20 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

CUMHURİYET TARIMA GEREKEN ÖNEMİ VERMEDİ

Türkiye’de tarımın büyük bir buhran yaşadığı aşikâr. Anadolu’yu gezdiğinizde, çiftçilerin durumunu dinlediğinizde içler acısı bir tablo çıkıyor karşımıza. Bunun hem bilinçsizlikle hem de doğru bir tarım politikası olmamasıyla alâkası var. Biz de MÜSİAD’ın yayınladığı tarım raporu doğrultusunda rapora büyük emeği geçmiş olan Ahmet Akyüz ve Halim Aydın’la tarımın sorunlarını konuştuk. Akyüz daha çok hayvancılıkla ilgilenirken; Aydın, bitkisel tarımla ilgileniyor. Rapor Türkiye’nin tarım konusundaki potansiyelini ortaya koyarken Türkiye’nin tarımda küresel aktör olması için yapılması gerekenleri irdeliyor.

Raporunuz Türkiye’deki tarımla ilgili ne diyor? Bu tür raporların yazılması konusunda geç kaldığını düşünüyor musunuz?

Halim Aydın: Bizim çalışmamız palyatif çözümler konusunda yapılmış bir araştırma değil. MÜSİAD, profesyonel kadrolarıyla tarımdaki potansiyeli ortaya koyarken bu potansiyel çerçevesinde insanların refah seviyesinin nasıl yükseltileceğiyle ilgili bir çalışma yapmıştır. Siz seracılığı bilmeden önce potansiyeliniz sadece toprak ve su ile sınırlıdır. Oysa seracılığı, dikey tarımı biyoteknolojiyi gördüğünüz zaman önünüze yeni bir strateji çıkar. Onun için hiçbir zaman geç kalınmaz.

Tarımla ilgili çalışmalarda geç kalınmadıysa en

yakın örneğiyle neden kurbanlıklar dışardan temin edildi?

Ahmet Akyüz: MÜSİAD Türkiye’de hayvancılığın gidişatı konusunda ilgili STK’lar gibi hükümete önerilerde bulunma hakkına sahiptir. Bunun için de 2005’ten bu yana başlayan rapor çalışmalarında ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili hükümete ikazlarda bulunmuştur. Yani bazı sorunlar yaşanmadan gerekli merciler bilgilendirilmiştir. Hükümetin tarımla ilgili çalışmalarını STK’lardan önce yapması gerekirdi.

H. A: Günlük sorunların dışında tarım raporunun amacı bugünün gözüyle yeni bir potansiyel tesbit edip ikinci aşamada bu potansiyelle Türkiye’nin küresel bir oyuncu haline gelmesini sağlamaktır.

Halim Bey siz demin hiçbir şey için geç

kalınmamıştır dediniz, ancak sorun ortaya çıkmadan tedbirlerin alınması gerekmiyor mu?

H. A: Rusya’da kuraklık oldu ve buğday fiyatına yansıdı. Türkiye’de de buğday fiyatı yükseldi. Bu tür durumlar raporlarla telâfi edilecek şeyler değil. Et konusu da öyle. Türkiye’nin kişi başına gayrisafi millî hasılası 3 bin dolarken bugün 10-15 bin dolardan bahsediliyor. Hayvansal üretimde bu kadar hızlı bir talebi karşılamak mümkün mü? Eğer planınızı yapmadıysanız mümkün değil. Bu rapor olabilecek değişikliklere karşı potansiyelimizi ortaya koyuyor.

Ahmet Bey hakikaten et konusunda yaşanan

sıkıntı kişi başına düşen gelirin yükselmesiyle mi ilgili?

A. A: Bunun etkisi inkâr edilemez. Şu anda tükettiğimiz et miktarı Avrupa standartlarının altında ve fiyat olarak yüksek. Bu etin daha kaliteli ve ekonomik koşullarda üretilmesiyle ilgili çalışmalar geçmişte iyi yapılmadığı, planlanmadığı için bu sıkıntıları yaşıyoruz.

Türkiye’nin tarım konusunda ana sorunları neler? Neden yeterince verim alamıyoruz?

