Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

Slovenya’da Anadolu havasını soludum

Meslekî çalışmalarda bulunmak üzere (20 Mart-22 Nisan 2006 tarihleri arasında) bir meslektaşımla birlikte Prof. Dr. Thomas Zadnik’in dâvetlisi olarak Slovenya Lubliyana (Ljubljana) Üniversitesinde bulunduk. Üniversite dışındaki zamanımızı AB üyesi bu ülkeyi ve insanlarını daha yakından tanıyarak değerlendirmeyi amaçladık. Çünkü, insanlarla anlaşabilmek için önce tanışmak gerektiğinin farkındaydık. Böylece ortak paydaları artıracağımız bir ortamı en azından kendi çevremizde oluşturmak istedik.

Ayrıca AB yolunda 35 ana başlıktaki tanıtıcı ve ayrıntılı tarama, uygulama ve müzakere dışında, diğer önemli bir hususun da insanların tanışması olduğu ve bu konuda başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere fert fert herkese önemli görevler düştüğünün de bilincindeydik.

Bu yazıda halkın günlük hayatı, onlarla yaptığımız sohbetler ve gezdiğimiz yerlerle ilgili izlenimlerimizi ve fotoğrafları paylaşmak istedik.

İstanbul- Lubliyana

Adria Havayolları uçağına sabaha karşı 5.30’da bindiğimizde yolcuların tamamına yakınının Türk, çok azının ise yabancı olduğunu gördük. Türk yolcuların aslında tır şoförleri olduğunu; deniz yoluyla önceden İtalya’ya gönderilen araçlarını almaya gittiklerini öğreniyoruz. O yüzden uçaklar dolu gidiyor.

İki saatlik rahat bir yolculuktan sonra sabah Başşehir Ljubljana’nın hava alanındayız. Hava soğuk, ama dondurucu değil. Polis kontrolünden nazik şekilde geçtik ve kalacağımız yere doğru gidiyoruz. Alp Dağlarının haşin ve karla kaplı manzarası oldukça celâlli ve etkileyiciydi.

Balkanlar’ın ilk ve tek AB üyesi

Slovenler, önceleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, sonra eski Yugoslavya gibi hep yabancı yönetimler altında yaşamış; fakat kültürlerini ve dillerini koruyarak günümüze kadar gelmişler.

1991 yılında tam bağımsızlığına kavuşmuş olan Slovenya, 2004 yılından beri AB şemsiyesi altında varlığını sürdürüyor.

AB sürecinde Slovenya’nın sorunsuz bir geçiş yaptığını öğreniyoruz. Bu da ‘’makul ve ihtiyatlı olmak’’ ve ‘’uzlaşma kültürü’’ gibi Slovenya toplumuna ait özellikler sayesinde gerçekleşmiş. Gerçekten de bu özelliklerini fark etmemek mümkün değil. Bu sebeple, içteki ekonomik reformlar ve şeffaf siyasetin gerçekleştirilmesinde ve dış ilişkilerinde, bir adım atmadan evvel mutlaka kendi içlerinde uzlaşmayı sağlıyorlar; ancak ondan sonra kararlı şekilde davranıyorlar.

Bir şeyi geç alıp, geç bırakma özellikleri var. İç uzlaşmayı ve konsensüsü sağlayınca da değişikliklere kolayca adapte oluyorlar. Değişimlerini ‘sistem değişikliği’ olarak kabulleniyorlar. Komünizmden demokrasiye ve AB’ ye geçişlerinde olduğu gibi.

İki yıldır AB üyesi olmasına rağmen, hâlâ ‘’SIT’’ denilen para birimi (240 SIT = 1 Euro) kullanılmakta, Euro da gittikçe yaygınlaşmaktadır. İki yıl sonra ise tamamen Euro’ya geçileceği belirtildi.

Avrupa’nın kalbi

Slovenya, nüfusu ve yüzölçümü bakımından Türkiye’nin yaklaşık 1/40’ı olmasına rağmen insanlar bu minik ülkelerini Avrupa’nın kalbi olarak görüyorlar. Ülke Avusturya, İtalya, Macaristan ve Hırvatistan tarafından çevrelenmiş; Adriyatik denizine de 50 km’lik çok küçük bir kıyısı var. Bu kıyı sebebiyle Hırvatistan’la arasında ihtilâf bulunuyor.

Türkiye’nin haritada at başını andırdığını söylediğimde Slovenyalı’lar da ülkelerinin tavuk şeklinde olduğunu şaka yollu belirttiler.

Ülkedeki az nüfusa karşılık ‘’Acaba dünyaya mı dağıldınız?’’ diye sorduğumda ‘’Dünyada da bundan kesinlikle daha fazla değiliz’’ cevabını verdiler. Yalnız son yıllarda Ortadoğu, Balkanlar ve Çin’den göç aldığı; ya da illegal geçiş yolu olarak kullanıldığı da belirtildi.

Ülkenin resmî dili Slovence olup; İngilizce ve Almanca da yaygın. Slovence ve Rusça ise birbirine çok benzeyen dillermiş. Zaten Slovenlerin Slavların bir kol olduğu söyleniyor.

Televizyonlarında ve gezdiğimiz yerlerde çay, kahve, yoğurt, pazar gibi tanıdık kelimeler bizim anladığımız anlamda kullanılırken; namaz, Ali, imam, sarma gibi kelimeleri de kullanılıyor. Bunun yanında bazen Türkçe ve Arapça kelimelerle meramımızı anlatmak gerektiğinde, hiç ummadığımız şekilde anlaştığımız da oldu.

