olması, o tasdik büyük bir kuvvet menbaı olduğunu anla-
        
        
          dı, onların derslerinden çok feyz-i imanî aldı.
        
        
          İşte, bu yolcunun mezkûr dersini ifade manasında,
        
        
          Bi-
        
        
          rinci Makamın Sekizinci Mertebesinde
        
        
          ,
        
        
          o
        
        
          ´Én
        
        
          ªr
        
        
          Lp
        
        
          G /
        
        
          ¬p
        
        
          Jn
        
        
          ór
        
        
          Mn
        
        
          h /
        
        
          ‘ /
        
        
          ?p
        
        
          Oƒo
        
        
          Lo
        
        
          h p
        
        
          ܃o
        
        
          Lo
        
        
          h '
        
        
          ¤n
        
        
          Y s
        
        
          ?n
        
        
          O …/
        
        
          òs
        
        
          dG *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          dp
        
        
          G n
        
        
          B’
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ p
        
        
          án
        
        
          bs
        
        
          ón
        
        
          °üo
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          án
        
        
          bu
        
        
          ón
        
        
          °üo
        
        
          Ÿr
        
        
          G p
        
        
          In
        
        
          ôp
        
        
          gÉn
        
        
          Ñr
        
        
          dG p
        
        
          ºp
        
        
          ¡p
        
        
          JGn
        
        
          õp
        
        
          ér
        
        
          ©o
        
        
          e p
        
        
          Is
        
        
          ƒo
        
        
          ?p
        
        
          H p
        
        
          ABÉn
        
        
          «p
        
        
          Ñr
        
        
          fn
        
        
          ’r
        
        
          G p
        
        
          ™«/
        
        
          ªn
        
        
          L
        
        
          denilmiş.
        
        
          sonra, imanın kuvvetinden ulvî bir zevk-i hakikat alan
        
        
          o seyyah-ı talip, enbiya aleyhimüsselâmın meclisinden ge-
        
        
          lirken, ulemanın ilmelyakin suretinde kat’î ve kuvvetli de-
        
        
          lillerle, enbiyaların (aleyhimüsselâm) davalarını ispat eden
        
        
          ve asfiya ve sıddıkîn denilen mütebahhir, müçtehit mu-
        
        
          hakkikler, onu dershanelerine çağırdılar. o da girdi, gör-
        
        
          dü ki: Binlerle dâhî ve yüz binlerce müdakkik ve yüksek
        
        
          ehl-i tahkik, kıl kadar bir şüphe bırakmayan tetkikat-ı
        
        
          amikalarıyla, başta vücub-i vücut ve vahdet olarak müs-
        
        
          pet mesail-i imaniyeyi ispat ediyorlar.
        
        
          evet, istidatları ve meslekleri muhtelif olduğu hâlde
        
        
          usul ve erkân-ı imaniyede onların müttefikan ittifakları ve
        
        
          her birisinin kuvvetli ve yakinî bürhanlarına istinatları öy-
        
        
          le bir hüccettir ki, onların mecmuu kadar bir zekâvet ve
        
        
          dirayet sahibi olmak ve bürhanlarının umumu kadar bir
        
        
          bürhan bulmak mümkün ise, karşılarına ancak öyle çıkı-
        
        
          labilir. Yoksa, o münkirler, yalnız cehalet ve echeliyet ve
        
        
          inkâr ve ispat olunmayan menfi meselelerde inat ve göz
        
        
          kapamak suretiyle karşılarına çıkabilirler. gözünü kapa-
        
        
          yan, yalnız kendine gündüzü gece yapar.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            iRinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            | 175 |
          
        
        
          7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
        
        
          
            inat:
          
        
        
          bir konuda ısrarlı olma, sö-
        
        
          zünde ayak direme.
        
        
          
            istidat:
          
        
        
          kabiliyet, yetenek.
        
        
          
            istinat:
          
        
        
          dayanma, güvenme.
        
        
          
            meclis:
          
        
        
          topluluk, heyet.
        
        
          
            mecmu:
          
        
        
          toplam, tüm.
        
        
          
            menba:
          
        
        
          kaynak.
        
        
          
            menfi:
          
        
        
          ispat edilemeyen, müsbe-
        
        
          tin zıddı.
        
        
          
            mesail-i imaniye:
          
        
        
          imanî mesele-
        
        
          ler.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı geçen, anı-
        
        
          lan.
        
