da 7, Iğdır’da 2 derece olarak ölçüldü. Günün en yüksek hava sıcaklığı ise Ardahan’da 13, Kars’ta 14, Ağrı ve Erzurum’da 15, Erzincan’da 17 ve Iğdır’da 19 derece olması bekleniyor. Gece yaşanan soğuk hava, özellikle yüksek kesimlerde bulunan köylerde etkisini daha çok hissettiriyor. Köylerden geçen bazı akarsularda soğuk hava nedeniyle kısmen buzlanma meydana geldi. Meteoroloji yetkilileri, soğuk havanın hafta sonuna kadar sürdürmesinin beklendiğini bildirdi.

19.11.2010


 

8 çocuğunu yangından kurtardı

Van’da bir kadın, evinde çıkan yangında 8 çocuğunu kurtarmayı başardı.

Alınan bilgiye göre, Acar ailesinin Cevdetpaşa Mahallesi Esen 1. Sokak’ta yaşadığı tek katlı evde, dün akşam geç saatlerde yangın çıktı. Eşi Mustafa Acar’ın akraba ziyaretinde olduğu sırada çocukları ile aynı odada uyuyan anne Dilber Acar, yan odada başlayan yangını fark etti. Hemen 8 çocuğunu dışarı çıkardı. Komşularının itfaiyeyi araması üzerine gelen olay yerine gelen ekipler, yangına müdahale ederek söndürdü. Anne Dilber Acar, çocuklarını kurtarmanın sevincini dile getirerek, ‘’Çocuklarla aynı odada uyuduğum sırada yan odada yangın çıktığını fark ettim. Önce çocuklarımı kurtardım. Sonra da komşulardan yardım istedim. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Ama önemli olan çocuklarımdı. Ben ancak onları kurtarabildim’’ dedi. Olayı akraba ziyaretinde öğrenen baba Mustafa Acar da yangında ailesinin zarar görmemesinin mutluluğunu yaşadığını ifade etti.

19.11.2010


 

Cehalete karşı birlik çağrısı

Hac dönemi sonunda S. Arabistan Kralı Abdullah, dünya Müslümanlarını cehalete karşı birlik ve beraberlik içinde olmaya çağırdı.

Hacılar dönüş hazırlığında Hac dönemi sonunda S. Arabistan Kralı Abdullah, dünya Müslümanlarını cehalete karşı birlik ve beraberlik içinde olmaya çağırdı. Güvenlik konusunda herhangi bir sıkıntının olmadığından duyduğu memnuniyeti dile getiren Kral Abdullah, hacıların evlerine dönüşüne kadar bu güvenliğin en yüksek derecede sağlanacağını kaydetti. İçişleri Bakanı Prens Naif, bu yıl bin 636 kişinin hastalandığını belirtti. Sağlık helikopterlerinin sadece acil durum olarak 5 kişiyi hastaneye kaldırığını bildiren Prens Naif, geçen yıla göre bu yıl hacca gelenlerin sayısında artış olduğunu, geçen yıl domuz gribi sebebi ile daha az insanın kutsal topraklara geldiğini ifade etti.

TREN PROJESİ

Saudi Gazette gazetesinde yer alan habere göre, bu yıl faaliyete geçen tren, hac trafiğini ciddî şekilde rahatlattı. 3 bin otobüsün hac bölgesine sokulmadığı kaydedildi. Cidde Ticaret Odası Hac İşleri Komitesi Başkanı Abdul Gaider Al Jabarti, 3 bin otobüsün geri çekildiğini, ancak tren fiyatlarının özellikle yerel hacılar için uygun hale getirilmesini istedi. Önümüzdeki yıl tren projesinin tamamı ile hayata geçmesi sonrası 30 bin otobüsün trafikten çekileceğini duyuran Al Jabarti, trenin tam kapasite ile çalışması ile saatte 70 bin insanın aşınabileceğini bildirdi. Has Turizm Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Başkanı Reşat Kara, en fazla otobüsün Türkiye’den getirildiğini, tren projesinden en çok Türk şirketlerinin olumsuz etkileneceğini söyledi. Kara, sadece kendilerinden yılda 3 bine yakın otobüs istendiğini, ancak bu sene rakamın çok düştüğünü, önümüzdeki sene bu yolların artık kapanabileceğini ifade etti.

