Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Bayram tatlısı acıya dönüşmesin



Nereden adet haline gelmişse, dinî bayram günlerinde—ziyaretçilere ikram edilmek üzere—hemen her evde çeşit çeşit tatlılar yapılır.

Bayramda nereye gitseniz, kimi ziyaret etseniz, bir yandan şeker–çikolata ikramı, diğer yandan sütlü–hamurlu tatlı ikramıyla karşılaşırsınız.

Adeta içiniz–dışınız şeker olur, tatlı olur. Çünkü, yapılan ikramı kabul etmek durumundasınız. Karşı koymak, mazeret beyan etmek kolay değil.

Düşünmek lâzım: "Acaba bu işin dozu, ayarı kaçırılmadı mı?" diye...

Yâhû, kişi mecbur mu her gittiği yerde bir tabak (hadi bir dilim olsun) tatlı alıp yemeye?

Değil, ama mecbur tutuluyor. Almadı mı, yemedi mi, buna sitem eden, hatta alınganlık gösterenler bile var.

Oysa, aşırı tatlı yemenin çok riskli olduğu biliniyor. Uzmanlar şimdiden uyarmaya başladı bile. "Sakın" diyorlar, "Bayramda önünüze konulan her tatlıdan yemeyin" diye ikaz ediyorlar.

Aksi halde, kendinizi riske atarsınız. Zira, ifade edildiğine göre, "Oruçla zayıflayan metabolizma, bayramda alınacak yüksek kalorili, yağlı ve şekerli besinleri hemen yağa çeviriyor"muş.

Bunu bir diyet uzmanı söylüyor. Uzman Erkan Erdal, ayrıca şu tavsiyede bulunuyor: "Özellikle şeker ve yüksek tansiyon hastaları, bayramda yüksek kalorili, bol şekerli besinlerden uzak dursunlar. Tatlı olarak, mümkünse hamur tatlıları yerine süt tatlıları ve meyve salatalarını tercih etsinler."

Uzmanların tavsiyesini dikkate almakla beraber, şahsen—bayram ikramı olarak—en az tatlı kadar hafif tuzlu ve bilhassa zeytinyağlı yiyecekleri tercih ederim. Meselâ, zeytinyağlı sarma gibi...

Böyle bir ikramın, faydadan gayri herhangi bir riski olmasa gerek.

CHP

PES yani...

Cumhuriyet Halk Partisi, 1951'de "demokrasi olmadan sosyalizm olmaz” parolasıyla kurulan ve merkezi Frankfurt'ta bulunan Sosyalist Enternasyonal'in üyesidir.

Ancak, şu günlerde üyeliğinin gözden geçirildiği ve üyelikten çıkarılması ihtimalinin söz konusu olduğu belirtiliyor.

Temel sebep, bu partinin "solcu ve sosyalist olmadığı" yönünde bir kanaatin diğer üyelerde hasıl olması.

Şayet bu yönde bir hükme varılırsa, CHP'nin birlikten dışlanması kaçınılmaz olacak.

Öte yandan, Avrupa Parlamentosu'ndaki sosyalist grub (PES), 2006 Kasım ayında Türkiye'yle ilgili vereceği bir karara esas teşkil etmek üzere bir rapor hazırladı.

Bu raporla ilgili temasta bulunmak üzere, geçen yıl bir PES heyeti İstanbul ve Ankara'da temaslarda bulundu.

Neticede, hazırlanan raporlar ve yapılan temaslarda CHP lehinde yorumlanabilecek ciddî verilerin ortaya çıkmadığı görüldü.

Bu sebeple, üyelik durumunun bıçak sırtında olduğu yönünde yorumlar yapılıyor.

Demokratlığı zaten tartışmalı olan CHP'nin ne derece "solcu ve sosyalist" olduğunu bilemiyoruz. Ancak, kesin surette bildiğimiz şey, bu partinin "Kemalist" olarak geçindiğidir.

Türkiye'ye gelen PES heyeti, şayet bu hususu tesbit edememiş ise, pes doğrusu...

Günün Tarihi

12 Eylül Cuntasının Yunanistan'a NATO kıyağı

20 Ekim 1980: Yunanistan Başbakanı Yorgo Rallis, hükümet olarak Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşü ile ilgili olarak hazırlanan plânı (Rogers plânı) kabul ettiğini açıkladı.

Yunanistan daha önce de bağlı bulunduğu NATO üyeliğinden Temmuz 1974'teki Kıbrıs bunalımı günlerinde çekilmişti. Ardından, tekrar üye olmak için çok uğraştıysa da, buna muvaffak olamadı. Ta ki, bizde 12 Eylül cuntacıları işbaşına gelinceye kadar.

