Sözler - page 468

ve topra¤› avucuna al›r, bir güzel alt›n yapar; elbette
kat’iyen hükmedeceksin ki, o zat, öyle kendine has bir
sanata maliktir. Bütün anas›r-› arziye onun emrine mu-
sahhar ve bütün mevalid-i türabiye onun hükmüne ba-
kar. Evet, hayattaki tecelli-i kudret ve hikmet, bu misal-
den bin derece daha aciptir. ‹flte, hayat üstündeki çok
sikkelerden bir tek sikke.
Üçüncü Lem’a
Bak flu kâinat-› seyyalede, flu mevcudat-› seyyarede
cevelân eden zîhayatlara. Göreceksin ki bütün zîhayat-
lardan her bir zîhayat üstünde Hayy-› Kayyum’un koydu-
¤u çok hatemleri vard›r. O hatemlerden bir hatemi fludur
ki:
O zîhayat, meselâ flu insan, âdeta kâinat›n bir misal-i
musa¤¤ar›, flecere-i hilkatin bir semeresi ve flu âlemin bir
çekirde¤i gibi ki, enva-› âlemin ekser numunelerini cami-
dir. Güya o zîhayat bütün kâinattan gayet hassas mizan-
larla süzülmüfl bir katredir. Demek flu zîhayat› halk etmek
ve ona Rab olmak, bütün kâinat› kabza-i tasarrufunda
tutmak lâz›m gelir.
‹flte, e¤er akl›n evhamda bo¤ulmam›fl ise anlars›n ki,
bir kelime-i kudreti, meselâ, bal ar›s›n› ekser eflyaya bir
nevi küçük fihriste yapmak; ve bir sahifede, meselâ, in-
sanda flu kitab-› kâinat›n ekser meselelerini yazmak;
hem, bir noktada, meselâ, küçücük incir çekirde¤inde
koca incir a¤ac›n›n program›n› derç etmek; ve bir harf-
te, meselâ, kalb-i beflerde flu âlem-i kebirin safahat›nda
acip:
hayrette b›rakan.
âdeta:
sanki.
âlem:
dünya, kâinat.
âlem-i kebir:
büyük âlem.
anas›r-› arzî:
dünyadaki madde-
ler, elementler.
cami:
içine alan.
cevelân:
dolanma, gezinme.
derç etmek:
yerlefltirmek.
ekser:
pek çok, en çok.
enva-› âlem:
kâinattaki çeflitler,
türler.
evham:
asl› olmayan düflünceler.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
halk etmek:
yaratmak.
has:
özel.
hassas:
ince.
hatem:
mühür, damga.
hayat:
yaflam.
Hayy-› Kayyum:
her hususta ik-
tidar› olan, her canl›ya hayat ve-
ren ve onlar› ayakta tutan, Allah.
hikmet:
‹lâhî gaye.
hüküm:
karar, emir.
kabza-i tasarruf:
tasarrufu alt›n-
da.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kâinat-› seyyale:
ak›p giden kâ-
inat.
kalb-i befler:
insan kalbi.
kat’iyen:
kesin olarak.
katre:
damla.
kelime-i kudret:
kudret kelimesi.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›.
lâz›m:
gerek.
lem’a:
par›lt›.
malik:
sahip.
mevalid-i türabiye:
topraktaki
madenler.
mevcudat-› seyyare:
bir yer-
de durmay›p yer de¤ifltiren
varl›klar.
misal-i musa¤¤ar:
küçültül-
müfl örnek.
mizan:
ölçü.
musahhar:
boyun e¤en.
numune:
örnek.
Rab:
her fleyi besleyen, bü-
yüten, ihtiyaçlar›n› gideren
idare ve terbiye eden Allah.
safahat:
devreler, evreler.
sahife:
sayfa.
sanat:
ustal›k.
semere:
meyve.
sikke:
mühür.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤a-
c›.
tecelli-i hikmet:
‹lâhî gayenin
tecellisi.
tecelli-i kudret:
Allah’›n kud-
retinin tecellisi, görüntüsü.
zat:
flah›s.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›lar.
468 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,458,459,460,461,462,463,464,465,466,467 469,470,471,472,473,474,475,476,477,478,...1482
Powered by FlippingBook