KUR’ÂN-I KERİM DAĞITILDI

HacIlara 1,9 milyon adet Kur’ân-ı Kerim dağıtıldığı öğrenildi. Kurân İşleri Genel Müdürlüğü Genel Sekreteri Dr. Muhammed Salem Al Kufi, kurumlarının şu ana kadar toplam 30 milyon adet Kur’ân dağıttığını dile getirdi. Şeytan taşlama ve veda tavafı ile birlikte milyonlarca hacı Mekke’de alış veriş merkezlerine hücum etti. Vakitlerinin az olmasından dolayı Mekke’den ayrılmadan önce alışveriş merkezlerinde binlerce çeşit hediyelik eşyalar alabilmek için harekete geçen hacılar, daha çok seccade, tespih, Kabe kokularına ağırlık verdi. Suudi Arabistan’ın en büyük hediyelik eşya mağazalarının sahibi Türk vatandaşı Bekir Kantarcı, seccade, tespih, Kâbe ve Mescid-i Nebevî maketlerine büyük ilgi gösterildiğini söyledi. Öte yandan, hacıların vazgeçilmez hediyesi zemzem, hac yolculuğu başlamadan önce ülkelere yola çıktı bile. Türk hacılar, Diyanet ve çeşitli özel şirketler aracılığı zemzem bidonlarını Türkiye’ye gönderdi. Çoğunluk hac sonrası üzerlerinde yük yapmamak adına yaklaşık 20 litrelik bir bidon zemzemi 150 riyal (60 TL) karşılığı Türkiye’de bir hafta ile 10 gün içerisinde olacak şekilde kargoya verdiler. Hac döneminin gelmesi ile zemzem fiyatlarında da ciddi fiyat artışları oldu. Normal zamanda 20 litrelik bir bidon zemzem 3 dolara alınırken bu fiyatlar 20 dolara kadar yükseldi. Her derde devâ olarak bilinen zemzemi yanında götürmek isteyenler, havaalanlarında özel plastik paketlere koyarak kargoya verebiliyor. Ancak en az 2 bidon zemzem almak isteyen hacılar iki bidon zemzem toplam 20 kilo tutunca daha fazla hediyelik eşya götürme sıkıntısı ile karşılaşıyor.

19.11.2010


 

6 BİN KİŞİ, 1,5 AY TEMİZLİK YAPACAK

Hac döneminde Mekke, Arafat, Müzdelife, Mina ve Cemarat bölgelerinde çöp yığınları meydana gelirken, hac dönemi sonrası yaklaşık 1,5 ay Suudi Arabistan umreye kapatılıyor.

Bu süre içerisinde bu yıl için sadece görevlendirilen toplam 6 bin temizlik görevlisi, bu bölgeleri temizlemeye başlayacak. Önceki gece yaklaşık bir saat boyunca yağan şiddetli yağmurların temizliğe katkı sağladığı belirtildi.

19.11.2010


 

Cern deneyinde anti madde elde edildi

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) fizikçilerinin gerçekleştirdikleri bir deneyde, modern bilimin en büyük sırlarından biri olan ‘’anti-madde’’nin elde edilmesi ve saniyenin onda biri süresince hapsedilerek gözlemlenmesinin başarıldığı açıklandı.

‘’Alfa’’ deneyinde, elde edilen 38 adet anti-hidrojen atomu, üzerinde yeterince gözlem yapılacak bir süre boyunca, yani saniyenin onda birinde, belirli bir ortamda tutularak (hapsedilerek) incelendi. Elde edilen anti-maddenin, madde ile temas anında yok olmasından ötürü, gözlemlenmesi için, madde ile temas kuramayacağı bir ortamda yalıtılarak hapsedilmesi gerekiyordu. Nature dergisinde yer alan makaleye göre, hidrojen atomlarının karşıtı olan anti-hidrojen atomlarını vakumlu bir ortamda üretmeyi başaran fizikçiler, bu atomları, üzerinde çalışmayı yetecek süre boyunca yalıtılmış ortamda tutmayı başardılar. Bu anti-madde atomlar üzerinde yapılan gözlemler, evrenin ortaya çıktığı Büyük Patlama’dan sonra anti-maddeye ne olduğunun anlaşılmasını sağlayabilecek.

19.11.2010


 

THY seferleri 20 Kasımda

Türk Hava Yolları (THY) tarafından Suudi Arabistan’a götürülen hacıların dönüşü, 20 Kasım Cumartesi günü başlayacak.

THY’den yapılan açıklamada, THY’nin 9 Ekim 2010 tarihinde başladığı hac seferlerinde, Türkiye’den Cidde ve Medine’ye karşılıklı olarak toplam 560 sefer gerçekleştirildiği belirtildi. THY’nin bu yıl Türkiye’den 55 bin, yurt dışından 45 bin olmak üzere kutsal topraklara 100 bine yakın hacı adayını taşıdığı kaydedilen açıklamada, hacıların dönüş seferlerinin 20 Kasım Cumartesi günü başlayıp, 20 Aralık 2010 tarihine kadar devam edeceği bildirildi. Açıklamada, THY’nin Suudi Arabistan’a hac seferlerinin, yurt içinden Adana, Ankara, Antalya, Dalaman, Erzurum, İstanbul (Atatürk ve Sabiha Gökçen), İzmir, Kayseri, Konya, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Trabzon, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Sivas, Malatya, Muş, Merzifon’dan, yurt dışından da Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre, Avusturya başta olmak üzere birçok yabancı ülkeden gerçekleştirildiği bilgisine yer verildi.

