Kültür-Sanat |
Müzikle tedâvi, psikiyatri hastalarına olumlu etki yapıyor |
Diğer branşlara göre sizin işiniz daha sıkıntılı ve zor gürünüyor. Tıpta en zor hastalıklardan biriyle uğraşıyorsunuz. Çünkü tedavisi mümkün olan bir hastalık bile olsa, belli koşullarda yani erken teşhiste kanser iyileşebilir bir hastalık artık. Zamanında teşhis edebilirseniz, iyi bir tedavi uygularsınız. Fakat buna rağmen sonuçta bir insanın kanser olduğunu bilmesi dahi hayat dengesini bozduğu için bugün hastalarımızın hemen hepsi baştan bir travma yaşarlar. O yüzden iyi de olsalar, kötü de olsalar bir takım zorluklar yaşarlar. Halbuki midenizde ülser vardır, tedavi olursunuz, iyileşirsiniz, herşey biter. Hayatınıza normal devam edersiniz. Kanserli bir hastanın hayatında tamamen normale dönmesi çok kolay bir iş değildir. O yüzden biz genelde hüzünlü hastalarla uğraşmaya alışkınızdır.
Nedense toplumda bu tip hastalara kanser oldu yerine "amansız hastalığa" yakalandı deniliyor. Bu doğru bir ifade mi?
Hiç alâkası yok. Hastalık amansız değil, eskisi gibi değil. Bugün artık birçok kanser türünde ciddî tedavi aşamaları kaydedildi. Amansız hastalık lâfı bence daha moral bozucu bir lâf. Artık bildiğim kadar basın bile bunu çok fazla kullanmıyor. Direkt olarak akciğer kanseri, gırtlak kanseri gibi tabirler kullanıyor. Doğrusu da bu.
Tedaviden önce psikolojik destek alınmasını tavsiye ediyor musunuz?
Ben hastalarıma genel olarak bunu öneriyorum. Ne kadar güçlü olursanız olun, böyle bir hastalıkta ayakta durmak pey kolay değil. İmkânları elveriyorsa mutlaka, ama mutlaka psikolojik destek almaları gerektiğini düşünüyorum.
Çevrenin tavrı nasıl olmalı? Sık ziyaret etmek hastayı olumsuz etkiliyor mu?
Hayır. Kanseri sonuçta başka bir hastalık gibi düşünmek lâzım. Ancak hastayı çok sıkboğaz edip de canından bezdirmenin bir âlemi yok.
Tedaviden sonuç alınması için moral faktörü de önemli görünüyor.
Tabi, kanser tedavisinde moral de çok ciddî bir etken. Yaşamınızı aynı şekilde devam ettirmek lâzım. Daha önce gittiğiniz yerlere gitmek, görüştüğünüz arkadaşlarınızla görüşmek, yaşamınızı mümkün olduğunca sürdürmeye çalışmak lâzım. O yüzden eve kapanmak, işi bırakmak bu tip şeyler çok doğru değil. Tam tersine tedaviyi olumsuz etkiliyor.
Kemoterapi tedavinin en önemli unsuru. Ancakbazı hastalar moral açısından saçlarının dökülmemesi için daha düşük dozda verilmesini istiyor. Böyle bir uygulama tedavide aynı sonucu sağlıyor mu?
Açıkçası ben saç dökülmesiyle ilgili öyle zannedildiği kadar büyük bir muhalefet görmedim hastalarda. Çünkü sonuçta hasta gördüğü bu tedaviyle uzun yıllar kazanacağını biliyorsa, yaşamını çok daha rahat götürebileceğine inanıyorsa, artık eskisi gibi hareket edeceğine dair çok büyük bir tepki görmüyorum. Kemoterapiyi reddetme anlamında söylüyorum. Bu konuda bir sıkıntımız yok diyebilirim.
Tedavide doktorunuza inanmak önemli.
Doktorunuza inanıyorsanız, yaşama inanıyorsanız ve yaşama ne kadar bağlanıyorsanız bizim için o kadar avantaj oluyor. O yüzden inançlı ve morali yüksek, hayata bağlı kişilerin tedavilerinin de, sonuçlarının da kesinlikle daha iyi bir durumda olduğunu görüyoruz.
İnanç faktörünü unutmamak lâzım.
Herkesin bir inancı var. Kimseyi inancından ötürü eleştirmek mümkün değil. Sonuçta, en azından yaşama inanan insanlar daha başarılı oluyor.
Başarılı bir tedavi sonrası evine gönderdiğiniz hastalar sizde nasıl bir duygu meydana getiriyor?
Doktorluğun aslında temel nedeni, sizin yaptığınız işin size bir anlamda moral vermesi. Doktor iyileştirdiği hasta ile moral buluyor.
Doktorluğunuz yanında sanatçı kimliğiniz de var. Klipleriniz TV kanallarında gösteriliyor. Müzik ilgisi nereden geliyor?
Çok eskiden beri var, yeni bir şey değil. 1987'den beri yaptığım bir şey. Şimdiye kadar iki albüm yaptım. Müzik bende tıpla birlikte başladı. 87'de doktor oldum, 87'de de müziğe başladım.
Hastalarınız sanatçı kişiliğinizi biliyor mu?
Biliyorlar. Doktorluğumun yanında müzik yapmamı seviyorlar. Arada CD'lerimizi alanlar oluyor, konserlerimize gelenler oluyor. Bu konuda bir problem yaşamıyorum.
Hastalara müzikli tedavi de uygulanıyor. Faydasına inanıyor musunuz?
Bizim hastanede yok. Cerrahpaşa Hastanesinde bir topluluk var. Faydası yönünde pek bilgim yok. Ancak mutlaka bir etkisi vardır. Ama sadece psikiyatri hastalar için olabilir.
