Mektubat - page 629

eğer adî keramatın fevkine çıksa, o vakit olsa olsa
kur’ân’ın i’caz-ı manevîsinin şuleleri olur. Madem i’caz
izhar edilir; elbette i’caza yardım edenin dahi izharı, i’caz
hesabına geçer. Hiç medar-ı fahir ve gurur olamaz; bel-
ki medar-ı hamd ve şükrandır.
YeDİNCİ SebeP:
nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i
tahkik değildir ki, hakikate nüfuz etsin ve hakikati haki-
kat tanıyıp kabul etsin. Belki, surete, hüsnüzanna bina-
en, makbul ve mutemet insanlardan işittikleri mesaili
takliden kabul ederler. Hatta, kuvvetli bir hakikati zayıf
bir adamın elinde zayıf görür; ve kıymetsiz bir meseleyi
kıymettar bir adamın elinde görse, kıymettar telâkki
eder.
‹şte, ona binaen, benim gibi zayıf ve kıymetsiz bir bî-
çarenin elindeki hakaik-ı imaniye ve kur’âniyenin kıy-
metini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için,
bilmecburiye ilân ediyorum ki, ihtiyarımız ve haberimiz
olmadan, Birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmeyerek bizi
mühim işlerde çalıştırıyor. delilimiz de şudur ki: Şuuru-
muz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inayata ve teshilâ-
ta mazhar oluyoruz. öyle ise, o inayetleri bağırarak ilân
etmeye mecburuz.
‹şte, geçmiş Yedi esbaba binaen, küllî birkaç inayet-i
rabbaniyeye işaret edeceğiz.
kıymet:
değer.
kıymetsiz:
değersiz.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
makbul:
kabul edilmiş olan.
mazhar:
nail olma, erişme.
mecbur:
bir işe girişmiş, bir işi
yapmak zorunda kalmış.
medar-ı fahir:
övünme sebebi.
medar-ı hamd:
şükür sebebi.
mesail:
meseleler.
mesele:
ehemmiyetli, önemli iş,
konu.
mutemet:
itimat edilir, güvenilir.
mühim:
önemli.
nâs:
insanlar.
nev-i insan:
insan türü.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
nüfuz:
geçme, ulaşma.
suret:
biçim, görünüş.
şule:
ışık.
şuur:
anlayış, idrak, istek.
şükran:
teşekkür, minnettarlık.
takliden:
taklit ederek.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
zaif:
zayıf.
adî:
basit, sıradan.
bîçare:
çaresiz.
bilmecburiye:
mecburiyetle,
zorunlu olarak.
binaen:
-den dolayı, dayana-
rak.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştı-
ranlar, gerçekleri delilleriyle
bilenler.
ekser:
pek çok, çoğunluk.
elbette:
kesinlikle, mutlaka.
esbap:
sebepler.
fevkine:
üstüne.
hakaik-ı imaniye ve kur’âni-
ye:
iman ve Kur’ân hakikatle-
ri.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
ve esası, doğru.
hariç:
dışta bırakılmak üzere.
hüsnüzan:
bir kimse ya da
mesele hakkında güzel dü-
şünceye sahip olma.
i’caz:
mu’cizelik, âciz bırak-
ma, taklidi mümkün olmaya-
cak derecede güzel ve düz-
gün söz söyleme.
i’caz-ı manevî:
mana açısın-
dan mu’cize oluş.
ihtiyar:
tercih, irade, istek.
inayat:
yardımlar.
inayet:
yardım.
inayet-i Rabbaniye:
bütün
varlıkların ihtiyaçlarını uygun
bir şekilde sevk ve idare eden
Allah’ın yardımı.
istihdam:
hizmet ettirme, ça-
lıştırma.
izhar:
açığa vurma, gösterme,
belirtme.
keramat:
kerametler, velîle-
rin olağan üstü sözleri ve hâl-
leri.
küllî:
büyük.
Mektubat | 629 |
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
1...,619,620,621,622,623,624,625,626,627,628 630,631,632,633,634,635,636,637,638,639,...1086
Powered by FlippingBook