19.11.2010


 

Bayram Yüksel ve Ali Uçar'ı rahmetle anıyoruz

Merhum Bayram Yüksel ağabey ve Ali Uçar kudsî nur hizmeti yolculuğu sırasında bir trafik kazası sonucu birlikte rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardı.

BAYRAM YÜKSEL AĞABEY VE ALİ UÇAR

Merhum Bayram Yüksel ağabey ve Ali Uçar kudsî nur hizmeti yolculuğu sırasında bir trafik kazası sonucu birlikte rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardı.

19 Kasım 1997’de, bundan tam on üç yıl önce vefat eden Bayram Yüksel ağabeyi ve Ali Uçar’ı rahmetle anıyoruz.

Üstad Hazretleri Afyon hapsindeyken bir vesile ile hapse düşen Bayram Yüksel Afyon zindanlarında Üstadla tanışma ve ona hizmet şerefine eren nur kahramanlarındadır.

Hazret-i Üstada talebe olan, hapiste Kur’ân’ı öğrenerek Risâle-i Nur’u yazan Bayram Yüksel, Üstaddan aldığı dersle ihlâs, sadakat ve tevazu hasletleriyle öne çıkan bahtiyarlardandır. Hayatı boyunca Nurların hizmetinde Kur’ân hakikatlerini anlatan Risâle-i Nur eserlerinin yazılması, okunması ve yayılması çalışmalarında bulunmuş; Üstad Hazretlerinin yakın hizmetinde bulunurken onun birçok hal ve etvarına yakînen şahit olmuş, bildiği ve gördüğü hakikatleri hatıra defterlerine uzun uzadıya yazıp anlatarak yeni nesillerin istifadesine sunmuştur.

Çok mühim hatıraların sahibi olan Bayram Yüksel ağabeyle, merhum Ali Uçar’la kaldığımız Van medrese-i Nuriyesinde tanışmıştık.

Merhumun naklettiği hatıralar arasında öne çıkan en manidarlarından bazıları şunlardır diye düşünüyorum:

• Hazret-i Üstadın vefat anlarında başucunda bulunmuş bir talebe olarak anlattıkları.

• Siyasî ve içtimaî meselelerde rahmetli Zübeyir ağabeyin şaşmaz ölçüdeki değerlendirmelerine şahit olup onları hatıralarında paylaşması.

• Üstada hizmetteki bağlılığı

Vefatına yakın yıllarda merhum Ali Uçar’la birlikte çıktığı hizmet seyahatleri göz ve gönülleri dolduruyordu.

Ali Uçar Van’a hizmet için geldiğinde dershanede birlikte kalıyorduk.

Çeşitli programlar ve hizmete müteallik faaliyetlerin yanında, Çoravanis köyünde kırk beş günlük bir okuma programının ardından talebe hizmetleri ve dershaneye yönelik ciddî çalışmaları birlikte yaptık. Ve o arada, gazetemiz Yeni Asya’da tam 28 gün tefrika edilen “Van üniversitesi’’ yazı serisini hazırladı.

1978 yılında üniversitenin kuruluş aşamasında gazetemiz adına Üstadın fikirlerini nazara vermeki maksadıyla o yazı serisini kaleme aldı.

Dikkatli ve planlı bir çalışma temposuna sahip olan Ali Uçar ağabey dış ülkelerdeki Nur hizmetinin yanı sıra ülkemizde de son derece aktifti.

Allah ikisine de rahmet eylesin…

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ

19.11.2010


 

Çoçuklara İman eğitimi

Çocuklarla ilgili yazdığım birkaç yazıdan sonra, bazı dostlarımız, bu konuda bir çalışma yapmamı tavsiye ettiler.

Ben bu konunun uzmanı değilim. Ancak, “Risâle-i Nur’un engin tefekkür hazinelerini çocukların mâsum dünyalarına nasıl taşıyabiliriz? Bunun eğitimi nasıl verilebilir?” sorularına cevap veren, Risâle-i Nur’u çok iyi bilen uzman pedagoglardan oluşan bir heyetin, bu konuda anne-babalara rehberlik yapabilecek, bol örnekli bir çalışmaya ihtiyaç var. Piyasada bulunan bazı iyi niyetli çalışmaların ise zayıf olduğu kanaatindeyim.

Topu taca attıktan sonra diyebilirim ki, iman eğitimi, iman hizmetlerinin içinden gelen her gencin öncelikle iyi bir eş seçmesiyle başlayan bir süreçtir. Dolayısıyla, anne karnında ve doğumdan sonra devam eden bu süreçte, karşılıklı olarak var olan hassasiyetler, belirleyici rol oynarlar.