Bazı doktor sanatçılar müziği doktorluğa tercih ediyor? Siz ikisini bir arada mı yürüteceksiniz?
Her ikisini birlikte yürütüyorum. Benim için bir problem yok. Sabah hastanede çalışıyorum, akşam da özel bir yerde müzik yapıyorum. Günde en az 40 hastaya bakıyorum. Kâğıt üzerinde doktor değilim.
EROL DOYRAN |
11.12.2010 |
Ezansız Semtler-Yahya Kemal Beyatlı |
RAMAZAN sevincini ‘’Atikvalde’den inen sokakta‘’, bayram namazı kılmanın mutluluğunu ‘’Süleymaniye’de bir bayram sabahı‘’ ve musîkimizin değerini ‘’Eski musîkimiz‘’ şiirlerinde Yahya Kemal’den okumak ayrı bir güzeldir. Bence ‘’biz’’i anlatan en güzel yazılardan biridir Yahya Kemal’in ‘’Ezansız Semtler’i’’. O günlerin Şişli’si Moda’sı ile bugünki arasında aslında çok fark olmadığını düşünüyorum. En basitinden Şişli’de yıllardan beri ikinci bir cami inşa edilmemiştir meselâ. Taksim’ de bir cami yapımını gündeme almak bile siyasiler için başlı başına bir cesaret konusu olmuştur her zaman. Teşvikiye, Nişantaşı hakeza. Gelin o günlerin İstanbul’una Yahya Kemal’in kalemi ile bakıp ‘’Ezansız Semtler’in ruhlara verdiği acıyı bir nebze olsun hissetmeye çalışalım: ‘’…Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derece nasib alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler? İşte bu rüya çocukluk dediğimiz bu Müslüman rü’yasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rü’yası ile dolu semtlerde doğdular. Doğarken kulaklarına ezan okundu. Evlerin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler. Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur’ân’ın sesini işittiler. Bir raf üzerinde duran Kitabullah’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gül yağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders onlara besmeleyi öğrendiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler. Camiler içinde şafak sökerken Tekbir’leri dinlediler. Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerinde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Ah! Büyük cedlerimiz. Onlarda Galata, Beyoğlu gibi Frenk semtlerine yerleşirlerdi. Fakat yerleştikleri mahallerde Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir; asmalı minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hasılı o toprağın köşesi imana gelirdi. Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabi ve hoş gören eblehler uzağa değil, Balkan devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler…” GÖNÜLDEN DİLE... “Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden, Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın anahtarla ruh ufuklarını Hemen yayılmaya başlar sâda ve nur akını” Yahya Kemal Beyatlı |
11.12.2010 |
İkbal duâlarla anılıyor |
Fİkİrlerİ ve şiirleriyle Pakistan’ın bağımsızlığa kavuşmasında büyük rol oynayan şair, filozof ve siyaset adamı Muhammed İkbal, 133. doğum yıldönümünde, ülke genelinde düzenlenen törenlerle anılıyor. İlk tören, ‘’Doğunun büyük şairi’’ olarak bilinen İkbal’in Lahor şehrindeki mezarında yapıldı. Öğrenci, öğretmen, siyasetçi ve askerlerin akınına uğrayan mezarda, Kur’ân-ı Kerim ve duâlar okundu. İkbal’in 133. doğum yıldönümü için, Pakistan’ın çeşitli şehirlerinde programlar, seminerler, konferanslar ve paneller düzenlendi. Ayrıca federal hükümet ve eyalet hükümetleri, resmî programlarla İkbal’i andı. Pakistan devlet televizyonu ve özel televizyonlar da, özel yayınlarında İkbal’in hayatını, düşüncelerini ve eserlerini anlattı. Hükümet, İkbal’in 133. doğum yıldönümü dolayısıyla bir günlük resmî tatil ilân etmişti. Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari de İkbal’in doğum günü dolayısıyla yayımladığı mesajda, İkbal’in Hint Alt Kıt'ası’nda yaşayan esir Müslümanlar için ‘’bağımsız vatan’’ fikrini ortaya attığını ve bu fikir uğrunda olağanüstü mücadele verdiğini hatırlatarak, ‘’Bugün ülkeyi tehdit eden aşırılık, terörizme ve bölünmüşlüğe karşı İkbal’in evrensel İslâm dinini en güzel şekilde yorumlayan öğreti ve felsefesine ihtiyaç duymaktayız’’ dedi.
MUHAMMED İKBAL KİMDİR?
1873 yılında İngiliz sömürgesi Hindistan’ın Siyalkot şehrinde dünya gelen İkbal, ilk eğitimini İslâmî ilimler üzerine aldı. Hocalarının teşvikiyle edebiyata yönelen İkbal, Lahor’daki Doğu Dilleri Fakültesi’nde yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra, 1905 yılında felsefe ve hukuk eğitimi almak üzere İngiltere’ye gitti. Felsefe üzerine Almanya’da doktora yapan İkbal, 1908’de ülkesine döndü ve Hindistanlı Müslümanların bağımsızlık mücadelesi fikrini ortaya atarak, siyasete başladı. İkbal’in çağdaş Urdu ve Fars edebiyatının önemli eserleri olarak kabul edilen coşkulu şiirlerinin, Müslüman halkın İngiliz sömürgeciliğine başkaldırmasında ve Pakistan’ın kuruluşunda büyük etkisi oldu. Benliğin Sırları, Aşk ve Tutku, Doğudan Esintiler, Cibril’in Kanadı, Esrar–ı Rumuz ve Şarktan Haberler gibi birçok esere imza atan İkbal, Pakistan’ın bağımsızlığını göremeden, 21 Nisan 1938 tarihinde Lahor’da vefat etti. |
11.12.2010 |