hakikat ve mahlûkatın rububiyete karşı tesbih ve tahmit
        
        
          ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli
        
        
          bir vazifesi ve şekavet-i ebediyeden kurtulmak gibi nev-i
        
        
          insanın en dehşetli meselesi ve ubudiyet ve acz-i beşerin
        
        
          en lüzumlu neticesi bulunması cihetiyle binler defa tekrar
        
        
          edilse, yine azdır.
        
        
          İşte, tekrarat-ı kur'âniye bu gibi esaslara bakıyor. Hat-
        
        
          ta, bazen bir sayfada, iktiza-i makam ve ihtiyac-ı ifham
        
        
          ve belâgat-i beyan cihetiyle yirmi defa sarihan ve zımnen
        
        
          tevhid hakikatini ifade eder; değil usanç, belki kuvvet ve
        
        
          şevk verir. risale-i nur’da, tekrarat-ı kur'âniye ne kadar
        
        
          yerinde ve münasip ve belâgatçe makbul olduğu, hüccet-
        
        
          leriyle beyan edilmiş.
        
        
          kur'ân-ı Mu'cizülbeyan’ın Mekke sureleriyle, Medine
        
        
          sureleri belâgat noktasında ve i'caz cihetinde ve tafsil ve
        
        
          icmal vechinde birbirinden ayrı olmasının sırrı ve hikme-
        
        
          ti şudur ki:
        
        
          Mekke’de, birinci safta muhatap ve muarızları kureyş
        
        
          müşrikleri ve ümmîleri olduğundan, belâgatçe kuvvetli
        
        
          bir üslûb-i âlî ve i'cazlı, mukni, kanaat verici bir icmal ve
        
        
          tespit için tekrar lâzım geldiğinden, ekseriyetle Mekkiye
        
        
          sureleri erkân-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet
        
        
          kuvvetli ve yüksek ve i'cazlı bir icaz ile tekrar edip ifade
        
        
          ederek, mebde ve meadı, Allah’ı ve ahireti, değil yalnız
        
        
          bir sayfada, bir ayette, bir cümlede, bir kelimede, belki
        
        
          bazen bir harfte ve takdim, tehir ve tarif ve tenkir ve hazf
        
        
          ve zikir gibi hey'etlerde öyle kuvvetli ispat eder ki, ilm-i
        
        
          belâgatin dâhî imamları hayretle karşılamışlar.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            | 105 |
          
        
        
          onunCu mesele
        
        
          
            imam:
          
        
        
          bir ilimde sözü delil kabul
        
        
          edilebilecek derecede derin ve ge-
        
        
          niş bilgi sahibi olan âlim.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle gösterme.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          inanma, görüş, fikir.
        
        
          
            Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
          
        
        
          açıkla-
        
        
          malarıyla akılları benzerini yap-
        
        
          maktan aciz bırakan Kur’an-ı Ke-
        
        
          rim.
        
        
          
            kuvvet:
          
        
        
          güç, kudret.
        
        
          
            makbul:
          
        
        
          geçerli, muteber.
        
        
          
            mead:
          
        
        
          ahiret, dönülecek yer.
        
        
          
            mebde:
          
        
        
          kaynak, başlangıç.
        
        
          
            Mekkiye:
          
        
        
          Mekke’de nâzil olan su-
        
        
          reler.
        
        
          
            mertebe:
          
        
        
          derece, basamak.
        
        
          
            muarız:
          
        
        
          muhalefet eden, karşı çı-
        
        
          kan, muhalif.
        
        
          
            muazzam:
          
        
        
          çok büyük, ulu, yüce.
        
        
          
            muhâtab:
          
        
        
          kendisine hitap olunan,
        
        
          söz söylenilen kimse.
        
        
          
            mukni:
          
        
        
          ikna eden, inandıran, inan-
        
        
          dırıcı, kandıran.
        
        
          
            münasip:
          
        
        
          uygun.
        
        
          
            müşrik:
          
        
        
          Allah’a şirk koşan, ortak
        
        
          tutan.
        
        
          
            nev-i insan:
          
        
        
          insan türü, insanoğlu.
        
        
          
            saf:
          
        
        
          dizi, sıra.
        
