Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Şüphesiz ki Biz her şeyi bir takdirle yarattık.

Kamer Sûresi: 49

02.04.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Namazda ilk safı tamamlayınız. Sonra ikincisini. Bir eksiklik kalırsa en son safta kalsın.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 91

02.04.2007


O (asm) olmasaydı, her şey hiçe inerdi

ÜÇÜNCÜ REŞHA: Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü’l-Araba gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz. İşte bak:

Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu’ciznümâ bir kitap, lisânında hakàikâşinâ bir hitâb, bütün benîâdem’e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suâllerine muknî, makbul cevap verir.

DÖRDÜNCÜ REŞHA: Bak, öyle bir ziyâ-i hakikat neşreder ki, eğer onun o nurânî daire-i hakikat-i irşâdından hariç bir sûrette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir mâtemhâne-i umumi hükmünde ve mevcudâtı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevi’l-hayatı zevâl ve firâkın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.

Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, mâtemhâne-i umumi, şevk u cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebî, düşman mevcudât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretine girdi.

BEŞİNCİ REŞHA: Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubât-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer merâyâ-i esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi birer kitâb-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.

Hem, insanı bütün hayvanâtın mâdununa düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vâsıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanât, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akılla niyaz ile nâzenin bir sultan ve fîzâr ile nazdar bir halîfe-i zemin olur. Demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta, böyle bir zât lâzımdır; yoksa, kâinat ve eflâk olmamalıdır.

Sözler, 19. Söz, s. 215

02.04.2007


Bir sadakat sembolü: Zübeyir Gündüzalp

Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mümtaz talebelerindendir.

Nurculuk hareketinin, Said Nursî’den sonra en çok bilinen ve saygı duyulan ismi hiç şüphesiz Zübeyir Gündüzalp’tir.

Zübeyir Gündüzalp, Said Nursî’nin vefatından sonra bu hareketi yönlendiren ve en çok iz bırakan model bir şahsiyettir.

Gündüzalp, Said Nursî’yi hayatta iken gölge gibi takip eden, en sıkıntılı zamanlarında arkasında kale gibi duran ve en mahrem sırlarına muhatap olan bir insandır.

Zübeyir Gündüzalp, Said Nursî’nin “harîm-i ismetindeki hizmetkârı”dır.

Said Nursî’nin önde gelen talebelerinden Tahirî Mutlu, Zübeyir Gündüzalp için “Bediüzzaman’ın sır kâtibi” der.

Bekir Berk Gündüzalp için, “Müceddid-i Ahirzaman”ın veziri ifadesini kullanır.

Mehmet Kutlular, “Zübeyir Gündüzalp, Said Nursî’nin ve Nurculuğun Hazret-i Ömer’idir” derken, Mehmet Fırıncı, “Gündüzalp, Nurculuk hareketinin en parlak güneşidir” beyanında bulunur. Mehmet Emin Birinci ise, “O bir sadakat abidesidir” der.

Said Nursî’ye hayatında en uzun süre hizmet eden kişi, Gündüzalp’tir.

Said Nursî, yeğeni Abdurrahman’dan sonra en çok Zübeyir Gündüzalp’e iltifatta bulunur.

Said Nursî, Zübeyir Gündüzalp’i kâinata değişmediğini söylemiştir. Onu bin talebe yerine kabul ettiğini açıklamış, çeşitli fırsatlarda onu, “talebelerinin kumandanı, Nurun kurmayı ve ahiretini feda eden insan” olarak tanıtmıştır.

Zübeyir Gündüzalp’i en iyi tarif eden şey, hiç şüphesiz her karesi şeref levhaları ile dolu olan ibretli hayatıdır.

Gündüzalp, hayatı boyunca muhatap olduğu bütün insanlara rehber olmuş abide bir şahsiyettir.

Gündüzalp, Nurculuğun görünmeyen isimsiz kahramanı, Said Nursî’nin perde gerisindeki çile ve ıztıraba talip, en yakınıdır.

O, Bediüzzaman’ın büyük dirayetine cevap verebilmek için yerine göre yeme, içme ve dinlenme kavramlarını dünyasından silebilen feragat timsalidir.

Said Nursî’nin her ifadesi karşısında vücudunun bütün zerreleri harekete geçen Gündüzalp, aslında bir “sadakat sembolü”dür.

