İhtiyarlandıkça zaman, kur’ân da gençleşiyor. rumuzu
        
        
          hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yır-
        
        
          tar o hitab-ı Yezdanî.
        
        
          nur-i tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şahadet per-
        
        
          desini gayp üstünde kaldırır. Ulviyet-i hitabı, dikkate
        
        
          davet eder o nazar-ı insanı,
        
        
          ki, o lisan-ı gayptır; şahadet âlemiyle bizzat odur konu-
        
        
          şur. Şu unsurdan bu çıkar: Harika tazeliği bir ihata-i
        
        
          ummanî.
        
        
          te’nis-i ezhan için akl-ı beşere karşı İlâhî tenezzülât.
        
        
          tenzilin üslûbunda tenevvüü, munisliğidir mahbub-i
        
        
          insücanı.
        
        
          Beflinci menba
        
        
          ise, nakil ve hikâyatında, ihbar-ı sadıkada,
        
        
          esasî noktalardan hazır müşahit gibi bir üslûb-i bedî-i
        
        
          pürmaânî
        
        
          naklederek, beşeri onunla ikaz eder. Menkulâtı şun-
        
        
          lardır: İhbar-ı evvelîni, ahval-i ahirîni, esrar-ı Cehen-
        
        
          nem ve Cinanı,
        
        
          Hakaik-ı gaybiye, hem esrar-ı şahadet, serair-i İlâhî, re-
        
        
          vabıt-ı kevnîye dair hikâyatıdır hikâyet-i ayanî
        
        
          ki, ne vaki reddeylemiş, ne mantık tekzip etmiş. Mantık
        
        
          kabul etmezse, red de bile edemez. semavî kitapların
        
        
          ki, matmah-ı cihanî.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 243 |
          
        
        
          hükmündeki haberleri söyleyen,
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm.
        
        
          
            mahbub-i insücân:
          
        
        
          insanların ve
        
        
          cinlerin sevgilisi.
        
        
          
            matmah-ı cihanî:
          
        
        
          kâinatın bekle-
        
        
          diği ve çok arzuladığı şey.
        
        
          
            menba:
          
        
        
          kaynak.
        
        
          
            menkulât:
          
        
        
          nesilden nesile veya
        
        
          ağızdan ağıza yayılıp duyulan.
        
        
          nakle dayanan bilgiler; aktarılan-
        
        
          lar, nakledilenler.
        
        
          
            mûnis:
          
        
        
          alışılmış, alışılan, alışık,
        
        
          ünsiyetli.
        
        
          
            müşahit:
          
        
        
          gözlemci.
        
        
          
            nakil:
          
        
        
          Hz. Peygamber’den gelen
        
        
          hadisleri rivayet zincirleri ile ak-
        
        
          tarma.
        
        
          
            nazar-ı insan:
          
        
        
          insanın nazarı, ba-
        
        
          kış açısı.
        
        
          
            nur-i tevhid:
          
        
        
          tevhit nuru, birlik
        
        
          nuru; Allah’ın birliğindeki aydın-
        
        
          lık, Allah’ın birliğini güneş gibi
        
        
          gösteren nur.
        
        
          
            red:
          
        
        
          kabul etmeme.
        
        
          
            revabıt-ı kevniye:
          
        
        
          kâinatla olan
        
        
          irtibatlar, bağlar.
        
        
          
            rumuz:
          
        
        
          remizler, işaretler; mana-
        
        
          sı gizli olan sözler, ince nükteler.
        
        
          
            semavî:
          
        
        
          Allah tarafından olan, İlâ-
        
        
          hî.
        
        
          
            serair-i ilâhî:
          
        
        
          İlâhî sırlar.
        
        
          
            şahadet:
          
        
        
          gözle görülen şeyler,
        
        
          varlıklar, dünya.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          yaratılış kanunlarının tü-
        
        
          mü.
        
        
          
            tavazzuh:
          
        
        
          açıklanma, aydınlan-
        
        
          ma, açıklığa kavuşma, açık hale
        
        
          gelme.
        
