Mektubat - page 580

Birincisi:
sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüya-i Yu-
sufiye olduğu gibi,
(1)
Ék
JÉn
Ñ°o
S r
ºo
µn
er
ƒn
f Én
ær
?n
©n
Ln
h
ayeti misillü çok
ayetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli
hakikatler var olduğunu gösterir.
‹kincisi:
kur’ân ile tefeüle ve rüyaya itimada ehl-i ha-
kikat taraftar değiller. Çünkü, kur’ân-ı Hakîm, ehl-i küf-
rü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor. tefeülde, kâfi-
re ait şiddeti tefeül eden insana çıktığı vakit, yeis veriyor,
kalbi müşevveş ediyor.
Hem rüya dahi, hayır iken, bazı aks-i hakikatle görün-
düğü için şer telâkki edilir, ye’se düşürür, kuvve-i mane-
viyeyi kırar, suizan verir. Çok rüyalar var ki, sureti deh-
şetli, zararlı, mülevves iken, tabiri ve manası çok güzel
oluyor. Herkes rüyanın suretiyle manasının hakikati ma-
beynindeki münasebeti bulamadığı için, lüzumsuz telâş
eder, me’yus olur, keder eder.
‹şte, yalnız bu cihet içindir ki, ehl-i hakikat gibi ve
‹mam-ı rabbanî misillü, başta “ne şebem, ne şebperes-
tem” dedim.
Üçüncüsü:
Hadis-i sahih ile, nübüvvetin kırk cüz’ün-
den bir cüz’ü, nevmde rüya-i sadıka suretinde tezahür et-
miş.
(2)
demek, rüya-i sadıka hem haktır, hem nübüvve-
tin vezaifine taallûku var.
Şu üçüncü Mesele, gayet mühim ve uzun ve nübüv-
vetle alâkadar ve derin olduğundan, başka vakte talik
ediyoruz, şimdilik o kapıyı açmıyoruz.
aks-i hakikat:
gerçeğin zıddı, ger-
çekle ilgisi bulunmayan.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, alâkalı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön, taraf.
cüz:
kısım, parça.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i hakikat:
gerçeği bulup
onun peşinden gidenler; hakikat
ehli, doğru ve hak yolda olanlar.
ehl-i küfür:
küfür ehli, kâfirler.
gayet:
çok, son derece.
hadis-i sahih:
ravilerin kesintisi
bulunmayan bir senetle rivayet
ettikleri, doğruluğu ve Peygam-
berimize ait olduğu şüphe götür-
meyen hadis.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayır:
iyilik.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
itimat:
dayanma, güvenme.
kâfir:
Allah’ı ve ‹slâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
keder:
sıkıntı, üzüntü, acı.
kesret:
çokluk, fazlalık.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
lüzumsuz:
gereksiz.
mabeyn:
arası, iki şeyin arası.
mana:
anlam.
mesele:
sorulup karşılığı istenilen
şey, cevabı istenen soru, konu.
me’yus:
ümitsiz, kederli.
misillü:
benzeri, gibi.
mühim:
önemli.
mülevves:
kirli, pis, hoş olmayan.
münasebet:
bağlantı, ilişki.
müşevveş:
karışık, karmaka-
rışık.
nevm:
uyku.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik.
perde:
örtü.
rüya-i sadıka:
doğru olan rü-
ya.
rüya-i Yusufiye:
Hz. Yusuf’un
rüyası.
suizan:
bir kimse hakkında
kötü düşünceye sahip olma.
suret:
biçim, görünüş, şekil.
şebem:
geceyim.
şebperest:
geceyi seven, ge-
ceye tapan.
şer:
kötülük, zararlı.
taallûk:
ilgi, ilişki, alâka.
tabir:
yorum, yorumlama.
talik:
sonraya bırakmak, er-
telemek.
tefeül:
bir kitabı rastgele aça-
rak denk gelen yeri okuma
ve o kısmı uğurlu sayma.
telâkki:
kabul etme.
telâş:
endişe, kaygı.
tezahür:
ortaya çıkma, gö-
rünme.
vezaif:
vazifeler, işler.
yeis:
ümitsizlikten meydana
gelen üzüntü ve karamsarlık.
1.
Uykunuzu bir istirahat kıldık. (Nebe Suresi: 9.)
2.
Buharî, Tabir: 2, 4, 10, 26; Müslim, Rüya: 6, 7, 8, 9; EbuDavud, Edep: 88. Darimî, Rüya: 2.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 580 | Mektubat
1...,570,571,572,573,574,575,576,577,578,579 581,582,583,584,585,586,587,588,589,590,...1086
Powered by FlippingBook