ey sail-i misalî! sen ki icaz istedin; ben de işaret ettim.
        
        
          eğer tafsil istersen, haddimin haricinde. sinek seyret-
        
        
          mez asumanı.
        
        
          zira o kırk enva-ı i’cazından yalnız birtekini ki, cezalet-i
        
        
          nazmıdır,
        
        
          İşaratü’l-İ’caz
        
        
          ’da sıkışmadı tibyanı.
        
        
          Yüz sahife tefsirim ona kâfi gelmedi. senin gibi ruhanî
        
        
          ilhamları ziyade; ben istiyorum senden tafsil ile be-
        
        
          yanı.
        
        
          ì@í
        
        
          @ QGOÉgO QÉcGƒg QÉѰSƒg ÜôZ ÜOC
        
        
          G â°SO õª°T’hG
        
        
          
            (1)
          
        
        
          QGOGóg QÉcÉØ°T QÉHÉ«°V ¿B
        
        
          Gôb äóe hóHC
        
        
          G ÜOC
        
        
          G ÜC
        
        
          GO
        
        
          kâmilîn insanların zevk-i maâlîsini hoşnut eden bir hâlet,
        
        
          çocukça bir hevese, sefihçe bir tabiat sahibine hoş
        
        
          gelmez, onları eğlendirmez. Bu hikmete binaen, bir
        
        
          zevk-i süflî, sefih, hem nefsî ve şehvanî içinde tam bes-
        
        
          lenmiş, zevk-i ruhîyi bilmez.
        
        
          Avrupa’dan tereşşuh etmiş şu hazır edebiyat, romanvari
        
        
          nazarla, kur’ân’da olan letaif-i ulviyet, mezâyâ-i haş-
        
        
          meti göremez, hem tadamaz.
        
        
          kendindeki mihengi ona ayar edemez. edebiyatta vardır
        
        
          üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine
        
        
          çıkamaz.
        
        
          Ya aşkla hüsündür, ya hamaset ve şahamet, ya tasvir-i
        
        
          hakikat. İşte yabanî edebse, hamaset noktasında hak-
        
        
          perestliği etmez.
        
        
          
            asuman:
          
        
        
          gökyüzü, sema.
        
        
          
            aşk:
          
        
        
          şiddetli sevgi, sevda, gönül
        
        
          verme.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu sebep-
        
        
          ten.
        
        
          
            cezalet-i nazım:
          
        
        
          ölçülü ve
        
        
          ahenkli sözlerin cezaleti.
        
        
          
            edep:
          
        
        
          edebiyat.
        
        
          
            enva-ı icaz:
          
        
        
          mu’cizelik türleri.
        
        
          
            hakperest:
          
        
        
          doğruluk ve haktan
        
        
          taviz vermeyen ve ayrılmayan.
        
        
          
            hâlet:
          
        
        
          hal, durum.
        
        
          
            hamâset:
          
        
        
          yaradılıştan olan cesa-
        
        
          ret, bahadırlık, cesurluk, kahra-
        
        
          manlık, yiğitlik.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          dışarı.
        
        
          
            heves:
          
        
        
          nefsin hoşuna giden, gelip
        
        
          geçici istek.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          gizli sebep, gaye.
        
        
          
            hoşnut:
          
        
        
          Memnun, razı, gönlü hoş
        
        
          edilmiş.
        
        
          
            hüsün:
          
        
        
          güzellik.
        
        
          
            icaz:
          
        
        
          sözü kısa söyleme, kısa fa-
        
        
          kat yeterli ifade etme.
        
        
          
            ilham:
          
        
        
          belli bilgi vasıtalarına baş-
        
        
          vurmadan Allah tarafından insa-
        
        
          nın kalbine veya zihnine indirilen
        
        
          mana.
        
        
          
            kâfi:
          
        
        
          yeter, elverir.
        
        
          
            kâmilîn:
          
        
        
          kâmil, olgun insanlar.
        
        
          
            letaif-i ulviyet:
          
        
        
          yüksek duygular.
        
        
          
            meydan-ı cevelân:
          
        
        
          hareket ve
        
        
          faaliyet meydanı.
        
        
          
            mezâyâ-i haşmet:
          
        
        
          heybetli, haş-
        
        
          metli vasıflar.
        
        
          
            mihenk:
          
        
        
          ölçü, iyiyi kötüden ayı-
        
        
          ran.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış.
        
        
          
            nefsî:
          
        
        
          nefisten kaynaklanan şey-
        
        
          lerle ilgili, nefisle alâkalı.
        
        
          
            romanvarî:
          
        
        
          roman gibi, roman
        
        
          tarzında.
        
        
          
            ruhanî:
          
        
        
          ruha ait, ruh ile ilgili.
        
        
          
            sahife:
          
        
        
          sayfa.
        
        
          
            sail-i misalî:
          
        
        
          hayalî soru soran.
        
        
          
            sefih:
          
        
        
          gösterişe, zevk ve eğlence-
        
        
          ye aşırı düşkün; faydayı zara-
        
        
          rı ayırdetme yeteneğinden
        
        
          mahrum.
        
        
          
            şehamet:
          
        
        
          zekâ ve akıllılıkla
        
        
          beraber olan cesaret, yiğitlik.
        
        
          
            şehvanî:
          
        
        
          şehvete dair, şeh-
        
        
          vetle ilgili.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          huy, karakter, mizaç.
        
        
          
            tafsil:
          
        
        
          etraflıca bildirme, ay-
        
        
          rıntılı anlatma.
        
        
          
            tasvir-i hakikat:
          
        
        
          hakikatin
        
        
          tasviri, hakikatin tarif edilme-
        
        
          si, ifadesi, anlatılması.
        
        
          
            tefsîr:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakı-
        
        
          mından izahı, açıklaması.
        
        
          
            tereşşuh:
          
        
        
          sızıntı, damla.
        
        
          
            tibyan:
          
        
        
          açık anlatma, açıkça
        
        
          bildirme, açıkça ifade etme,
        
        
          açıklama.
        
        
          
            yabanî:
          
        
        
          .
        
        
          
            zevk-i mealî:
          
        
        
          yüce, yüksek
        
        
          zevk.
        
        
          
            zevk-i ruhî:
          
        
        
          ruha ait zevk, ru-
        
        
          hun hoşlandığı zevk.
        
        
          
            zevk-i süflî:
          
        
        
          alçaltıcı zevk,
        
        
          aşağılık duygular.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ulaşmazdest-iedeb-igarb-ıhevesbar-ıhevakâr-ıdehadar;
        
        
          De’b-iebed-müddetKur’ân-ıziyabar-ı şifakâr-ıhüdâdar.
        
        
          [Ulaşmaz Batının heva ve hevese dayanan dehasından kaynaklanan edebiyatı, Kur’ân’ın
        
        
          sonsuza kadar şifa ve nur saçan hidayet verici edebî ifadesine.]
        
        
          
            | 246 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası