kusuruna bakmaması, birbirini tenkit etmemesi,
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve
        
        
          muhtaçsınız.
        
        
          sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkit etmeyiniz.
        
        
          Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip,
        
        
          sizlere büyük zarar verebilirler. derd-i maişet zaruretine
        
        
          karşı, iktisat ve kanaatle mukabele etmeye zaruret var.
        
        
          Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati, ehl-i tarikati da-
        
        
          hi bir nevi rekabete sevk ettiği için, endişe ederim. risa-
        
        
          le-i nur Şakirtleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları ze-
        
        
          delememiş; inşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir
        
        
          ahlâkta olamaz. Bazıları, meşru dairede rahatını istese
        
        
          de, itiraz edilmemeli.
        
        
          zarurete düşen bir şakirt, zekâtı kabul edebilir.
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışan-
        
        
          lara zekâtla yardım etmek de
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a bir nevi hiz-
        
        
          mettir. Hem yardım edilmeli; fakat hırs ve tamâ ve lisan-ı
        
        
          hal ile istemek olmamalı. Yoksa ehl-i dalâlet ki, hırs ve
        
        
          tamâ yolunda dinini feda etmiş; onlar nazarında kıyas-ı
        
        
          binnefs cihetiyle, “
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un bir kısım şakirtleri da-
        
        
          hi dinini dünyaya âlet ediyorlar” diye çirkin bir ittiham ile
        
        
          taarruzlarına meydan açar.
        
        
          sizler, ara sıra İhlâs ve İktisat lem’alarını ve bazen
        
        
          Hücumat-ı Sitte
        
        
          risalesini mâbeyninizde beraber okuma-
        
        
          lısınız. sizin şimdiye kadar fevkalâde sebat ve metanet ve
        
        
          tesanüt ve ittifakınız, bu memlekete medar-ı iftihar ola-
        
        
          cak ve istikbalini kurtaracak derecededir. dikkat ediniz,
        
        
          bu yeni fırtına, sizin tesanüdünüzü bozmasın.
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 319 |
          
        
        
          
            lisan-ı hâl:
          
        
        
          hâl dili, bir şeyin duru-
        
        
          şu ve görünüşü ile bir mana ifade
        
        
          etmesi.
        
        
          
            mabeyn:
          
        
        
          ara.
        
        
          
            medar-ı iftihar:
          
        
        
          iftihar sebebi,
        
        
          övünme sebebi.
        
        
          
            menfaat-i dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya
        
        
          ait menfaat, fayda.
        
        
          
            meşru:
          
        
        
          şeriata uygun, şeriatın
        
        
          müsaade ettiği şey.
        
        
          
            metanet:
          
        
        
          metin olma, dayanıklı-
        
        
          lık; gayret.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşılık verme, karşı-
        
        
          lama.
        
        
          
            mükellef:
          
        
        
          sorumlu ve yükümlü
        
        
          olan, bir şeyi yapmaya mecbur
        
        
          olan, vazifeli.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış, dikkat.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            rekabet:
          
        
        
          rakip olma hâli, birbirini
        
        
          çekememe.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            rükn:
          
        
        
          bir topluluğun en önemli
        
        
          ve kuvvetli fertlerinden her biri.
        
        
          
            sebat:
          
        
        
          sözünde durma, kararlı ol-
        
        
          ma, azimlilik.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme, gönderme.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          saldırma, sataşma, iliş-
        
        
          me.
        
        
          
            tama:
          
        
        
          hırs, aç gözlülük.
        
        
          
            tenkit:
          
        
        
          eleştirme.
        
        
          
            tesanüt:
          
        
        
          dayanışma, birbirine da-
        
        
          yanma ve destek olma.
        
        
          
            vazife-i kudsiye-i imaniye:
          
        
        
          ima-
        
        
          nın mukaddes ve yüce vazifesi.
        
        
          
            zaaf:
          
        
        
          zayıflık, kuvvetsizlik.
        
        
          
            zaruret:
          
        
        
          muhtaçlık, yoksulluk,
        
        
          şiddetli ihtiyaç, fakirlik.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            derd-i maişet:
          
        
        
          geçim derdi
        
        
          ve zorluğu, geçim sıkıntısı.
        
        
          
            ehl-i dalâlet:
          
        
        
          dalâlet ehli; yol-
        
        
          dan çıkanlar, azgın ve sapkın
        
        
          kimseler.
        
        
          
            ehl-i hakikat:
          
        
        
          hakikati arzu-
        
        
          layanlar, gerçeği bulup onun
        
        
          peşinden gidenler; Allah ada-
        
        
          mı.
        
        
          
            ehl-i nifak:
          
        
        
          iki yüzlü kimseler,
        
        
          münafıklar, ara bozucular.
        
        
          
            ehl-i tarikat:
          
        
        
          tarikat ehli, kal-
        
        
          bini dünyanın fani işlerinden
        
        
          ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
        
        
          yan kimseler.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            feda:
          
        
        
          uğruna verme.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hasr-ı vakit:
          
        
        
          vaktini tama-
        
        
          men vermek.
        
        
          
            hırs:
          
        
        
          açgözlülük, kanaatsizlik.
        
        
          
            iktisâd:
          
        
        
          tutum, lüzumundan
        
        
          fazla veya eksik harcamalar-
        
        
          dan kaçınma.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’
        
        
          manasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yarar-
        
        
          lanma.
        
        
          
            istikbal:
          
        
        
          gelecek.
        
        
          
            itiraz:
          
        
        
          kabul etmediğini belir-
        
        
          tip karşı çıkma.
        
        
          
            ittifak:
          
        
        
          birleşme, fikir birliği
        
        
          etme.
        
        
          
            ittiham:
          
        
        
          suç altında buluın-
        
        
          ma, töhmetli olma.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          hırs göstermeden
        
        
          kısmetine razı olmak, elinde-
        
        
          ki ile yetinmek.
        
        
          
            kıyas-ı bi’n-nefs:
          
        
        
          bir şeyin
        
        
          bizzat kendini kıyas ederek
        
        
          yapılan kıyas.