        
          
            muhakkik:
          
        
        
          tahkik eden, gerçeği
        
        
          araştırıp bulan, bir şeyin iç yüzünü
        
        
          inceleyerek vakıf olan.
        
        
          
            muhtelif:
          
        
        
          türlü türlü, çeşitli.
        
        
          
            müçtehit:
          
        
        
          ayet ve hadislerden
        
        
          şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
        
        
          bütün ehillik şartlarına sahip olan,
        
        
          geniş ve derin bilgili din âlimi.
        
        
          
            müdakkik:
          
        
        
          tetkik eden, inceden
        
        
          inceye araştıran.
        
        
          
            münkir:
          
        
        
          Allah’ın varlığını kabul ve
        
        
          tasdik etmeyen, imansız, dinsiz.
        
        
          
            mütebahhir:
          
        
        
          bilgisi deniz gibi ge-
        
        
          niş ve engin olan, çok bilgili, derin
        
        
          bilgi sahibi.
        
        
          
            müttefikan:
          
        
        
          ittifak ederek, hep
        
        
          beraber, birlikte.
        
        
          
            seyyah-ı talip:
          
        
        
          istekli yolcu.
        
        
          
            sıddıkîn:
          
        
        
          sıddıklar, doğru sözlü
        
        
          olanlar, samimiyetle iman etmiş
        
        
          olan ve bunun gereğine tam ola-
        
        
          rak uyanlar.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            tetkikat-ı amîka:
          
        
        
          derin inceleme-
        
        
          ler.
        
        
          
            ulema:
          
        
        
          âlimler, bilginler, ilim sa-
        
        
          hipleri.
        
        
          
            ulvî:
          
        
        
          yüksek, yüce.
        
        
          
            usul-i imaniye:
          
        
        
          imanla ilgili esas-
        
        
          lar, imana ait temel prensipler.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          bir ve tek olma.
        
        
          
            vücub-i vücut:
          
        
        
          varlığı gerekli ol-
        
        
          mak, olmaması imkansız olmak,
        
        
          varlığı zarurî ve vacip olmak.
        
        
          
            yakinî:
          
        
        
          şüphe edilemeyecek dere-
        
        
          cede kesin bir şekilde.
        
        
          
            zekâvet:
          
        
        
          zekilik; çabuk anlama,
        
        
          kavrama kabiliyeti.
        
        
          
            zevk-i hakikat:
          
        
        
          hakikat zevki, ger-
        
        
          çeği bilmenin zevki
        
        
          
            asfiya:
          
        
        
          safiyet ve takva sahibi
        
        
          olan, Hz. Peygamberin (asm)
        
        
          vârisi hükmünde, onun mes-
        
        
          lek ve gayelerini hayata geçir-
        
        
          meye çalışan âlim zatlar.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          bir şeyi ispatlamak
        
        
          için kullanılan kesin delil.
        
        
          
            cehalet:
          
        
        
          bilmezlik, cahillik,
        
        
          ilimden yoksun olma.
        
        
          
            dâhî:
          
        
        
          son derece zeki, anlayış-
        
        
          lı, deha sahibi.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          takip edilen fikir, iddia.
        
        
          
            dershane:
          
        
        
          sınıf, ders verilen
        
        
          yer, ders yeri.
        
        
          
            dirayet:
          
        
        
          zeka, anlayış, incelik-
        
        
          leri kavrayış.
        
        
          
            echeliyet:
          
        
        
          çok bilgisizlik, çok
        
        
          cahil oluş.
        
        
          
            ehl-i tahkik:
          
        
        
          gerçeği araştıran-
        
        
          lar, gerçeğin peşinden giden-
        
        
          ler.
        
        
          
            erkân-ı imaniye:
          
        
        
          imana ait
        
        
          esaslar.
        
        
          
            feyz-i imanî:
          
        
        
          imanın verdiği
        
        
          feyiz ve bereket.
        
        
          
            ilmelyakin:
          
        
        
          ilim yoluyla kesin
        
        
          olarak bilme.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O Allah ki, peygamberliklerinin tasdiki olan ve doğrulu-
        
        
          ğu tasdik edilmiş apaçık mu’cizelerinin kuvvetiyle, bütün peygamberler, Onun vahdet için-
        
        
          deki vücub-i vücuduna delâlet eder.