kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hü-
        
        
          zündür, yetimâne değildir. Firaku’l-ahbaptan gelir;
        
        
          fakdü’l-ahbaptan gelmez.
        
        
          kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli
        
        
          bir sanat-ı İlâhî onun medar-ı bahsi. tabiattan bahset-
        
        
          mez.
        
        
          kör kuvvetin yerine, inayetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî
        
        
          ona medar-ı beyan. onun için, kâinat vahşetzar suret
        
        
          giymez.
        
        
          Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemi-
        
        
          yet-i ahbap. Her tarafta tecavüp, her canipte tahab-
        
        
          büp; ona sıkıntı vermez.
        
        
          Her köşede istinas, o cemiyet içinde mahzunu vaz' edi-
        
        
          yor bir hüzn-i müştakane; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir
        
        
          hüznü vermez.
        
        
          İkisi birer şevki de verir. o yabânî edebin verdiği bir şevk
        
        
          ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasıt; ruha
        
        
          ferah veremez.
        
        
          kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî ve-
        
        
          rir. İşte bu sırra binaen, şeriat-ı Ahmediye
        
        
          (
        
        
          AsM
        
        
          )
        
        
          lehvi-
        
        
          yatı istemez.
        
        
          Bazı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin ve-
        
        
          rip; demek hüzn-i kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren alet
        
        
          zarar vermez.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 249 |
          
        
        
          ve eğlenceler.
        
        
          
            mahzun:
          
        
        
          hüzünlü, kederli, üzün-
        
        
          tülü.
        
        
          
            medar-ı bahis:
          
        
        
          söz konusu, bah-
        
        
          setmeye sebep olan, vesile olan.
        
        
          
            medar-ı beyan:
          
        
        
          açıklama sebebi.
        
        
          
            muhatab-ı mahzun:
          
        
        
          üzgün mu-
        
        
          hatap.
        
        
          
            münbasıt:
          
        
        
          şen, gönlü açık, keyif-
        
        
          li.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış.
        
        
          
            rahmet:
          
        
        
          şefkat etmek, merha-
        
        
          met etmek, esirgemek.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın te-
        
        
          meli ve sebebi olan manevî var-
        
        
          lık.
        
        
          
            sanat-ı ilahî:
          
        
        
          Allah’ın sanatı.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli bilgi, hikmet.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            şeriat-ı ahmediye:
          
        
        
          Hz. Muham-
        
        
          med’in (asm) tarif ettiği, getirdiği
        
        
          ve bildirdiği şeriat; İslâm dini.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          şiddetli arzu, aşırı istek ve
        
        
          heves.
        
        
          
            şevk-i maalî:
          
        
        
          yüce, yüksek şevk,
        
        
          istek.
        
        
          
            şevk-i tenzilî:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in
        
        
          İlâhî bir makamdan inmiş olması-
        
        
          nın verdiği şevk.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          bilinç.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          tüm varlıkların yaratılış ve
        
        
          yaşayış kuralları, kanunları.
        
        
          
            tahabbüp:
          
        
        
          Sevgi gösterme, mu-
        
        
          habbet etme.
        
        
          
            tahrim:
          
        
        
          haram kılma, yaklaşılma-
        
        
          sını yasaklama, dinî açıdan yasak
        
        
          olduğunu kararlaştırıp duyurma.
        
        
          
            tecavüp:
          
        
        
          cevaplaşma, karşılıklı
        
        
          cevap verme.
        
        
          
            vahşetzar:
          
        
        
          yabanî, ıssız yer.
        
        
          
            vaz:
          
        
        
          koyma, konulma.
        
        
          
            yabanî:
          
        
        
          ilkel durumda yaşayan,
        
        
          vahşî.
        
        
          
            yetimâne:
          
        
        
          yetim gibi, yetim ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            alât-ı lehiv:
          
        
        
          eğlence aletleri,
        
        
          oyunlar.
        
        
          
            âşıkane:
          
        
        
          âşıkça, âşık gibi.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu se-
        
        
          bepten.
        
        
          
            canip:
          
        
        
          yan, yön, cihet, taraf.
        
        
          
            cemiyet:
          
        
        
          topluluk, birlik.
        
        
          
            cemiyet-i ahbap:
          
        
        
          dostlar top-
        
        
          luluğu, dost meclisi.
        
        
          
            edeb:
          
        
        
          edebiyat; terbiye, güzel
        
        
          ahlâk.
        
        
          
            fakdülahbap:
          
        
        
          ahbapsızlık,
        
        
          dostsuzluk.
        
        
          
            ferah:
          
        
        
          gönül açıklığı, sevinç,
        
        
          sevinme.
        
        
          
            firakulahbap:
          
        
        
          ahbaplardan
        
        
          ayrılık, dostlardan ayrı düş-
        
        
          me.
        
        
          
            gam:
          
        
        
          keder, üzüntü.
        
        
          
            helâl:
          
        
        
          din bakımından günah
        
        
          olmayan şey.
        
        
          
            heves:
          
        
        
          nefsin hoşuna giden,
        
        
          gelip geçici istek.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlâhî gaye, gizli se-
        
        
          bep, fayda.
        
        
          
            hiss-i ulvî:
          
        
        
          yüce hisler, duy-
        
        
          gular.
        
        
          
            hüzn-i Kur’ânî:
          
        
        
          Kur’ân’ın ver-
        
        
          diği ulvî hüzün.
        
        
          
            hüzn-i müştakane:
          
        
        
          aşk dere-
        
        
          cesindeki hüzün.
        
        
          
            hüzün:
          
        
        
          keder, tasa, gam.
        
        
          
            inayet:
          
        
        
          yardım, ihsan, lütuf.
        
        
          
            istînâs:
          
        
        
          yakınlık duyma, ya-
        
        
          kınlaşma.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          evren; yaratılmış olan
        
        
          şeylerin tamamı, bütün âlem-
        
        
          ler.
        
        
          
            kudret-i ilâhî:
          
        
        
          Allah’ın kudre-
        
        
          ti, Allah’ın kuvvet ve kudreti
        
        
          ile yaptığı işler, tasarruflar.
        
        
          
            lehviyat:
          
        
        
          nefsi azdıran oyun