Belki zalim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuv-
        
        
          vetperestlik hissini telkin eder. Hüsün ve aşk nok-
        
        
          tasında aşk-ı hakikî bilmez.
        
        
          Şehvetengiz bir zevki nefislere de zerk eder. tasvir-i ha-
        
        
          kikat maddesinde, kâinata sanat-ı İlâhî suretinde bak-
        
        
          maz,
        
        
          Bir sıbga-i rahmanî suretinde göremez, belki tabiat nok-
        
        
          tasında tutar; tasvir ediyor, hem ondan da çıkamaz.
        
        
          onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi,
        
        
          kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.
        
        
          Yine ondan gelen, dalâletten neş’et eden ruhun ıztıra-
        
        
          batına, o edepsizlenmiş edeb müsekkin, hem münev-
        
        
          vim, hakiki fayda vermez.
        
        
          tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. kitap gibi bir
        
        
          hayy-ı meyyit, sinema gibi bir müteharrik emvat. Mey-
        
        
          yit hayat veremez.
        
        
          Hem tiyatro gibi tenasuhvari, mâzi denilen geniş kabrin
        
        
          hortlakları gibi şu üç nevi romanlarıyla hiç de utan-
        
        
          maz.
        
        
          Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insanın yü-
        
        
          züne fâsık bir göz takmış, dünyaya bir âlûfte fistanını
        
        
          giydirmiş, hüsn-i mücerret tanımaz.
        
        
          güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktristi karie ihtar
        
        
          eder. zahiren der: “sefahat fenadır, insanlara yakış-
        
        
          maz.”
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 247 |
          
        
        
          
            maddeperest:
          
        
        
          maddeyi tapar de-
        
        
          recede seven, her şeyi maddede
        
        
          gören.
        
        
          
            mazi:
          
        
        
          geçmiş zaman.
        
        
          
            meyyit:
          
        
        
          ölmüş, ölü.
        
        
          
            münevvim:
          
        
        
          uyutucu ilâç, uyku
        
        
          veren, uyutan ilâç.
        
        
          
            müsekkin:
          
        
        
          uyuşturucu.
        
        
          
            müteharrik:
          
        
        
          hareketli.
        
        
          
            nefs:
          
        
        
          kötü vasıfları kendisinde
        
        
          toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
        
        
          güç.
        
        
          
            neşet:
          
        
        
          meydana gelme, oluşma,
        
        
          çıkma.
        
        
          
            netice-i muzırra:
          
        
        
          zararlı, kötü ne-
        
        
          tice, zararlı sonuç.
        
        
          
            nev-i beşer:
          
        
        
          insanoğlu, insanlar.
        
        
          
            nevî:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın te-
        
        
          meli ve sebebi olan manevî var-
        
        
          lık.
        
        
          
            sanat-ı ilahî:
          
        
        
          Allah’ın sanatı.
        
        
          
            sefahet:
          
        
        
          zevk, eğlence ve yasak
        
        
          şeylere düşkünlük, sefihlik.
        
        
          
            sıbga-i Rahmanî:
          
        
        
          Rahmanî boya-
        
        
          larla yapılmış İlâhî nakışlar.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz, görünüş.
        
        
          
            Şehvetengiz:
          
        
        
          şehvet uyandıran,
        
        
          istek, iştah uyandıran.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          maddî alem, dış görünüş.
        
        
          
            tasvir:
          
        
        
          bir şeyi yazıyla veya baş-
        
        
          ka ifade tarzlarıyla anlatma.
        
        
          
            tasvir-i hakikat:
          
        
        
          hakikatin tasviri,
        
        
          hakikatin tarif edilmesi, ifadesi,
        
        
          anlatılması.
        
        
          
            telkin:
          
        
        
          fikir aşılama, zihinde yer
        
        
          ettirme.
        
        
          
            tenasuhvarî:
          
        
        
          ruhun başka bir vü-
        
        
          cuda geçtiği inancı gibi.
        
        
          
            zahiren:
          
        
        
          görünüşte.
        
        
          
            zalim:
          
        
        
          zulmeden, acımasız ve
        
        
          haksız davranan.
        
        
          
            zerk:
          
        
        
          aşılama.
        
        
          
            âlûfte:
          
        
        
          açık-saçık, ahlaksız
        
        
          kadın.
        
        
          
            aşk:
          
        
        
          şiddetli sevgi, sevda, gö-
        
        
          nül verme.
        
        
          
            aşk-ı hakikî:
          
        
        
          gerçek aşk; İlâhî
        
        
          aşk, Allah aşkı.
        
        
          
            aşk-ı tabiat:
          
        
        
          tabiat aşkı.
        
        
          
            beşer:
          
        
        
          insan, insanlık.
        
        
          
            dalâlet:
          
        
        
          Hak ve hakikatten
        
        
          sapma, doğru yoldan ayrılma,
        
        
          azma.
        
        
          
            edep:
          
        
        
          edebiyat.
        
        
          
            edep:
          
        
        
          terbiye, güzel ahlak.
        
        
          
            emvat:
          
        
        
          ölüler.
        
        
          
            fasık:
          
        
        
          Allah’ın emirlerine ay-
        
        
          kırı hareket edip fesat çıka-
        
        
          ran, kötülüğü ve günah işle-
        
        
          meyi âdet haline getiren.
        
        
          
            fistan:
          
        
        
          kadınların bellerinden
        
        
          aşağı giydikleri geniş ve uzun
        
        
          elbise.
        
        
          
            gaddar:
          
        
        
          çok fazla zulüm ve
        
        
          haksızlık eden.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hayy-ı meyyit:
          
        
        
          ölü hâlinde
        
        
          canlı, yaşayan ölü.
        
        
          
            hüsn-i mücerret:
          
        
        
          her hangi
        
        
          bir boyuta bağlı olmaksızın
        
        
          bizzat güzel olan şey, kendisi
        
        
          güzel olan şey, soyut güzellik.
        
        
          
            hüsün:
          
        
        
          güzellik.
        
        
          
            ıztırabat:
          
        
        
          ıztıraplar, acılar ,
        
        
          elemler, azaplar, sıkıntılar.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          evren; yaratılmış olan
        
        
          şeylerin tamamı, bütün âlem-
        
        
          ler.
        
        
          
            kàrie:
          
        
        
          okuyan kadın, kıraat
        
        
          eden kadın.
        
        
          
            kuvvetperest:
          
        
        
          kuvveti sev-
        
        
          me, kuvvete dayanma ve gü-
        
        
          venme.