Mektubat - page 571

hükmüne geçmişler. Alem gibi, mana-i lügavîsinden zi-
yade, mana-i örfî-i şer’îsine bakılır. öyle ise değişmeleri
şer’an mümkün değildir. Her mü’mine bilmesi lâzım
olan mücmel manaları, yani muhtasar bir meali ise, en
âmî bir adam dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü İslâmi-
yetle geçiren ve kafasını binler malâyaniyat ile dolduran
adamlar, bir iki haftada, hayat-ı ebediyesinin anahtarı
olan şu kelimat-ı mübarekenin meal-i icmalîsini öğren-
memesine nasıl mazur olabilirler, nasıl Müslüman olur-
lar, nasıl “akıllı adam” denilirler? Ve öyle heriflerin tem-
belliklerinin hatırı için o nur menbalarının mahfazalarını
bozmak kâr-ı akıl değildir.
Hem,
(1)
$G n
¿
Én
ër
Ñ°o
S
diyen, hangi milletten olursa olsun,
Cenab-ı Hakkı takdis ettiğini anlar. İşte bu kadar kâfi gel-
mez mi? eğer manasına kendi lisanıyla müteveccih olsa,
akıl noktasında bir defa taallüm eder. Hâlbuki günde yüz
defa tekrar eder. o yüz defa, aklın hisse-i taallümünden
başka, lâfızdan ve lâfza sirayet eden ve imtizaç eden me-
al-i icmalî, çok nurlara ve feyizlere medardır. Bahusus,
tekellüm-i İlâhî haysiyetiyle aldığı kudsiyet ve o kudsiyet-
ten gelen feyizler ve nurlar çok ehemmiyetlidir.
Elhâsıl
: zaruriyat-ı diniye mahfazaları olan elfaz-ı
kudsiye-i İlâhiyenin yerine hiçbir şey ikame edilemez ve
yerlerini tutamaz ve vazifelerini göremez. Ve muvakkat
ifade etseler de, daimî, ulvî, kudsî ifade edemezler.
Amma nazariyat-ı diniyenin mahfazaları olan elfazlar
ise, değiştirilmeye lüzum kalmaz. Çünkü nasihat ile ve
sair tedris ve talim ve vaaz ile o ihtiyaç mündefi olur.
rek, hayırlı kelimeler.
kudsî:
kutsal, her türlü kusur ve
noksandan uzak.
kudsiyet:
kutsallık, kusur ve nok-
sandan uzak oluş.
lâfız:
söz, kelime.
lâzım:
gerekli.
lisan:
dil.
lüzum:
gerek.
mahfaza:
koruyucu kap, kılıf.
malâyaniyat:
faydasız, boş şey-
ler.
mana:
anlam.
mana-i lügavî:
sözlük anlamı.
mana-i örfî-i şer’î:
İslâm şeriatın-
ca yaygın olarak kabul edilen.
mazur:
özürlü, mazeretli.
meal:
anlam, mana.
meal-i icmalî:
kısa anlam, özet
mana.
medar:
kaynak, dayanak noktası.
menba:
kaynak.
mesail-i icmalî:
kısa anlam.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
muvakkat:
geçici.
mücmel:
öz, özet, kısa.
mü’min:
iman eden, inanan.
mündefi:
defedilmiş, giderilmiş.
müteveccih olmak:
yönelmek,
teveccüh etmek.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye, gü-
zele sevk etmek için yapılan ko-
nuşma.
nazariyat-ı diniye:
dinin nazarî,
ilmî, fikrî kısımları.
nur:
aydınlık, ışık.
sair:
diğer, başka.
sirayet etme:
geçme, yayılma.
Sübhanallah:
Allah’ı her türlü ek-
siklikten, ayıp ve kusurlardan, her
çeşit noksan sıfatlardan tenzih
eder, bütün mükemmel sıfatlara
sahip olduğunu kabul ederim.
şer’an:
şeriata göre; Allah’ın emir
ve yasaklarına dayanan hüküm-
lere göre.
taallüm etmek:
öğrenmek.
takdis:
yüceltme; Allah’ın her tür-
lü kusur, eksiklik ve çirkinlikten
uzak olduğunu ilân etme.
talim:
öğretme, yetiştirme, eğit-
me.
tedris:
okutma, öğretme, ders
verme.
tekellüm-i İlâhî:
Cenab-ı Hakkın
konuşması.
ulvî:
yüksek, yüce.
vaaz:
öğüt verme, nasihat etme.
vazife:
görev.
zaruriyat-ı diniye:
dince yapıl-
ması mecburî olan işler.
ziyade:
çok, fazla.
âlem:
sembol, işaret.
âmî:
cahil, bilgisiz, tahsil gör-
memiş.
bahusus:
özellikle.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta ken-
disi olan, şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
daimî:
sürekli, devamlı.
ehemmiyetli:
önemli, değer-
li.
elfaz:
kelimeler, sözler.
elfaz-ı kudsiye-i İlâhiye:
Ce-
nab-ı Hakka ait kutsal lâfızlar,
sözler.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
feyiz:
Allah’ın kuluna bağışla-
dığı manevî bolluk ve dini he-
yecan.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
haysiyet:
şeref, itibar; değer,
kıymet.
herif:
adam; kaba saba kim-
se.
hisse-i taallüm:
öğrenme pa-
yı; ilim hissesi.
hükmüne:
yerine, değerine.
ifade etme:
anlatma.
ikame etmek:
yerleştirmek,
koymak.
imtizaç etme:
karışma, kay-
naşma.
kâfi:
yeterli.
kâr-ı akıl:
akıllıca iş, akla uy-
gun.
kelimat-ı mübarek:
müba-
1.
Allah her türlü kusur ve noksandan münezzehtir.
Mektubat | 571 |
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
1...,561,562,563,564,565,566,567,568,569,570 572,573,574,575,576,577,578,579,580,581,...1086
Powered by FlippingBook