ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi çe-
        
        
          şit çeşit, hem pek çok envalarıyla, denizlerin katreleri ka-
        
        
          dar kelimat-ı rabbaniyenin teksirine medar bir zemin
        
        
          teşkil ediyor.
        
        
          n
        
        
          ón
        
        
          Ør
        
        
          æn
        
        
          J r
        
        
          ¿n
        
        
          G n
        
        
          ?r
        
        
          Ñ`n
        
        
          b o
        
        
          ôr
        
        
          ën
        
        
          Ñr
        
        
          dG n
        
        
          óp
        
        
          Øn
        
        
          `æn
        
        
          d »
        
        
          u
        
        
          Hn
        
        
          Q p
        
        
          äÉn
        
        
          ªp
        
        
          ?n
        
        
          µp
        
        
          d Gk
        
        
          OGn
        
        
          óp
        
        
          e o
        
        
          ôr
        
        
          ën
        
        
          Ñr
        
        
          dG n
        
        
          ¿Én
        
        
          c
        
        
          r
        
        
          ƒn
        
        
          d
        
        
          
            (1)
          
        
        
          »
        
        
          u
        
        
          Hn
        
        
          Q o
        
        
          äÉn
        
        
          ªp
        
        
          ?`n
        
        
          c
        
        
          ayetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
        
        
          sonra, ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şahadeti-
        
        
          ne baktı, gördü ki: Mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört
        
        
          nurdan terekküp ediyor:
        
        
          •
        
        
          Birincisi
        
        
          : teveddüd-i İlâhî denilen kendini mahlûka-
        
        
          tına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten
        
        
          dahi sevdirmek, vedûdiyetin ve rahmaniyetin muktezası-
        
        
          dır.
        
        
          •
        
        
          İkincisi
        
        
          : İbadının dualarına fiilen cevap verdiği gibi,
        
        
          kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahîmiye-
        
        
          tin şe’nidir.
        
        
          •
        
        
          Üçüncüsü
        
        
          : Ağır beliyyelere ve şiddetli hâllere düşen
        
        
          mahlûkatlarının istimdatlarına ve feryatlarına ve tazarru-
        
        
          atlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nevi konuşması hük-
        
        
          münde olan ilhamî kavillerle de imdada yetişmesi, rubu-
        
        
          biyetin lâzımıdır.
        
        
          •
        
        
          Dördüncüsü
        
        
          : Çok âciz ve çok zayıf ve çok fakir ve
        
        
          çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hamîsini ve müdebbiri-
        
        
          ni ve hafîzini bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan
        
        
          zîşuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayeti-
        
        
          ni fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükâleme-i rabbaniye
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 185 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          dat isteme, yardıma çağırma.
        
        
          
            katre:
          
        
        
          damla.
        
        
          
            kavil:
          
        
        
          söz.
        
        
          
            kavlen:
          
        
        
          söz ile, sözlü olarak, fiilî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            kelimat-ı Rabbanîye:
          
        
        
          Rabbe ait
        
        
          kelimeler, sözler.
        
        
          
            mahiyet:
          
        
        
          bir şeyin aslı, esası, nite-
        
        
          liği.
        
        
          
            mahlûk:
          
        
        
          yaratık, Allah tarafından
        
        
          yaratılmış olan.
        
        
          
            mahlûkat:
          
        
        
          Allah tarafından yaratı-
        
        
          lanlar.
        
        
          
            malik:
          
        
        
          sahip.
        
        
          
            masnu:
          
        
        
          sanatla yapılmış eşya, var-
        
        
          lık.
        
        
          
            medar:
          
        
        
          sebep, vesile.
        
        
          
            mukteza:
          
        
        
          iktiza eden, gereken.
        
        
          
            müdebbir:
          
        
        
          tedbir alan, tedbirli, her
        
        
          şeyi önceden düşünen.
        
        
          
            mükâleme-i Rabbaniye:
          
        
        
          Rab olan
        
        
          Allah’ın zatına has konuşması.
        
        
          
            müştak:
          
        
        
          arzulu, fazla istekli, işti-
        
        
          yak gösteren.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            rahîmiyet:
          
        
        
          merhamet edicilik.
        
        
          
            rahmaniyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakkın kul-
        
        
          larını beslemesi, koruması ve mer-
        
        
          hamet etmesi vasfı.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın her za-
        
        
          man, her yerde, her mahluka
        
        
          muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
        
        
          onu terbiye etmesi ve idaresi al-
        
        
          tında bulundurma vasfı.
        
        
          
            sohbeten:
          
        
        
          sohbet ile.
        
        
          
            şe’n:
          
        
        
          iş.
        
        
          
            tazarruat:
          
        
        
          tazarrular, yalvarışlar,
        
        
          yalvarmalar.
        
        
          
            tefsîr:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakımından
        
        
          izahı, Kur’ân’ın şerhi.
        
        
          
            teksîr:
          
        
        
          çoğaltma.
        
        
          
            terekküp:
          
        
        
          karışıp birleşme, birden
        
        
          fazla şeyin birleşmesinden oluş-
        
        
          ma.
        
        
          
            teşkil:
          
        
        
          vücut verme, şekillendir-
        
        
          me.
        
        
          
            teveddüd-i İlâhî:
          
        
        
          Allah’ın kendini
        
        
          kullarına sevdirmesi.
        
        
          
            vecih:
          
        
        
          cihet, yön.
        
        
          
            vedûdiyet:
          
        
        
          sevdirme ve sevdiril-
        
        
          me.
        
        
          
            vücut:
          
        
        
          var olma, varlık.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yeryüzü.
        
        
          
            zîşuur:
          
        
        
          şuurlu, şuur sahibi.
        
        
          
            âciz:
          
        
        
          zayıf, güçsüz.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’ân’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            beliyye:
          
        
        
          felaket, musibet.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            enva:
          
        
        
          çeşitler, türler, neviler.
        
        
          
            feryat:
          
        
        
          haykırma, çığlık.
        
        
          
            fiilen:
          
        
        
          fiille, davranış ve hare-
        
        
          ketle.
        
        
          
            hafîz:
          
        
        
          yarattıklarını koruyup
        
        
          gözeten Allah.
        
        
          
            hamî:
          
        
        
          himaye eden, koruyan,
        
        
          gözeten.
        
        
          
            hayvânât:
          
        
        
          hayvanlar.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli sebep.
        
        
          
            himayet:
          
        
        
          koruma, esirgeme.
        
        
          
            huzuren:
          
        
        
          Allah’ın her an ya-
        
        
          nında olduğunu ve her şeyi
        
        
          bildiğini hissetme ve yaşama
        
        
          halinde olma.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            İbad:
          
        
        
          abdler, kullar, ibadet
        
        
          edenler.
        
        
          
            icabet:
          
        
        
          kabul etme, kabul edil-
        
        
          me.
        
        
          
            ihsas:
          
        
        
          hissetirme, sezdirme.
        
        
          
            ilhamî:
          
        
        
          ilham ile elde edilen, il-
        
        
          ham ile ulaşılan.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            istimdat:
          
        
        
          medet dileme, im-
        
        
          
            1.
          
        
        
          Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenme-
        
        
          den o denizler tükenirdi (Kehf Suresi: 109.)