Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Okul alış verişleri kâbus olmasın

Okul araç gereçleri için alış veriş yaparken, çocukla konuşmak ve ortak bir plan oluşturmak gerekir. Çocuğun, hangi araçlara ihtiyacı olduğu belirlenmeli ve bir liste oluşturulmalıdır. Bu listeye gerekli malzemeler aciliyet ve ihtiyaç sırasına göre yazılmalı, en gereklileri alınmalıdır. Çocuğa, elindeki araç - gereçleri en iyi şekilde kullanmayı ve elindekilerle yetinmeyi öğretirsek; hem üreticiliği gelişir, hem de olayları her yönüyle analiz eder.

Alış verişe başlamadan önce çocuğa uslu durması ve yardımcı olması konusunda bilgi verilmelidir. Yetişkinler, gereksiz isteklerde bulunmadığı takdirde, çocuğu bir şeker ya da renkli not defteri ile ödüllendireceğini de sözlerine eklemeli ve alışveriş sonrası bu vaadi yerine getirmelidir.

Kırtasiyeye ya da markete giderken çocuğu da yanınızda götürmeniz çok önemlidir. Çünkü alacağınız gereçler, genellikle sizin kişilik özelliklerinizi yansıtır. Çocuğunuzun istekleri, beklentileri, alışkanlıkları sizden farklıdır. Aldığınız kalemin rengi ya da defterin biçimi çocuğunuzun hoşuna gitmeyebilir. Onunla beraber alış veriş yaptığınızda, aldığınız araçları beğenmeme gibi bir sorun oluşmaz.

Okul alış verişlerinde sadece kırtasiyeden gerekli malzemeleri alıp, eve dönmemek gerekir. Kitap reyonları da gezilmeli, öğrencinin oradaki kitapları incelemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler, çocuk kitapları incelerken sadece çocuğu izlemekle yetinmemeli, onlar da kendilerine uygun kitapları inceleyerek, örnek olmalıdırlar. Çocuğa, kitap reyonundaki kitaplardan beğendiği ve bütçenize uygun bir kitabı almak onun okumaya daha çok istek duymasına yardımcı olur.

Öğrenci, kırtasiyeye girer girmez gördüğü her şeyi almaya karşı büyük bir istek duyacak ve sizden olmadık şeyler de talep edecektir. Düzenlediğiniz alış veriş listesi bu aşamada işinize yarayacaktır. Çocuğa listedeki malzemeleri alabileceğinizi anlatın ve ileriki dönemlerde diğerlerinden de alabileceğinizi belirtin. Kırtasiyede çocuğu azarlamayın ve küçük düşürücü sözler kullanmayın. Çocuğun gereksiz isteklerini bile, doğru cümlelerle geri çevirmeyi başarmalısınız.

Mustafa OĞUZ

08.08.2006


Trafik kazalarına alternatif tedbirler!

İstatistiklere bakılırsa, ülkemizde son 26 yılda 6 milyon 500 bin 720 kaza meydana gelmiş. Bu kazalarda 135 bin ölü ve 2 mil-yon 258 bin kişi de yaralanmış. Daha da ilginç olan bir şey var; o da AB ülkeleri içinde motorlu taşıt sayısı en az olan ülke olduğumuz halde, kaza oranı AB ülkelerinden kat be kat yüksek. Kimbilir belki de marifet bu olsa gerek!

İşin şakası bile ürpertici. Trafik kazaları her gün onlarca insanı bu dünyadan ayırmaya devam ederken, bir yandan ağırlaştırılmış cezalar, diğer yandan eğitilmiş sürücülerle kazaları önlemek için tedbir paketleri öne çıkıyor. Ancak sonuç yine fiyasko!

Bize göre bu tedbirler eksik. Eğitim düzeyi arttıkça, kazaların azalacağı tezi görünüşte doğru olsa bile, bu eğitimin yalnızca kuralları öğrenme düzeyinde kalması yeterli değildir. Bize göre, yalnızca kuralları öğrenmek yanında, özellikle insanlarımızın duygularını da eğitmek gerekiyor. Sabretmek meselâ. Bir kavşakta diğer sürücüye yol vermek, acele etmemek, saygı duymak, yol ve geçiş hakkına uyma kuralı içinde, kul hakkına uymanın önemine inanmak ve bunu hayatın bir parçası haline getirmek gerekir öncelikle. Ölçü ve tartısında, insanlarla diyaloğunda adalet ve doğruluğa önem veren bir insanın, trafikte de diğer sürücülerin hakkını gasbetme eğilimi oldukça düşüktür.