Teknik olarak ise, her anne-baba biraz pedagog olmak durumundadır. Neyi ne zaman ve nasıl verebileceğimizi çok iyi bilmeliyiz.

Risâle-i Nur’da çocuk, Allah’ın, anne ve babaların gözetim ve terbiyesine emanet ettiği sevimli ve şirin bir varlık olarak tanımlanmıştır. Tertemiz kalbiyle, verilecek her şeyi almaya kabiliyetlidir.1

Çocuğun yaş basamaklarına göre gelişim ve algılama yeteneklerini—gerekirse uzmanlar yardımıyla—keşfetmek durumundayız. “Çocuklar, her yaş döneminde beden, zihin ve duygu olarak farklı özelliklere sahip olurlar. Bu farklılıkları ebeveynler iyi bilmeli, analiz etmeli ve çocuklarının mevcut olgunluk seviyelerini dikkate alarak eğitim vermelidirler.

“Her gelişim döneminde çocuğun ihtiyaçları farklılaşır, kapasiteleri artar, buna bağlı olarak dünyasına giren şeylerin şuur altlarında oluşturduğu temel dinamikler çocuğun fıtratını şekillendirir. Bu noktada önem arz eden konu ise, çocuğa uygun zamanda doğru bilgilerin doğru bir şekilde aktarılabilmesi ve aktarırlarken de çocuğun içinde bulunduğu zihinsel ve duygusal olgunluğun dikkate alınmasıdır.”2

Uzmanlara göre, çocuklarda 0-2 dönemi çok önemlidir. “Yürümeye ve konuşmaya başladığı bu dönemde, çocuk, süt çocukluğundan çıkmış; bir küçük insan olmuştur… Öğrenmenin ve gelişmenin en hızlı devresini yaşar… Sık sık sorular sorar: Bu ne, neden, niçin…”3

Pedagoji uzmanları bu yaşlardaki çocukların duygusal alıcılarının çok kuvvetli olduğunu söylerler.4 Bu yüzden dinî kavramların bu dönemlerde verilmesi çok önemlidir. “Küçücük bir çocuk Allah’ın ne olduğunu tam olarak anlamasa da, yine de pek çok okul öncesi yaşta olan çocuğa Allah’ın bazı sıfatları ve ağaçları, toprağı, güneşi, ayı, yıldızları… yarattığı öğretilebilir.”5 Dolayısıyla bu dönemin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor.*

Bediüzzaman Said Nursî’nin, kendi hayatından verdiği aşağıdaki anekdot da bu görüşü desteklemektedir:

“Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”6

Görüldüğü gibi bir yaşında verilen telkinât ve mânevî dersler fıtratta, maddî vücutta ve ruh üzerinde önemli tesirler bırakarak, ondan sonraki gelişim safhaları için çekirdekler hükmüne geçmektedir. Dolayısıyla onları ebedî cehennemden kurtarmanın ilk temellerini de atmış oluruz.

Eğitimle ilgili fıtrî ve ilmî gerçekleri bir tarafa bırakarak, her yaş kademesinde verilmesi gereken eğitimin, sürekli ertelenerek bir başka yaş kademelerine kaydırılması halinde işin daha zorlaşması kaçınılmaz hâle gelir. “Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve îmanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer.”7

Öncelikle anne ve babalara, Yirmi Dördüncü Lem’a’daki Birinci Nükte’yi iyi okumalarını tavsiye ediyorum. Gördüğüm kadarıyla, bu noktada yapılan yanlışlıklar başka yanlışlara da kapı açmaktadır.

Dipnotlar:

* Bu konuda Ayşe Aydın’ın Bizim Aile dergisindeki adı geçen yazısına, uygulanabilir bazı yöntemler açısından müracaat edilebilir.

1-http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&Sub Section=EnstituSayfasi&Date=12/23/2005&TextID=1006

2- Psikolojik Danışman Ersin Tokdemir

http://www.mumsema.com/islamda-egitim/50634-cocuguma-allah-i-nasil-anlatabilirim.html

3- Pedagog Ali Çankırılı, Bebeğimi Büyütüyorum, s. 58, Timaş Yayınları, İstanbul, 1995

4- Ayşe Aydın, 0-2 yaş, dinî kavramlar ve Risale-i Nur eğitimi, Bizim Aile Dergisi, Eylül 2010

5- Sılma Buckley, Çocuk Yetiştirmede Pırlanta Tavsiyeler, Zaman,1992, s.75

6- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 462, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz, 2008

7- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lahikası, s. 86, Yeni Asya Neşriyat, Şubat, 2008

HASAN BULUT

[email protected]

19.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.