        
          
            tekzip:
          
        
        
          yalanlama, yalan olduğu-
        
        
          nu söyleme.
        
        
          
            tenevvü:
          
        
        
          çeşitlenme, çeşit çeşit
        
        
          olma, çeşitlilik.
        
        
          
            tenezzülât:
          
        
        
          tenezzüller, sözün
        
        
          muhatapların seviyelerine uygun
        
        
          olarak ayarlanması ve derin haki-
        
        
          katlerin anlaşılması kolay ifade-
        
        
          lerle açıklanması.
        
        
          
            te’nis-i ezhan:
          
        
        
          zihinleri okşama,
        
        
          zihinleri alıştırma, yabancılık gös-
        
        
          termeme.
        
        
          
            tenzil:
          
        
        
          indirme, peyderpey, yavaş
        
        
          yavaş indirme.
        
        
          
            ulviyet-i hitap:
          
        
        
          hitaptaki yücelik,
        
        
          yükseklik.
        
        
          
            unsur:
          
        
        
          madde, esas, kök.
        
        
          
            üslûb-i bedî-i pürmaânî:
          
        
        
          çok
        
        
          manaları bulunan güzel ifade tar-
        
        
          zı.
        
        
          
            üslûp:
          
        
        
          ifade yolu, kendine has
        
        
          ifade veya yazı tarzı.
        
        
          
            vaki:
          
        
        
          vuku bulan, olan, meydana
        
        
          gelen.
        
        
          
            ahval-i âhirin:
          
        
        
          sonrakilerin
        
        
          halleri, durumları.
        
        
          
            akl-ı beşer:
          
        
        
          insan aklı.
        
        
          
            âlem:
          
        
        
          varlık sınıflarından her
        
        
          biri.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’an’ın her bir cümle-
        
        
          si.
        
        
          
            beşer:
          
        
        
          insan, insanlık.
        
        
          
            bizzat:
          
        
        
          kendisi, şahsen.
        
        
          
            dair:
          
        
        
          alakalı, ilgili.
        
        
          
            dem:
          
        
        
          an, vakit, zaman.
        
        
          
            esasî:
          
        
        
          esasa ait, asılla ilgili, te-
        
        
          melle ilgili.
        
        
          
            esbap:
          
        
        
          sebepler, vasıtalar.
        
        
          
            esrar-ı Cehennem ve Cinan:
          
        
        
          Cennet ve Cehennemin sırları.
        
        
          
            esrar-ı şahadet:
          
        
        
          şahit oluşun,
        
        
          tanıklığın sırları, hikmetleri.
        
        
          
            gayp:
          
        
        
          gizli olan, görünmeyen
        
        
          şeyler ve alemler.
        
        
          
            hakaik-ı gaybiye:
          
        
        
          gizli olan
        
        
          ve bilinmeyen gerçekler.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hikâyat:
          
        
        
          hikâyeler.
        
        
          
            hikâyet-i iyanî:
          
        
        
          gözle görü-
        
        
          nen haberler, hikayeler.
        
        
          
            hitab-ı Yezdanî:
          
        
        
          Allaha’ın hi-
        
        
          tabı, konuşması.
        
        
          
            ihata-i ummanî:
          
        
        
          geniş bir
        
        
          ihata, geniş şekilde kuşatma.
        
        
          
            ihbar-ı evvelîn:
          
        
        
          geçmiş za-
        
        
          manlarda yaşayanların ha-
        
        
          berleri.
        
        
          
            ihbar-ı sadıka:
          
        
        
          içinde yanlış
        
        
          ihtimalı bulunmayan doğru
        
        
          haberler.
        
        
          
            ikaz:
          
        
        
          uyarı.
        
        
          
            ilâhî:
          
        
        
          Allah’la ilgili, Cenab-ı
        
        
          Hakka dair.
        
        
          
            lisan-ı gayp:
          
        
        
          gaybın haberle-
        
        
          rini bildiren dil, ahiret ahvalini
        
        
          veya bizce bilinmeyen gayp