oluyor. Ve bilhassa çok tekrar ile
        
        
          
            (1)
          
        
        
          n
        
        
          Ú/
        
        
          ªp
        
        
          dÉs
        
        
          ¶dn
        
        
          G @ n
        
        
          Ú/
        
        
          ªp
        
        
          dÉs
        
        
          ¶dn
        
        
          G
        
        
          deyip, tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i se-
        
        
          maviye ve arziyeyi şiddetle beyanı bu asrın emsalsiz zu-
        
        
          lümlerine kavm-i Âd ve semud ve Firavun’un başlarına
        
        
          gelen azaplarla baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana İbra-
        
        
          him (
        
        
          As
        
        
          ) ve Mûsa Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necat-
        
        
          larıyla teselli veriyor.
        
        
          evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette, vahşetli ve dehşetli bir
        
        
          ademistan ve elim ve mahvolmuş bir mezaristan olan
        
        
          bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı
        
        
          birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip
        
        
          âlem ve mevcut ve bizimle münasebettar bir memleket-i
        
        
          rabbaniye suretinde, sinema perdeleri gibi kâh bizi o
        
        
          zamanlara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra
        
        
          ve her tabakaya gösterip yüksek bir i'caz ile dersini ve-
        
        
          ren kur'ân-ı Mu'cizülbeyan, ayn-ı i'caz ile nazar-ı dalâlet-
        
        
          te camit, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh ve firak ve
        
        
          zevalde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı samedânî, bir
        
        
          şehr-i rahmanî, bir meşher-i sun-i rabbanî olarak o
        
        
          camidatı canlandırıp birer vazifedar suretinde birbiriyle
        
        
          konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup nev-i beşere
        
        
          ve cin ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersle-
        
        
          ri veren bu kur'ân-ı Azîmüşşan’ın elbette her harfinde
        
        
          on ve yüz ve bazen bin ve binler sevap bulunması ve
        
        
          bütün cin ve ins toplansa onun mislini getirememesi; ve
        
        
          bütün beni Âdem’le ve kâinatla tam yerinde konuşması;
        
        
          ve her zaman milyonlar hafızların kalplerinde zevk ile
        
        
          yazılması; ve çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            | 101 |
          
        
        
          onunCu mesele
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli sebep.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            ins:
          
        
        
          insan, beşer, Âdemoğlu.
        
        
          
            kâh:
          
        
        
          zaman olur, bazen.
        
        
          
            kavm-i Âd:
          
        
        
          Ad kavmi, kendilerine
        
        
          Hz. Hûd’un peygamber olarak
        
        
          gönderildiği, ancak azgınlıkların-
        
        
          dan ve Allah`a isyanlarından dola-
        
        
          yı Allah tarafından helâk edilen
        
        
          Yemen tarafında yaşamış bir ka-
        
        
          vim.
        
        
          
            kavm-i semud:
          
        
        
          Hz. Salih’in pey-
        
        
          gamber gönderildiği, fakat azgın-
        
        
          lıklarından dolayı Allah’ın helâk et-
        
        
          tiği kavim.
        
        
          
            kitab-ı samedanî:
          
        
        
          hiç bir şeye
        
        
          muhtaç olmayan Cenab-ı Hakkın
        
        
          kitabı, kâinat.
        
        
          
            Kur’ân-ı Azîmüşşan:
          
        
        
          şan ve şerefi
        
        
          yüce olan Kur’ân.
        
        
          
            kurun:
          
        
        
          zamanlar, devirler, çağlar.
        
        
          
            mahvolma:
          
        
        
          yok olma, ortadan
        
        
          kalkma, batma.
        
        
          
            mazlum:
          
        
        
          zulüm görmüş, haksızlı-
        
        
          ğa uğramış.
        
        
          
            memleket-i Rabbâniye:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Hakk’ın şefkat ve merhametle ter-
        
        
          biye ve idaresinin hüküm sürdüğü
        
        
          memleket.
        
