Mektubat - page 391

Gn
ò'
g?/
a o
¬o
à`n
ªr
©p
f @ o
óp
MGn
ƒr
dG n
ƒo
g o
ón
¡°r
ûn
J n
?Gn
P?/
a o
¬o
à`n
ªr
°ûp
M @ o
¬n
àn
ªr
©p
f o
º u
¶n
æo
J
o
¬o
ªn
JÉn
N @ p
ABG n
õr
Ln
’r
Gn
h p
q
?o
µr
dG ?p
a n
?Gn
P ?/
a o
¬o
à`s
µ
°p
S @ o
ón
Mn
’r
Gn
ƒo
g o
øp
?r
©o
J
p
ABÉ°n
†r
Yn
’r
Gn
h p
ºr
°ùp
ér
dGp
Gn
ò'
g?/
a
Birinci Fıkra:
ï= dG ...n
Ò/
Ñn
µ` r
dG n
º n
dÉn
© r
dG n
?Gn
P
Yani, şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen
onun misal-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve ka-
der kalemiyle yazılan afakî ve enfüsî vahdaniyet delâilini
gösteriyorlar.
evet, kâinattaki sanat-ı muntazamanın, küçük bir mik-
yasta, numunesi insanda vardır. o daire-i kübradaki sa-
nat sâni-i Vahid’e şahadet ettiği gibi, şu insanda olan kü-
çük mikyastaki hurdebinî sanat dahi yine o sânia işaret
eder, vahdetini gösterir.
Hem, nasıl ki, şu insan gayet manidar bir mektub-i
rabbanîdir, muntazam bir kaside-i kaderdir; öyle de, şu
kâinat dahi aynı o kalem-i kaderle, fakat büyük bir mik-
yasta, yazılmış muntazam bir kaside-i kaderdir.
Hiç mümkün müdür ki, hadsiz alâmet-i farika ile bütün
insanlara bakan şu insan yüzündeki sikke-i vahdete ve bü-
tün mevcudatı omuz omuza, el ele, baş başa veren kâinat
üstündeki hatem-i vahdaniyete, Vahid-i ehad’den başka
bir şeyin müdahalesi bulunsun?
Mektubat | 391 |
Y
irminci
m
ekTup
müş örnek.
muntazam:
düzgün, düzenli, ter-
tipli.
müdahale:
karışma, el atma, ara-
ya girme.
numune:
örnek, misal.
sanat-ı muntazama:
düzenli sa-
nat.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
Sâni-i Vahid:
bir olan ve her şeyi
sanatla yaratan Allah.
sikke-i vahdet:
Allah’ın birliğini
gösteren kendi zatına has mühür,
işaret.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı.
vahdet:
birlik.
Vahid-i ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden, görü-
nen Allah.
afakî:
dış dünyaya ait.
alâmet-i farika:
bir şeyi di-
ğerlerinden farklı kılan özel-
lik.
âlem-i asgar:
en küçük âlem.
âlem-i ekber:
en büyük âlem.
daire-i kübra:
en büyük da-
ire.
delâil:
deliller, ispat vasıtaları.
enfüsî:
kişinin iç dünyasıyla
ilgili, şahsî.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hatem-i vahdaniyet:
Cenab-ı
Allah’ın birlik ve benzersizlik
mührü.
hurdebinî:
gözle görülmeye-
cek kadar küçük, mikrosko-
bik.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî il-
mi ile, kâinatta olmuş ve ola-
cak bütün şeylerin varlık ve
yokluğunu, geçmiş ve gelece-
ğini bilmesi, takdir ve tayin
etmesi.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar.
kalem-i kader:
kader kalemi,
Allah’ın olacak hâdiseleri ol-
madan önce bilip yazması,
takdir etmesi.
kaside-i kader:
İlâhî takdir ve
ölçülerle yaratılan, yaratıcısını
öven, bir kaside gibi olan var-
lıklar.
kudret:
güç, kuvvet.
manidar:
manalı, anlamlı.
mektub-i Rabbanî:
her biri
mükemmel bir sanat ve hik-
metle yaratılan Rabbanî var-
lıklar.
mevcudat:
yaratılmış şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
mikyas:
ölçü, ölçek.
misal-i musağğar:
küçültül-
1...,381,382,383,384,385,386,387,388,389,390 392,393,394,395,396,397,398,399,400,401,...1086
Powered by FlippingBook