Sözler - page 477

E l hâ s › l
: Nas›l, bir kitab›n her bir harfi, kendi nefsini
bir harf kadar gösterip ve kendi vücuduna tek bir suret-
le delâlet ediyor ve kendi kâtibini on kelime ile tarif eder
ve çok cihetlerle gösterir—meselâ, “Benim kâtibimin
hüsnühatt› var. Kalemi k›rm›z›d›r, flöyledir, böyledir” der;
aynen öyle de, flu kitab-› kebir-i âlemin her bir harfi, ken-
dine cirmi kadar delâlet eder ve kendi sureti kadar gös-
terir. Fakat, Nakkafl-› Ezelî’nin esmas›n› bir kaside kadar
tarif eder ve keyfiyetleri adedince iflaret parmaklar›yla o
esmay› gösterir, müsemmas›na flahadet eder. Demek
hem kendini, hem bütün kâinat› inkâr eden Sofestaî gi-
bi bir ahmak yine Sâni-i Zülcelâl’in inkâr›na gitmemek
gerektir.
Alt›nc› Lem’a
Hâl›k-› Zülcelâl’in nas›l ki mahlûkat›n›n her bir ferdinin
bafl›nda ve masnuat›n›n her bir cüz’ünün cephesinde,
ehadiyetinin sikkesini koymufltur—nas›l ki geçmifl
Lem’alarda bir k›sm›n› gördün; öyle de, her bir nev’in
üstünde çok sikke-i ehadiyet, her bir küll üstünde müte-
addit hatem-i vahidiyet, tâ mecmu-u âlem üstünde müte-
nevvi turra-i vahdet, gayet parlak bir surette koymufltur.
‹flte pek çok sikkelerden ve hatemlerden ve turralardan,
sath-› arz sahifesinde bahar mevsiminde vazedilen bir
sikke, bir hatemi gösterece¤iz. fiöyle ki:
Nakkafl-› Ezelî, zeminin yüzünde yaz, bahar zaman›n-
da en az üç yüz bin nebatat ve hayvanat›n enva›n›, niha-
yetsiz ihtilât, kar›fl›kl›k içinde nihayet derecede imtiyaz
SÖZLER | 477
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
hüsnühat:
güzel yaz›.
ihtilât:
kar›fl›kl›k.
imtiyaz:
seçme, ay›rma.
inkâr:
inanmama.
kaside:
fliir.
kâtip:
yaz›c›.
keyfiyet:
hâl, durum.
kitab-› kebir-i âlem:
büyük bir
kitaba benzeyen kâinat.
küll:
bütün.
Lem’a:
par›lt›.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
masnuat:
sanatl› olarak yarat›l-
m›fl fleyler.
mecmu-u âlem:
bütün âlem.
müsemma:
isimlendirilmifl, adl›.
müteaddit:
birçok, birden fazla
çeflitli.
mütenevvi:
çeflitli.
Nakkafl-› Ezelî:
her fleyi zat›na
has olarak nak›fl nak›fl iflleyen,
evveli olmayan Allah.
nebatat:
bitkiler.
nefsini:
kendini, flahs›n›.
nevi:
tür.
nihayet:
son.
sahife:
sayfa.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her fleyi sanatla yaratan
Allah.
sath-› arz:
yeryüzü.
sikke:
mühür, iflaret.
sikke-i ehadiyet:
Allah’›n her bir
varl›kta görülen birlik iflareti.
Sofestaî:
Allah’› kabul etmemek
için kâinat› ve kendi varl›¤›n› da
inkâr eden.
suret:
biçim, flekil.
flahadet:
flahitlik.
tarif:
tan›tma.
turra:
iflaret, mühür, damga.
turra-i vahdet:
Allah’›n birli¤ini
gösteren damga.
vazedilme:
konulma.
vücuduna:
varl›¤›na.
zemin:
yeryüzü.
adet:
say›.
ahmak:
akl›n› gerekti¤i gibi
kullanmayan.
cephe:
yüz, ön taraf.
cihet:
yön.
cirim:
hacim; vücut.
cüz:
parça.
delâlet:
iflaret etme, delil ol-
ma.
ehadiyet:
Allah’›n birli¤inin
ve isimlerinin her bir varl›kta
ayr› ayr› tecelli etmesi.
elhâs›l:
sonuç olarak.
enva:
çeflitler.
esma:
isimler.
fert:
flah›s, kifli.
gayet:
son derece.
Hâl›k-› Zülcelâl:
celâl, azamet
ve kibriya sahibi yarat›c› olan
Allah.
hatem:
mühür, damga.
hatem-i vahidiyet:
birlik
mührü.
hayvanat:
hayvanlar.
1...,467,468,469,470,471,472,473,474,475,476 478,479,480,481,482,483,484,485,486,487,...1482
Powered by FlippingBook