Mektubat - page 636

Ve otuzuncu söz gibi mühim ve dakik bir risale, altı sa-
at içinde bir bağda yazılmış. Ve Yirmi sekizinci söz, sü-
leyman’ın bahçesinde bir, nihayet iki saat içinde yazıl-
ması gibi, ekser risaleler böyle olması; ve eskiden beri sı-
kıntılı ve munkabız olduğum zaman en zahir hakikatleri
dahi beyan edemediğimi, belki bilemediğimi yakın dost-
larım biliyorlar. Hususan o sıkıntıya hastalık da ilâve edil-
se, daha ziyade beni dersten, teliften menetmekle bera-
ber, en mühim sözler ve risaleler, en sıkıntılı ve hastalık-
lı zamanımda, en sür’atli bir tarzda yazılması, doğrudan
doğruya bir inayet-i ‹lâhiye ve bir ikram-ı rabbanî ve bir
keramet-i kur’âniye olmazsa nedir?
Hem, hangi kitap olursa olsun, böyle hakaik-ı ‹lâhiye-
den ve imaniyeden bahsetmiş ise, alâküllihâl, bir kısım
mesaili, bir kısım insanlara zarar verir. Ve zarar verdik-
leri için, her mesele herkese neşredilmemiş; hâlbuki, şu
risaleler ise, şimdiye kadar hiç kimsede –çoklardan sor-
duğum hâlde– suitesir ve aksülamel ve tahdiş-i ezhan gi-
bi bir zarar vermedikleri, doğrudan doğruya bir işaret-i
gaybiye ve bir inayet-i rabbaniye olduğu bizce muhak-
kaktır.
Altıncı ‹şaret
Şimdi bence kat’iyet peyda etmiştir ki, ekser hayatım,
ihtiyar ve iktidarımın, şuur ve tedbirimin haricinde, öyle
bir tarzda geçmiş ve öyle garip bir surette ona cereyan
verilmiş; tâ kur’ân-ı Hakîm’e hizmet edecek olan bu
aksülamel:
ters tepki, beklene-
nin dışında karşılık görme.
alâküllihâl:
ister istemez, her du-
rumda.
bahsetmek:
anlatmak, söyle-
mek.
beyan:
anlatma, açıklama, bildir-
me, izah.
cereyan:
akım, hareket.
dakik:
ince ve derin.
ekser:
en çok, pek çok, çoğunluk.
hakaik-ı ‹lâhiye ve imaniye:
Al-
lah’ın Kur’ân’da açıkladığı ince
hakikatler ve imana ait gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtiyar:
istek, tercih, irade.
ikram-ı Rabbanî:
bütün varlıkla-
rın ihtiyaçlarını gideren, onları ya-
ratılış gayelerine uygun bir şekil-
de sevk ve idare eden Al-
lah’ın ikramı, ihsanı.
iktidar:
güç, kuvvet, kudret.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
inayet-i Rabbaniye:
bütün
varlıkların ihtiyaçlarını gide-
ren, onları yaratılış gayelerine
uygun bir şekilde sevk ve ida-
re eden Allah’ın ikramı, ihsa-
nı.
işaret-i gaybiye:
görünme-
yen bir kaynaktan, Cenab-ı
Hak’tan gelen işaret.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keramet-i
kur’âniye:
Kur’ân’ın kerameti.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
men:
mâni olma, engelleme,
esirgeme, önleme.
mesail:
meseleler.
mesele:
ehemmiyetli, önemli
konu.
muhakkak:
şüphesiz, kesin.
munkabız olma:
sıkıntı hâli
ve tutukluk içinde olma.
mühim:
önemli.
neşir:
dağıtma, yayma.
nihayet:
son, en sonunda.
peyda etmek:
kazanmak.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
suitesir:
kötü etki, tesir.
suret:
şekil, biçim, tarz.
sür’at:
hızlılık, çabukluk.
şuur:
anlayış, idrak.
tahdiş-i ezhan:
zihinleri kur-
calamak, yaralamak.
tarz:
şekil, biçim.
tedbir:
idare etme.
telif:
kitap yazma.
zahir:
görünen, açık, belli.
ziyade:
çok, fazla.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 636 | Mektubat
1...,626,627,628,629,630,631,632,633,634,635 637,638,639,640,641,642,643,644,645,646,...1086
Powered by FlippingBook