Yunanistan, bu tarihte hiçbir zorluk çekmeden ve Türkiye'nin hiçbir talebiyle karşılaşmadan tekrar NATO üyesi olabilme başarısını, "Türkiye'ye karşı kazanılmış bir diplomatik zafer" olarak niteledi.

Kısa bir tarihçe

Yunanistan’da 21 Nisan 1967’de bir askerî darbe yapıldı. Darbecilere "albaylar cuntası" ismi verildi.

Bu cunta, Yunanistan’ı 1974’e kadar, yani yedi yıl boyunca yönetmeye çalıştı. Aynı cunta, el altından Kıbrıs'a el attı ve orada da EOKA militanı Nikos Sampson öncülüğünde bir darbe gerçekleştirdi.

15 Temmuz 1974'te yapılan ve Rum lider Makarios'u deviren bu darbe esnasında, yaklaşık 2000 kadar da Rum katledildi. Papaz Makarios, İngiliz üsleri aracılığıyla Malta’ya kaçmayı başardı.

Kıbrıs üzerinde garantör devlet olan Türkiye ise, aynı gün harekete geçti ve 20 Temmuz’u adaya çıkartma yapma günü belirleyerek askerî hazırlıklara başladı.

Adına "Barış Harekâtı" denilen bu çıkarmanın hemen ardından, yani 23 Temmuz günü Yunanistan'da cunta karşıtı bir hükümet kuruldu. Karamanlis, bu hükümetin başkanı olarak göreve başladı ve adada derhal ateşkes ilân etti.

Aynı Karamanlis, 26 Temmuz 1974'te ülkesini NATO’nun askerî kanadından çıkardığını duyurdu.

Bu kopuşun iki ana sebebi vardı: Birincisi, NATO'nun albaylar cuntasını dolaylı şekilde desteklediği, en azından hoş gördüğüne kanat getirilmesi. İkincisi ise, Kıbrıs'taki olaylardan da NATO'nun dolaylı da olsa sorumlu tutulması idi.

Cunta ve diplomasi

Yunanistan, ümidini bir müddet Rusya'ya bağladı. Ancak, beklentilerine cevap bulamadı. Tekrar NATO kanadına dönmeye karar verdi.

Bunun için yıllarca uğraştı, ancak istediği sonucu alamadı. Türkiye, ileriye birtakım şartlar koşuyordu. Anlaşma sağlanamıyordu. 12 Eylül 1980 ihtilâlinden sonra ise, Yunanistan'ın diplomatik atakları sıklaştı ve neticeye de ulaştı.

Kendi cuntasını devre dışı bırakmayı başaran Yunanistan, Türkiye'deki cunta idaresini de yola getirmenin bir yolunu buldu ve 12 Eylül ihtilâlinden sadece 1 ay 8 gün sonra yeniden NATO üyesi olmayı başardı.

23 Ekim 1980 günü NATO'nun askerî kanadına dönüşü ile ilgili olarak Yunan parlamentosunda konuşan Başbakan Yorgo Rallis, kısaca şunları söylüyordu: "Yunanistan'ın NATO'dan tümüyle çekilmesi halinde, bu bölgede büyük bir boşluk meydana gelecekti. Ayrıca, NATO'nun güneydoğu kanadında tek temsilci olarak Türkiye'yi bırakmış olurduk ve ittifakın bütün yardımı normal olarak Türkiye'ye gitmiş olacaktı."

Türkiye, Yunanistan'ın NATO'ya geri dönüşünü onaylamayı, en azından kendisinin AB üyeliğini destekleme şartına kolaylıkla bağlayabilirdi. Fakat, maalesef ortaya hiçbir şart sürülmedi, sürülemedi. Çünkü, cuntacı kafa diplomasiden anlamıyordu.

20.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.10.2006) - Tunus sokaklarında sömürge tortusu

  (18.10.2006) - Başbakan'ın sağlık durumu

  (17.10.2006) - Ağar'ın yankı uyandıran sözleri

  (16.10.2006) - Mideye "tatil izni" bitiyor

  (14.10.2006) - Ara renkler, gri noktalar var

  (12.10.2006) - Ağar'ın son çıkışı

  (11.10.2006) - Fransa'nın Kürt ve Ermeni kartı

  (10.10.2006) - Küçük'ten büyük iftira

  (09.10.2006) - Nurs köyüne sahip çıkmak

  (07.10.2006) - Öğrenci muzırlıkları

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004