Mektubat - page 499

cilveleri altında, mahlûkat, daimî bir seyrüseyelân, bir
hareket ve cevelân içinde çalkanmakta ve ehl-i gafletin
kulaklarına vaveylâ-i firak ve zevali ve ehl-i hidayetin
sem’ine velvele-i zikir ve tesbihi dağıtmaktadırlar.
Bu sırra binaen, her bir mevcut, Vacibü’l-Vücud’un
bâkî şuunatının tezahürüne bâkî birer medar olacak ma-
naları, keyfiyetleri, hâletleri vücutta bırakıp öyle gidiyor-
lar. Hem o mevcut, bütün müddet-i hayatında geçirdiği
etvar ve ahvali, ilm-i ezelînin ünvanları olan İmam-ı Mü-
bin, kitab-ı Mübin, levh-i Mahfuz gibi vücud-i ilmî daire-
lerinde vücud-i haricîsini temsil eden mufassal bir vücut
dahi bırakıp öyle giderler. demek, her fânî, bir vücudu
terk eder, binler bâkî vücutları kazanır, kazandırır.
Meselâ, nasıl ki harikulâde bir fabrika makinesine adî
bazı maddeler atılır; içinde yanarlar, zahiren mahvolur,
fakat o fabrikanın inbiklerinde çok kıymettar kimya mad-
deleri ve edviyeler teressüp eder. Hem onun kuvvetiyle
ve buharıyla o fabrikanın çarkları döner; bir taraftan ku-
maşları dokumasına, bir kısmı kitap tab’ına, bir kısmı da
şeker gibi başka kıymettar şeyleri imal etmesine medar
oluyor ve hakeza… demek, o adî maddelerin yanmasıy-
la ve zahiren mahvolmasıyla binler şeyler vücut buluyor.
demek, adî bir vücut gider, âlî çok vücutları irsiyet bıra-
kır. İşte, şu hâlde, o adî maddeye “Yazık oldu” denilir
mi? “Fabrika sahibi neden ona acımadı, yandırdı; o se-
vimli maddeleri mahvetti?” şikâyet edilir mi?
len olayları nizam ve intizam için-
de cereyan ettiren kudret kitabı.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
Levh-i Mahfuz:
korunmuş levha,
Allah’ın ezelî ilmiyle kâinatta ol-
muş ve olacak şeylerin yazılı ol-
duğu levha.
mahlûkat:
yaratılmışlar, varlıklar.
mahv:
yok olma.
mana:
anlam;
medar:
kaynak, sebep, vesile.
meselâ:
örnek olarak.
mevcut:
varlık.
mufassal:
ayrıntılı, detaylı.
müddet-i hayat:
hayat süresi.
sem’:
işitme, kulak.
seyrüseyelân:
akıp gitme.
şuunat:
Allah’ın yüce zatının ge-
reği olan ve zatından ayrılmayan
iş, fiil, hâl ve keyfiyetler.
tab’:
basma.
temsil:
benzetme, içinde benzet-
meler ve karşılaştırmalar bulunan
örnek.
teressüp etmek:
süzülmek.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
şanına lâyık ifadelerle anma.
tezahür:
belirme, görünme.
ünvan:
ad, isim.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vaveylâ-i firak:
ayrılık feryadı.
velvele-i zikir:
zikir sesleri.
vücud-i haricî:
görünen maddî
vücut, varlık.
vücud-i ilmî:
görünmeyen, ilim
seviyesindeki vücut, varlık.
zahiren:
görünüşte.
zeval:
sona erme, yok olma.
adî:
basit.
ahval:
hâller, durumlar,
âlî:
yüce, yüksek.
bâkî:
devamlı, sürekli.
binaen:
-den dolayı.
cevelân:
dolaşma, gezme.
cilve:
yansıma görüntü; İlâhî
tecelli.
daimî:
sürekli, devamlı.
edviye:
ilâçlar, devalar.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldı-
ğından dolayı ahiretin farkın-
da olmayan; varlıkların yara-
tılış hikmetini bilmeyen.
ehl-i hidayet:
Allah’a iman
edip doğru yola ulaşmış olan-
lar.
etvar:
tavırlar, hâller.
fânî:
geçici, ölümlü.
hakeza:
bunun gibi, benzeri.
hâlet:
durum, hâl.
harikulâde:
fevkalâde, olağa-
nüstü.
ilm-i ezelî:
ezelî ilim, Cenab-ı
Hakkın her şeyi ve bütün za-
manları kuşatan ilmi.
imal etme:
üretme, yapma.
İmam-ı Mübin:
gayp âlemine
yani geçmiş ve geleceğe ba-
kan, zahirde görünen vücuda
değil, asla, nesle, köke ve to-
huma bakan İlâhî emrin bir
nevi ünvanı; herhangi bir şe-
yin bütün özelliklerinin Yara-
tıcının ilmindeki plan ve prog-
ramının kaydı.
inbik:
süzme aleti.
irsiyet bırakma:
miras bırak-
ma.
keyfiyet:
hâl, durum, özellik.
kitab-ı Mübin:
herhangi bir
şeyin yaratıcının ilmindeki
plân ve programa göre ger-
çekleşmesi, vücut bulması
kaydı; kâinatta meydana ge-
Mektubat | 499 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
1...,489,490,491,492,493,494,495,496,497,498 500,501,502,503,504,505,506,507,508,509,...1086
Powered by FlippingBook