Ülkenin başşehri yaklaşık 350 bin nüfuslu Lubliyana şehri olup; içinden aynı adı taşıyan, yavaş akmasıyla ünlü ve hakim rengi yeşil olan bir nehir geçiyor.

Alp dağları da batı ve kuzeyde ülkeye bambaşka bir hava kazandırmakta.

Ülkenin yarısı yeşil alan olup, devletin buralarda yapılaşmaya izin vermediği belirtildi.

İnsanların çoğu katolik

Avrupa’da kilisesi en çok olan ülke Slovenya. İnsanların yüzde 85’ i katolik. Protestanlık gibi bazı Hıristiyan mezheplerin ve Hıristiyan tarikatlarının (Ör. Cizvit) ilk doğduğu yer de burası. Hatta komünistlerin ilk toplantılarını yapıp ortaya çıktıkları ülke de burası.

Slovenya’nın köylerinde geleneksel olarak bir kilise ve iki misafirhane bulunduğunu, bunların finansmanının tamamen hayırsever insanlarca karşılandığını, devletin ise sadece elektrik parası aldığını öğreniyoruz.

Lubliyana’da yaklaşık 27 büyük kilise saydık. Ayrıca büyük bir de katedral gördük. Fakat içlerinde ibadet edenler çok azdı. Gençler arasında ateizm, yaşlılar arasında ise dindarlaşma eğiliminin arttığını belirttiler. Ayrıca gençler arasında intihar olaylarının çok olduğunu da belirtelim.

Şehirlerin kenarlarında, köylerin civarında ve arazilerde çok küçük, bir kaç kişinin sığabileceği kadar, bizdeki mescit benzeri ibadethaneler de var.

Slovenya’da bir ev dâvetine gittiğimizde ev sahibi meslektaşımız önce alt katta oturan anne ve babasını ziyaret etti, onların hal ve hatırlarını sordu ve bizi de tanıttıktan sonra kendi oturduğu üst kattaki evine çıkarttı. Tabiî bu nezaket hoşumuza gitti. Demek ki, insan her yerde insan. Tanıştıkça ortak değerler artıyor.

Diğer ilginç bir husus da; bu ülkede gayr-i resmi ve güvenilir insanların önderliğinde yerel mahkemelerin bulunması; suçlular da dahil oralarda toplanıp karar verilmesidir. Bu geleneğin eskiden bizde de olduğunu hatırlıyorum.

Müslümanlar

Büyük çoğunluğu başşehirde olmak üzere 50 bin civarında Müslüman yaşıyor. Şehrin her tarafında oturmaktalar. Öyle ayrılmış mahalleleri yok. Çoğunluğu Boşnak olup, Makedonyalılar ve Arnavut Müslümanları bulunmakta. Makedonyalılarla Türkçe olarak rahat anlaşıyoruz. Boşnaklardan da iyi Türkçe konuşan öğrencilerle tanıştık. Türkiye’den buraya yerleşen Türkler ise pek yok; bir kaç AB Erasmus programından gelen öğrenci var. Yani bizim insanımız henüz daha bu ülkeyi keşfetmemiş. Türkiye’de Slovakya’nın eski Çekoslovakya ile karıştırıldığı da malûm.

Slovenyalılarla sohbetlerimizde Müslümanlar için bir cami ve kompleks yapılacağı bilgisini aldık. Şu anda Müslümanlar İslâmik Komünite denilen yerde faaliyetlerini ve dinî faaliyetlerini rahat bir şekilde yürütüyorlar. Hatta orayı ziyaretimizde çok memnun oldular. Kendi aralarında hanımların hazırlayıp getirdikleri çok çeşitli, nefis, ortak kültürümüze ait tanıdık yemekleri (sarmalar, köfteler, su börekleri...) birlikte yedik. Cuma namazımızı orada kıldık. Tam bir Anadolu havası soluduk.

Bosna-Hersek’teki Srebrenica katliâmının yıldönümü için oraya bir gezi düzenleme faaliyeti içindeydiler.

Slovenya toplumunda Müslüman olan akademisyenler, teknik elemanlar, v.s. bulunmakta. Şöylesi ilginç anekdotlar da var:

Havaalanında, Türkiye’ye yolcu edilen Müslüman öğrencileri gören bir Slovenyalı film yönetmeni, oradakilere Müslüman olmak istediğini söyler ve yardım ister. Yine bir İtalyan asıllı ateist Sloven akademisyen, Müslüman olmak istediğini, ama ismini değiştirmek istemediğini, bunun mümkün olup olmayacağını öğrenmek ister. Oradaki Türk öğrenci de kendisinin Müslüman olduğu halde, isminin Türk ismi olduğunu; isim değiştirmenin gerekmediğini söyler; Sloven de memnun şekilde ayrılır. Daha sonra da Müslüman oluşunu ailesiyle birlikte pasta yiyerek kutlarlar. Ailesi katolik olduğu halde, çocuklarının ateistlikten kurtulup Müslüman oluşuna sevinirler.

—Devamı yarın—

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

16.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (04.08.2006) - Neocon düşüncenin entelektüel kaynakları üzerine (3)

  (03.08.2006) - Doğu Anadolu (2)

  (02.08.2006) - Doğu Anadolu(1)

  (31.07.2006) - Rüya şehri Kahire

  (30.07.2006) - İsrail elinde bir kor tutuyor

  (29.07.2006) - Üç İlâhî dinin ortak değeri

  (28.07.2006) - Busra'da Peygamber (a.s.m.) izi

  (27.07.2006) - Beyrut bombalar altında

  (26.07.2006) - Evliyalar diyarı

  (25.07.2006) - Sınır ötesindeki dostlarımız

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004