Mektubat - page 490

İkinci Makam
Bir Mukaddime, Beş İşarettir.
MukaDDİMe:
İki Mebhastır.
Birinci Mebhas:
Bu gelecek Beş İşarette, şuunat-ı ru-
bubiyeti rasat etmek için, birer sönük, küçük dürbün
nev’inden birer temsil yazılacaktır. Bu temsiller, şuunat-ı
rububiyetin hakikatini tutamaz, ihata edemez, mikyas
olamaz; fakat baktırabilir. o gelecek temsilâtta ve geçen
remizlerde, zat-ı Akdes’in şuunatına münasip olmayan
tabirat, temsilin kusuruna aittir. Meselâ, lezzet ve sürur
ve memnuniyetin bizce malûm manaları, şuunat-ı mu-
kaddeseyi ifade edemiyor; fakat birer ünvan-ı mülâhaza-
dır, birer mirsad-ı tefekkürdür.
Hem dahi şu temsiller, muhit, azîm bir kanun-i rubu-
biyetin küçük bir misalde ucunu göstermekle, rububiye-
tin şuunatında o kanunun hakikatini ispat ediyor. Mese-
lâ, “Bir çiçek vücuttan gider, binler vücut bırakarak öyle
gider” denilmiş. onunla azîm bir kanun-i rububiyeti gös-
teriyor ki, bütün bahar, belki bütün dünyadaki mevcudat-
ta bu kanun-i rububiyet cereyan ediyor.
evet, Hâlık-ı rahîm, bir kuşun tüylü libasını hangi ka-
nun ile değiştiriyor, tazelendiriyor; o sâni-i Hakîm, aynı
kanun ile, her sene küre-i arzın libasını tecdit eder. Hem
o aynı kanun ile, her asırda dünyanın şeklini tebdil eder.
asır:
yüzyıl.
azîm:
büyük, yüce.
cereyan etme:
meydana gelme.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
Hâlık-ı Rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
ifade:
anlatma, bildirme.
ihata:
kapsama, kuşatma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me, kanıtlama.
kanun-i rububiyet:
idare ve ter-
biye edicilik kanunu.
kusur:
eksiklik, noksan.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
libas:
elbise.
makam:
kısım, bölüm.
malûm:
bilinen.
mana:
anlam.
mebhas:
bahis, konu, bölüm.
memnuniyet:
memnunluk, razı-
lık.
meselâ:
örnek olarak.
mevcudat:
varlıklar, yaratılmışlar.
mikyas:
ölçü.
mirsad-ı tefekkür:
tefekkür ve
gözleme aracı.
misal:
örnek, numune.
muhit:
kuşatan, saran, kapsamlı.
mukaddime:
başlangıç, ön söz,
giriş bölümü.
münasip:
uygun, yakışır.
nevi:
çeşit, tür.
rasat etmek:
gözetlemek.
remiz:
işaret.
rububiyet:
rablık; Allah’ın her
zaman, her yerde, her mahlû-
ka muhtaç olduğu şeyleri
vermesi, yetiştirmesi onları
uyum içinde sevk ve idare et-
mesi; terbiye edicilik.
Sâni-i Hakîm:
her şeyi sanat-
la ve hikmetle yaratan Allah.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şuunat:
Allah’ın yüce zatının
gereği olan ve zatından ayrıl-
mayan işler, fiiller, kutsal hâl
ve keyfiyetler.
şuunat-ı mukaddese:
Al-
lah’ın yüce zatının gereği olan
ve zatından ayrılmayan kusur
ve noksanlardan uzak, kutsal
hal ve keyfiyetler.
şuunat-ı rububiyet:
idare ve
terbiye edici Rabbimizin zatı-
na mahsus kutsal iş, fiil, hâl
ve keyfiyetler.
tabirat:
tabirler, deyimler,
sözler.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me, başka bir hale getirme.
tecdit:
yenileme, tazeleme.
temsil:
benzetme, içinde kar-
şılaştırmalar ve benzetmeler
bulunan örnek.
temsilât:
temsiller, örneklen-
dirmeler.
ünvan-ı mülâhaza:
bir şeyin
hakikatini bir derece düşüne-
bilmek için olan isim ve vası-
ta.
vücut:
varlık, beden.
Zat-ı akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve nok-
sandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 490 | Mektubat
1...,480,481,482,483,484,485,486,487,488,489 491,492,493,494,495,496,497,498,499,500,...1086
Powered by FlippingBook