1900'lü yılların başında "Zindan-ı Atalete"(Tembellik Zindanı) düşmemizin sebepleri üzerinde duran Bediüzzaman, bizim gibi Doğu insanlarının özelliklerinden söz eder. Biz de bu söylemi trafik kazaları için kullansak diyorum:

1) Aceleciyiz. Her işin başarılması için bir işlem sırası vardır. Acelecilik, bir işi başarmanın işlem basamaklarını atlamayı sağlar. Sonuçta amaca ulaşılamadığı gibi, zarar da görürüz. Trafikte aceleci davranan bir sürücü, meselâ, yeşil ışığın yanmasını beklemeden sarı ışıkta geçen bir sürücü düşünün. Bir de diğer yönden gelen ve kırmızıda durmamak için sarı ışıkta geçmek için acele ile hız kesmeyen diğer sürücü! Sonuç dehşetli çarpışma ve felâket! Çaresi SABIR! Sabreden sürücüyü Allah sever. Çünkü O'nun kullarına kıyamaz. İnsanların hayatına kastetmez!

2) Bencilliğin kaynağı olan bireyselleşme. Yani "Fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî". Yalnızca kendini önceleme anlayışında olan kişilerde diğer insanlara saygı kalır mı hiç? Ya trafikte? Yollar onundur ve dünya ondan ibarettir. Oysa başkalarını da düşünmek gerekmez mi? Dünyada ondan başka da sürücüler olduğunu da düşünmeli. Bireyselleşme başkalarının haklarına saygı duymayı da gerektirir. İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Trafikte saygıyla gösterdiğin nezaket, insanları ölümcül kazalardan koruduğundan dolayı insanlara faydalı olmuş olursun!

3) Asabiyet ve öfke. Sıcakkanlı insanlarız. Çabuk öfke ve bir anlık kızgınlık ne facialara yol açıyor. Çare sabırda.

4) Havalecilik. "O bana yol versin!" mantıksızlığı hakim bizde. Sen yol versen ne olur? İnsanlardan teşekkür almak istiyorsan onlara saygı göster! Sorumluluğu omuzuna almalı insan.

5) Hırs. Aracı hırsla sürmek yerine, şevkle sürmek gerekir. Şevk, yani motivasyon hali bilinçli bir haldir. Yani araca motive olmak ve kurallara uygun bir sürme tarzıdır. Oysa hırslı sürücünün dikkati dağılır, kurallara uymaz ve kazalara sebep olur.

6) Rahatlık eğilimi. Tüm kazaların sebebi dikkatin dağılmasıdır. Araç sürerken dikkati dağıtan mantık cümlesi şudur: "Bize bi'şi olmaz abi". Rahat etmek istiyorsan, kaza yapma! Kaza yapmamak için de rahatlık eğiliminden kurtul, uyanık ol!

Görüldüğü gibi, sorun kuralları ezberlemekle çözülmüyor. Sorun insanımızın duygularının eğitimsizliğindedir. Bu konuda hutbe mi okutulur, yol boylarına bu tür vecizeler mi asılır; bir şekilde çözüme gitmemiz gerekir. Ben bir eğitimci olarak, şahsen bu konuda güzel vecizeler oluşturma çalışmasına gönüllü katılırım. Ya siz?

