/
        
        
          ?p
        
        
          Oƒo
        
        
          Lo
        
        
          h p
        
        
          ܃o
        
        
          Lo
        
        
          h '
        
        
          ¤n
        
        
          Y s
        
        
          ?n
        
        
          O …/
        
        
          òs
        
        
          dG p
        
        
          Oƒo
        
        
          Lo
        
        
          ƒr
        
        
          dG o
        
        
          Öp
        
        
          LGn
        
        
          ƒr
        
        
          dG *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          B’
        
        
          n
        
        
          Ú/
        
        
          ªu
        
        
          ?n
        
        
          µn
        
        
          ào
        
        
          Ÿr
        
        
          Gn
        
        
          h ¢p
        
        
          SÉs
        
        
          ædG p
        
        
          QÉn
        
        
          ¶r
        
        
          fn
        
        
          ’p
        
        
          n
        
        
          Ú/
        
        
          ?u
        
        
          ã`n
        
        
          ªn
        
        
          ào
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          án
        
        
          µp'
        
        
          Ä=?n
        
        
          Ÿr
        
        
          G o
        
        
          ¥Én
        
        
          Øu
        
        
          Jp
        
        
          G /
        
        
          ¬p
        
        
          Jn
        
        
          ór
        
        
          Mn
        
        
          h /
        
        
          ‘
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ p
        
        
          án
        
        
          ?p
        
        
          aGn
        
        
          ƒn
        
        
          ào
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          án
        
        
          ?p
        
        
          HÉn
        
        
          £n
        
        
          ào
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          ºp
        
        
          ¡p
        
        
          JGn
        
        
          QÉn
        
        
          Ñr
        
        
          Np
        
        
          Ép
        
        
          H p
        
        
          ô°n
        
        
          ûn
        
        
          Ñr
        
        
          dG ¢u
        
        
          UGn
        
        
          ƒn
        
        
          N n
        
        
          ™n
        
        
          e
        
        
          denilmiştir.
        
        
          sonra, pürmerak ve püriştiyak o misafir, âlem-i şaha-
        
        
          det ve cismanî ve maddî cihetinde mahsus taifelerin dil-
        
        
          lerinden ve lisan-ı hâllerinden ders aldığından, âlem-i
        
        
          gayp ve âlem-i berzahta dahi mütalâa ile bir seyahat ve
        
        
          bir taharri-i hakikat arzu ederken, her taife-i insaniyede
        
        
          bulunan ve kâinatın meyvesi olan insanın çekirdeği hük-
        
        
          münde bulunan ve küçüklüğü ile beraber, manen kâinat
        
        
          kadar inbisat edebilen müstakim ve münevver akılların,
        
        
          selim ve nuranî kalplerin kapısı açıldı. Baktı ki, onlar
        
        
          âlem-i gayp ve âlem-i şahadet ortasında insanî berzah-
        
        
          lardır; ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri,
        
        
          insana nispeten o noktalarda oluyor gördüğünden, ken-
        
        
          di akıl ve kalbine dedi ki:
        
        
          “gelin, bu emsalinizin kapısından hakikate giden yol
        
        
          daha kısadır. Biz öteki yollardaki dillerden ders aldığımız
        
        
          gibi değil, belki iman noktasındaki ittisaflarından ve key-
        
        
          fiyet ve renklerinden mütalâamız ile istifade etmeliyiz”
        
        
          dedi, mütalâaya başladı. gördü ki:
        
        
          İstidatları gayet muhtelif ve mezhepleri birbirinden
        
        
          uzak ve muhalif olan umum istikametli ve nurlu akılların
        
        
          iman ve tevhiddeki ittisafkârâne ve rasihâne itikatları
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 179 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          
            istikamet:
          
        
        
          doğruluk, dürüstlük.
        
        
          
            itikat:
          
        
        
          kesin inanma, iman.
        
        
          
            ittisaf:
          
        
        
          vasıflanma, özellik kazan-
        
        
          ma.
        