        
          
            meşher-i sun’î Rabbanî:
          
        
        
          Cenab-ı
        
        
          Allah’ın sanatının, yarattığı mahlû-
        
        
          katın sergilendiği yer.
        
        
          
            mevcut:
          
        
        
          var olan, bulunan, olan.
        
        
          
            mezaristan:
          
        
        
          mezarlık.
        
        
          
            misil:
          
        
        
          benzer, eş.
        
        
          
            musibet-i semaviye ve arziye:
          
        
        
          gökten ve yerden gelen belâlar,
        
        
          musibetler.
        
        
          
            münasebettar:
          
        
        
          ilgili, alâkalı, bir şe-
        
        
          ye uygun ve yakın olan.
        
        
          
            nazar-ı gaflet:
          
        
        
          mana ve mahiyet-
        
        
          ten yoksun olan bakış, idrak ede-
        
        
          meyen nazar.
        
        
          
            necat:
          
        
        
          kurtuluş, kurtulma, halâs,
        
        
          selâmet.
        
        
          
            nurlu:
          
        
        
          ışıklı, parıltılı.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın temeli
        
        
          ve sebebi olan manevî varlık.
        
        
          
            sahife-i ibret:
          
        
        
          ibret sayfası.
        
        
          
            sevap:
          
        
        
          hayırlı bir işe karşı Allah ta-
        
        
          rafından verilen mükâfat; sevap.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            şehr-i Rahmanî:
          
        
        
          Rahman olan Al-
        
        
          lah’ın şehri.
        
        
          
            şiddet:
          
        
        
          sertlik, katılık; fazlalık, çok-
        
        
          luk.
        
        
          
            tehdit:
          
        
        
          korkutma, gözdağı verme.
        
        
          
            teselli:
          
        
        
          avutma, acısını dindirme.
        
        
          
            vahşet:
          
        
        
          ürkütücü ve korkunç olan
        
        
          şey.
        
        
          
            vahşetgâh:
          
        
        
          yalnızlık yeri, korku
        
        
          veren yer, ıssız yeri.
        
        
          
            vazifedar:
          
        
        
          vazifeli, vazifesi olan, iş
        
        
          gören.
        
        
          
            zeval:
          
        
        
          sona erme, yok olma, ölme.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            ademistan:
          
        
        
          yokluk yeri, yok-
        
        
          luk ülkesi.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          dünya, cihan.
        
        
          
            aleyhimüsselam:
          
        
        
          Allah’ın se-
        
        
          lamı onların üzerine olsun.
        
        
          
            asr:
          
        
        
          yüzyıl, asır.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          günahlara karşı çekile-
        
        
          cek ceza, eziyet, işkence.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme,
        
        
          izah.
        
        
          
            bilhassa:
          
        
        
          özellikle.
        
        
          
            camidât:
          
        
        
          cansızlar; ruhsuz,
        
        
          sert ve katı maddeler.
        
        
          
            camit:
          
        
        
          ruhsuz, cansız.
        
        
          
            ceza:
          
        
        
          karşılık, azap.
        
        
          
            cin:
          
        
        
          gözle görünmez, lâtif ci-
        
        
          simlerden ibaret bir yaratık.
        
        
          
            dalâlet:
          
        
        
          Hak ve hakikatten
        
        
          sapma, doğru yoldan ayrılma,
        
        
          azma.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve ke-
        
        
          der veren.
        
        
          
            emsal:
          
        
        
          örnekler, benzerler.
        
        
          
            enbiya:
          
        
        
          nebiler, peygamber-
        
        
          ler.
        
        
          
            firak:
          
        
        
          ayrılık, hicran.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hafız:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’i tama-
        
        
          men ezberleyen ve okuyan
        
        
          kimse.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hayattar:
          
        
        
          canlı, yaşayan.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Zalimler! • Zalimler!..