B. Sait ÇİFTÇİ

08.08.2006


2000’li yılların meslekleri - 4

Tasarım mühendisliği

Uluslar arası rekabete açılmayı hedefleyen tüm firmalar, özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerle iş yapacak firmalar, artık dış ülkelere kalitesiz ürünler satamayacaklardır. Bu itibarla, tüm firmalar, gerek yurt dışında gerek yurt içinde yabancı ülkelerle yarışabilmek için kaliteli, ucuz ve çekici ürünler üretmelidirler. Dış pazarlarda Türk firmalarından talep edilen ürünlerin, rakip ülke firmalarının ürettiği ürünlerden daha cazip olması kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Dolayısıyla, halen Türk firmalarının en fazla ihtiyaç duydukları tasarım konusu, önümüzdeki yıllarda önemini giderek daha da arttıracaktır. Tasarım mühendisi, çalıştığı firmanın ürünlerini, dış pazarların talebine göre yeniden tasarlayarak, firmasının dış pazarlarda rekabetçi çizgisini sürdürmesini sağlar. İyi bir tasarım mühendisi, öncelikle dış pazarları çok iyi takip etmelidir. Yabancı dil bilmeli ve yabancı ülkeler insanlarının kültür yapılarını ve tüketim alışkanlıklarını bilerek, ürünü ona göre şekillendirmelidir. Bunun için meraklı, araştırmacı ve üretici bir kişi olmalıdır. Tüm mühendislik bilimlerinden mezun olanlar, tasarım mühendisi olarak uzmanlaşabilirler. Tasarım mühendisleri özellikle dış pazarlara dönük çalışan ihracatçı firmalarla çalışabilirler.

Uluslar arası ilişkiler

Bu programda dünya devletlerinin oluşturduğu uluslar arası sistemin tarihi, geçirdiği evreler, sistemin siyasî, ekonomik ve hukuksal yapısı, işleyişi gibi konularda, Türkiye'nin bu sistem içinde yerine ve dış ilişkilerine özel ağırlık verilerek eğitim yapılır. Uluslar arası ilişkiler programında uluslar arası ilişkiler, Türk dış politikası, devletler hukuku, siyasal tarih, siyaset bilimi, toplumbilim, ekonomi gibi dersler okutulur. Bu bölüme girmek isteyenlerin düşüncelerini söz ve yazı ile en etkin biçimde iletebilen, tarih, sosyoloji, psikoloji, hukuk, ekonomi alanlarına ilgi duyan, en az bir yabancı dili iyi bilen, insan ilişkilerinde başarılı kimseler olmaları gerekir. Bu bölümde diplomasi alanına uzman yetiştirildiği düşünülürse, bu mesleğin üyesi olacak bir kimse için, temsil niteliğine ve genel kültüre sahip olma ve insan ilişkilerinde başarılı olma, aranan en önemli niteliklerdir. Uluslar arası ilişkiler bölümünü bitirenler açılan sınavlarda başarı gösterirlerse diplomasî alanında çeşitli unvanlarla görev alabilir. Diplomat, devletin bir başka ülkede temsilcisi olup kendi ülkesi ile gönderildiği ülke arasındaki ilişkileri yürütür. Temsil görevini yürüttüğü ülkenin hükümeti ile kendi hükümeti arasındaki diplomatik ilişkileri düzenler. Mezunlar diğer siyaset bilimi mezunlarının çalıştıkları alanlarda, onların yaptıkları görevleri yapabilirler. Yerel ve uluslar arası bankalarda ticarî işlemler yürütürler. Üniversitelerin bu bölümlerini bitirenlerin çalışabilecekleri alanlar oldukça çeşitlidir. En önemli çalışma alanları arasında, başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı gibi devlet daireleri, özel şirketler ve çeşitli kitle haberleşme kuruluşları ve uluslar arası bankalar sayılabilir.

Hidayet ERDOĞAN

08.08.2006


HAYATA DAİR

Sırt çantam umut dolu

Bahçedeki ağacın gölgesine oturmuş, karşıdaki kavak ağacının ince yapraklarının rüzgârda dalgalanışını tuvale çizmeye çalışıyordu. Ilık bir yaz sabahıydı. Hayatının en güzel anını yaşıyordu belki de. Yanında duran vişne tabağından bir vişne alıp güneşe doğru tuttu. Sürekli hayal etmek onu çok mutlu ediyordu. Bazen yanlışlık yaptığında da mutlu olur; ''Şimdi yeniden başlayabilirim'' derdi. Hadi tebessüm serpin yeryüzüne!

"Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. Gülümsemene kimin, ne zaman, âşık olacağını bilemezsin" (Gabriel Garcia Marquez). En mutsuz, sıkıntılı anınızda bile tebessüm ederseniz, sıkıntılarınızın büyük bölümü yok olur. Gülümseyerek, hiç farkında olmadan pek çok insana mutluluk aşıladığınızı ve yaşama sevinci verdiğinizi de unutmayın.

08.08.2006


ŞİİR İKRAMI

Sabır merdiveni

Sabır ey kardeşim, her şeyden önce sabır,

Bazen kör olmasın, bazen tamamen sağır.

Vazgeçersen yaşamaktan, yuvarlanırsın

basamaktan.