        
          
            sarihan:
          
        
        
          açıkça, açık olarak.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            şekavet-i ebediye:
          
        
        
          ebedî, sonsuz
        
        
          sıkıntı ve işkence, bitmeyen azap.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          şiddetli arzu, aşırı istek ve
        
        
          heves.
        
        
          
            tafsil:
          
        
        
          etraflıca bildirme, uzun uza-
        
        
          dıya anlatma, açıklama.
        
        
          
            tahmit:
          
        
        
          hamd etme, şükretme.
        
        
          
            takdim:
          
        
        
          öne geçirme, öne alma,
        
        
          önde tutma.
        
        
          
            takdis:
          
        
        
          Allah’ın hamde ve övülme-
        
        
          ye lâyık olduğunu bildirme.
        
        
          
            tarif:
          
        
        
          bir şeyi bütün vasıflarını içine
        
        
          alacak şekilde anlatma.
        
        
          
            tehir:
          
        
        
          geciktirme, sonraya bırak-
        
        
          ma, geriye bırakma, erteleme.
        
        
          
            tekrarat-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’da
        
        
          tekrarlanan mevzu ve ayetler.
        
        
          
            tenkîr:
          
        
        
          belirsiz kılma.
        
        
          
            tesbih:
          
        
        
          Allah’ı bütün kusur ve
        
        
          noksan sıfatlardan uzak tutma,
        
        
          Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
        
        
          lerle anma.
        
        
          
            tevhid:
          
        
        
          Allah’ın bir olduğuna inan-
        
        
          ma, birleme.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            ümmî:
          
        
        
          okuma yazması olmayan,
        
        
          okumamış.
        
        
          
            üslûb-ı âlî:
          
        
        
          üstün ifade tarzı; ifade-
        
        
          nin yüksek ve nezih olanı.
        
        
          
            vecih:
          
        
        
          cihet, yön.
        
        
          
            zikir:
          
        
        
          anma, bildirme.
        
        
          
            zımnen:
          
        
        
          açıktan olmayarak, dola-
        
        
          yısıyla, üstü kapalı olarak, kapalı
        
        
          bir şekilde.
        
        
          
            acz-i beşer:
          
        
        
          beşerin aczi, insa-
        
        
          nın zayıflığı ve güçsüzlüğü.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’an’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            belâgat:
          
        
        
          söz ve yazıda sanatlı
        
        
          ve tesirli ifade.
        
        
          
            belâgat-i beyan:
          
        
        
          açık-seçik ve
        
        
          delilli, ispatlı bir sözün; maksat
        
        
          ve makama uygun olarak,
        
        
          meramı tamı tamamına ifade
        
        
          eder tarzda söylenmesi.
        
        
          
            beyan etmek:
          
        
        
          açıklamak, bil-
        
        
          dirmek, izah etmek.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön, sebep, vesile.
        
        
          
            dâhî:
          
        
        
          son derece zeki, anlayış-
        
        
          lı, deha sahibi.
        
        
          
            ekseriyet:
          
        
        
          en büyük kısım,
        
        
          çokluk, çoğunluk.
        
        
          
            erkân-ı imaniye:
          
        
        
          imana ait
        
        
          esaslar.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hazf:
          
        
        
          aradan çıkarma, yok et-
        
        
          me, silme.
        
        
          
            heyet:
          
        
        
          hâl, durum, keyfiyet.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli sebep.
        
        
          
            hüccet:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            icaz:
          
        
        
          az sözle çok mana ifade
        
        
          etme.
        
        
          
            i’caz:
          
        
        
          mucizelik, insanların
        
        
          benzerini yapmaktan âciz kal-
        
        
          dıkları şeyi yapmak.
        
        
          
            icmal:
          
        
        
          ihtisar etme, kısaltma,
        
        
          özetleme, ayrıntılarına girme-
        
        
          me.
        
        
          
            ihtiyac-ı ifhâm:
          
        
        
          maksadını an-
        
        
          latma, bildirme ihtiyacı.
        
        
          
            iktiza-i makam:
          
        
        
          makamın ge-
        
        
          reği.
        
        
          
            ilm-i belâgat:
          
        
        
          belâgat ilmi.