İkinci dürrü tevhid-i kayyumiyet. evet, serâser kâinatta,
        
        
          vücut ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı der ki:
        
        
          
            (1)
          
        
        
          n
        
        
          ƒo
        
        
          g s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ?ƒ t
        
        
          `«n
        
        
          b n
        
        
          ’
        
        
          Dördüncü:
        
        
          
            (2)
          
        
        
          r
        
        
          óp
        
        
          ?n
        
        
          j r
        
        
          ºn
        
        
          d
        
        
          ’dir; bir tevhid-i celâlî müstetirdir. en-
        
        
          va-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah.
        
        
          Yani tagayyür, ya tenasül, ya tecezzi eden, elbet ne
        
        
          hâlıktır, ne kayyumdur, ne ilâh.
        
        
          Velet fikri, tevellüt küfrünü,
        
        
          
            (3)
          
        
        
          r
        
        
          ºn
        
        
          d
        
        
          reddeder, birden keser
        
        
          atar. Şu şirktendir ki, olmuştur beşer ekserîsi gümrah.
        
        
          ki İsa (
        
        
          As
        
        
          ), ya üzeyr’in, ya melâik, ya ukulün tevellüt şir-
        
        
          ki meydan alıyor nev-i beşerde gâhbâgâh.
        
        
          Beşincisi:
        
        
          
            (4)
          
        
        
          r
        
        
          ón
        
        
          dƒo
        
        
          j r
        
        
          ºn
        
        
          dn
        
        
          h
        
        
          ; bir tevhid-i sermedî, işareti şöyle-
        
        
          dir: Vacip, kadim, ezelî olmazsa, olmaz ilâh.
        
        
          Yani, ya müddeten hâdis ise, ya maddeden tevellüt, ya
        
        
          bir asıldan münfasıl olsa, elbette olmaz şu kâinata pe-
        
        
          nah.
        
        
          esbapperestî, nücumperestlik, sanemperestî, tabiatpe-
        
        
          restlik şirkin birer nev’idir; dalâlette birer çah.
        
        
          Altıncı:
        
        
          
            (5)
          
        
        
          r
        
        
          øo
        
        
          µ`n
        
        
          j r
        
        
          ºn
        
        
          dn
        
        
          h
        
        
          bir tevhid-i camidir; ne zatında naziri,
        
        
          ne ef’alinde şeriki, ne sıfâtında şebihi
        
        
          r
        
        
          ºn
        
        
          d
        
        
          lâfzına nazar-
        
        
          gâh.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 253 |
          
        
        
          yan Allah.
        
        
          
            kayyum:
          
        
        
          her şeyin varlığı onunla
        
        
          ayakta duran ve devam eden.
        
        
          
            melâik:
          
        
        
          melekler.
        
        
          
            müddeten:
          
        
        
          süre itibarıyla.
        
        
          
            müessir:
          
        
        
          eser sahibi; tesir eden; iş-
        
        
          leyen, hükmünü yürüten.
        
        
          
            münfasıl:
          
        
        
          birbirinden ayrılmış, bi-
        
        
          tişik olmayan, ayrı duran.
        
        
          
            müstağrak:
          
        
        
          batmış, içine girmiş.
        
        
          
            müstetir:
          
        
        
          gizli, saklı, örtülü.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış; düşünce, fikir.
        
        
          
            nazargâh:
          
        
        
          bakılan, seyredilen yer.
        
        
          
            nazir:
          
        
        
          benzer, eş.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nev-i beşer:
          
        
        
          insanoğlu, insanlar.
        
        
          
            nizam-ı kevn:
          
        
        
          bütün mevcudatın,
        
        
          varlıkların, yaratılmışların düzeni;
        
        
          kâinatın nizamı.
        
        
          
            nücumperest:
          
        
        
          yıldızlara tapanlar.
        
        
          
            penah:
          
        
        
          sığınılacak yer, dayanıla-
        
        
          cak nokta.
        
        
          
            sadef:
          
        
        
          sedef, inci kabuğu.
        
        
          
            sanemperest:
          
        
        
          puta tapan.
        
        
          
            serâser:
          
        
        
          baştan başa, tamamıyla,
        
        
          bütünüyle, büsbütün.
        
        
          
            şebih:
          
        
        
          benzer, tıpkı.
        
        
          
            şerik:
          
        
        
          ortak.
        
        
          
            şirk:
          
        
        
          Allah’a ortak koşma.
        