Hayat merdiveni çok dik,

gözünü en üst noktaya dik.

Sevgi ey kardeşim,

her kapıyı açan anahtar,

Sevgiyle anla dünyayı,

bulacaksın er geç mânâyı.

Mustafa OĞUZ

08.08.2006


SÖZ BİRLİĞİ

Düşünürken dikkatli, uygularken kararlı olun

Dünyadaki en büyük doğru, yanlış yapmanın da doğru olduğudur (Harry Weinberger). Tek ihtiyacım olanın bir karar vermek olduğunu öğrendiğimde, onu oylamaya sunmadım. Sadece karar verdim (Ronald Reagan). Beni yıkamayan her şey beni güçlendirir (Nietsche). Bir karara karşı gelmek ile kararı veren insana karşı gelmek arasında fark vardır (Maurice S. Trotter). Karar süreci doğru ya da yanlış cevaplara ulaşmak değil, etkili seçenekler arasından en etkili olanı seçmektir (Philip Marvin). Başarı; fikir ve motivasyonun birleşimiyle oluşur (Thomas J. Watson). Hiçbir şey karar verebilme yeteneğine sahip olmak kadar zor ve onun kadar kıymetli değildir (Napoleon Bonaparte). Açık görüşlü olmak iyi bir şeydir. Ama sadece bir soruya tüm yanları ile bakıp karar verme yeteneğine sahipseniz (James E. Smith).

08.08.2006


BİR DÜŞÜN

Affetmek

Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:

"Bir hayat tecrübesi yaşamak ister misiniz?"

Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.

"O zaman" der öğretmen, "bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin."

Öğrenciler bunu da kabul ederler.

"Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"

Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamış-lardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

"Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."

Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:

"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. Hep yanınızda olacaklar."

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar:

"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."

"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık."

"Hem sıkıldık, hem yorulduk..."

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:

"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir lütuf olarak düşünüyo-ruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."

08.08.2006


Rakamların dili

BM Raporu'na göre, AB ülkelerinde yıllık kitap harcaması 500 dolar. Türkiye'de 2 (yazıyla iki) dolar. Türkiye'de okuma alışkanlığı 173 ülke içinde 86. sırada. Ülkemizde kitap okuma oranı yüzde 4.5'la sınırlı. Yılda basılan kitap sayısı 23 milyon. Japonya'da ise 4 milyar 200 milyon! Yapılan bir ankete göre, bir yılda ders kitapları hariç Amerika'da 72 bin Almanya'da 65 bin "Brezilya'da 13 bin Türkiye'de 6 bin 31 kitap yayınlanıyor. 7 milyon nüfuslu Azerbaycan'da kitaplar 100 bin tirajla basılırken,75 milyon nüfuslu Türkiye'de 2.500 civarında.

Türkiye 75 milyonluk bir ülke. Doktora yapan öğrenci sayısı 5 bin. Geçen yıl okuduğum bir makaleden öğrendim. 6 Milyonluk İsrail'de doktora yapan öğrenci sayısı 45 bin.

Bu rakamlar sağlıkta da eğitimde okuma yazma oranında, Yabancı dil öğrenme, bilgisayar ve internet kullanım oranlarında da maalesef gerilerde seyrediyoruz.

Bir zamanlar ecdadımız en üst sıralarda idi. Hem de her konu da. 80 senedir attığımız "muasır medeniyet" (çağdaş uygarlık) seviyesine çıkma nutukları herhalde çare oldu mu acaba? Duâm ve temennim odur ki, inşallah bir an önce AB' ye gireriz. Her işimiz şeffaf olur. Her şey yerli yerine oturur. Yurt dışında çalışmak ve okumak zorunda kalmış pırıl pırıl gayretli genç insanlarımıza özgür bir şekilde çalışma, okuma, inanma ve inandığını yaşama fırsatı kendilerine şu cennet misal ülkemizde tanınsa, memleketimin kaderinin değişeceğine inanıyorum. İnsanımızın eğitim ve inanç kalitesi yükseldikçe; vergiyi ve zekâtı hakkıyla verme trendi de yükselecektir. Din ve dünyaya ait eğitim düzeyi yükseldikçe; hem terör ve hem de kap kaç gibi suç oranlarında büyük düşüş olacağı kanaatindeyim.

Erdoğan AKDEMİR

08.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004