O, inandığı dâvâsı uğruna hayatını hakir görmüş, karanlık zindanlarda bile insanlığa ümit ve müjde aşılamış bir İslâmiyet fedaisidir.

Gündüzalp, Bediüzzaman’a hizmet ederken yaşadığı çetin imtihanları büyük bir sabırla göğüslemiştir. Her zorluğu azim ve sebat ile aşmasını bilmiştir.

Bediüzzaman, zor terbiye düsturlarını, bütün talebeleri içinde, sadece Gündüzalp’e uygulamış ve onun nefsini yüksek derecede bir ateşle kavurmuştur.

Sadakatini öne çıkaran ve onu bu yönde olgunlaştıran olayları, “Dünyamı yıkan çetin imtihanlar yaşadım” cümlesi ile vasıflandırmıştır. Bediüzzaman’la aralarındaki ilişki öyle dayanılmaz testlere sokulmuştur ki, zaman zaman Üstadının “Ahmak bu! Taş kafa, camit bu!” gibi sert ifadeleri bile sadakatine gölge düşürmemiş; aksine, Üstadının o sözlerine, canını acıtan davranışlarına sadakatini pekiştirmeye yönelik anlamlar yüklemeyi yeğlemiştir. Ona karşı benliğinde geliştirdiği, “hizmetkârlık sorumluluğu”nda, zerre kadar fütur göstermemiştir.

Zübeyir Gündüzalp, Said Nursî hayatta iken; onun “Hazret-i Ebubekir”i; vefatından sonra, Nurcuların dirayetli “Hazret-i Ömer”i olmuştur. Onun varlığı ile İstanbul’daki Kirazlı Mescit Sokaktaki dershane, Asr-ı Saadetin Ashab-ı Suffasını barındırmıştır.

Bediüzzaman, Zübeyir Gündüzalp için, “hakikî fedakâr” ifadesini kullanır.

Bediüzzaman’ın vefatından sonraki sarsıntılar, Gündüzalp’in “feraseti” ile yaygınlaşmamış; Nurcular birliklerini koruyabilmişlerdir. Nurculuğun temel değerleri, onun fedakârlıklarıyla günümüze ulaşabilmiştir.

Gündüzalp, Bediüzzaman’ın hayatındaki Üçüncü Said döneminde onun birinci derecede muhatabıydı. Bu yüzden içtimaî ve siyasî noktada Nur Talebelerine “model insan” oldu.

Said Nursî’nin vefatından sonra din adına ortaya çıkan siyasî hareketleri teşhis eden o olmuştu. Bu oluşumlara karşı Nur hareketinde, tavır belirlenmesinde en etkili kişi Zübeyir Gündüzalp’ti. Bu tavrın uygulanmasında tavizsiz bir çizgi takip eden kişi de yine oydu.

Zübeyir Gündüzalp, çok yönlü bir insandır. Teori ve kabulleri hayata taşıyan model bir kişiliktir. Risâle-i Nur’un düsturlarını, Said Nursî’nin felsefesi doğrultusunda yorumlamayı başarmıştır. Risâle-i Nur ve Said Nursî bütünlüğünde, sacayağın üçüncüsü olan “cemaat ve sistem” ayağını hayata geçiren kişi Zübeyir Gündüzalp’tir. O, Said Nursî’den sonra “şahs-ı manevî” ve “meşveret” esasını oturtan merkezî şahsiyettir.

O, hedefleri büyük, ufku geniş, mefkûresi derin ve dirayeti kuvvetli bir vizyon insanıdır. Şöyle der: “Mefkûresiz ve hedefsiz bir cemiyet, iki ayaklı cenazelerden başka bir şey değildir. Bizim ecdattan evlâda devretmiş ve kökleşmiş olan en birinci gaye ve maksadımız, iman ve İslâmiyettir.”1 Zübeyir Gündüzalp’i tanımlayan, ön plâna çıkan vasıflar şunlardır: Sadakat, ihlâs, fedakârlık, feragat, şecaat, kahramanlık, sebat, metanet, istiğna, tedbir, mücadele azmi…

Amellerin ruhu olan ihlâs, Gündüzalp’in hayat zembereği olmuştur. Gündüzalp ihlâs için şunları söyler:

“Risâle-i Nur Talebelerinde olması gereken üç mühim hususiyet, ihlâs-ı tam, sadakat-ı tam ve sabr-ı cemildir.”2

Zübeyir Gündüzalp’in bütün vasıfları içinde en hâkim vasfı sadakattir. Gündüzalp, dünyevî bütün makamları bırakarak, tam bir alçakgönüllülükle Risâle-i Nur’a hizmet ettiği için makamların en yükseği olan “sıddıkiyet” makamına ulaşmıştır.