H. A: Türkiye’de en önemli sorun “Ölçek ekonomisi” yani arazilerin parçalı olması. Antalya’da üretici 30 bin ton domates üretirken Kütahya-Hisar ilçesinde bu miktar 4 tona düşüyor. Bu durumda rekabet mümkün mü? Hisar domatesinin değerini de anlatacak birileri yoksa seraya, hibrite başlarsınız. Hem biyolojik çeşitliliğinizi öldürmüş olursunuz hem de şehre göçe neden olursunuz. Bunun yanında mesleğini bilen “Bilinçli çifçi” oranı düşük. Arz talep dengesini sağlayacak “Tarım Borsası” yok; bir yıl önce soğan para etmişse bir hemen çifçi talep dengesine bakmadan soğan ekebiliyor. En önemlisi de “Stratejik Gıda Stoku”muz yok.

Stratejik Gıda Stoku’nu biraz açar mısınız?

H. A: Spekülatörleri en çok heyecanlandıran şey budur. Nüfus artışı, piyasa koşulları, iklim şartları hesaplanarak tarım ürününü stoklarsınız. Eğer olumsuz bir nedenden dolayı fiyatlar artarsa stoktan ürün çıkarıp fiyatların normalleşmesini sağlarsınız. Bu tür hesaplamaların yapılması içinse her şeyin kayıtlı olması gerekir yani izlenebilir, sürdürülebilir tarım. Fakat bizim gibi ülkelerde kayıt dışı hayvan sayısı çok yüksek olabiliyor.

Bilinçli bir çiftçi yokken, kayıt dışı hayvan oranı yüksekken, bir tarım borsası oluşmamışken önereceğiniz şeyler ne kadar uygulanabilir?

H. A: Türkiye eğer küresel bir aktör olmak istiyorsa oyunu kurallarına göre oynamak zorunda. Tarımla ilgili sorunlarsa iki günde çözülecek sorunlar değil. Avrupa hâlâ tarımla ilgili sorunlarını çözmeye çalışıyor. Bunun yanında Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğini de koruması gerekir!

Biyolojik çeşitliliğin piyasadaki karşılığı nedir?

H. A: İspir Çayı’nın yetiştirdiği fasulyenin tadı hiçbir yerde yoktur. Ancak çay boşa akar, fasulyenin de değerini kimse bilmez. Nitelikli su kaynaklarının nitelikli kullanımı diye bir anlayış yok bizde. “Bu su fasulyeyi lezzetlendiriyorsa orayı fonksiyonel gıda vadisi ilân edelim” gibi bir anlayış da yok. Özelliği olan, kopyalanamayan, başka ülkede yetiştirilemeyen ürünlerin ayrı bir modelle ayrı bir pazarda satılarak ekonomiye katkısı sağlanabilir.

Ancak tarımla uğraşmak, köylü olmak Türkiye’de aşağılanan bir durum değil mi?

A. A: Bilinç sıkıntımız var. Tarımın sanayi gibi bir sektör olarak algılanmaması büyük bir sorun. Tarıma gereken değeri cumhuriyetin kuruluşundan bu yana veremedik. Geleceğin tarımda olduğunu göremedik. Hükümet bir takım musîbetlerin yaşanmasından sonra tarımın farkına vardı. Her konuda yığılmış sıkıntılar yüzünden tarım öncelikli olamadı. Bu hükümet döneminde açılmış AB müzakere fasıllarından tarımla ilgili olan 13. fasılda ciddî tartışmalar yaşanacağı kesin. Bu tartışmaların bize çok şey öğreteceği kesin. AB bizden “Hayvan refahı”nın sağlanmasını istiyor. Günlük kalori ihtiyacından, gezme dolaşma alanına kadar…Türkiye’nin tarım problemlerini aşabilmesi için bilinçli profesyonel tarım işletmelerine ihtiyacı vardır.

Devlet tarım konusunda çiftçilere nasıl yardımcı olabilir?

Bakanlık “Havzalar Modeli”ni ortaya koydu. Keşke uygulanabilse. Bunun için milyonlarca veri tarandı ve Türkiye’de hangi ürünün hangi bölgede daha verimli olabileceği tesbit edildi. Artık uygun ürünleri ekenler teşvik alabiliyor.

