Türkiye’de ve dünyada her şey değişiyor, tagayyurât, tebeddülât âlemindeyiz, maddî ve manevî âlemde, akılları hayrette bırakacak o kadar gelişmeler var ki, tarifi imkânsız. Eğer mazi ile istikbali tanısan veya bilsen daha çok anlamak ve idrak etmek mümkündür. Bütün şartlara rağmen, nerden nereye geldik? Muhasebe ve mukayesesini yaparken, bazen gözlerim yaşlarla dolar, bazen insan bazındaki yaşlar beldeleri ve şehirleri de kaplar gider. İşte bunlardan bir tanesi de Samsun ilimizdi. Rahmet vardı, sel vardı, fakat bu sefer maddî ve manevî yağmur ve rahmet vardı. Vardığımız zamandan ayrıldığımız dakikaya kadar hep öyle oldu. Hem sevgi seli ve hem de sicim sicim rahmet seli...
Çağımızın Mevlânâ’sı ifade edilen Hz. Bediüzzaman, neşrettiği eserlerinin bir çok yer ve makamında “Risâle-i Nur’un ve hizmetlerinin sema ile alâkadar olduğunu, Kur’ân’a bağlı olduğunu, Kur’ân’ın da arş-ı azama bağlı olduğunu, hadisât-ı âlemle alâkadar olduğunu” beyan etmektedir. Sırlarla dolu çok tecellileri yazmadım ve yazmıyoruz. Başta Peygamberimiz (asm) Efendimiz ve Bediüzzaman Hazretleri ile alâkalı anma programlarına, çeşitli mevsimlerde yurt içi ve yurt dışında defalarca katıldım, konferanslar verdim. Gördüğüm manzaralar yukarıdaki satırları doğruluyordu. İnsan ve sema ağlıyordu, neyin gözyaşları?
Türkiye’de 300 baraj ve 2 bin civarında gölet var. Cumhuriyet tarihinde bu yılki kuraklık kadar hiç görülmemişti. Barajlar ve perişan göletlerin çoğu kurumuştu. Kar mevsiminde camilerde yağmur duâsına duruldu, Türkiye’nin can damarı yılda 22 milyon ton mahsul aldığı hububat. 10 milyon ton ekmek yiyen 73 milyonluk Türkiye’nin % 46’sı tarımla uğraşmaktadır. Bu itibarla, yağmura, rahmete ihtiyaç azimdi.
Ârif olan anlar ne demek istediğimizi. Yağmur duâsıyla birlikte, kâinatla alâkadar olan manevî programlar her şeye rağmen yapılmalıdır. Gönül sultanlarının halka açık programları vazgeçilmez olmalıdır, azına çoğuna bakılmaz, bu faaaliyetler doğrudan doğruya rahmete, berekete ve gözyaşlarına müteveccihtir, aziz ve mübarektir. Maddî ve manevî sahada görülmektedir. Bu nurânî sel, yıllardır devam edegelmiştir ve devam edecektir.
Bunun en güzel misallerinden bir tanesi, geçtiğimiz hafta Samsun Yeni Asya gazetesi ve Yeni Eğitimciler Derneği temsilciliği tarafından müştereken tertip edilen “47. Sene-i Devriyesinde Bediüzzaman’da Sevgi” başlıklı anma programı idi. Bir vefa hasleti göstererek bizleri de “Bediüzzaman ve Sevgi” başlıklı bir konferans vermemiz için dâvet ettiler, iştirak ettik. Bir saat konuştum, kendi üslûbumla, sayısız belge ve tesbitlerle, nükte ve diyaloglarla taşan salondaki şahsiyetlere muhatap olduk, bir şeyler anlattık, alkışlar ve gözyaşları içinde.
Konferansta kapalı bayanlar olduğu gibi açık bayanlar da vardı. Konferans sonu etrafımı saran bayanlar içerisinde iki başörtüsüz bayan ağlıyordu, ellerimi öpmek istediler. Kendilerine sordum, “Kimsiniz, buraya nasıl geldiniz?” Bir tanesi “İlân afişini gördüm, salona geldim, fakat çakılıp kalmışım, şimdi heyecandan ağlamaktayım, çok duygulandım.” Diğer bacımız ise, vefat eden babasından kalma Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat’ını alıp getirmiş, hiç durmadan ağlıyordu yanındaki küçük çocuğuyla birlikte. Ben de çok hislendim, kendilerine Bediüzzaman Hazretlerinin kitaplarını hediye edip imzaladım. İşte rahmete vesile olan iki şahit, gözlerde sevinç yaşları. Yetmez mi?
Bu itibarla bu rahmet seline ve sevgi gününe ve daha bir çok gönül sohbetlerine vesile olan ve beni vesile kılan aziz, gayyur ve fedakâr Samsunlu ağabey ve kardeşlerime, başta Hasan Fehmi, Mehmet, Nurullah kardeşlerimiz olmak üzere, emeği geçen herkese binler duâ, binler tebrikler. Yolunuz açık olsun, bu sevgi seliniz daim olsun.
30.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|