(Nurun Sadık Kahramanı Zübeyir Gündüzalp, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2007)

Dipnotlar:

1- Zübeyir Gündüzalp, Yolumuzu Aydınlatan Işık (İstanbul: Nesil Yayınları, 2000), s. 43

2- Bir Dava Adamı’nın Notları (İstanbul: Mega Basım Yayın ve San. ve Tic. A.Ş, 2004), c. 2, s. 76

Zübeyir Gündüzalp kimdir?

Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya’nın Ermenek kazasında dünyaya gelir. Babasının adı Mehmed, annesinin ise Seyyide’dir. Ezan sesiyle kulağına ismi, Zeyver diye konmuş; ancak daha sonra Üstâdı, bu ismi Zübeyir şeklinde değiştirmiştir. İlkokulu Ermenek’te bitiren Zübeyir Gündüzalp, iki kız-iki erkek olmak üzere kendisiyle beraber dört kardeştir.

İlkolkuldan sonra, Ermenek Postahanesinde birkaç sene memur olarak çalışmıştır. Daha sonra Ermenek’te ortaokul bulunmadığı için Silifke’ye gitmiş, 1939 senesinde ortaokulu mezkûr kazada bitirerek memleketine dönmüştür. Ermenek’te postahane memurluğuna tekrar başlayan Gündüzalp, bir müddet sonra askere gitmiş, akabinde ise Konya Postahanesinde telgraf muhabere memuru olarak çalışmaya devam etmiştir.

Risâle-i Nurları, bu memurluk yıllarında tanımıştır. Üstadını ilk defa 1946’da Emirdağ’da ziyaret etmiş ve kendisine “Memuriyetten ayrılıp, yanınızda hizmet etmek istiyorum” demiştir. Üstad da ona; “Vazifene devam et, Konya’da daha çok hizmet edersin. İnşaallah, ileride alırım seni yanıma” demiştir.

Gündüzalp, 1948 senesinde Afyon’da tevkif edilmiş, burada Üstadıyla birlikte altı ay tutuklu kalmıştır. Yanlışlıkla tahliye edildiği zaman, sırf Üstadından ayrılmamak için, tahliyesinin yanlış olduğunu bildirerek, tekrar tevkif edilmiştir. Bundan sonraki hayatı, Eskişehir’de ve büyük kısmı İstanbul’da Risâle-i Nur hizmetleriyle meşguliyetle geçmiştir.

Zübeyir Gündüzalp, 2 Nisan 1971’de Süleymaniye Kirazlı Mescid Sokağındaki ikâmetgâhında vefat etmiş; cenaze namazı Fatih Camii’nde kılınarak, Eyüp Sultan Kabristanına defnedilmiştir.

Allah rahmet eylesin. Amin

İbrahim KAYGUSUZ

02.04.2007


Gözü kara babanın korkmayan oğlu!

“Büyük rehberler, hüküm karar ve tasarruf sahipleridir.”

Bu sözler, Bediüzzaman Hazretlerinin has talebelerinden olan Zübeyir Gündüzalp’i tanıtmak, anlatmak için sarf edilen sözlerden sadece bir tanesi. Zübeyir Gündüzalp, bütün ruh-u canıyla İslâma hizmet eden, ömrünü bu uğurda harcayan bir insan. İhlâsı samimiyeti ve dirayetiyle Müslümanlara örnek olacak şahsiyetlerden biri.

Zübeyir Gündüzalp, yüksek bir şahsiyet! O ve onun gibi bir çok şahsiyeti bu yüksekliğe taşıyan ne olabilir peki? Zübeyir Gündüzalp de diğer bir çok İslâm fedaisi gibi, İslâm uğrundaki bu azmi nasıl kazanmış? Bu halis duyguların temelinde nasıl bir aile eğitimi var? Bu yüksekliğe bir anda erişivermiş değil ya bu insanlar.