1950’lerde Kissinger, Amerika’ya bir tarım modeli biçiyor: “Eğer milletleri ekonomik olarak denetlemek isterseniz enerjilerini, eğer bir ülkenin insanlarını denetlemek isterseniz gıdasını denetleyin” diyor. 60 yıldır Amerika bu strateji üzerine politika geliştiriyor. Öyle bir tohum üreteceksin ki senden başka kimse üretmeyecek başkası diktiğinde tohumdan tohum elde edemeyecek… Mc Donald’s ineğini embriyosundan tabağa kadar kendi yetiştiriyor. Sen böyle bir sanayi devrimine karşı Mehmet Efendi’nin eline tarımı bırakırsan dünya ile rekabet edemezsin.

Türkiye’de tarımda hiç mi gelişme yok?

H. A: Türkiye’de tarım konusunda bilinçli bir kesim gelişiyor. Bakanlık bize “Havzalarım var, suyum var, şunum var, bunum var” diyor, ama onlar dün de vardı. Bu potansiyeli biliyorsun da neden verim düşük? Hazırladığımız raporda bilinçli bir gübrelemeyle Türkiye’nin 10 milyar gelir elde edeceğini hesapladık.

Hayvanlar konusunda ne tür çalışmalar

yapılabilir?

A. A: Kendi ırklarımız üzerinden şartlarımıza uyum sağlayacak ve verimi daha yüksek cinsler geliştirmemiz lâzım. İsrail, soğuk iklim hayvanlarının sıcak iklime uyum sağlamaları için çalışmalar yapıyor.

H. A: Biz raporumuzda yerli ırkların fonksiyonel tarımda öteki ırklarınsa süt ve et ürünlerinde yani konvansiyonel tarımda değerlendirilmesi konusuna dikkat çekiyoruz. Biyolojik türlerin korunması açısından böyle bir açılım getiriyoruz. Özellikli etlerin, sütlerin ve tarım ürünlerinin fiyatlandırılmasının genel ürünlerinkine nazaran daha yüksek tutulması gerektiğine inanıyoruz. Bu da ekonomiye katkı değer anlamına gelir. Yoksa yüksek verim elde etmek için genetiğiyle oynanmış ürünlere yönelmek hem çifçinin hafızasını silmektir hem de biyolojik çeşitliliği katletmektir. Batı’da bilim adamları domuzdan ineğe gen transfer etmeyi başarmışlardır. Bu da batıda et üretimini arttırmıştır.

A. A: AB bizden yüzde 40’larda olan tarım nüfusunun ciddî orana düşürülmesini istiyor. Bu da ciddî bir işsizler ordusu anlamına geliyor. MÜSİAD fonksiyonel tarım önerisiyle insanların işsiz kalmalarının önüne geçilebileceğini söylüyor.

AB’nin tarımda koyduğu bazı sınırlar bizim için

vazgeçilmez sınırlar mı olmalı?

H. A: Türkiye için bunlar hedef rakamlar olmamalı, çünkü Türkiye’nin kendine has şartları var. Türkiye’de yaklaşık 4 bin endemik bitki, 7 bin çeşit tohum var. Avrupa’da ise yaklaşık 3 bin çeşit bitki var. Avrupa fonksiyonel tarımda potansiyel olarak Türkiye’nin gerisindedir. Ancak Türkiye potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Meselâ dışardan Türkiye’ye 2 milyar dolar endemik bitki talebi vardır, ancak bunu Türkiye karşılayamamaktadır. Öte yandan Türkiye’ye özel tohumların bankalarda muhafaza edilmesi bir anlam ifade etmez bunların da ekonomiye kazandırılması gerekmektedir.

Dünya yeni pazar arayışı içinde Batı gözünü

doğuya, Asya’ya dikmiş durumda. Türkiye bu durumda tarımsal açıdan kendini farklılaştırma imkânına sahip mi?

H. A: Bilindiği gibi Batılıların ve sağlık örgütlerinin domuz etinin helâl-haramlığı konusunda bir ayrımı söz konusu değil. Onlar için inek de, domuz da aynıdır. Domuzdan ineğe gen transferine bu nedenle karşı çıkılmaz. Daha fazla et elde etmek için bu tür transferlerin yapıldığını da biliyoruz. Hatta Türkler domuzdan gen transfer edilmiş koyuna “Komuz” diyormuş. Hatta bu transferler tavuklara da uygulanıyormuş. Ortadoğu bir gün kendilerine Batıdan gelen etler konusunda sorular sormaya başlayacaktır! Türkiye bu yapıda helâl/ haram kavramını iyi işlerse Ortadoğu’da ihracatçı bir ülke olabilir. 2023 yılındaki 500 milyar hedefine bu sayede ulaşabilir.