        
          
            ittisafkârâne:
          
        
        
          vasıfları belli olur
        
        
          surette, bir sıfat alarak, bir hâl takı-
        
        
          narak.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          yaratılmış olan şeylerin ta-
        
        
          mamı, bütün âlemler, varlıklar.
        
        
          
            keyfiyet:
          
        
        
          bir şeyin nasıl olduğu,
        
        
          nitelik.
        
        
          
            lisan-ı hâl:
          
        
        
          hâl dili, bir şeyin duru-
        
        
          şu ve görünüşü ile bir mana ifade
        
        
          etmesi.
        
        
          
            maddî:
          
        
        
          madde ile alakalı, cismanî.
        
        
          
            mahsus:
          
        
        
          bir şeye veya kişiye has
        
        
          olan.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          mana bakımından, mana-
        
        
          ca.
        
        
          
            mezhep:
          
        
        
          gidilen, tutulan, takip
        
        
          edilen yol.
        
        
          
            muamele:
          
        
        
          davranış, birbiri ile iş
        
        
          görme.
        
        
          
            muhalif:
          
        
        
          zıt, karşıt.
        
        
          
            muhtelif:
          
        
        
          türlü türlü, çeşitli.
        
        
          
            münevver:
          
        
        
          nurlu, ışıklı, parlak.
        
        
          
            müstakim:
          
        
        
          doğru.
        
        
          
            mütalâa:
          
        
        
          bir şeyi etraflıca düşün-
        
        
          me, tetkik etme.
        
        
          
            nispeten:
          
        
        
          nispetle, kıyaslayarak.
        
        
          
            nuranî:
          
        
        
          nurlu, ışıklı, parlak, mü-
        
        
          nevver.
        
        
          
            nurlu:
          
        
        
          ışıklı, parıltılı.
        
        
          
            püriştiyak:
          
        
        
          çok iştiyaklı, çok şevk-
        
        
          li.
        
        
          
            pürmerak:
          
        
        
          çok meraklı, merak
        
        
          dolu.
        
        
          
            rasihâne:
          
        
        
          sağlam delil ve bürhana
        
        
          dayanmak suretiyle.
        
        
          
            selim:
          
        
        
          temiz, samimî.
        
        
          
            taharri-i hakikat:
          
        
        
          hakikati araştır-
        
        
          ma, doğruyu arama, araştırma,.
        
        
          
            taife:
          
        
        
          takım, güruh, familya.
        
        
          
            taife-i insaniye:
          
        
        
          insana ait taife;
        
        
          insanlık.
        
        
          
            tevhid:
          
        
        
          Allah’ın bir olduğuna inan-
        
        
          ma, birleme.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          varlık sınıflarından her
        
        
          biri.
        
        
          
            âlem-i berzah:
          
        
        
          ruhların kıya-
        
        
          mete kadar kalacakları âlem;
        
        
          kabir âlemi.
        
        
          
            âlem-i gayp:
          
        
        
          gayp âlemi, gö-
        
        
          rünmeyen, fakat varlığı kesin
        
        
          olan ve mahiyeti allah tarafın-
        
        
          dan bilinen başka dünyalar.
        
        
          
            âlem-i şahadet:
          
        
        
          gözle gördü-
        
        
          ğümüz, şahit olduğumuz
        
        
          âlem, kâinat.
        
        
          
            arzu:
          
        
        
          bir şeye karşı duyulan is-
        
        
          tek, heves.
        
        
          
            berzah:
          
        
        
          iki şey arasındaki yer.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cismanî:
          
        
        
          maddî ve cisimli ol-
        
        
          mak.
        
        
          
            emsal:
          
        
        
          benzerler.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            inbisat:
          
        
        
          yayılma, genişleme.
        
        
          
            insanî:
          
        
        
          insana ait, insanla alâ-
        
        
          kalı.
        
        
          
            İstidat:
          
        
        
          kabiliyet, yetenek.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yarar-
        
        
          lanma.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki, insanların nazarına te-
        
        
          messül eden ve beşerin havas kısmıyla konuşan melâikenin ittifakı, birbirine tetabuk ve
        
        
          tevafuk eden ihbaratıyla, Onun vahdet içindeki vücub-i vücuduna delâlet eder.