Bu soruların cevabını Z. Gündüzalp’in anne-babasına yazdığı bir mektupta buluyoruz. Mektubunda: “Benim Kur’ân’a, imana hizmetim, İslâmiyete hizmetim; yani Kur’ân’a, imana, İslâmiyete canını, ömrünü feda ederek hizmet eden Bediüzzaman Hazretleri gibi bu zamanda büyük bir zatın hizmetine kabul edilmekliğim, sizin sayenizdedir. Çünkü babam bana, haram lokma yedirmemiş, anam bana haram süt vermemiş. Anam evlâtlarına süt emzirirken, ‘aman sütüme bir şüphe girmesin’ diye haram şüphesi olan şeylerden kaçınmış. Evlâdına şüpheli süt vermemek için Allah’tan korkmuş, helâl süt vermiş. Üç-dört yaşında iken, ‘Bir bağ komşusunun duvarından bir çöp alırsan, o dahi haramdır...’ gibi dersler vermiş. Helâli haramı öğretti. Ben anamın, rahmetli Hurşid dedemizin verdiği böyle din dersleriyle, o küçük yaşta merhum Hacı Osman Efendi emmimgilin elma ağacından bizim bağa düşen, çok hoşlandığım mayhoş elmayı yemezdim. Alır, onların bağlarına atardım” diyor.

Mektubun bir başka bölümünde ise şu sözleri göze çarpıyor: “Biliyorsunuz, diğer bazı Nur talebeleri gibi ben de dinsiz bir hükûmet zamanında hapislere düştüm. Zulümler çektim. İşkenceler gördüm. Yoksulluk çektim. Fakat izzetle, şerefle yaşayarak, o koca dinsiz hükûmetten dahi korkmadım. Dinsizlerin zulümlerine karşı yılmadım. Gene Risâle-i Nur’a sarıldım. Gene Risâle-i Nur’u okudum, yazdım. Bir kat daha Üstadıma yaklaştım. Küçük yaşımda bağ evinde anamın bir gece, ‘Babanın gözü karadır. O korkmaz!’ dediği, hatırımdan çıkmıyor. Şimdi düşünüyorum ki: Demek, korkmamazlık; dinime, imanıma cesaretle sarılmak damarı, bana babamdan irsen geçmiş ki o eski dinsiz hükûmetten korkmadım. Risâle-i Nur hizmetinden, babamın o yüksek ahlâkı sayesinde çekilmedim.”

Anne ve babasından ziyade Zübeyir Gündüzalp’in hayatında etkin rol oynayan bir başka isim daha var ki, o da dedesi Hurşit Efendi. Hurşit Efendi, Ermenek’te “Hile bilmez, haram yemez” olarak tanınan bir insan. Zübeyir Ağabey, 13 yaşlarında iken arkadaşı ile komşularının ağacının altına düşen bir elmayı alıyor. Hurşit Efendi onları ellerinde elma ile görünce nereden aldıklarını soruyor. Yere düşmüş elmalardan aldıklarını söylüyorlar. Hurşit Efendi “Sahibinin rızası olmadan, karşılık bedeli verilmeden elin malı alınır mı? Hiç kimsenin bir şeyi alınmaz! Ben böyle evlât istemem!” şeklinde, hiddetli bir şeklide Zübeyir Ağabeyi uyarıyor.

Şimdi bunlardan tâ Mevlânâ’ya uzanalım. Ki Mevlânâ’nın babası da “Âlimlerin Sultanı” olarak biliniyordu. Ve Mevlânâ’nın annesi: “Evlâtların, babalarını geçmediği bir memleket yükselemez” diyerek Mevlânâ’yı, babasını, ilim ve irfanda geçmesi için teşvik ediyordu.

Bediüzzaman da “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir” demiş ve kendi annesiyle ilgili olarak şunu ifade etmiştir: “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.”

Bu örneklerden şu sonuca varıyoruz ki: Bir şahsiyeti, değerli bir şahsiyet yapan, onun ailesinde aldığı temel eğitiminin sağlam olmasıdır. Buradan elbette ki kendimize çıkaracak bir dersimiz olmalı. Güzel çocuk yetiştirmek için, yetişmiş bir insan olmamız şart.

Zübeyir Ağabeyin ruhuna bir Fatiha gönderirken, anne babasını ve dedesini de unutmuyoruz. Rabbim onlardan ebeden razı olsun! Âmin!

Filiz GENÇ

02.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004