Türkiye’ye de bu ürünler giriyor olamaz mı?

H. A: Onu ben bilemem. Sonuçta böyle bir tehlike var. Şikâyet edilmedikçe bu tür denetimler yapılmıyor. .

Türkiye’nin tarım sektörü konusunda

öngörüleriniz nelerdir?

Havza modelinin ve fonksiyonel tarımın çok tartışılması duyurulması gerekiyor. Damızlık düve ithalatı yapılarak açılan makasın kapanması lâzım. Et ve Balık Kurumu fonksiyonunu yerine getiremedi. Kurumun Merkez Bankası gibi çalışması et fazlası olunca alması sıkını olunca arz etmesi gerekir. Bu yapısıyla işlevinin zamanında yerine getirtilmedi

Getirtilmedi…

H. A: Kendi içinde yapısal sorunları var. Alt yapısı yeterli değil. Kurumun ekonomik açığı var ve bunun kapanması gerekir. Bunu kapatmak için de regüle edici değil, tüccar gibi davranıyor. Özel sektörün rakibi oluyor. Bu fonksiyonunu yanlış oynamasının sonuçları. Bu da makasın açılmasına neden oldu. Kamu ihalelerini en çok Et Balık Kurumu alıyor. Etin fiyatının yükselmesini sağlayan da kendisi oluyor.

A. A: Dünya ile rekabet edecek şartlar oluşturulmazsa Türkiye’de tarım ilerlemez. Avrupa’da çiftçilere ciddî sübvansiyonlar veriliyor. Herkes hayvancılık sektörüne dalıyor eğer piyasa besleyici faktörlerle desteklenmezse hüsranla sonuçlanabilir. Bu hayvanları nasıl besleyeceksiniz? Arazi zengini olan devlet meralarını bir an önce ıslâh etmeli ve yem bitkisi yetiştirecek yerler haline getirmeli.

HESLER

BİYOLOJİK

ÇEŞİTLİLİĞİ

TEHDİT EDİYOR

HES’ler konusundaki

görüşünüz nedir?

H.A: Belli bölgelerde durduruldu. Ancak büyük bir tehdit olduğunu zannetmiyorum. Bu konuda neler olduğunu biraz bekleyip görmemiz gerekebilir. Suların kullanılması konusunda bakanlıklar arasında koordinasyonsuzluk olduğunu gördük. Bakanlıkların daire başkanlarını topladık. Tarım bakanlığı kendine göre bir sulama planı geliştirmiş, ancak bundan DSİ’nin haberi yok.

Kayseri’nin Yamula Mahallesine özgün patlıcan çeşidi vardır. Kızılırmak’ın suyuyla beslenen Yamula Patlıcanı daha sonra baraj kurulmasıyla beraber özelliğini yitirmeye ve patlamaya başlamış. Borularla gelen suyun ısısı değişmiş ve mineralleri taşıyamaz hal almış. İşte bu gibi noktalarda da Enerji Bakanlığı Tarım Bakanlığıyla gerekli irtibata geçmiyor.

İşte boru içinde akan su hem çevresini susuz bırakıyor hem de suladığı bitkinin özelliğine zarar veriyor….

Su dinlenince bütün mineraller çöküyor, dupduru su geliyor. İnsanlar su temiz diye seviniyor, ancak bitki mineral istiyor. HES’ler sonrası biyolojik olarak tabiatın etkileneceği kesin, bekleyip görmek, iyi takip etmek gerek.

20.12.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (13.12.2010) - KEMALİZM intihar ediyor

  (07.12.2010) - Cemaatlere yapılan operasyon Ergenekon’un işi

  (06.12.2010) - Afrika’da pek çok insan gözlerimin önünde katledildi

  (29.11.2010) - NATO, 2030’lardaki Çin’e göre tertipleniyor

  (22.11.2010) - Cumhuriyet artık toplumla barışıyor

  (21.11.2010) - 28 Şubat yuva yıkan bir darbeydi

  (15.11.2010) - Sorunun kaynağı başörtüsü değil farklılıklara tahammülsüzlük

  (08.11.2010) - GİZLİ ANAYASA İLE ADALET OLMAZ

  (01.11.2010) - İslamın Güzelliklerini yaşayarak gösterelim

  (31.10.2010) - Binlerce ortak noktamız var


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.