Sözler - page 305

verdiremezsin, bozulmam›fl hiçbir akl› kand›ramazs›n.
Yaln›z, manen pek uzaktan bakt›rmakla aldat›yorsun; y›l-
d›z›, y›ld›z böce¤i gibi küçük gösteriyorsun.
Salisen
: Hem, Kur’ân’› befler kelâm› farz etmek, lâ-
z›m gelir ki, âsâr›yla, tesirat›yla, netaiciyle âlem-i insani-
yetin bilmüflahede en ruhlu ve hayatfeflan, en hakikatli
ve saadetresan, en cemiyetli ve mu’cizbeyan, âlî mezi-
yetleriyle yald›zl› bir Furkan’›n gizli hakikati, hâflâ, mu-
avenetsiz, ilimsiz bir tek insan›n sahtekâr, adî fikrinin tas-
niat› olsun; ve yak›ndan onu temafla eden ve merakla
dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar, onda hiçbir za-
man, hiçbir cihette sahtekârl›k ve tasannu eserini gör-
mesin, daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlâs› bulsun.
Bu ise, yüz derece muhal olmakla beraber, bütün ah-
valiyle, akvaliyle, harekât›yla bütün hayat›nda emaneti,
iman›, emniyeti, ihlâs›, ciddiyeti istikameti gösteren ve
ders veren ve s›dd›kînleri yetifltiren, en yüksek, en par-
lak, en âlî haslet telâkki edilen ve kabul edilen bir zat› en
emniyetsiz, en ihlâss›z, en itikats›z farz etmekle, muzaaf
bir muhali vaki görmek gibi, fleytan› dahi utand›racak bir
hezeyan-› küfrîdir. Çünkü flu meselenin ortas› yoktur.
Zira, farz-› muhal olarak, Kur’ân kelâmullah olmazsa,
Arfltan zemine düfler gibi sukut eder, ortada kalmaz.
Mecma-› hakaik iken menba-› hurafat olur. Ve o harika
ferman› gösteren zat—hâflâ, sümme hâflâ—e¤er Resu-
lullah olmazsa, âlây›illiyyin den esfel-i safilîne sukut et-
mek ve menba-› kemalât derecesinden maden-i desais
makam›na düflmek lâz›m gelir; ortada kalmaz. Zira,
SÖZLER | 305
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
farz etmek:
kabul etme, varsay-
ma.
farz-› muhal:
olmayan› var say-
ma.
ferman:
emir.
Furkan:
Kur’ân-› Kerîm’in bir ismi.
hakikat:
gerçek.
harekât:
hareketler.
harika:
ola¤anüstü.
haslet:
güzel huy.
hâflâ:
kat’iyen, asla, öyle de¤ildir.
hayatfeflan:
hayat saçan.
ihlâs:
içten samimî, samimiyet.
iman:
inanma, inanç.
istikamet:
dos do¤ruluk.
itikat:
bir fikre ba¤lanma.
kelâmullah:
Allah’›n sözleri.
kemalât:
iyilikler, mükemmel
fleyler.
lâz›m:
gerekli.
maden-i desais:
hilelerin kayna¤›
makam:
yer, mevki.
mecma-› hakaik:
gerçeklerin
topland›¤› yer.
menba:
kaynak.
mesele:
misal, örnek.
muavenet:
yard›m.
mu’cizbeyan:
beyan› herkesi âciz
b›rakan.
muhal:
imkâns›z.
muzaaf:
iki kat.
netaiç:
neticeler.
Resulullah:
Allah’›n Resulü, Hz.
Muhammed.
saadetresan:
insan› mutlu k›lan.
sahtekâr:
düzenbaz.
salisen:
üçüncüsü.
samimiyet:
içtenlik.
s›dd›kîn:
davas›na sad›k, do¤ru.
sukut:
düflme.
sümme hâflâ:
kat’iyen olmaz.
fleytan:
iblis, sapk›n.
tasannu eseri:
yapmac›k ve uy-
durma; yak›flt›rma sonucu.
tasannuat:
yapmac›k hareketler
ifller.
telâkki:
anlay›fl.
temafla:
dikkatle seyretme.
tesirat:
tesirler, etkiler.
ulvî:
yüksek.
vaki:
vuku bulan, olan.
zat:
kendi, kifli, flah›s.
zekâ:
düflünme, ak›l yürütme.
zemin:
yer.
zira:
çünkü.
adî:
baya¤›.
ahval:
durumlar.
akval:
sözler.
âlây›illiyyin:
Allah kat›nda en
iyilerin derecesi.
âlem-i insaniyet:
insanl›k
âlemi.
âlî:
yüksek.
arfl:
gökler üstü yükseklik.
âsâr:
eserler.
befler kelâm›:
insan sözü.
bilmüflahede:
görerek.
cemiyetli:
kapsaml›.
ciddiyet:
ciddîlik, a¤›r bafll›.
cihet:
yön, taraf.
daima:
her vakit.
deha:
çok ak›ll›l›k, üstün ze-
kâ.
desais:
hileler, aldatmalar.
emanet:
güvenilir kimseye
b›rak›lan.
emniyet:
güvenlik.
esfel-i safilîn:
afla¤›lar›n en
afla¤›s›.
1...,295,296,297,298,299,300,301,302,303,304 306,307,308,309,310,311,312,313,314,315,...1482
Powered by FlippingBook