        
          
            tabiatperest:
          
        
        
          her şeyin kendi ken-
        
        
          dine olduğunu veya tabiatın
        
        
          meydana getirdiğini iddia eden,
        
        
          tabiatçı.
        
        
          
            tasrih:
          
        
        
          açıklığa kavuşturma.
        
        
          
            tecezzi:
          
        
        
          parçalanma, bölünme.
        
        
          
            tegayyür:
          
        
        
          değişme.
        
        
          
            tenasül:
          
        
        
          birbirinden doğup üreme.
        
        
          
            tevellüt:
          
        
        
          doğma, doğum.
        
        
          
            tevhid:
          
        
        
          Allah’ın bir olduğuna inan-
        
        
          ma, birleme.
        
        
          
            tevhid-i cami:
          
        
        
          kapsamlı tevhid;
        
        
          kapsamlı birlik ifadesi.
        
        
          
            tevhid-i celalî:
          
        
        
          Allah’ın yücelik ve
        
        
          büyüklüğündeki teklik, bir oluş.
        
        
          
            tevhid-i kayyumiyet:
          
        
        
          her şey
        
        
          onunla ayakta durduğu hâlde, Al-
        
        
          lah’ın hiçbir şeye ihtiyaç
        
        
          duymaksızın varlığını sürdürme-
        
        
          sindeki birlik, teklik.
        
        
          
            tevhid-i rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hak-
        
        
          kın varlıkların terbiye, tedbir ve
        
        
          idaresinde birliği, tekliği.
        
        
          
            tevhid-i sermedî:
          
        
        
          Allah’ın sürekli
        
        
          biçimde yaratışını devam ettirme-
        
        
          deki birliği, tekliği.
        
        
          
            tevhid-i şuhut:
          
        
        
          gözle görülebilen
        
        
          tevhit delilleri, her nereye bakılırsa
        
        
          Allah’ın birliğini anlama, hissetme.
        
        
          
            tevhid-i ulûhiyet:
          
        
        
          İlâhın bir oluşu;
        
        
          Allah’ın bir olduğunu kabul etme.
        
        
          
            ukul:
          
        
        
          akıllar, zihinler, uslar.
        
        
          
            vacip:
          
        
        
          varlığı zorunlu olan ve baş-
        
        
          kasının varlığına bağlı olmayan.
        
        
          
            velet:
          
        
        
          çocuk.
        
        
          
            beka:
          
        
        
          ebedîlik, sonsuzluk.
        
        
          
            bîiştibah:
          
        
        
          şüphesiz.
        
        
          
            cevher-i tevhid:
          
        
        
          tevhit cevhe-
        
        
          ri, Allah’ın bir olmaklık cevheri.
        
        
          
            çâh:
          
        
        
          çukur.
        
        
          
            dalâlet:
          
        
        
          Hak ve hakikatten
        
        
          sapma, doğru yoldan ayrılma.
        
        
          
            dürr:
          
        
        
          inci, inci tanesi.
        
        
          
            ef’al:
          
        
        
          fiiller, işler.
        
        
          
            enva-ı şirk:
          
        
        
          Allah’a ortak koş-
        
        
          manın, şirkin çeşitleri.
        
        
          
            esbabperest:
          
        
        
          yaratılışlarını se-
        
        
          beplere bağlayan.
        
        
          
            ezelî:
          
        
        
          öncesiz, başlangıçsız.
        
        
          
            gâhbâgâh:
          
        
        
          zaman zaman, yer
        
        
          yer.
        
        
          
            gümrah:
          
        
        
          yolunu şaşırmış.
        
        
          
            hâdis:
          
        
        
          sonradan olan.
        
        
          
            hakikatbin:
          
        
        
          gerçeği gören, an-
        
        
          layan, hakikate inanan.
        
        
          
            hâlık:
          
        
        
          yoktan yaratan.
        
        
          
            ilâh:
          
        
        
          kendisine ibadet edinilen
        
        
          ve tapınılan.
        
        
          
            kadim:
          
        
        
          varlığının öncesi olma-
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ondan başka kayyum yoktur.
        
        
          
            2.
          
        
        
          Allah doğurmamıştır. (İhlâs Suresi: 3.)
        
        
          
            3.
          
        
        
          Değildir mânâsında olumsuzluk edatı.
        
        
          
            4.
          
        
        
          O doğrulmamıştır. (İhlâs Suresi: 3.)
        
        
          
            5.
          
        
        
          Olmadı, yoktur. (İhlâs Suresi: 4.)